- Rasulullah'ın Hilmi Ve Müsamahakârlığı

Adsense kodları


Rasulullah'ın Hilmi Ve Müsamahakârlığı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Hadice
Thu 26 May 2011, 06:10 pm GMT +0200
Rasulullah'ın Hilmi (Yumuşaklığı) Ve Müsamahakârlığı
 
691) îbn Abbas şunu anlattı:

Mekke halkı, Rasulullah'tan (s.a.v.), Safa tepesini onlar için altına çevirmesini ve ekin ekebilmeleri için dağları etraflarından uzaklaştır­masını istediler.

Ona şöyle denildi: Onlara acımak ve yumuşak davranmak isteye­bilirsin. Eğer istediklerini onlara vermeyi dilersen ve onlar da inkar e-derlerse kendilerinden öncekilerin helak edildiği gibi onları da helak ederim.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

-  "Hayır! Ben onlara acıyor ve yumuşak davranmak istiyorum" dedi. [13]

692) Ebu Hureyre şöyle anlattı:

et-Tufeyl Ibn Amr ed-Devsî Rasulullah'a (s.a.v.) gelip:

-Devs kabilesi isyankâr davranarak iman etmekten çekinmiştir. Sen de onlara beddua et, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) kıbleye dönüp ellerim kaldırdı. Bu arada ora­dakiler:

- Devs kabilesi helak oldu! dediler. Rasulullah (s.a.v.) ise:

- "Allah'ım! Devs'e hidayet ver! Onları getir" diye dua etti. [14]

693) Urve'nin haber verdiğine göre Usame ona şunu anlatmıştır:

Peygamber (s.a.v.) üzerinde semer bulunan bir eşeğe bindi. Altında da bir Fedek kadifesi vardı. Arkasına Usame'yi bindirmişti. Rasulullah (s.a.v.) kendisi de Sa'd îbn Ubade'yi ziyarete gidiyordu. Bu olay Bedir savaşından önce olmuştu.

Rasulullah (s.a.v.) sonunda, Müslümanlardan, puta tapan müş­riklerden ve Yahudiler'den müteşekkil karma bir toplantıya rastlamıştı. Yahudiler arasında Abdullah Ibn Ubeyy de vardı. Toplantıya Abdullah îbn Revaha da katılmıştı. Hayvanın kaldırdığı toz toplantı yerini kap­layınca, Abdullah îbn Ubeyy, elbisesiyle burnunu kapattı ve sonra: Ü-zerimize toz kaldırmayın! dedi.

Peygamber (s.a.v.) onlara selâm verip durdu ve hayvanından indi. Onları, Allah'a imana davet etti ve onlara Kur'an okudu. Bunun üzerine Abdullah İbn Ubeyy:

-Bundan daha güzel bir şey yok. Eğer söylediklerin hak ise, bizi toplantılarımızda rahatsız etme (ve evine dön. Bizden sana kim gelirse ona anlat.

Abdullah Ibn Revaha da:

-Toplantılarımızda bize gel.) Çünkü biz bunu arzu ediyoruz, dedi.

Müslümanlar, müşrikler ve Yahudiler birbirlerine sövüp hakarette bulundular. Hatta nerdeyse birbirlerinin üzerine atılacaklardı. Pey­gamber (s.a.v.) devamlı onları yatıştırmağa çalıştı ve sonunda sakinleş-tiler.

Rasulullah (s.a.v.) daha sonra hayvanına binip Sa'd Ibn Ubade'nin yanına gitti ve şunu söyledi:

- "Sa'd! Ebu Hubab'ın (Abdullah tbn Ubeyy'in) söylediklerini duy­madın mı? O, şöyle şöyle dedi" dedi.

