- Peygamberimizin Ümmetinin Ahvali İle İlgili Verdikleri Haberler

Adsense kodları


Peygamberimizin Ümmetinin Ahvali İle İlgili Verdikleri Haberler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Sat 2 January 2010, 09:56 pm GMT +0200
Peygamberimizin Ümmetinin Ahvali İle İlgili Verdikleri Haberler Ki Bunlar, Aynen Onun Haber Verdiği Gibi Olmuştur


Buhari ve Müslim, Huzeyfe bin el-Yemân´dan rivayet ederler. O şöyle demiştir: insanlar, Peygamber Efendimiz´den dâima hayrı sorar lardı. Ben ise, korunabilmek için şerrin ne olduğunu sorardım. Bir gün yine bu maksatla dedim ki: "Ey Allah´ın elçisi, bizler bin câhiliye ve şer içinde yaşıyorduk. Allah bize, bu hayrı ve hidayeti lütfetti. Acaba bu hayır ve hidayetten sonra, yine şer ve cehalet olacak mıdır?" O: "Evet" buyurdu. Ben: "Bu serden sonra yine bir hayır var mıdır?" diye sordum. Efendimiz´in bu soruma cevabı da: "Evet, fakat biraz karışık" şeklinde oldu. Ben yine sordum ve: "Bu karışıklık nedir?" dedim. Peygamberimiz de: "Bazı insanlar gelir. Bunlar, benim sünnetimi ve yolumu bırakarak başkalarının sünnetini ve yolunu alırlar, işte bunlardan, hayrın da, şerrin de meydana geldiğini görürsün" diye cevab buyurdular. Ben, bu­nunla da yetinmeyip: "Ey Allah´ın elçisi, bu karışık hayırdan sonra, yine şer olacak mıdır?" diye sordum. O da: "Evet, hem de insanları cehenneme davet edecekler. Kendilerine uyanları, kendileri gibi cehennemlik ede cekler" buyurdu. Ben, bunların kimler olduğu üzerinde bilgi sahibi ol mak merakıyla: "Peki, bunlar kimlerdir?" dedim. Allah´ın Resulü, bu soruma da cevap verdiler ve: "Bunlar, bizim cildimizden ve bizim lisa nımızı konuşan kimselerdir" buyurdular.

(Bu hadisin devamı şöyledir).

Bunun üzerine ben: "Bana neyi emir ve tavsiye buyurursunuz?" dedim. Efendimiz: "Müslümanların cemaatinden ve imamından sakın ayrılma!" buyurdu. Ben, yine kendimi yenemediğim bir ilgi ve merakla: "Peki ey Allah´ın Resulü, öyle bir zamanda müslümanların bir cemâati ve imamı dahi bulunmaz ise, ne yapmamı emredersiniz?" dedim. Pey gamber Efendimiz de: "O günkü fırkaların hepsinden uzak dur! Sana ne kadar zor ve imkansız gibi gelirse gelsin, bu hal üzere tâ ölünceye kadar azim ve sebat et!" diyerek cevab ve tavsiyede bulundular." [216]

tmam-ı Evzai, bu hadisle ilgili olarak der ki: Hadis´de geçen birinci şer, Peygamber´in (s.a.v.) vefatından sonra meydana gelen riddet (din den dönme) olayıdır.

Beykaki, İbn-i Ömer´den şöyle nakleder: Süleym Oğulları bir gün kendi mâden yataklarından elde edilmiş bir miktar altın getirdiler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "ileride bazı altın madenleri daha bulunacaktır. Fakat buna, insanların şerlileri sahip olacaklardır" bu yurdu. [217]

Beyhaki´nin Sevbân´dan rivayet ettiği hadis-i şerif de şöyledir:

"İleride öyle durumlar olacaktır ki, diğer ümmetler sizlerin üzeri ne, aç kalmış insanların ortaya konulan yiyeceğe üşüştükleri gibi üşü-şeceklerdir."

Peygamberimizin böyle buyurması üzerine, ashabdan biri: "O gün bizler sayı bakımından çok az olacağız da ondan mı?" diye sordu. Efen dimiz de: "Hayır, o gün sizler sayı bakımından çok olacaksınız. Fakat i-yice güçten düşüp, selin vadiye getirdiği çör-çöp gibi değersiz olacaksınız. Çünkü Allah, düşmanlarınızın sizler hakkında duydukları korkuyu, onların kalblerinden gidermiş, sizlerin kalblerini de vehen ile doldurmuş bulunacaktır.."

Denildi ki: "Ey Allah´ın Resulü, vehen nedir?"

Resülüllah da buna şu karşılığı verdi: "Vehen, dünya sevgisi ve ö-lümü göze alamamaktır. (Bu yüzden kalblere musallat olan mânevi bir za´f ve hastalıktır.)"

Buharı Ebû Hüreyre´den rivayet eder. Resülüllah (s.a.v.) şöyle bu yurmuştur: "insanlar üzerine öyle zamanlar gelecektir ki, kişi elde ettiği mahn, helâl mi, yoksa haram mı olduğunu hiç düşünmeyecektir!"

Buhari ve Müslim, yine Ebû Hüreyre´den rivayet ediyorlar. Resü lüllah (s.a.v.) buyurmuş: "Öyle bir gün gelecektir ki, içinizden (müslü-manlardan) biri, beni bir defacık, iki defacık görmeye karşılık bütün malından ve ev halkından vazgeçmeye can atacaktır! (Beni bu kadar çok sevecektir.)"

