hafiza aise
Wed 1 June 2011, 03:42 pm GMT +0200
A) Hz. PEYGAMBERİN (S.A.) NİKÂHLA İLGİLİ UYGULAMALARI
1— Babası Tarafından Zorla Evlendirilen Dul ve Bekârlar Hakkında Verdiği Hükümler:
Sahihayn'da rivayet edilir ki, babası, Hansa bt. Hıdam'ı[561] gönülsüz olduğu halde, evlendirmişti. Kendisi duldu. Hz. Peygamber'e (s.a.) geldi (durumu anlattı). Allah Rasûlü (s.a.) de nikâhını kabul etmedi[562]
Sünen 'de İbn Abbas'tan nakledilir; Bakire bir kız Hz. Peygamber'e (s.a.) geldi ve gönülsüz olduğu halde, babasının kendisini zorla evlendirdiğini haber verdi. Hz. Peygamber (s.a.) onu seçimli bıraktı.[563]
Bu hadisteki şahıs Hansâ'dan başkasıdır. îki.ayrı olay sözkonusudur. Birinde dulun muhayyer ligine, diğerinde ise bakirenin muhayyerliğine hükmetmiştir. . ;
Sahih(-i Buharî)'de Hz. Peygamber'in (s.a.) şu buyruğu vardır: "İzni alınmadıkça bakire evlendirilmez." "Ya Rasûlallah! Onun izni nasıldır?" dediler. "Susmasıdır." buyurdu[564]
Sahih-iMüslim'de ise: "Bakirenin kendisini ilgilendiren konuda (nikâh) izni alınır. îzni, susmasıdır." buyurmuştur.[565]
Bu hükmün gereği şudur: Bulûğ çağına ermiş bakire bir kız nikâha zorlanamaz ve rızası olmadan evlendirilemez. Bu, selef ulemasının çoğunluğunun, Ebu Hanife'nin, bir rivayette Ahmed (b. Hanbel)'in görüşleridir. Bizim din olarak inandığımız, başka türlüsünü kabul etmediğimiz görüş de budur. Bu görüş, Allah Rasûlü'nün (s.a.) hem hükmüne, hem emrine, hem de neh-yine muvafıktır. Şeriatın genel kaidelerine ve ümmetin umumî menfaatine de uygundur. Allah Rasûlü'nün (s.a.) hükmüne muvafıktır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.), zorla evlendirilen bakirenin muhayyerliğine hükmetmiştir. Bu hadis muallel-mürsel şeklinde olmayıp, hem müsned hem de mürsel olarak rivayet edilmiştir. Fakihierin "İttisal (hadisin muttasıllığı) ziyadedir. Hadisi mev-sûl olara'k rivayet eden râvi, mürsel rivayet edene takdim olunur." şeklindeki görüşünü esas aldığımızda, durum açıktır. Bu, hadislerin çoğunda yaptıkları bir şeydir. Bu hadisin ne ayrıcalığı var ki, diğer emsallerinin hükmünden ayrılsın. Bunda da aynı şey yapılır.
Hadisin mürsel olduğuna hükmetsek bile —muhaddislerin çoğunun görüşü böyledir— onun açık ve sahih haberlerle (eser) kıyas ve şer'î kaidelerle desteklenen güçlü bir mürsel rivayet olduğunu görüyoruz. Bu da onunla amel etmeyi kaçınılmaz kılar.
"Evlendirilecek bakirenin izni alınır" görüşü, Hz. Peygamber'in (s.a.) emrine uygundur, demiştik. Çünkü O şöyle buyuruyor: "Bakirenin kendisini ilgilendiren konuda (nikâh) izni alınır." Bu kuvvetli bir emirdir. Çünkü emir, haber verilen şeyin tahakkuk, sübût ve gerekliliğine delâlet eden ihbârî (hadisteki muzâri kipi) sîğa ile gelmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.) emirlerinde asıl olan, aksine icmâ' bulunmadıkça vücûb (gereklilik) ifade etmesidir.
