- Peygamberimizin Ashabının Cinleri Gördüğüne Olan Bazi Mucizeler

Adsense kodları


Peygamberimizin Ashabının Cinleri Gördüğüne Olan Bazi Mucizeler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 30 December 2009, 07:49 pm GMT +0200
Peygamberimizin Ashabının Cinleri Gördüğüne Ve Onların Kelamını İşittiklerine Dair Bundan Önce Geçmeyen Bazı Mucizeler


Buhari ve Nesaî îbn-i Şîrîn tarikiyle Ebu Hüreyre´den şöyle rivayet ederler; "Peygamber (s.a.v.) beni, Ramazan´da toplanan zekatı korumam için görevlendirdi. Bu sırada biri gelip eliyle zekat hurmasından almaya başladı. Ben kendisini yakalayıp: "Seni, Peygamberimiz´e götüreceğim!" dedim O da bana yalvarmaya başladı ve: "Ben muhtaç bir adamın, çoluk çocuğum var, şiddetli bir sıkıntı içindeyim, ne olur beni serbest bırak" dedi. Ben de acıyıp kendisim bıraktım. Sabahleyin Peygamberimiz´in yanma gittiğimde bana: "Ey Ebu Hüreyre, akşam yakaladığın esirini ne yaptın?" diye sordu. Ben de: "Ya Rasulallah, halinden şikayet edince onu serbest bıraktım" dedim. Peygamberimiz de bana: "O sana yalan söyle di." Ve o yine gelecektir" buyurdu. Peygamberimizin böyle buyurması sebebiyle ben de onun tekrar geleceğine muhakkak nazarıyla bakıp onu gözetlemeye başladım. Derken o yine geldi ve eliyle yiyecekten doldur maya başladı. Kendisini yakalayıp: "Bu sefer seni muhakkak Hz. Pey-gamber´e çıkaracağım!" dedim. O da bana yine yalvarmaya başladı ve: "Ben çok fakir bir kimseyim ve şiddetli bir ihtiyaç içerisindeyim. Beni serbest bırakırsan bir daha gelmem" dedi. Ben de kendisine yine acıdım ve bir daha gelmeyeceğine söz verdiği için onu serbest bıraktım.

Sabahleyin Peygamberimiz´in yanına gittiğim zaman: "Ey Ebu Hüreyre, geçen geceki esirini ne yaptın?" diye sordu. Ben de durumu anlattım. O da bana buyurdu ki: "O muhakkak yine gelecektir ve sana yine yalan söylemiştir." Ben kendisini üçüncü defa gözetlemeye başla dım. O da üçüncü defa gelip yine yiyecekten doldurmaya başladı. Ben derhal kendisini yakalayıp Hz. Peygamber´e çıkarmak istedim ve ken disine: "Bu üçüncü defadır ki, her seferinde tekrar gelmeyeceğine söz veriyor fakat tekrar geliyorsun. Bu seferinde muhakkak seni Peygam-ber´in huzuruna çıkaracağım" dedim. O yine yalvarmaya başladı ve dedi ki: "Eğer beni serbest bırakırsan, sana kendisinden faydalanacağın bazı kelime ve dualar öğretirim" dedi ve: "Yatağına uzanacağın zaman, Aye-tel Kürsi´yi sonuna kadar oku! Bu takdirde Allah seni koruyacak bir melek gönderir ve sana şeytan yaklaşamaz, sabaha kadar şeytan şer rinden emin olursun!" diye tavsiyesini yaptı. Ben de dayanamayıp yine kendisini bıraktım ve sabahleyin durumu Hz. Peygamber´e haber ver dim. Peygamberimiz de bana dediler ki: "Evet o, tam bir Yalancı olduğu halde bu sefer doğru söylemiştir! Ey Ebu Hüreyre, o kim idi biliyor mu sun?" Ben de: "Bilmiyorum" diye cevab verdim. Buyurdular ki: "O, şey tanın kendisi idi." [8]

(Nesaî, Ibn-i Merduye ve Ebu Nuaym´in Ebu´l-Mütevekkil tarikiyle yine Ebu Hüreyre´den bir rivayetleri bulunmaktadır ki, aşağı-yukan bu mealdedir.)