Yine Ebû Hüreyre´den Müslim rivayet ediyor: Resülüllah (s.a.v.) buyurdu: "Ah, kardeşlerimi görmeyi çok özledim!" Bunun üzerine ashab: "Bizler senin kardeşlerin değil miyiz Ey Allah´ın Resulü?" dediler. O da şöyle buyurdu: "Sizler benim ashabım (arkadaşlarım)sınız. Benim kar deşlerim ise, henüz aramızda bulunmayan (ve fakat beni canlarından daha çok sevecek olan) müslümanlardır."

Beyhakî ve Ebû Nuaym îbn-i Abbas´tan rivayet ederler. O şöyle de miştir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Bugün sîzler işitip anlıyorsunuz... Sizden sonrakiler de sizden işitip anlayacaklar... Daha sonrakiler de gelip sizden işitenlerden işitip anlayacaklardır."

Buhari ve Müslim ise, Ebû Bekre´den şu hadîsi rivayet ederler: "Bugün Ben´den burada işitenler bu işittiklerini, burada bulunamamış olanlara tebliğ etsinler! Ümîd edilir ki, kendisine tebliğ edilen lerden bazıları, burada işitenlerden daha iyi anlayıp kavramış olabilir ler..."

(Peygamberimiz bu hadîsim, Veda Haccı´nda söylemiş ve ashabın dan buradaki hutbesinde îrâd buyurdukları islâmî hakikatleri ki bunlar İslâm´ın başlıca esaslarını içeriyordu ve bunlar O´nun ümmetine başlıca vasiyet ettiği şeylerdi, işte bunların burada bulunamayanlara ulaştırıl masını istiyordu... Sevgili Peygamberimiz, bu hutbesini ömrünün son larına doğru ve müslümanların en büyük bir cemâat hâline geldikleri bir günde ve yerde irâd etmiş bulunuyordu... Bu bakımdan bu hadîsin ve hutbenin Önemi çok büyüktür.)

îbn-i Mâce ve Beyhakî´nin Ebu Hârûn el-Abedl´den rivayetine göre, ashâb-ı kiramdan Ebû Saîd el-Hudrî, kendisinden ilim öğrenmeye ge lenlere karşı büyük bir sevgi ve şefkatle: "Resûlüllah´m (s.a.v.) vasiyeti üzerine merhaba!" dermiş ve bu çok manâlı alâka ve merhabadan sonra da: "Bize Sevgili Peygamberimiz haber verdiler. Buyurdular ki: "Yakın da sizlere ilim öğrenmek için etraftan pekçok gelenler olur. Onlar, siz lerin yardımı Ve sıcak ilgisi sayesinde dinlerini öğrenmek isterler... Onlara karşı, çok iyi ve hayırlı bir şekilde davranmanızı vasiyet ediyo rum!"

(Bunu bu şekilde, İbn-i Mâce de Ebû Hüreyre´den rivayet etmiş tir.)

Buhârî ve Müslim îbn-i Ömer´den şu hadîsi rivayet ederler: "Şüp hesiz Allah; kullarına büyük bir lutfu ve nimeti olan ilmi, kullarının kalblerinden söküp alırcasına alıp kaldırmayacaktır. Bilakis Allah ilmi, ilim sahiplerinin tükenmesi neticesinde alıp kaldıracaktır. Allah´ın is tediği ve emrettiği şekilde bir tek âlim kalmayınca, insanlar bazı kiîn -seleri kendilerine dînî lider edineceklerdir. Fakat Dunlar aslında câhil kimseler olacaktır. Bundan dolayı da kendilerinin peşinden gelen in sanları, delâlete sevkedeceklerdir... Zira insanlar onlara, bunlar âlimlerdir diyerek dinlerine âit meseleleri soracaklar, onlar da bilme dikleri halde fetva vereceklerdir. îşte bu şekilde, hem kendileri sapıtmış, hem de başkalarını saptırmış olacaklardır."

Ebû Nuaym, Ebû Hüreyre´nin şöyle dediğini nakleder: "Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu: "İlim, yeryüzünden tâ Süreyya Yıldızına çekilmiş bile olsa, Fârisin evladlarından bazı adamlar onu oradan alıp yeryüzüne in dirir ve insanlara Öğretir!" [218]

Müslim ve Beyhakl, îbn-i Sîrîn´den naklederler. O demiştir ki: Bir gün ben Ebû Hüreyre´nin yanında idim. Adamın biri kendisine anlaya madığım bir şey sordu... Ebû Hüreyre: "Allahü Ekber!" diyerek hayretini ifâde ettikten sonra şöyle dedi: "Bunu, bu adamdan Önce iki kişi daha sormuştu, bu üçüncüleri oluyor... Ben Resûlülîah´dan (s.a.v.) işittim, o şöyle buyurmuştu: "Bazı adamlar gelecek, meseleyi çok ilerilere götürüp: "Evet, bütün varlıkları Allah yaratmıştır, peki Allah´ı kim yaratmıştır?" diyecekler." [219]

Beyhakî´nin Sünen´inde Enes´ten rivayet ettiği bir hadis de şu mealdedir: "Ümmetim için korktuğum şeylerden biri de, onların na mazlarını vaktinden evvel veya geç kılrıalandır!"