Nehyine «ygundoır, demiştik. Çünkü, Hz. Peygamber (s.a.): "İzni alınmadıkça bakire, evlendirilmez." buyurmuştur. İzin alınmasını emretmiş, izinsiz nikâh yapılmasını yasaklamış ve böylesi bir nikâh hakkında muhayyerlikle hükmetmiştir» Böylece hüküm, en mübalağalı bir yolJa ortaya konmuştur.
Şeriatın genel kaidelerine uygunluğuna gelince, baba, ergenlik çağma girmiş, akıllı ve reşid olan kızının rızası olmadan malı üzerinde en küçük bir tasarrufta bulunamaz; onu, rızası dışında malının cüzi bir kısmını bile elinden çıkarmaya zorlayamaz. Hal böyleyken, babanın kızını köleleştirmesi ve rızası olmadan dilediği biriyle evlendirmesi nasıl caiz olabilir? Çünkü bu koca adayı, onun en sevmediği ve hoşlanmadığı biridir. Buna rağmen bu (veli) kalkıyor, kadını zorla kendi istediği kimseye izinsiz nikahlıyor ve kızı onun yanında esir ediyor. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.): "Kadınlar hakkında Allah'tan sakının. Çünkü onlar sizin yanınızda esirlerdir (aniye). .."[566] buyurmuştur. Yine malumdur ki, bir kadının bütün mallarının elinden izinsiz olarak çıkartılması, kendi rıza ve isteği olmaksızın biriyle evlendirilmesi yanında çok hafif kalır. Durum böyle olunca: "Bir kız, sevdiği bir dengini evlenmek üzere belirlese, babası da başka bir aday bulsa, —isterse bu aday, kızın nefret ettiği ya da çirkin bulduğu biri olsun— babanın tayinine itibar edilir." diyen kimse yersiz (batıl) bir söz söylemiş olur.
Ümmetin umumî menfaatine de uygundur. Zira bir kızı sevdiği ve kendi seçtiği birisi ile evlendirmedeki maslahat, böylesi bir nikâhtan gözetilen maksatların gerçekleşmesi açıktır. Nefret ettiği ve sevmediği birisi ile kurulan evlilikten ise, beklenen maksatların gerçekleşmeyeceği ortadadır. Eğer evliliğin, kızın rızasına dayanması esasını sarih sünnet ortaya koymasaydı, bunu sahih kıyas ve şer'î kaideler zaten gerektirirdi. Tevfik Allah'tandır.
Soru: Hz. Peygamber (s.a.) dul ile bakire arasını ayırmış ve "Dul, emri alınmadıkça, bakire de izni sorulmadıkça evlendirilmez.", "Dul kendi nefsi hakkında velisinden daha çok hak sahibidir. Bakireye gelince, babası ona iznini sorar." buyurmuş ve dul kadının, evlendirme konusunda velisinden daha çok hak sahibi olduğunu söylemiştir. Bundan da, bakire velisinin, kızım evlendirme konusunda daha çok hak sahibi olduğu anlaşılır, aksi takdirde bu hakkı dula tahsis etmenin bir manası kalmaz.
Yine Hz. Peygamber (s.a.) iznin vasfı hakkında da bir ayırım yapmış ve dulun iznini; konuşma (açık irade beyanı), bâkireninkini ise; susmadır, diye belirlemiştir. Bütün bunlar bakirenin evlendirilmesinde babası karşısında kendisinin rızasının aranmayacağına ve kendisinin nikâhta bir hakkı olmadığına delâlet eder.