Buhar i Tarih´inde, Taberânî, Bey haki ve Ebu Nuaym, sağlam bir senedle Muaz bin Cebel´den şöyle rivayet etmektedirler: "Peygamber´e (s.a.v.) zekat hurmaları teslim edildiği zaman, ben bunları bir odada toplayıp sakladım. Sonra baktım her gün bu yiyecekte bir eksilme olu yor. Durumu Hz. Peygamber´e şikayet ettim. O da bana buyurdu ki: "Bu iş, şeytanın işidir. Onu gözetle ve yakala!" Ben de bunun üzerine gece leyin beklemeye başladım. Vakit biraz ilerleyince baktım fîl suretinde biri geldi ve kapıya yaklaşınca aralıktan başka bir surette içeri giriverdi. Zekat hurmasından sür´atle yutmaya başladı. Ben de kendimi toparla yıp: "Eşhedü en la ilahe illallah ve enne Muhammeden Rasulullah!" diye bağırdım ve: "Ey mel´un sen ne yapıyorsun? Müslümanların zekat malı na mı musallat oldun? Onlar ise buna senden daha muhtaç değiller mi? Vallahi seni Rasulullah´a götüreceğim!" dedim ve onu yakaldım. O da bir daha gelmeyeceğine yeminler ederek söz verip yalvardı. Ben de kendi sine acıyıp serbest bıraktım.

Sabahleyin Rasulullah´a gittiğimde: "Yakaladığın esir ne yaptı? diye bana sordu. Ben de durumu anlattım. Buyurdular ki: "O muhakkak bir daha gelecektir. Onu gözetle!" Ben de gözetlemeye başladım. O ikinci gece yine geldi ve Önceki gece yaptığını yaptı. Ben de kendisini yakala dım. Fakat o, yine yalvarmaya başladı ve bir daha gelmeyeceğine ye minler edip söz verdi. Ben ertesi günü, durumu yine Rasulullah´a haber verdiğimde Rasulullah bana: "Hayır o sözünü bozacak, yine gelecektir!" buyurdu. Ben de onu gözetlemeye başladım. O üçüncü gece yine geldi ve önceki gecelerde yaptığını yapmaya başladı. Ben ise derhal onu yakala dım. "Ey Allah´ın düşmanı, bana bir daha gelmeyeceğine dair iki gece söz verdiğin halde bu üçüncü gelişindir!" diyerek çıkışıp azarladım. O ise, kendisine acındırmaya ve ta Nusaybinken geldiğini söylemeye başladı. "Eğer, buraya kadar bir yiyeceğe rastlamış olsaydım gelmezdim. Ben ise aslında yoksulum, çoluk çocuk sahibiyim. Biz, daha önceleri sizin bu şe hirde bulunurduk. Fakat sizin Peygamberiniz gönderildikten sonra O´na iki ayet indirildi, bundan sonra biz Medine´den kaçmak zorunda kaldık. Bu iki ayetin okunduğu herhangi bir evde biz, asla barınamayız. Eğer şimdi sen beni serbest bırakırsan, o iki ayetin hangileri olduğunu sana haber veririm" dedi. Ben de: "Hadi söyle, seni serbest bırakayım" dedim. O da dedi ki: "O iki ayet: Ayetel-Kürsi ile, Bakara Suresinin sonundaki Amenerrasûlü ayetinin sonuna kadar olan kısmıdır." Bunun üzerine ben de kendisini bıraktım. Sonra Rasulullah´a (s.a.v.) gittim ve durumu ha ber verdim. O da bana buyurdu ki: "O çok yalancı olduğu halde, bu sefer mecburen doğru söylemiştir!"

(Beyhakî´nin Büreyde´den olan bir rivayeti bulunmakta ve o da a-şağı-yukan bu manaya gelmektedir. Fakat ondaki tavsiyede: "Kendin ve malın için Ayetel-Kürsi´yi oku!" denilmektedir.)

Ahmed, Tirmizî (Hasendir kaydiyle), Hâkim (Sahihtir diyerek) ve Ebû Nuaym Ebû Eyyûb el-Ansârî´den, Taberânî´nin güzel bir senedle Ebû Üseyd el-Sâidî´den olan rivayeti de yine bu mealdedir. Kişinin ken disi ve malı için Ayetel-Kürsf yi okuduğu zaman, şeytan ve cin şerrinden emîn olacağı istikametindedir.