Sa'd da şunları söyledi:

-Ya Rasulellah! Onu affet! Vallahi, Allah sana verdiğini vermiştir. Buranın halkı ona taç giydirmeğe, sarık sarmağa karar vermişlerdi. Al­lah sana verdiği hak ile bunu reddedince bu onun boğazına durdu.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) onu affetti." [15]

694) Abdullah îbn Abbas şunu anlattı: Ömer İbnu'l-Hattab'm şöyle dediğini duydum:

Abdullah îbn Ubeyy öldüğünde Rasulullah (s.a.v.) onun cenaze namazına çağırıldı. Peygamber (s.a.v.) kalkıp ona gitti. Rasulullah (s.a.v.) namaz kılmak maksadıyla cenazeye karşı durduğunda, yerimden kalkarak göğsünün önüne dikildim ve:

-Ya Rasulellah! -Onun günlerini sayarak- şu, şu, şu, şu günlerde şöyle şöyle diyen Allah'ın düşmanı İbn Ubbeyy'e mi cenaze namazı kıla­caksın, dedim.

Rasulullah (s.a.v.) ise gülümsüyordu. Nihayet lafı uzatınca:

- "Ömer! Benden uzak dur! Ben iki şey arasında muhayyer kılındım ve bunlardan birini seçtim. Bana: Onlar için ister istiğfar et, ister etme. Onlar için yetmiş defa istiğfar etsen de Allah (c.c.) onları affetmeyecek­tir. Bilsem ki, yetmişi aşarsam onları bağışlayacaktır, mutlaka aşar­dım!" dedi.

Daha sonra Rasulullah (s.a.v.) onun cenaze namazını kıldı. Cena­zesiyle birlikte kabrine kadar yürüdü ve defin işini tamamladı.

Allah ve Peygamberi daha iyi biliyor ki kendime ve Rasulullah'a (s.a.v.) karşı cüretime şaştım.

Vallahi onu gömdükten kısa bir süre sonra, şu ayet indi: "Onlar­dan ölen birisine asla namaz kılma, kabri başında da durma çünkü onlar, Allah ve Ra sulu1 nü inkar ettiler de fasık olarak öl­düler." [16]

Rasulullah (s.a.v.) ondan sonra vefat edinceye kadar, hiçbir mü­nafığın namazını kılmadı ve kabri başında durmadı. [17]

695) Enes anlatmıştır:

Mekke'lilerden seksen kişi, Peygamberle ashabını yakalamak için silahlı olarak, Rasulullah'm (s.a.v.) peşine düştüler. Rasulullah Onları çarpışmaya girmeden yakaladı ve Öldürmedi. Bunun üzerine Allah Taâlâ şu ayeti indirdi: "O, sizi, onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin göbeğinde, onların ellerini sizden, sizin elleri­nizi de onlardan çekendir." [18]

696) Hz. Aişe şunu anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) erkek ve kadın hiçbir hizmetçisine vurmadı. Allah yolunda cihat etmesi dışında eliyle hiçbir şeye vurmadı. Ona hiçbir şey isabet etmemiştir -ki, sahibinden intikam alsın. Meğer ki, Allah'ın haramlarından birşeyi çiğnemiş olsun. Bu takdirde Aziz ve Celil olan Allah için intikam alırdı, iki şey arasında muhayyer bırakılırsa, günah olmamak şartıyla onların en kolayını seçerdi. Şayet o günahsa, insanla­rın ondan en uzak olanıydı. [19]

697) el-Hasen îbn Ali'nin dayısı Hind şunu anlattı:

"Rasulullah (s.a.v.) dünya ve dünya işleri için Öfkelenmez di. Fakat bir hak çiğnenmek istendiğinde onun öcünü almadıkça, hiçbir şey öfke­sinin önüne geçemezdi. Kendi şahsı için asla kızmaz ve intikam almaz­dı." [20]

698) Hz. Aişe şunu anlattı: Hz. Aişe kendisi Rasulullah'a (s.a.v.):

-Başına, Uhud gününden daha şiddetli bir gün geldi mi? diye sor­du. Rasulullah (s.a.v.):

- "Senin kavminden başıma neler geldi! Onlardan başıma gelenin en şiddetlisi Akabe günü gelmiştir. Kendimi Abdü Kulâl oğullarına ar-zettiğimde, istediğim hususta bana icabet etmediler. Ben de üzgün ola­rak gözümün gördüğü tarafa yürüdüm. Ancak Karnusseâlib'te kendime gelebildim. Başımı kaldırdım. Bir de ne göreyim! Bir bulut, beni gölge­lemiş. Baktım, bulutun içinde Cebrail! Bana şöyle seslendi:

-Allah, kavminin sana söylediklerini ve sana verdikleri red ceva­bını işitti de onlar hakkında dilediğini kendisine emretmen için sana dağlar meleğini gönderdi.