Ebû Nuaym, Abbas bin Abdül-Milttalib´ten rivayet eder. O şöyle demiştir: "Resûlüllah (s.a.v.) buyurdu: Dîn, o kadar ilerleyecektir ki, zaman gelecek Allah yolunda denize dalınacak, denizler geçilecek... Derken öyle adamlar da gelecektir ki, bunlar Kur´ân okuyacaklar, bu sebeble kibire düşüp; "Biz Kur´ân´ı okuduk, bizden daha iyi Kur´ân oku yan kim var? Kur´ân´ı bizden daha iyi anlıyan var mıdır? Bizden daha âlim olan var mıdır?" gibi büyüklük dâvasına kapılacaklardır."

Peygamber Efendimiz böyle buyurduktan sonra, ashabına dönerek sordu: "Söyleyin bakayım, böylesine insanlarda hayırdan eser bulunur mu? Biliniz ki, bunlar ancak cehennem odunudurlar!" [220]

Ahmed, Bezzâr, Taberânî, Ebû Nuaym ve sahih bir senedle Hâkim, Semura´dan rivayet ediyor. O demiştir ki: Bir gün Peygamber Efendimiz buyurdular: "Allah´ın sizlere büyük bir başarı vererek Acem diyarını fethedeceğiniz günler yakındır. O gün, elleriniz ganimetle dolacaktır. Fakat sonra onlar aslan kesilip sizinle amansız savaşlar yapacaklar ve sizin mallarınızı ellerine geçireceklerdir..."

(Enes´ten, Huzeyfe´den, Ibn-i Ömer ve Ebû Musa´dan gelen rivayetler de bu merkezdedir.)

Ebû Nuaym´ın, Ebû Hüreyre´den rivayetine göre, Peygamber Efen dimiz bir gün, Medine´nin bir bölgesi üzerine dikkatle bakmış ve sonra şöyle buyurmuştur: "Burada birtakım ahş-verişler olacak, mal kazan mak maksadıyla yeminler edilecek, tabiî bu yeminler îlâhî huzura yük-selmeyecektir. Ben burada köle ve hayvan pazarlayanları, onların dellalhğım yapanları görür gibi oluyorum."

Hâkim´in rivayetine göre Ubâde bin Sâmit şöyle demiştir: Ben Pey gamber Efendimiz´in şöyle buyurduklarını duydum: "Benden sonra başı niza birtakım emirler gelecek, bunlar sizin makbul bildiğinizi merdûd, merdûd bildiğinizi de makbul sayacaklar... İçinizden her kim o günlere yetişecek olursa, Allah´a isyan olan bir işte kula itaat etmesin!"

îbn-i Râhûye Muâz bin Cebel´den rivayet eder. Muaz, Uz. Peygam-ber´in şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Size verilen bahşişi, bahşiş ol duğu müddetçe alınız. Dîninize karşı rüşvet mâhiyetinde olan bir şeyi sakın kabul etmeyiniz. Gerçi bunun terki de her kula müyesser olmaz... Ne o devletlilerden korkarak, ne de fakirlik endişesiyle bu duruma düş memenizi vasiyet ederim!"

Haberiniz olsun, îmân (ve islâm) değirmeni dönecek (işler tersine gidecek)tir. Sizler, hiçbir zaman Allah´ın Kitâbı´ndan ayrılmayınız! Yine unutmayınız ki, sultan ile Kur´ân birbirinden ayrı düşeceklerdir... Siz, sakın Kur´ân´dan ayrı düşmeyiniz! Unutmayınız, başınıza öyle adamlar gelecektir ki, onlara itaat etseniz, sizi doğru yoldan ayırırlar, itaat et meseniz sizi öldürürler." [221]

Bu sırada ashâbtan: "Ey Allah´ın Resulü, bizlere ne yapmamızı emredersiniz?" diye soran oldu. O da buyurdu ki: "îsâ (a.s.)m ashabının yaptığı gibi yaparsınız. Onlar dînlerinde sebat ettikleri için asıldılar. Testerelerle kesilip doğrandılar. Biliniz ki, Allah´a itaat hâlinde ölmek, O´na isyan hâlinde yaşamaktan hayırlıdır."

Hâkim´in Abdullah bin Hâriş´ten nakline göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İleride öyle sultanlar gelir ki, fitnenin asıl kaynağı bunlardır. Hiç bir kimseye, dîninden o miktar almadıkça, bir şey ver mezler."

îbn-i Kani´de Hıcr bin Adiyy tarikiyle şu hadîsi rivayet etmiştir: "Ümmetimden bazı kimseler, içkiyi başka başka isimler vererek içecek lerdir."

(Hâkim, bu hadîsin bir benzerini ise; Aişe´den rivayet etmiştir.)

