- Rada

Adsense kodları


Rada

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Tue 2 March 2010, 06:45 pm GMT +0200
Rada Tanimi

Radâa veya rıdâa da denilen radâ veya rıdâ nın lügat anlamı, ister insanın Afsun, isterse hayvanın olsun, memesini emmek­tir. İnek veya koyunun memesini emen kimseye lügat olarak "radaa-hâ", yani "onu emdi" denir. Sütü sağılır da, çocuk bu sütü içerse, "radaahâ" (emdi) denilmez. Lügat anlamı bakımından sütü emenin küçük yaşta olması şart değildir.

Radâ´ın şer´î anlamına gelince; bu, insan sütünün, yaşı iki se­neyi geçmemiş bir çocuğun karnına ulaşmasıdır.

Küçük bir erkek çocuğuyla bir kız çocuğu, bir hayvanın sütünü içerlerse, birbirlerine haram olmazlar. Sütün, çocuğun memeyi em­mesi ve ağız yoluyla karnına ulaşması ile boğazına akıtılması veya burnundan girdirilmesi arasında hüküm bakımından bir fark yoktur. İleride anlatılacak olan şartlar çerçevesinde, anılan iki senelik süre zarfında çocuğun kamına süt girerse, şer´î radâ vukûbulmuş olur ve buna, açıklaması ileride yapılacak olan mahremiyet terettüb eder. Ama çocuğun yaşı ikiden fazla olur ve süt emerse, bu şer´î bir radâ olmaz. Zîra Cenab- Allah: "Anneler, çocuklarını tam iki yıl emzirsinler" buyurmuştur. Bu âyet-i kerîme, şeriat nazarında geçerli olan en uzun emzirme süresinin iki yıl olduğuna delâlet etmektedir. İki sene dol­duktan sonra geçen süre bir anlık bile olsa, yapılan emzirme şer´î ra­dâ sayılmaz ve mahremiyet sonucunu doğurmaz. Zîra Peygamber (s.a.s.) efendimiz buyurmuşlardır ki:

"Barsaklan(n arasını) açmayan ve iki seneden önce olmayan (em­zirme) radâ Olmaz.[24]

Barsakların arasını açan emmekten kasıt, sütün barsakların içine ulaşması demektir. Ayrıca başka bir hadîs-i şerifte Peygamber (s.a.s.) efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"İki sene (yaş) içinde olmayan (süt) emme, radâ sayılmaz.[25]

Eğer Müslim´in Sahih´inde nakledildiğine göre Peygamber (s.a.s.) efendimiz, Süheyl kızı Sehle´ye, kocası Ebû Huzeyfe´nin kölesi Sâ-lim´i, bulûğa erdikten sonra, onun anası olması ve dolayısıyla Sâlim´in de kendisine bakması haram olmaması için emzirmemesini emretti­ği ileri sürülürse cevabımız şöyle olur: Olayın cereyan etmesi şu şe­kilde olmuştur: Öehle, Hz.Peygamber´in huzuruna çıkarak demişti ki: "Ey Allah´ın Rasûlü! (Kocam) Ebû Huzeyfe´nin kölesi Salim, yaşamı­nı evimizde sürdürmektedir. Artık erkeklerin ulaştıkları düzeye ulaş­mış, onların bildiklerini de bilmiştir." Bunun üzerine Hz.Peygamber ona şu cevabı vermişti:

"Onu emzir ki, Ona mahrem olasın.[26]