Cevap: Bu söylediklerinizde, kızın ergen, akıllı ve reşid olması durumunda rızası olmadan babasının onu evlendirebileceğinin caiz olduğuna ve babanın eğer denk ise kızını en çok nefret ettiği birisi ile evlendirebileceğine delâlet eden bir husus yoktur. Sizin delil olarak kullandığınız bu hadisler, bizzat bu sözün bâtıl olduğuna açıkça delâlet eder. Bunların içerisinde sizin işinize en çok yarayan "Dul, kendi nefsi hakkında velisinden daha çok hak sahibidir." hadisidir. Bu da sadece mefhüm-ı muhalefet (zıt kavram) yoluyla delil olabilir. Halbuki sizin tartıştığınız kimseler mefhûmun hüccet (delil) oluşunda size katılmamaktadırlar. Mefhumun delil olduğu kabul edilse bile, hiçbir zaman sarih mantûk (açıkça söylenen) varken onun önüne geçirilmesi caiz değildir. Sonra bu, "Mefhûmun umumu vardır." dediğiniz zaman delil olabilir. Halbuki mefhûmun umumu yoktur. Zira mefhûmun delâleti, "Mezkûrun tahsisi bir faydadan hali değildir." telakkisine dayanır; bu da "Mezkûrun dışındakilerden, hükmü kaldırmaktır." Malumdur ki, mezkûrun maadasını hükmü sabit olan ve olmayan diye ikiye ayırmak faydalıdır. Zikri geçmeyen (meskûtun anh) için başka bir hüküm isbat etmek —eğer mantûkun hükmüne zıt değilse—, bir faydadır. Bir ayırıma gitmek bir faydadır. Sonra bu mefhûm, açık kıyasa, hatta öncelikli kıyasa muhalif bir mefhumdur. Mezkur nasslara ters düşmektedir.
Hz. Peygamber'in (s.a.), "Dul, kendi nefsi hakkında velisinden daha çok hak sahibidir." sözünün hemen akabinde: "Babası bakireden iznini sorar." buyurması; bakire kız, rızası ve izni olmadan evlendirilebilir, evlendirme konusunda kendisinin herhangi bir hakkı yoktur, şeklindeki bu tür bir yanlış anlamayı ortadan kaldırmak içindir. Sonra bilinen bir husustur ki, dulun kendisini evlendirme konusunda veliden daha çok hakkının bulunmasından, bakirenin kendi evliliğinde hiçbir hakkının bulunmaması manası asla çıkmaz.
Evliliğe zorlamanın dayanağı (menât, illet) konusunda fakihler altı görüş ileri sürmüşlerdir:
1— Bakirelikten dolayı icbar edilir. İmam Şafiî, Mâlik ve bir rivayette İmam Ahmed'in görüşü budur.
2— İcbar illeti küçüklüktür. Ebu Hanife ve bir diğer rivayette İmam Ahmed'in görüşü de budur.
3— Bekâret ve küçüklük her ikisi birden İllettir. İmam Ahmed'den rivayet edilen üçüncü görüş de budur.
4— Bu iki illetten birisidir. Hangisi bulunursa o icbar illeti olur. İmam Ahmed'in dördüncü görüşü budur.
5— İlâd (babalık ilişkisi). Buna göre ergen olan dul bile icbar edilebilir. Bunu Kadı İsmail, Hasan el-Basrî'den nakletmiş ve bunun icmâa muhalif olduğunu söylemiş ve fıkhî güzel bir inceliği olduğunu belirtmiştir. Doğrusu,
bu ipe sapa gelmez görüşün neresi güzelmiş bilmek isterdik.
6— Bakmakla yükümlü olduğu kimselerden olmak. Buna göre veli ailesinden olan (kadını-kızı) nikâha zorlayabilir. Bu görüşlerden tercihe şayan olanı size gizli kalacak değildir.
Bakirenin izninin susmak, dulun izninin ise konuşmak olduğuna hükmetmiştir.[567] Şayet bakire susma yerine konuşursa, bu daha güçlü bir irade beyanı olur. İbn Hazm: "Bakire, ancak susarsa evlendirilmesi caiz olur." demiştir ki, zâhirîliğine yakışan da budur.
