sumeyye
Tue 11 January 2011, 06:13 pm GMT +0200
Peygamberimizin Vefası
377. Temim bin Zeyd, babası Zeyd bin Hâle'den (r.a.) rivayet ediyor:
Zeyd bin Hâle (r.a.), Resûlullahın (s.a.v.) yanına girdi. Resûlullah (s.a.v.) uyuyordu. Hemen uyandı. Zeyd bin Hâle'yi bağrına bastı ve "Hâle imiş! Hâle! Hâle!" dedi.[30]
İzah
Zeyd bin Hâle (r.a.) Peygamberimizin hanımlarından Hz. Hatice'nin yakını oluyordu. Ebu'l-Kâsım, "Resûlullah Zeyd bin Hâle'nin (r.a.) Hz. Hatice'ye yakınlığı sebebiyle sevinmiş olmalıydı" diyerek Peygamberimizin Resûlullahın Hz. Zeyd bin Hâle'ye gösterdiği yakınlığın sebebini açıklar.
Gerçekten de Peygamberimiz çok sevdiği eşi Hatice Validemize olan sevgisini onun vefatından sonra da sürdürmüştür. Bunu, onun yakınlarına gösterdiği ilgi ve sevgiyle dışa da vururdu.[31]
"Harap Olup Gitti Hayber"
378. Abdullah bin Ebî Evfâ (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah Haybere sefer düzenlediğinde hayber halkı onu ve ordusunu görünce "Muhammed ve ordusu" diyerek kaçışmaya bağladılar. Bu arada Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allâhu ekber, harap oldu gitti Hayber!
"Biz bir kavmin yurduna baskın yapıp girdik mi, uyarılmış olan o kâfirlerin hali yaman olur!"[32]
134 Numaralı hadisin izahına bakınız.[33]
İbrahim (a.s.) Peygamberimizin Ümmetine Selâm Gönderdi
379. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
"Mîrac gecesinde Allah'ın dostu İbrahim'i (a.s.) gördüm. Bana şöyle dedi:
"Ey Muhammed! Ümmetine selâm söyle ve onlara bildir ki, Cennet, toprağı hoş ve temiz, suyu tatlı ve kendisi düz bir yerdir. Oraya bir şeyin ekimi ise, 'Sübhanallah, elhamdülillah, lâilâhe illallahü vallahü ekber ve Lâ havle velâ kuvvete illâ billah' söylemektir."[34]
İzah
Hadiste zikredilen mîraç, bir yükseliştir. Peygamberimizin ruh ve bedeniyle Rabbinin huzuruna yükseldiği büyük, mucizelerinden birisidir. Yüce Allah Miraçla, Sevgili Peygamberimizin üstünlüğünü, onun yanındaki makamını meleklere ve gök ehline göstermek istemiştir.
Resûlullah (s.a.v.) Miraçta Rabbini görmüş, Cenneti gezmiş, Cehennemi müşahade etmiştir.
Mîraç, peygamberliğin on ikinci yılında, hicretten on sekiz ay önce, Recep ayının 27. gecesinde gerçekleşmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.) Mîraç esnasında kendisinden önceki peygamberlerle görüşmüş, onlarla sohbet etmiştir. Miracın anlatıldığı uzun bir hadiste birinci semâda Hz. Âdem, ikinci semâda Hz. İsâ ve Hz. Zekeriyya, üçüncü semâda Hz. Yusuf, dördüncü semâda Hz. İdris, beşinci semâda Hz. Harun, altıncı semâda Hz. Mûsâ, yedinci semâda ise Hz. İbrahim ile görüşmüştür.[35] İşte bu görüşmesinde Hz. İbrahim onunla ümmetine selâm göndermiş, onlara Cennete girmelerine vesile olacak şeyler tavsiye etmiştir.
Mîraç hakkında tafsilatlı bilgi için Üç Aylar ve Mübarek Günler isimli eserimizin 39-51. sayfalarına bakılabilir.[36]
Hicret Eden Kadınların İmtihan Edilmesi
380. Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
"Ey Peygamber! Mü'min kadınlar sana geldiğinde..."[37]
âyeti nazil olunca bu âyetin emri gereği Resûlullah Mekke'den Medine'ye hicret eden kadınları imtihan ediyordu.[38]
İzah
Peygamberimiz Hudeybiye'de müşriklerle bir anlaşma yapmıştı. Bu anlaşmanın bir maddesi de Müslüman olarak Medine'ye gelenlerin tekrar müşriklere iade edilmelerini gerektiriyordu.
Peygamberimiz (s.a.v.) anlaşmanın bu maddesine uyarak Müslüman olup Medine'ye gelenleri müşriklere geri iade etmişti.