Ebû Yâlâ´nın Enes tarikiyle rivayet ettiği hadîs ise şu mealdedir: "Zaman ilerler, öyle günler gelir ki, adam kalkar, büyük bir cür´etle: "Şu bir avuç paraya dînini satacak olan var mı?" diye bağırır." [222]

Ahmed, îmrân bin Husayn el-Dabbî´den rivayet eder. O şöyle der: "Ben, Basra´dayken Abdullah bin Abbas ile beraber bir adamla karşı laştık. Adam: "Elbette Allah ve O´nun Resulü doğru söylemiştir" diyordu. Bunun sebebini sorduğumuzda şöyle anlattı:"Bir gün ben, kendi kabilemizden yaşlı bir adamın oğlunu, fidye sini vererek kurtarmak için Hz. Peygamber´e gitmiştim... Maksadımı söylediğimde Hz. Peygamber bana: "Kurtarmak istediğin kişi, işte bu rada... Alıp babasına götür" buyurdu. Ben: "Fidyesini almayacak mısı nız, ey Allah´ın Resulü?" dedim. Resûlüllah da bana: "tsmâîl (a.s.)´m soyundan bir adamın fidyesini alıp da yemek, Muhammed´in ailesine lâyık olan bir şey değildir! Ben zâten, Kureyş´in geleceği için yine Ku-reyş´in kendisinden endîşe etmekteyim! (Kureyş´in başına gelecek olan kötülükler, yine Kureyş´ten gelecektir.) Ben bu sırada; "Kureyş´e ne ola cak?" diye sordum. O da: "Ömrün uzun olursa, burada onlara ne olaca ğını görürsün... insanları, iki havuz arasında kalan koyunların, bir bu havuza, bir öbür havuza koşturdukları gibi, bir o tarafa, bir bu tarafa koşturduklarını görürsün" buyurdu, işte sizin de gördüğünüz gibi, şimdi ben bunun gerçekleştiğine şahit olduğum için Öyle söylemiş bulunuyo rum... Zira insanlar önceleri Ibn-i Abbas´a koşturup ondan izin (emir) alıyorlardı... Şimdi de Muâviye´ye koşturup ondan izin alıyorlar... Bu sebeble Peygamberimiz´in o sözünü hatırlamış oldum..."

Yine Ahmed, îbn-i Abbas´tan rivayetle şu hadîsi kaydeder: "Ahir zamanda bazı kimseler, ağaran saçlarını siyaha boyarlar, başlarını kuş yuvası gibi yaptırırlar. Bunlar, cennetin kokusunu duymazlar..." [223]

îbn-i Sa´d ile îbn-i Mâce ise, Sülâme binti Hur´dan şöyle nakleder ler: "Ben, Resûlüllah Efendimiz´in: "Öyle zaman gelir ki, insanlar ken dilerine namaz kıldıracak kimseyi bulamazlar!" dediğini işittim."

Taberânî,Ebû Ümâme´den rivayet ediyor. O şöyle diyor: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Ümmetimin son zamanlarına doğru kendisi hakkında en çok endîşe ettiğim şeylerden biri de; yıldızlara (yıldız falma, yıl-dıznâme denilen hurafeye) inanmaları, kaderi yalanlamaları ve idarecilerin zulmüdür!"

îbn-i Sa´d, îbn-i Seken, Taberânî ve Târih´inde Buharı Cünâde el-Ezdî´den rivayet ediyorlar. O şöyle demiştir: Peygamberimiz buyurdu: "Üç şey câhiliyedendir ve ehl-i islâm da bunları bırakamaz... Bunlardan biri: Yağmurun yağmasını yıldızlardan bilmek (veya istemek), ikincisi: Kişinin nesebine ta´n edip sövmek, üçüncüsü ise: Ölü üzerine niyahadır. (Çağırıp-bağırmak, yas tutmak.)" [224]

Taberâni Ebu´d-Derdâ´dan rivayet ediyor. O diyor ki: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Ben, ümmetim üzerine üç şeyden korkuyorum: Alimin zellesi, münafığın Kur´ân ile mücâdele etmesi, kaderin yalanlanması..."

Ebû Yala ve BezzârAbdurrahmân bin Avftan şöyledir hadîs rivayet ederler: "Dünyanın zîneti, yüz yirmi beş yıl sonra kalkar..." [225]

Taberânî Ebû Ümâme ´den naklen şu hadisi bildirir: "Muhakkak şu dinîn bir ikbâl, bir de idbâr devri vardır. (Yani ilerleme ve gerileme za manları vardır.., (Dînin ilerleme devrinin başlıca âmili; müslüman top luluğun tamâmının dinde fakîh olmasıdır. Ancak bir iki kişi müstesna olabilir (yâni müslümanların yüzde doksan sekizinin derin din bilgisine sâhîb olmasıdır.) içlerinde alenen günah işleyenlerin sayısı da, bir veya ikiyi geçmez... Tabiî bu bir veya iki kişi de, o kahir, âlim ve dindar ek seriyetin içinde tamamen silik ve eziktir. Hiç bir şeye ve söze kadir de ğillerdir... Dînin idbâr (gerileme) devri ise, müslüman bir topluluğun tamamen câhil bırakılmasıdır. O kadar ki, içlerinde fakîh (yâni derin din bilgisine sahip) bir iki kişi ancak bulunur. Bulunsa da bunlar, kahir ve câhil ekseriyetin te´siri altındadırlar. Tamamen silik ve ezik vayiyette-dirler, hiç bir kelâma kadir değillerdir..."

"Ve zaman gelir, bu ümmetin âhiri evvelini lanetler olur... Tabîî asıl lanete lâyık olanlar ise bunlardır. Bunlar, içkiyi de alanen içerler... Zinayı da alenen yaparlar. O gün, bu gibi çirkinliklere karşı çıkıp: "Bu ayıptır, günahtır" diyenler, Ebu Bekir ve Ömer gibidirler... Bu gerçek mü´minlere, o günkü emr-i bil-mârûf nehy-i anil-münkerin çok zor ol masına karşılık elli sahâbî sevabı vardır..."