Hz. Peygamber (s.a.) yetim kızın, evlilik konusunda emrinin alınmasına hükmetmiştir. Bulûğdan sonra ise yetimlik olmaz.[568] Bu hüküm, yetim kızla bulûğdan önce evlenilebileceğine delâlet eder. Bu, Hz. Âişe'nin görüşüdür. Kur'an ve sünnet de buna delâlet eder. İmam Ahmed, Ebu Hanife ve daha başka âlimler de bu görüştedirler. Allah Teâlâ: "Kadınlar hakkında senden - fetva istiyorlar. De ki: Onlar hakkında fetvayı size Allah veriyor: Kendileri-: ne yazılmış olan (miras hakların)ı vermeyip kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kadınlar hakkında... adaleti yerine getirmeniz için Kitâb'da size okunan âyetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır)..."[569] buyurmaktadır.
Hz. Âişe şöyle demektedir: Âyette sözkonusu olan yetim kadınlardan!, maksat, velisinin himayesinde olan yetim kızdır. Veli onu nikahlamak ister,! fakat mehrini adaletli olarak ödemek istemez. İşte bu âyetle veliler, mehirle-. rini adaletle ödemedikçe kendi gözetimleri altında olan yetim kızlarla evlenmekten nehyedilmişlerdir.(10>
Dört Sünen'âc Hz. Peygamber'in (s.a.') şu buyruğu vardır:
"Yetim kız çocuğu, evlendirilirken görüşü alınır. Eğer susarsa iznidir. Eğer yüz çevirirse, onu nikâhlamaya bir yol yoktur." [570]
[561] Hafız İbn Hacer, Feîhu 7-öârfve et-Takrib'de Hıdam şeklindedir. Ebu Davud ve Nesâî'de ise Hizam şeklinde zabdedümiştir.
[562] Buharı, 67/42; Muvaiıa, 2/535; Ebu Davud, 2101; Nesâî, 6/86. Müslim îahric etmemiştir.
[563] Ebu Davud, 2096; İbn Mâce, 1875; Ahmed, 1/273. Senedi sahihtir. Ebu Davud ve Beyha-* kî'nin hadisin mürsel olduğunu söylemeleri ehli tahkik ulemaca makbul değildir. Nesâî (6/87); ve Müsned'de (6/136) oiay şöyle anlatılır: Bîr genç kız Hz. Âişe'nin yanına girdi ve: "Babam beni, şerefini yüceltmek için gönlüm olmadığı halde kardeşinin oğluna verdi." dedi. Hz. Âişe: "Otur. Rasûlullah gelsin." dedi. Hz. Peygamber (s.a.) geldi ve durumu ona anlattı. Peygamberimiz babasını çağırttı ve yetkiyi kıza verdi. Kız da: "Ya Rasûlatlah, babamın yaptıklarını onayladım. Ancak bu halimle, babaların kızları üzerinde bir yetkileri olmadığını insanlara öğretmek istedim." dedi. Senedi sahihtir.
[564] Buharı, 67/41; Müslim, 1419; Tirmizî, 1107, 1109; Ebu Davud, 2092, 2093; Nesâî, 6/85. Ebu Hureyre'den.
[565] Müslim, 1421 \Muvaita, 2/524; Tirmizî, 1108; Ebu Davud, 2098; Nesâî, 6/84; İbn Abbas'tan.
[566] Tirmizî, 1163, 3087; İbn Mâce, 1851. Tirmizî: "Hasen-sahihtir." demiştir. Ahmed b. Han-bel'in Müsned'mde (5/72, 73) bir şahidi bulunmaktadır.
[567] Müsüm.l421;Tırnü*1108; Muvatta. 2/524; Ebu Davud, 2098; Nesâî, bas'tan.
[568] Ebu Davud, 2873.
[569] Nisa, 4/127.
[570] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/205-209.