Bu, yaşı büyük kimseleri emzirmenin de mahremiyeti gerektir­diğine dâir sarih bir hüküm olarak kabul edilebilir. Oysa bu, radâ sü­resinin iki seneyle sınırlandırılmasından önce geçen bir olaydır. Bununla amel etmek nesh olunmuştur. Ya da bu, Sehle ile Sâlim´e özgü bir durumdur. Zîra Hz.Peygamber, bu aileye ruhsat vermeyi ge­rektiren zorlayıcı bir zaruret görmüştü. Öyle ki Salim, hiç bir durum­da eve girmemezlik edemiyordu. Eve girmesi zorunluydu. Ayrıca burada bir başka problem vardır: Emzirme, emen erkeğe haram olan memenin açılıp emilmesini ve dokunulmasını gerekli kılar. Buna ce­vaben de deriz ki: Emzirmek İçin memenin açılıp emilmesi ve ona do­kunulması gerekmez. Çünkü radâ mahremiyeti, memeden süt emmekle sabit olduğu gibi, İçmekle de sabit olur. Çünkü kadın sütü­nü bir kaba sağmış ve öbürü de bu sütü içmiş olabilir.

(82) Hanefîler radâ´nın zamanıyla ilgili olarak iki görüşün mevcut ol­duğunu söylediler:

Birinci görüşe göre radâ zamanı ikibuçuk sene, yani otuz aydır. Bu müd­det zarfında çocuğun karnına süt ulaşırsa, bu şer´î radâ olur ki yakında an­latılacak olan hükümlere tâbi olur. Ama bu müddetin bitiminden sonra karnına süt ulaşırsa, bu şer´î radâ olmaz.

ikinci görüşe göre radâ zamanı sadece iki senedir. İki senenin bitimin­den sonra çocuğun karnına süt ulaşırsa, bu şer´î radâ olmaz.

Birinci görüş Ebû Hanîfe´nin, ikinci görüş ise İmâmeyn´indir. Ebû Ha-nîfe´nin görüşüyle mi, yoksa îmâmeyn´in görüşüyle mi amel etmek gerekir? Cevaben deriz ki: Tercihe şayan ve mûtemed olan, bunda delilin kuvvetine bakmaktır. Hangi tarafın delili daha kuvvetliyse, onun görüşünü tercih et­mek gerekir. Görüldüğü kadarıyla burada delîl, İmâmeyn´in görüşünü teyîd etmektedir. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Noksanlıklardan münezzeh olan yü­ce Allah buyuruyor ki:

"Onun (rahimde) taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer.[27]

Bunun anlamı hamileliğin en az süresinin altı ay olduğudur. Geriye 24 ay kalıyor ki, bu da radâ süresidir. Bu âyet-i kerîmeyi bu şekilde tevil eden Hz.Ali (r.a.) dir. Hz.Osman (r.a.), altı ayda doğum yapan bir kadına had tatbik etmek istediğinde, Hz.Ali (r.a.) ona şöyle demişti: "Hayır! Ona had tatbik edemezsiniz. Çünkü o, hamileliğin asgarî süresi içinde doğum yap­mıştır ki, bu süre de altı aydır." Bu sözü söylerken de yukarıdaki âyetten delil çıkarmıştı. Hz.Osman (r.a.) onun bu sözlerinin isabetli oluşuna kanaat getirmişti. Görüldüğü gibi âyet-i kerîmenin bu şekilde anlaşılmasında bir zor­lanma yoktur. Ama Ebû Hanîfe, yukarıdaki âyet-i kerîmeden başka şekilde delil çıkarmış ve şöyle demiştir: "Onun(cocuğun) rahimde kalma ve oradan ayrılma süresi otuz aydır" âyetinin anlamı, rahimde kalmanın ve oradan ay­rılmanın her birinin süresi otuz aydır şeklinde anlaşılmalıdır. Sanki Cenab-ı Allah, ´rahimde kalma süresi otuz ay, oradan ayrılma süresi de otuz aydır´ diye buyurmuştur. Burada kasdedilen, hamileliğin en azı değil de, en çok süresidir. Öyleyse rahimden ayrılma süresi de ikibuçuk sene, yani otuz ay­dır. Çocuk bu süre içinde sütü içerse radî (emici) olur. Ama buna karşı ha­mileliğin en fazla müddeti otuz ay değil de, iki sene olur diyenler de olmuştur. Hz.Âişe´nin şöyle dediği rivayet edilir: "Öreke çevresinin uzunluğu kadar olsun, çocuk, anasının rahminde iki seneden fazla kalmaz." Öreke çevresi, kısa zamandan kinayedir. Buna cevap olarak denir ki; Hz.Âişe´nin bu sözü, hamilelik süresini belirlemiştir. Bununla da, hamilelik süresinin iki sene ol­duğunu öğreniyoruz. Çocuğu sütten kesme süresiyse kendi hali üzere bıra­kılmıştır. Bu cevapta apaçık bir zorlanma olduğu görülmektedir. Zîra âyet-i kerîmenin, hamilelik süresini ikibuçuk sene olarak belirlediğini söylemenin bir anlamı yoktur. Hadîs-i şerif, hamilelik süresinin iki seneden bir an bile fazla olmayacağını ifâde etmektedir. Bazı muhakkikler bunu açıklama sa­dedinde otuz ayın iki anlamda kullanıldığını söylemişlerdir:

a) Gerçek anlam ki, bu otuz aydan anlaşılmaktadır.

b) Mecazî anlam ki, bu hadîsin delâlet ettiği yirmi dört aydır.


Aynı lâfız hem gerçek, hem mecazî anlamda kullanılmış olmaktadır. Her halükârda bu caiz değildir. Çünkü burada gerçek ve mecazî anlam bir araya getirilmiştir. Aynı lâfız -ki bu, otuz aydır- aynı kullanışla iki anlam için kul­lanılmıştır. Bunlardan biri otuz ay, diğeri yirmidört aydır. Şu da var ki, sayı isimlerini, birini diğerinin anlamında kullanarak alanları dışına çıkarmak sahih olmaz. Zîra böyle yapmakta belirsizlik ve müphemlik vardır. Tıpkı özel isimler (alem) de olduğu gibi, sayı isimleri, tahsis edildikleri şeylere mahsusturlar. Bazıları buna cevaben derler ki: Âyet-i kerîmedeki "hamlühu" kelimesi müb-tedâ olup haberi hazf edilmiştir ki, hazfedilen bu haber de takdîren "erbaa-tün ve ışrûne"dir. "Fisâîühü" kelimesiyse bir başka mübtedâ olup haberi, "selâsüne şehren"dir. Burada gerçek anlamla mecazî anlam bir araya geti­rilmiş değildir.

Bu cevabı veren kimseye, âyet-i kerîmedeki mahzufa delâlet eden veya bunun bir harfine işaret eden herhangi bir delil soracak olursan, sana böyle bir delil gösterme imkânını bulamaz. Kaldı ki bu, şer´î bir hüküm olup, açıklama yerinde hazfedilmesi mutlak surette sahih olmaz. Aksi halde dileyen herkesin dilediği hükmü takrir etmesi, dilediğini de hazfetmesi sahih olur. Hz.Âişe´nin hadîsine gelince; onun, âyet-i kerîmeye hiçbir müdâhalesi yoktur. Âyet-i kerîme önce kendi hududu içinde anlaşılmalı, sonra da anılan hadîs bu âyete tatbik edilmelidir. Açıkça görüldüğü gibi,âyetin birinci şekilde an­laşılması, bu konuda esas alınmalıdır. Hadîs de bunu teyid etmektedir. âyet-i kerîmesindeki "eşhür" kelimesinin müfred veya tesniye değil de cemi olduğunu, oysa burada ´eşhür" kelimesinin iki ay ve bir kaç günlük bir zaman dilimi anlamında kullanıldığını, çünkü sadece içinde hac amellerinin sahih olabileceği hac mevsiminin Şevval ve Zilkade aylarıyla Zil­hicceden on günlük süre olduğunu, bununsa âyet-i ke­rîmesinde "otuz ay yirmi dört" ay anlamında kullanılmasının doğru sayılmasını gerektireceğini söyleyecek olursan, sana üç yönden cevap vere­biliriz:

1- Ayın (Zuhicce´nin) bir kısmı olan on gün, sayılı bir şey kabul edilir ve bu ayın üçte biridir ki, bunun için cemi (çoğul) kalıbım kullanmak sahih olur.