(Gerek müellif, gerekse muhakkik, bu rivayet üzerinde harhangi bir hüküm veya yorum vermemektedirler).

Ahmed, Bezzâr ve sahihtir kaydiyle Hâkim îbn-i Ömer´den nakle derler. O şöyle demiştir: "Ben, Peygamber´in (s.a.v.) şöyle buyurdukları na şahit oldum:

"Ümmetimin, herhangi bir zalime "sen zâlimsin!" demekten kor kup çekindiği zaman, biliniz ki artık ümmetimin işi bitmiştir! Artık onun hayat ışığı sönmüştür."

Ebû Yâlâ ve Taberani Ebû Hüreyre´den naklederler. O demiştir ki: Bir gün sevgili Peygamberimiz bizlere hitaben şunları söylediler:

"Ey insanlar! Kadınlarınız itaat etmez, gençleriniz günâha dahcı olduğu zaman, sizlerin hâli ne olacak?" Ashâb dediler ki: "Demek bunlar olacak mı, ey Allah´ın elçisi?" Peygamberimiz de: "Evet, hem de bundan daha kötüsü olacak! iyiyi emredip kötüyü nehyetmeyi terkettiğiniz za man, hâliniz ne olacak? Bu, öncekinden daha kötü değil mi?" buyurdu. Dediler ki: "Demek buda mı olacak?" Buyurdu ki: "Bundan daha kötüsü bile olacak. Bizzat kötü olanı iyi, iyi olanı da kötü kabul ettiğiniz zaman, hâliniz daha müşkil olmaz mı?"

Hâkim´in Ali tarikiyle şöyle bir rivayeti var. Diyor ki: Peygamber buyurdu: "Müslümanlar âlimlerine buğzettikleri, çarşı ve sokaklarını çok bakımlı kıldıkları ve sırf zengin olmak için evlilik yaptıkları zaman; Allah kendilerini dört şeyle cezalandırır! Şöyle ki: Başlarına zâlim hü kümetler, zaman darlığı (kıtlık ve kuraklık) ve adaleti gözetmeyen hâkimler verir. Yaptıkları savaşlarda başarıyı da düşmanlarına verir."

Hâkim, sahihtir kaydiyle îbn-i Ömer´den şöyle rivayette bulunur: "Ümmetimin son zamanlarında, öyle kimseler olur ki, bunlar mescidlere namaz kılmaya hayvanlarının (veya arabalarının) ipek ve atlas gibi yu muşak minderlerine kasılmış olarak gelirler... Hanımları ise, giyinik fakat çıplaktır. Başlarını ise, deve hörgücü gibi yaptırır yükseltirler..."

Yine Hâkim Muâz bin Cebelden şu hadîsi nakleder; "Benim üm metim, kendilerinden şu üç şey zuhur etmedikçe şeriat üzerinde devam eder... Bunlardan birincisi ilmin kaldırılması, ikincisi zina mahsûlü ço cukların çoğalması, üçüncüsü de sekkâr adamların belirmesidir..." Sekkâr adamların kimler olduğu soruldu. Bunun üzerine Hz. Peygam­ber: "Bunlar, birbiriyle karşılaştıkları zaman, birbirine lanet okuyarak selamlaşan kimselerdir (ki, birbirini) gördükleri zaman, "Merhaba kâfir! Merhaba domuz herif.,." gibi sözlerle şakalaşıp (!) laflaşırlar."[226]

Ahmed, Taberânî ve sahihtir kaydiyle Hâkim Ebu Ümâme´den şu hadîsi, ivâyet ederler: "İslâm´ın yapışılacak urveleri (kulpları) birer birer çözülüp dağılacaktır! Her ne zaman müslümanlar bunlardan birini kaybetseler, bundan sonra gelen kulpa yapışırlar... O da çözülüp dağı lınca, ondan sonrakine yapışırlar... islâm´ın urvelerinden ilk bozulacak olanı, hükümet ve siyâset işleridir. En son bozulacak olanı ise, şüphesiz namazdır..."

Bezzâr ve Taberânilbn-iMesûd´dan şöyle rivayet ederler: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: İleride sizleri bekliyen sabır ve mihnet günleri vardır... O günler gelip çattığı zaman sabretmek» adetâ elinde köz (ateş) tutmak gibi olacaktır. İşte bu sabır ve mihnet günlerinde Kitap ve Sünnetle amel edene elli kişilik sevab vardır." Bu sırada Ömer sordu: "Bizden elli kişinin sevabı mı, yoksa onlardan elli kişinin sevabı mı?" diye... Peygamber Efen dimiz de: "Sizden elli kişinin sevabı" diye cevap verdiler." [227]

Yine Bezzâr, Taberânî ve sahihtir kaydiyle Hâkim, îbn-i Mesûd´dan rivayet ederler. Peygamber Efendimiz buyurdu: "Öyle günler gelecek ki, içinizden biri, yükü hafif olana imrenecektir. Bugün (yükü ağır olana) mâl ve evlâdı çok olana imrendiğiniz gibi... Hattâ kişi, bir kardeşinin kabrine uğradığında kendisini toprağa atıp: "Ah kardeşim, keşke senin yerinde ben olsaydım!" diyerek inliyecektir. Bunu, sâdece üzerine çöken belâların ağırlığından yapacaktır." [228]