Dağlar meleği bana seslendi ve selam verdi. Sonra:

-Şüphesiz Allah kavminin sana söylediklerini duydu. Ben dağlar meleğiyim. Rabb'in beni sana dilediğini emretmen için gönderdi, Mu-hammed! Şimdi ne dilersen dile! Eğer üzerlerine iki Ahşeb'i (Ebu Kubeys dağıyla Kuaykıan dağını) kapamamı dilersen kaparım, dedi. Ben:

-Hayır! Allah'ın onların sulplerinden, sadece Allah'a ibadet edecek, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim, dedim" dedi. [21]

699) Enes îbn Malik anlattı:

Rasulullah'la (s.a.v.) yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından mamul kalın kenarlı bir cübbe vardı. Ona bir bedevi yetişerek, cübbe-sinden şiddetle çekti. Rasululîah'm (s.a.v.) omzunun yanına baktım. Bedevinin şiddetle çekmesinden cübbenin kenarı iz bırakmıştı. Sonra bedevi:

-Ey Muhammed! Allah'ın sende bulunan malından birşeyler veril­mesini emret, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) ona bakıp güldü ve sonra iyilikte bulunulmasını emretti.

el-Buhari şöyle demiştir:

Huneyn savaşından sonra Peygamber (s.a.v.), ganimetleri taksim ederken bazılarına fazla vermişti. el-Akra îbn Habisle Huneyn'e yüzer deve vermişti. Yine o gün Arap eşrafından bazılarına ganimet taksimi esnasında farklı davranmıştı.                       

Bunun üzerine birisi:

-Vallahi, bu taksimde adil davranılmadı. Allah'ın rızası gözetilme­di, dedi. Ben de:

-Vallahi, tounu mutlaka Rasulullah'a söyleyeceğim, dedim ve gelip Rasulullah'a (s.a.v.) haber verdim. Rasulullah da şöyle buyurdu:

- "Allah ve Rasulu adil olmazsa, kim adil olur? Allah Musa'ya rah­met etsin! Ona bundan daha fazlasıyla eziyet edilmişti ama o sabret-mişti." [22]

700) Ebu Hureyre şunu anlattı:

-Ya Rasulellah! Müşriklere beddua et, denildi.

Rasulullah (s.a.v.) şu cevabı verdi:

- "Ben lanet edici olarak gönderilmedim. Ancak rahmet için gön­derildim." [23]                       

701) Ebu Hureyre anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) Mekke'yi fethedince, Ka'be'yi tavaf etti. îçinde iki rekat namaz kıldı. Daha sonra Ka'be'ye geldi ve kapının iki yanından tutup:

- "Ne dersiniz? Şimdi hakkınızda ne yapacağımı sanırsınız?" dedi. Kureyşliler üç defa:

-Sen bir kardeşsin, bir amca oğlusun. Sen halimsin (yumuşaksın) ve merhametlisin, dediler.

Rasulullah da (s.a.v.) şöyle dedi:

- "Ben de Yusufun (a.s.) dediği gibi diyeceğim: Size bugün, hiçbir başa kakma ve ayıplama yok!   Allah, sizi bağışlasın.  O,   merhamet edenlerin en merhametlisidir." [24]

Bunun üzerine onlar, sanki kabirlerden çıkarümışcasına gelip is­lam'a girdiler. [25]

702) Ömer Îbnu'l-Hattab şöyle anlattı:

Mekke'nin fethinde, Rasulullah'ın (s.a.v.) Savfan Ibn Ebi Umeyye, Ebu Sufyan Ibn Harb ve el-Haris tbn Hişam'a eman verdiğine dair haber gönderdi. Ben de:

-Allah Teâlâ bana onlara hakim olma firsatı verdi, dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

- "Benim halimle, sizin haliniz, Yusufun kardeşlerine dediği gibi olacaktır: Sizlere bugün, hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur! Allah, sizi bağışlasın" dedi. [26]

Rasulullah'tan (s.a.v.) utandığım için ağladım.    .

