ehlidunya
Fri 20 July 2012, 03:16 pm GMT +0200
Ramazan orucu, İslâm şeârinin en büyüklerindendir
Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir.
Hem şeâir-i İslâmiyenin âzamlarındandır.
[Ramazan-ı Şerife dâirdir]
Birinci Nükte: Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeâir-i İslâmiyenin âzamlarındandır.
İşte, Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri, hem Cenâb-ı Hakkın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimâiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
Cenâb-ı Hakkın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Cenâb-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halk ettiği ve bütün envâ-ı nimeti o sofrada “min haysü lâ yahtesib” (umulmadık yerlerden) bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i Rububiyetini ve Rahmâniyet ve Rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor. İnsanlar, gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde, o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazan unutuyor.
Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultan-ı Ezelînin ziyafetine dâvet edilmiş bir surette, akşama yakın “Buyurunuz” emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubudiyetkârâne göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli Rahmâniyete karşı, vüs’atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar. Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i kerâmete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?
Mektubat, s. 387, (yeni tanzim, s. 675)
Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir.
Hem şeâir-i İslâmiyenin âzamlarındandır.
[Ramazan-ı Şerife dâirdir]
Birinci Nükte: Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeâir-i İslâmiyenin âzamlarındandır.
İşte, Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri, hem Cenâb-ı Hakkın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimâiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
Cenâb-ı Hakkın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Cenâb-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halk ettiği ve bütün envâ-ı nimeti o sofrada “min haysü lâ yahtesib” (umulmadık yerlerden) bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i Rububiyetini ve Rahmâniyet ve Rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor. İnsanlar, gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde, o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazan unutuyor.
Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultan-ı Ezelînin ziyafetine dâvet edilmiş bir surette, akşama yakın “Buyurunuz” emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubudiyetkârâne göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli Rahmâniyete karşı, vüs’atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar. Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i kerâmete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?
Mektubat, s. 387, (yeni tanzim, s. 675)