Taberânî´nin Ümmü Seleme´den rivayetine göre, peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Zaman gelecek yalancı adama inanılacak, gerçek a-dama inanılmayacak... Hâin adama güven duyulacak da, emîn kişiye güyenilmeyecek... Kişi, şahitliği istenilmediği halde şahitlik yapmak istiye-cek, yemin etmesi gerekmediği halde yemin edecek.,. Böyle bir zamanda dünyalık bakımında en zengin kişi, bir alçağın oğlu alçak olacak..." [229]

Yine Taberânî Ebû Ümâme el-Bahili´den rivayet eder. O şöyle der: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Şimdi insanlar, hamdolsun meyveli ağaç gibidir. Fakat zaman gelecek insanlar, meyvesiz ve dikenli ağaca döne cekler. Sen onlarla konuşsan, onlar daha fazla konuşacak. Konuşmak istemesen, onlar seni kendi hâline bırakmıyacak. Kaçsan bile kaçamı-yacaksın..." Denildi ki: "Peki çâre nedir, ey Allah´ın elçisi?" Buyurdu ki: "Çare, onların senin şerefine saldırmalarına karşı sabredecek, sabrının karşılığını da âhirette alacaksın..."

Taberânî Ebû Ümâme´nin tarikiyle, Peygamberin (s.a.v ) şöyle bu yurduğunu nakleder: "îş gittikçe şiddetlenecek, mal gittikçe çoğalacak, insanların hırsı da o nisbette artacaktır. Kıyamet ise, sâdece insanların en şerlileri üzerine kopacaktır." [230]

Yine Taberânî, Huzeyfe´nin şöyle dediğini nakleder: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "îyiyi emredip kötüyü yasaklamanın terkedileceği za man; Isrâîl Oğullarına isabet eden şeyin size de isabet edeceği zamandır. Yâni sizin hayırlılarınız şerlilerinize karşı gereksiz tâvizle!1 verip gevşe diği, fıkıh ilminin fâsıklarm eline geçtiği ve idarenin de gençlerin elinde bulunduğu zamandır..."

îbn-i Mâce´nin Câbir´den rivayetine göre, Hz. Peygamber bir hadîslerinde de şöyle buyurmuştur: "Şu ümmetin âhiri evveline lanet o-kuduğu zaman, Benim bir hadîsimi gizleyen, Allah´ın âyetlerinden birini gizlemiş gibi günahkâr olur!"

Muâz bir Cebel´den Bezzâr ve Taberânî´nin rivayet ettikleri hadîs de şöyledir: "Ahir zamanda öyle kimseler gelir ki, bunlar açıktan birbi rine dost görünürler, fakat gizliden gizliye birbirine düşmanlık ederler." Bunun nasıl olacağının sorulması üzerine de Hz. Peygamber şu karşılığı vermiştir: "Bunların bazısının bazısından beklentileri olacak ve aynı zamanda birbirlerinden de korkacaklardır." [231]

Taberânl îbn-i Abbas´tan rivayet eder: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "ileride bazı kavimler gelecek, yüzleri insan yüzü gibi, fakat kalbleri şeytan kalbi gibi olacak. Kötülükten sakınmazlar. Kendilerinin yanında bulunsan seni idare ederler, ayrıldığın zaman da arkandan çekiştirirler. Seninle konuşurken yalan söylerler, bir şeyi emânet etsen hıyanet e-derler. Sabileri yaramaz, gençleri şımarık, yaşlıları ise iyiliği emretmez, kötülüğü de nehyetmezler... Onlarla arkadaş olmayı şeref bilmek çok yanlıştır. Çünkü onlar yaşının adamı değillerdir. Elleri de çok sıkıdır. Yumuşak huylu insana, kötü gözle bakarlar, iyiliği emredip kötülükten meneden de onların yanında müttehemdir. Onların aralarında mümin ler ezilmiş, fâsıklar ise muhteremdir. Sünnete bid´at, bid´ate de sünnet gözüyle bakarlar, işte insanlar bu duruma gelince, en şerlileri kendile rine musallat olur. içlerinden bazı hayırlı kişiler durmayıp dua ederler, fakat duaları kabul edilmez..." [232]

Ahmed, Ebû Yâtâ ve Beyhakı Ebû Hüreyre´den rivayetle Peygamber Efendimiz´in şöyle buyurduğunu naklederler: "Bir zaman gelecek kişi, fâcirlik ile acizlik arasında tercih yapmak durumunda bırakılacak. O zamana yetişen bir müslüman, fâcirliği değil, acizliği tercih etsin!"

Taberânı´nin Ebû Hüreyre yoluyla rivayeti de şöyledir: "Ümmeti me, önceki ümmetlerin hastalığı bulaşacaktır!" Ashâb: "Ümmetlerin hastalığı nedir yâ Resûlellah?" diye sordu. Peygamberimiz de: "Şımar mak, kibirlenmek, birbirine arka çevirmek, birbirini kıskanmak, birbi rine buğz etmek, pintilik gibi hâl ve sıfatlardır" buyurdu ve devamla: "Sonunda da, zulüm ve kıtaller başlar..." buyurdu."

Ebû Yâlâ Ebû Hüreyre´den rivayet eder: Peygamber (s.a.v.) buyur du: "Bu ümmetten ilk kaldırılacak olan şey, haya ve emânettir! En son kaldırılacak olan şey de namazdır..." [233]

Hâkim sahihtir kaydiyle Câbir´den şu hadîsi rivayet eder: "Üm metim üzerine en çok korktuğum şeylerden biri de, Lût kavminin yaptığı iştir."