703) Cabir tbn Abdillah şunu anlattı:

"Rasulullah (s.a.v.) Huneyn günü insanlara Bilal'ın elbisesi için­deki gümüşten vermeğe başladı. Bir adam O'na:

-Ey Allah'ın peygamberi! Adil ol, dedi. Peygamber (s.a.v.):

-Yazıklar olsun sana! Ben adil olmazsam kim adil olur. Ben adil olmasaydım, umduğuma eremez, kaybederdim, dedi. Ömer:

-Onun boynunu vursam, çünkü o münafıktır, dedi. Rasulullah:

-İnsanların benim ashabımı öldürdüğümü bahsetmelerinden Al­lah'a sığırım" dedi. [27]

704) îbn Ömer anlattı:

"Rasulullah'a (s.a.v.) biraz altın ve gümüş getirildi. Onu ashabı a-rasmda bölüştürmeğe başladı. Bedevilerden birisi kalkıp:

-Muhammed! Vallahi Allah sana adaletli olmanı emretti. Ama ben senin adil davrandığını görmüyorum, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

' - 'Yazıklar olsun sana! Benden sonra, sana kim adaletli davranır" dedi. [28]

O geri dönünce: "Yavaşça onu bana gönderin," dedi.

705) Behz Ibn Hakim dedesinden şunu anlattı: "Behz'in dedesinin kardeşi Peygamber'e (s.a.v.) gelip: -Benim ortaklarım niçin yakalandılar? dedi. Peygamber (s.a.v.) ondan yüzünü çevirince:

-insanlar senin zulüm yapmaktan men edildiğini iddia ediyorlar ama sen onu bırakmıyorsun, dedi.

Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):

-Eğer bunu yapsaydım sizin aleyhinize değil, benim aleyhime o-lurdu. Ortaklarım buna geri verin" dedi.

706) Hz. Aişe şöyle anlattı:

"Rasulullah (s.a.v.) bir bedeviden ambarda saklanan bir vesak hurma karşılığında bir deve satın aldı. Onu, evine getirdi. Depodaki hurmaya baktı ama bulamadı. Bedevinin yanma gidip:

-Ky Allah'ın kulu! Senden şu deveni ambarda var zannederek bir vesak hurma karşılığında satın aldık, dedi. Bedevi:

-Ne kalleşlik! dedi. Sahabiler ona koşup:

-Bunu Rasulullah'a mı (s.a.v.) söylüyorsun? dediler. Rasulullah:

-Bırakın onu, dedi" [29]

707) Ebu Hureyre şunu anlattı:

Bir bedevi, kendisine yardım etmesini istemek üzere Peygamber'e (s.a.v.) geldi. Peygamber (s.a.v.) ona birşey verdikten sonra:

-Sana iyilik ettim mi? dedi. Bedevi:

-Hayır iyilik etmedin, dedi.

Müslümanlar kızıp onun yanına gittiler. Peygamber (s.a.v.) onlara, birşey yapmamaları için işaret etti. Sonra kalkıp evine gitti. Bedeviye haber gönderip evine getirtti. (Biraz daha verdi). Bedevi memnun oldu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

-Sen bize geldin. Bizden istedin. Biz de sana verdik. Söylediklerini söyledin. Müslümanların zihinlerinde şimdi bu söylediklerinin tesiri var. istersen, benim karşımda söylediklerini, onların karşısında da söyle. Böylece, senin aleyhindeki düşünceleri zihinlerinden gider, dedi. Bedevi:

-Tamam, dedi.

Ertesi gün sabah (veya akşam) olunca bedevi geldi. Rasulullah:

-Bu arkadaşınızın karnı açtı. Bizden istedi. Biz de ona verdik. Söylediklerim söyledi. Biz onu eve davet ettik, biraz daha verdik. O da memnun kaldığını söyledi. Öyle mi? dedi. Bedevi:

-Evet! Allah aile ve akrabalarından dolayı sana hayırla mukabele etsin, dedi. Peygamber (s.a.v.):