Medine'ye gelenlerden birisi de Peygamberimizin halasının kızı Ümmü Gülsüm idi (r.a.). Ümmü Gülsüm (r.a.) aslında çok önceleri Müslüman olmuştu. Fakat babası izin vermediği için Medine'ye hicret edememişti. Tam yedi sene sonra bir fırsatını bularak Medine'ye hicret etti. Peygamberimizin hanımı Ümmü Seleme'nin (r.a.) evine misafir oldu. O sırada Resûlullah evde yoktu. Ümmü Seleme'ye (r.a.) geri iade edilmekten endişe duyduğu söyledi. "Kadınların hali erkekler gibi değildir" diye de ekledi.
Derken Resûlullah (s.a.v.) eve geldi, kendisine hoş geldin dedi. Ümmü Gülsüm (r.a.) heyecanla durumunu Resûlullaha (s.a.v.) arzetti. Şöyle dedi: "Ya Resûlallah, ben dinim uğrunda hicret ederek sizin yanınıza geldim. Beni koruyun, müşriklere geri çevirmeyin. Beni onlara verirseniz, işkence ederler. Dinimden döndürmeye çalışırlar. Ben nihayet bir kadınım. İşkenceye dayanamam. Bilirsin ki, kadınların hali zayıfların haline benzer."
Peygamber Efendimiz onu dinledikten sonra,
"Yüce Allah muhakkak kadınlar hakkında ahdi bozar, hükümsüz bırakır" buyurdu.
Nihayet izahını yaptığımız hadiste baş tarafına yer verdiğimiz âyeti kerime nazil olarak Peygamberimizden böyle kadınları imtihan etmesi istendi. Ayetin tamamı şöyle idi:
"Ey Peygamber! Mü'min kadınlar sana geldiğinde, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, doğurmadığı çocuğa yalan yere sahiplik iddiasında bulunmamak ve itaat etmeyi gerektiren bir hususta sana karşı gelmemek üzere bîat etmek isterlerse, onların bîatlanın kabul et ve onlar için Allah'tan af dile. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir."
Vahiy tamam olunca Peygamberimiz onu Ümmü Gülsüm'e (r.a.) müjdeledi. Hz. Ümmü Gülsüm için bundan daha sevindirici bir haber olamazdı. Sevinçten ağladı.
Bu arada babası onun Medine'de olduğunu öğrenmişti. Oğulları Velid ile Ümâre'yi hemen Medine'ye yolladı. Bunlar Resûlullaha (s.a.v.) gelerek, "Aramızdaki anlaşmaya göre Müslüman olanları bize iade edecektin. Bunu yerine getir. Kız kardeşimizi bize teslim et" dediler. Peygamberimiz (s.a.v.),
"Cenâb-ı Hak o şartın hükmünü kadınlar hakkında bozdu" buyurdu.
Onlar bir şey diyemediler, elleri boş olarak Mekke'ye döndüler.[39]
Abdullah Bin Abbas'ın (r.a.) Fazileti
381. Abdullah bin Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Ben Meymûne'nin evinde bulunuyordum. Resûlullah için bir abdest suyu bırakmıştım. Resûlullah "Bunu kim bıraktı?" diye sordu.
"Abdullah bin Abbas" denildi. Bunun üzerine omuzuma vurdu ve,
"Allah'ım, onu dinde ince anlayış sahibi kıl. Ona (Kur'ân'ın) te'vilini öğret" diye duâ etti.[40]
İzah
Meymune (r.a.) Peygamberimizin hanımı idi. Aynı zamanda hadisin râvisi Abdullah bin Abbas'ın (r.a.) teyzesi idi. Bu sebeple Hz. Abdullah sık sık onu ziyarete giderdi. Abdullah (r.a.) Resûlullahın (s.a.v.) bu duâ sayesinde ilimde çok yüksek bir mertebeye ulaştı. "Kur'ân tercümanı" "Hadis denizi" diye anıldı. Resûlullahın vefatından sonra Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in ilmî danışmanlığını yaptı. Hz. Ömer, kendisine gelen ilmî meseleleri ona havale ederek "Bunu ancak sen halledersin" derdi.
Hicretin 68. senesinde vefat eden Hz. Abdullah, 1668 hadis rivayet etti.[41]
[30] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/34.
[31] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/35.
[32] Buhâri, Cihad: 56; Müslim, Cihad: 120, 121; Muvatta, Cihad: 48. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/35.
[33] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/35.
[34] Mu'cemü'l-Evsai, 6:98 (4182.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/36.
[35] Müslim, İman: 259.
[36] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/36-37.
[37] Mümtehine: 60/12.
[38] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/37.
[39] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/37-39.
[40] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/39.
[41] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/39.