îbn-i Asâkîr îbn-i Ömer´den nakleder. O şöyle demiştir: "Ben Resûlüllah´tan işittim, O şöyle buyurdu: "Ümmetimin İslâm´dan ilk dö keceği (terk edeceği) şey, bir su kabım tersine çevirir gibi..." [234]

Beyhakî Hasan´dan şu mealde bir hadîs rivayet etmiştir: "insanlar Öyle zamanlar göreceklerdir ki, mescidlerde toplanıp dünyâ işlerini ko nuşacaklar. Sizler onların yanma oturmayınız, onların Allah´a yarar iş leri yoktur..,"

(Hasan-ı Basrî´den gelen bu rivayet, mürseldir.

Zübeyr bin Bekkâr Ömer bin Hafs´tan şu haberi nakleder: "Öyle .zamanlar gelecektir ki, hükümdarlar haccı bir gezinti olarak yapacak lar. Zenginler ticâret için, fakirler de dilenerek dünyalık toplamak için yapacaklardır." [235]

Ahmed Kitâbü´z-Zühd´de Bekr bin Sevâde´den rivayetle şu hadîsî nakleder: "Ümmetimde bazı gençler olacak. Bunlar, bol nimetler içinde büyüyüp gelişecekler. Zira ana ve babalarının himmeti, sâdece bunları yedirip beslemek olacaktır. Bunlar da büyüyünce kimseleri beğenmeyip çalımlı çalımlı kelâm edecekler..."

Ebu ´l-Kâsım el-Beğavt ile İbni Asâkir îbni Abbas tarikiyle şu hadîsi naklederler: "Ümmetim içinde bir kavim zuhur edip Kur´ân okuyacak, fıkıh tahsil edecektir. Şeytan kendilerine yanaşıp diyecek ki: "Ne olur, hükümdara gidip de onun yakınlığını kazansanız ve bu sebeble biraz dünyalık elde etseniz. Korkmayan, dininizi olduğu gibi korursunuz..." Fakat siz onun bu vesvesesine aldanmayımz! Çünkü sultana yanaşıp da dînine zarar verdirmemek mümkün olmayacaktır. Sâdece bir sürü hatâlar irtikâp edilmiş olacaktır..."

Beyhaki el-Zühd´de Ebû Hüreyre yoluyla şu haberi nakletmiştir: "Öyle bir zaman gelecektir ki, kişi, dağa kaçmadıkça dînini koruyamaz olacak! O zamanda helâlinden mal kazanmak da kolay olmayacaktır, îşte bu zamanda kişinin helak sebebi, eşi ve çocukları olacaktır! Eğer çoluk çocuğu yok ise, bu seferde ana-babası olacaktır. Şayet bunlar da yoksa, helaki akrabalarının elinde olacaktır." Ashâb hayret ederek: "Ey Allah´ın Resulü, bu nasıl olacaktır?" dediler. Peygamberimiz de: "Onlar onu, geçindirecek kadar bol kazanç kazanamamakla itham edip ayıplı-yacaklardır. O da, bunlar tarafından ayıplanmamak için, çeşitli gayr-i meşru kazanç yollarına baş vurup helak olacaktır..."[236]



[216] Sevgili ve büyük Peygamberimiz, bu büyük irşadları sırasındaki "...Onlardan hayır da şer de göreceksin" sözleriyle, Emevi halife ve valilikleri ile Abbasi halifelerini kas-delmış olsa gerek. Sonra: "Onlar İnsanları cehenneme davet ederler" sözleriyle de; yetmiş İki cehennemlik delalet fırkalarının başkanlarını kastedmiş olacağını söyleyebiliriz ki, onların hai ve tutumları da buna uygun düşmekte idi.

[217] Buhari´nin Ebû Hüreyre´den rivayet ettiği ise şu mealdedir: "İleride Fırat´tan bir hazine veya büyük bir altın yatağı çıkacaktır. O güne yetişenler, ondan bir şey almasınlar." Bu hadisi, aynen Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizi dahi rivayet etmişlerdir

[218] Buhari, Müslim ve Tirmizi´nin yine Ebû Hüreyre´den olan rivayetlerinde ise şöyle denilmiştir: "...Bu sırada Peygamber Efendimiz elini Selman-ı Farisi´nin omuzuna koyarak: "Varlığım elinde olan Allah´a yemin ederim ki, eğer iman Süreyya yıldızında bile olsa, bunun milletinden olan bazı adamlar, muhakkak ona ulaşacaklardır" buyurdu.

Diğer bir rivayette ise, az bir farkla: "Eğer din Süreyya yıldızında bile olsa, Fars´tan bir adam, muhakkak ona ulaşır ve insanları ondan faydalandırır" buyurulmuştur

[219] Buhari´nin Enes´ten olan rivayeti de bu merkezdedir. Sâdece bunda: "...İşi bu kadar ileri götürdükleri zaman, müslüman kişi, onların şerrinden Allah´a sığınsın" buyur muştur. Müslim´in diğer rivayetinde ise; "Müslüman kişi: "Ben Allah´a iman ettim" desin, bu-yurulmuştur.

[220] Bu hadisi, Ibn-i Ebû Hâtem ve İbn-i Merdûye de rivayet etmişlerdir.