- "Dikkat edin! Benimle bu bedevinin misali, sahip olduğu devesi ürküp kaçan adam gibidir, insanlar o devenin peşine düşerler ama daha fazla ürkütmekten başka bir şey yapmazlar. Bunun üzerine deve sahibi onlara: Benimle devemin arasından çekilin! Ben ona, daha yumuşak davranırım, der. Deve sahibi ona yönelir. Ona vermek için yerdeki süp-rüntüden alır. Deve gelir çöker. Onu yolculuğa hazırlar. Üzerine yerleşir. işte ben de o bedevi söylediklerini söylediğinde sizi kendi halinize bırak-saydım ve siz de onu öldürseydiniz Cehennem'e girerdi" buyurdu. [30]

708) Zeyd Ibn Erkam anlattı:

"Yahudiler1 den biri, Rasulullah'a (s.a.v.) büyü yaptı. Bir kaç gün bundan rahatsız oldu. Cebrail O'na gelip: Yahudiler'den birisi sana büyü yaptı. Bunun için bazı düğümler bağladı, dedi.

Rasulullah (s.a.v.), Ali'yi gönderdi. Ali düğümleri çıkarıp getirdi. Her düğümü çözdükçe bir hafiflik hissetmeye başladı. Rasulullah (s.a.v.) sanki zincirlerden kurtulmuş gibi ayağa kalktı.

Peygaber (s.a.v.) bunu Yahudi'ye söylemedi ve hiç bir zaman yü­züne vurmadı."

709) Enes şöyle anlattı:

"Rasulullah'a (s.a.v.) on yıl hizmet ettim. Bana ne hakaret etti ne vurdu ne de beni azarladı. Bana suratını da asmadı. Bana, ihmal ettiğim için beni azarladığı bir şeyi de emretmedi. Ailesinden birisi beni azarla­dığında:

-Bırakın onu, eğer bir şey takdir edilseydi olurdu, derdi." [31]

 710) Abdullah İbn Selam şunu anlattı:

Aziz ve Celil olan Allah Zeyd İbn Sa'ye'nin hidayetini dilediğinde, Zeyd şöyle dedi:

"Muhammed'in yüzüne bakınca, kendisinde peygamberlik alâmetlerinden iki şeyden başka zuhur etmedik bir şey kalmadığını an­ladım. Kendisindeki hilm sıfatı, karşılaştığı cahillik ve kabalığı geçiyor mu, geçmiyor mu? Kendisine karşı en ağır cahilce ve kabaca davranışlar, hilmini artırıyor mu, artırmıyor mu?

Onunla birarada bulunmak ve hilmini tanımak için yanma gider­dim. Bir gün O, Ali îbn Ebi Talib'le birlikte dışarı çıktı. O'na bedevi gibi bir adam gelip:

-Ya Rasulellah! Falan kabilenin köyü müslüman oldu. Ben de on­lara eğer müslüman olurlarsa, rızıklarmın onlara bol bol geleceğini söy­ledim. Aksine onlar kıtlığa uğradılar. Ben onların İslam'dan çıkmalarından korkuyordum. Eğer yardım olarak onlara birşey gönder­meyi düşünürsen götürürüm, dedi. Ben de:

-Ben sizden şu kadar vesak şunu satın alıyorum, dedim ve ona seksen dinar verdim Onları adama verdi ve:

-Çabuk onlara bunu götür ve ihtiyaçlarını gider, dedi.

Kurbandan bir, iki veya üçgün önce Rasulullah (s.a.v.) ashabından bazılarıyla birlikte bir cenazeye çıktı. Cübbesini öyle bir çektim ki om­zundan düşürdüm. Daha sonra asık bir suratla geldim ve:

-Muhammedi Bana halâ ödemeyecek misin? Vallahi ben, siz Ab-dülmuttalipoğullarmı böyle bilmiyordum.

Ömer Îbnu'l-Hattab kızgın bir şekilde bana baktı ve:

-Ey Allah'ın düşmanı! Sen Rasulullah'a (s.a.v.) böyle mi söylüyor­sun? O'na bu gördüğümü mü yapıyorsun? Bu duyduğum şeyi mi söylü­yorsun? O'nu hak dinle gönderen Allah'a yemin olsun, kendisinden çekinmeseydim başını çoktan koparırdım, dedi.