2- "Eşhür" kelimesi cem değil de, ism-i cem´dir ve ism-i cem´, birden fazla şeyler için, meselâ iki veya üç sayıdaki şeyler için kullanılabilir.

3- "Eşhür" kelimesi sayı lâfızlarından olmadığı için "selâsûn" gibi de­ğildir. Önce de söylediğimiz gibi, sayı lâfızlarından bazısını bazısı yerine kul­lanmak sahih değildir. Çünkü her sayı lâfzı kendi sayısı için kullanılmaya mahsustur. Bu anlatılanlardan sonra "eşhür" kelimesinin diğer senelerde mü­teaddit olması itibariyle cem edilmesi sahih olmaktadır. Delil, îmâmeyn´in bu konudaki görüşünü teyid etmektedir. Kaldı ki Allahü Teâlâ şu âyet-i ke­rîmeyle radâ (süt emme) süresini de belirtmiştir:

"Anneler, çocuklarını tam iki yıl emzirirler. Bu hüküm, süt emzirme­nin tamamlanmasını isteyenler içindir.[28]

Esah olan, İmâmeyn´in görüşüdür. Müftâbih olan görüş de budur.

Mâlikîler dediler ki: Radâ (emzirme)müddetı, iki sene iki aydır. Bu da toplam yirmialtı ay eder. Herhalde bunlar iki ayı, ihtiyat için eklemişler­dir. Ama bu süre zarfında süt emmek, mâhiyeti yakında açıklanacak olan haramlığı gerektiren şer´î bir radâ sayılmaz. Ancak çocuk, süte ihtiyacı kal­madığı için sütten kesilmesinden önce sütü emerse, bu emişi şer´î bir radâ olur. Kadın bu süre zarfında çocuğu sütten kesmeden önce veya kestikten sonra bir iki gün içinde emzirirse, bu, süt mahremiyetini yayan şer´î bir radâ olur. Bu hükümde ittifak vardır. Ama sütten kestikten ve çocuğun meme sütüne ihtiyacı kalmadıktan sonra emzirirse, bu şer´î radâ olmaz. Süte ihti­yacı kalmadıktan uzun zaman sonra da emzirse, kısa zaman sonra da emzir-se, hüküm aynıdır. Meşhur olan görüş budur. Sözgelimi bir sene ve üç aylık ömrü olan bir çocuk sütten kesilir, ana sütünü unutup diğer yiyecekleri ye­diği için süte olan ihtiyacı kalmaz, bu arada ömrü de bir sene dört ayı bulur, süt ihtiyacının bitmesinden beş gün sonra emzikçi kadın onu emzirirse, (ara­daki bu mesafe beş günden az da olabilir, çok da olabilir) bu şer´î bir radâ olmaz. Bazıları derler ki: Çocuk iki yaşın tamamlanmasından önce sütten kesilip süte ihtiyacı kalmamış olsa bile, emzirilmesi şer´î bir radâ sayılır. Ha-nefîler de bu görüşe sahiptirler. Ama bu zayıftır. Bütün bu anlatılanlardan öğreniyoruz ki, radâ hususunda Mâlikîler dışındaki mezheb imamları ara­sında bir ihtilâf yoktur. Mâlikîler, iki sene içinde sütten kestikten sonra ya­pılan emzirme hususunda ihtilâf etmiş ve iki seneye iki ay eklemişlerdir. Onların meşhur görüşü budur. Ama ikinci kavilleri, diğer mezheb imamla­rının kavillerine muvafıktır. Hanefîler, Mâlikîlerin aksi görüşe sahiptirler. Hanefîlere göre mûtemed olan, diğer mezheb imamlarına muvafakat etmektir. Mûtemed olmayan görüş ise, daha önce de belirtildiği gibi, radâ süresinin iki buçuk sene oluşudur.