[221] Sultan ile Kur´an´ın birbirinden ayrılması çoktan gerçekleşmiştir. Çok uzun za­mandan beri, sultanların ve hüküm verenlerin verdikleri hükümler bir yana, Kur´ân bir yana dır. Kur´an´ın sesine kulak astıklarını göremezsin.

[222] Tirmizî´nin rivayet etiği hadîs ise şu mealdedir: "Kıyamet yaklaştığı zaman fit­neler karanlık dalgaları gibi gelecek. Kişi, sabah mü´min, akşam kâfir olacak veya akşam mü´min, sabah kâfir olacak. Niceleri dînini dünyâ karşılığı satacaktır."

[223] El-Fevâıd´de bildirildiğine göre, Kazvînî bu rivayetin mevzu olduğunu söylemiştir

[224] Müslim, "soy-sopla övünmeyi" de zikretmektedir.

[225] Bu rivayette, nasıl bir mana kastedildiğini anlamak kolay değildir. Maddi bir mana kastedilmiş olması çok uzaktır. Zira zaman İlerledikçe dünyanın maddi süs ve zineti de o nisbette gelişip yerleşmektedir.

[226] Bu rivayette sayılanların hepsi, müslümanlarda mevcuddur. Bugünkü müslü-manların âlimlerinden daha çok kızdıkları bir şey yoktur! Sanki her biri, âlim düşmanı haline getirilmişlerdir. Diğer hususlar da öyle. Şu kadar var ki: Hâkim bu rivayetinde yalnız kalmıştır. Onun tek başına olan rivayetine, bizim itimadımız eksik bulunmaktadır

[227] Bunu, Ebû Dâvûd ve İmam-ı Ahmed de rivayet etmiştir.

[228] Bunu, Buhari, Müslim ve imam-ı Mâlik d© rivayet etmişlerdir.

[229] Tirmizi de bunu Huzeyfe´den rivayet etmiştir

[230] Buhari ile Müslim de Ebû Hüreyre´den bu mealde bir hadis rivayet etmişlerdir ki, bu hadis daha önce zikredilmiştir.

[231] İslam büyüklerinden Cüreyri´nin, bu hadisin ışığı altında verilmiş güzel bir nas­ihatleri var. Onu buraya not etmek istiyoruz. Şöyle ki: "Hidayet ve saadet asrının müslüman-ları birbiriyle olan münasebetlerini, tamamen islâmı esas alarak yaptılar. Derken din zayıfladı ve inceldİ. İkinci nesil de birbiriyle olan münasebetlerini vefakarlık duygusuyla yaptı. Derken vefa da zayıflayıp tükendi. Bu sefer de üçüncü nesil gelip aralarındaki münasebetlerde mü rüvveti yaşattılar. Derken mürüvvet de kalmadı. Bunun için dördüncü neslin birbiriyle olan münasebetlerinde haya hâkim oldu. Nihayet haya da kalmayınca, bundan sonraki müslü-manların aralarındaki münasebetlerde; bir beklenti veya korku hakim oldu. (Risâle-i Kuşeyri, 128, Bulak, 1284). (M.)

[232] Bunun bir hadis-i/merîu değil de, çok beliğ bir sahabi sözü olduğunu zannet­mekteyiz. Hadislere dayanılarak söylenilmiş bulunan bu sahabi sözünün haber verdiği hu suslar da, aynen vakidir. Yegâne sığınağımız Allah´tır. O bizleri bunlardan ve daha beterle rinden muhafaza buyursun.

[233] Huzeyfe´nin rivayet ettiği hadiste şöyle buyuru I m ustur: "İnsanların kalblerinin köküne, önce emanet erdirildi. Bundan sonra da Kur´an indi de insanlar Kur"an´t ve sünnet´i öğrenebildiler." Diğer Huzeyfe hadisinde ise, emanetin kaldırılması şöyle beyan edilmiştir: /"Kişi uyumakta iken emânet onun kalbinden kaldırılır, sâdece biraz izi kalır. Derken adam bir ´daha uyur, bu sefer emanetin kalan kısmının da tamamına yakını kaldırılır, sadece bir ka barcık kadar birşey kalır. Sonra bu da kaldırılır."

[234] Görüldüğü gibi, hadis metninin mevcudu ile, kelâm eksik kalmakta ve manası anlaşılamamaktadır. (Bu noktaya temas eden ve daha önce geçmiş bulunan hadisin yardımı ile mana: ?Ümmetimin ilk tersine çevirip (terkedeceği) şey, hükümet ve siyaset işleridir? şeklinde olsa gerektir. Nitekim bu mealde sarih bir hadis daha önce geçmiş ve sonunda da ?En son bozulacak şey ise, namazdır? buyurulmuştur. (M.)

[235] Ömer bin Hafs adında dokuz kadar ravi vardır. Burada bunların hangisi olduğu belirtilmemiştir. Fakat bunların en iyisi zayıf olduğuna göre, rivayet de en iyi ihtimale göre zayıf olmaktadır

[236] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/291-301.



zahdem
Sat 2 January 2010, 10:37 pm GMT +0200
ALLAH razı olsun.çok güzel bir paylaşım.yorum veye duada bulunmaya vakit ayıramadım. çünkü her hadis te;kendimizden, zamanımızdan alametler aradım.sonuç mu?

yagmur_7-c
Sat 8 March 2014, 09:01 pm GMT +0200
Allah razı olsun .Paylaşım için teşekkürler.