Rasulullah sükûnetle Ömer'e bakıyordu. Sonra gülümsedi ve:

-Ben (ve o) senden, bu türlü davranıştan başkasını görmek ihtiya-cmdaydık. Seni borcumu güzellikle ödemeyi bana tavsiye, alacağım gü­zellikle istemesini de ona tavsiye edecektin. Ömer! Git! Hakkını ver. Ona, fazladan da yirmi sa1 hurma ver! dedi. Ben:

-Bu nedir? dedim. Ömer:

-Rasulullah (s.a.v.) bana, sana hiddet ve şiddet göstermiş olmamın yerine bu fazlayı vermemi emretti, dedi. Ben:

-Ömer! Beni tanımıyor musun? dedim.

-Hayır! Sen kimsin?

-Ben Zeyd Ibn Sa'ye'yim, dedim.

-Alim olan mı? dedi.

-Evet, alim olan, dedim. Ömer:

-Seni, yaptığını Rasulullah'a (s.a.v.) yapmağa, söylediğini de ona söylemeğe ne şevketti? dedi. Ben de:

-Ömer! Muhammed'in yüzüne bakınca, kendisinde peygamberlik alâmetlerinden iki şeyden başka bir şey kalmadığını anladım, Hilm sı­fatı, karşılaşacağı cahillik ve kabalığı geçiyor mu, geçmiyor mu? Kendi­sine karşı en ağır cahilce ve kabaca davranışlar, Mimini artırıyor mu, artırmıyor mu? Bu hususta henüz bir denemede bulunmamıştım. Bunu kendisinden deneyerek öğrendim. Ömer! Seni şahit tutuyorum. Ben Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a ve peygamber olarak Muhammed'e (s.a.v.) razı oldum. Yine, seni şahit tutuyorum. Malımın yarısı, Allah'a aittir. Çünkü benim malım pek çoktur. O mallarım, Muhammed (s.a,v.) ümmetine sadakadır, dedim. Ömer:

-Yahut onların bir kısmına. Çünkü onların hepsine gücün yetmez, dedi. Ben de:

-Yahut onların bir kısmına, dedim.

Ömer'le Zeyd Ibn Sa'ye Rasulullah'a (s.a.v.) döndüler. Zeyd Keli-me-i Şehadeti getirdi. Ona iman etti, onu tasdik etti. Ona beyat etti ve birçok savaşta Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında yer aldı.[32]

711) ez-Zuhrî şunu anlattı: Bir Yahudi şöyle dedi:

"Rasulullah'ın (s.a.v.), Tevrat'ta görmediğim bir özelliği kaldı. O da hilmdir.

Belirli bir süreye kadar O'na, otuz dinar borç para verdim. Sürenin dolmasına bir gün kalıncaya kadar bekledim ve ona geldim:

-Muhammed! Bana hakkımı öde. Çünkü siz Abdulmuttalipoğulları borcun vadesini geciktiren kimselersiniz, dedim. Ömer:

-Yahudi! Sen delirdin mi? Vallahi onun yeri olmasaydı, senin ka­fanı vururdum, dedi. Rasulullah (s.a.v.):

-Allah sana mağfiret etsin Ebu Hafs! Biz senden bundan daha çok borcum olanı ödemeyi emretmeni isterdik. O da alacağım ödemede ona yardım etmiş olmanı daha çok isterdi, dedi.

Benim onu bilmemezlikten gelmem, O'nun sadece hilmini artır­mıştı. O:

-Yahudi! Yarın senin alacağın ödenecek, dedi. Ömer'e de:

-Ebu Hafs! İlk gün istemiş olduğu bahçeye git. Eğer ona razı olursa şu kadar şu kadar sa' ver. Onun söylediğine şu kadar şu kadar ilave et. Eğer ona razı olmazsa, şu şu bahçeden ona şunu ver, dedi.

Ömer onu bahçeye götürdü. Yahudi razı oldu. Rasulullah'ın (s.a.v.) söylediğim ve emrettiği ilaveyi ona verdi.

Yahudi, hurmasını alınca:

-Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet ederim Vallahi Ömer! Bu gördüklerini yapmağa sev-keden şey şudur: Ben Tevrat'ta Rasulullah'ın (s.a.v.) hilm dışında bütün sıfatlarını görmüştüm. Bugün, O'nun hilmini de denedim ve O'nu Tev­rat'ta tarif edildiği şekilde buldum. Şahit ol! Bu hurma ve malımın ya­rısı, fakir müslümanlar içindir, dedi. Ömer:

-Yahut bazıları içindir, dedi. Yahudi de: -Yahut bazıları içindir, dedi.

Yüz yaşındaki bir ihtiyar müstesna, Yahudi'nin bütün akrabaları müslüman oldu. O ihtiyar kafir olarak kaldı. [33]


[13] İmam Ahmed, Musned, 1/258; İbn Kesir, el-Bıdaye ve'n-Nıhaye, III/52.

[14] Buharı, Sahih, İV/54; V7250; VIII/105; Müslim, Sahih, kitabu fedaıli's-sahabe, 197; imam Ahmed, Musned, II/243, 448, 502; Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, V/359, 362; Ebu Nuaym, DelaıluYı-Nubuvve, I/79; İbn Sa'd, Tabakat, İV/176; İbn Asakir, Tarih, VH/65, 66.

[15] Buharî, Sahih, kitabu't-tefsir, sure: 3; kitabu'l-maraz, bab: 115, kitabu'l-edeb, bab: 115; kitabu'l-isti'zan, bab: 2; Müslim, Sahih, kitabu'l-cihad, hadis: 116, imam Ahmed, Musned, V7203.

[16] Tevbe Suresi, 84.

[17] Buharı, Sahih, kitabu'l-cenaiz, bab: 84; kitabu't-tefsir, sure 9; Tirmızî, Sünen, ki-tabu't-tefsir, sure: 9; Nesâî, Sünen, kitabu'l-cenaiz, bab: 69; Darimî, Sünen, Mukaddime, bab: 14;lmamAhmed, Musned, 1/16; II/488; VI/263.

[18] Fetih Suresi, 24.

[19] Müslim, Sahih, kitabu'l-fedail, bab: 20, hadis: 79; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 1/311.

[20] Zebîdî, İthafu's-Sadetı'l-Muttakîn, VII/100; Irakî, Tahricu'l-ihya, H/355 (Iraki şöyle demiştir: Bunu Tırmizî, Şemail'de Hind Ibn Ebi Hale'nın hadisinde rivayet etmiş sonra onu serdederek şöyle demiştir: "Bunda ismi belirtilmeyen vardır.").

[21] Buharî, Sahih, kitabu bed'il-halk, bab: 7; Müslim, Sahih, kitabu'l-cihad, hadis: 111.

[22] Buharî, Sahih, kiîabu'l-libas, bab: 7, 18; kitabu'l-edeb, bab: 68; Müslim, Sahih, kitabu'z-zekâ, hadis; 128; Ebu Davud, Sünen, kitabu'l-edeb, bab: 1; Nesaî, Sünen, kitabu'l-kasame, bab: 64; İmam Ahmed, Musned, 111/153, 210, 224.

[23] Müslim, 2007; Taberanî, Mu'c&nu'l-Kebir, XIX/189; BağavT, Şerhu's-Sunns, Xlll/240; ibn Kesir, Tefsir, V/380.

[24] Yusuf Suresi, 92.

[25] Ibnu's-Sinni, Amelu'l-yevmı ve'l-leyle, 308; Ebu Davud, ba's, 24; Suyutî, Durru'l-Mensur, İV/34; Ibn Hacer, Fethu'l-Bari, VI1/211.

[26] İbn Sa'd, Tabakat, İl/102; tbn Asakir, Tarih, VI/431; Suyutî, Menahilu'z-Zal, 18.

[27] Kaynakları daha önce geçti.

[28] Kaynakları daha önce geçti.

[29] İmam Ahmed, Musned, VI/268; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, İV/139 (Heysemî şöyle demiştir: Bunu Ahmed'le Bezzar rivayet etmiştir. Ahmed'in isnadı sahihtir.)

[30] Irakî, Tahrıcu'l-lhya, 11/379; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, IX/15 (Heysemî şöyle demiştir: Bunu, Bezzar rivayet etmiştir. Senedinde İbrahim İbnu'l-Hakem ibn Eban vardır ve o metruktür.)

[31] Kaynakları daha önce geçti.

[32] Kadî lyaz, eş-Şifa, s. 84.

[33] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, I/88; Suyutî, Durru'l-Mensur, 111/133.