Ebu Yâlâ, sahihtir kaydiyle Hakim, Beyhakî ve Ebu Nuaym, Übeyy bin Ka´b´ın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Benim iki hurma sergim varda. Bunları kurutmak için sermiş ve beklemekte idim. Derken hur manın eksilmekte olduğunu gördüm. Geceleyin beklemekte iken, yeni yetişmiş bîr oğlan çocuğu büyüklüğünde bir yaratığın geldiğini gördüm. Kalkıp kendisine yaklaştım ve selam verdim. O da selamla karşıladı. Kendisine: "Sen nesin, inni misin, yoksa cinni misin?" diye sordum. O: "Ben bir cinniyim" dedi. Elini bana uzat, dedim. O da uzattı. Baktım eli, köpek eli gibi ve kıllı. Bunun üzerine: "Evet, sen bir cinnisin" dedim ve niçin böyle yaptığını sordum. O şu karşhğı verdi: "Biz senin çok cömert olduğunu duyduk, bu sebeble yiyeceğinden biraz almak istedik." Ben kendisine: "Sizden kurtulmanın yolu nedir?" dedim. O da: "Ayetel-Kürsi´dir" cevabını verdi. Sabahleyin bunu Peygamber´e (s.a.v.) arz et tim, O da şöyle buyurdu: "Habis, mecburen sana doğru söylemiş!"

(îbn-i îshak tarikiyle Ebu´ş-Şeyh´in de bir rivayeti var. Zeyd bin Sabit´ten sevkedilen bu rivayette aşağı-yukarı böyle denilmektedir).

Ebu Ubeyd Fedailü´l-Kur´an adlı eserinde, Dârimî, Taberani, Bey hakî ve Ebu Nuaym, îbn-i Mes´ud´dan şöyle rivayet ederler: "Adamın biri, Medine sokaklarından birinde şeytanla karşılaştı. Şeytan o adamla gü reşmeye başladı. Adam, şeytanı tutup yere vurdu. Şeytan o adama yal varıp: "Beni bırak, sana hoşuna gideceğin bir şey öğreteceğim" dedi. O da bıraktı. Şeytan şöyle dedi: "Sen Bakara Suresini okuyor musun?" O da: "Evet" diye karşılık verdi. Şeytan tekrar dedi ki: "Bir evde eğer bu sureden bazı ayetler okunursa, şeytan o evden kaçar."

îbn-i Mes´ud´a sordular: "Medine sokaklarından birinde şeytan ile karşılaşan ve onu yıkan adam, kimdi?" îbn-i Mes´ud da: "O adam, Ömer Îbnü´l-Hattab idi" cevabını verdi."

Taberani güzel bir senedle Hafsa validemizin azadlısı Sedise´nin şöyle dediğini nakleder: "Peygamber (s.a.v.) buyurdu: Gerçekten şeytan, Ömer´in müslümanlığı kabul etmesinden sonra ne zaman onunla karşı-laşsa, muhakkak ondan kaçar olmuştur!"

Ebu´ş-Şeyh El-Azamet adlı kitabında ve Ebu Nuaym, Ali bin Ebu Talib´ten şöyle rivayet ederler: "Biz Peygamber (s.a.v.) ile birlikte seferde idik. Peygamberimiz Ammar´a buyurdu ki: "Git, bize su getir!" Ammar da su getirmek için yola çıktı. Yolda kendisine şeytan karşı çıkmış ve onu suya bırakmak istememiş, Ammar, siyah bir köle şeklinde karşısına çı kan şeytana, yolundan çekilmesini söylemiş, dinlemeyince de onu yaka layıp yere sermiştir. Şeytan da kendisine yalvarıp: "Beni bırak, ben de senin yoluna engel olmaktan vazgeçeyim!" demiş. Ammar da onu bırak mış. Fakat o, serbest kaldıkdan sonra tekrar Ammar´a engel olmak is temiş, Ammar da kendisini yakalayıp yere sermiştir. Tekrar onun yalvarması üzerine serbest bırakmış ve bu hal üçüncü defa yine tekerrür etmiştir. Tam bu sırada, Ammar´ı su getirmesi için yola çıkaran Hz. Peygamber (s.a.v.); "Gerçekten şeytan, Ammar´ın yolunu kesip ona engel olmak istemiştir. Fakat Allah Ammar´a güç verip kendisini şeytana muzaffer kılmıştır" dedi.

Olayın ravisi Ali der ki: Biz Ammar´ı karşıladık ve bu husustaki Hz. Peygamberin verdiği haberden kendisine bahsettik. O da bize dedi ki: "Ben onu, siyahi bir köle zannettim, eğer şeytan olduğunu bilseydim, vallahi onu öldürürdüm.

(Sahihtir kaydiyle Beyhakî´nin ve Ebu Nuaym´in Ammar´dan bir rivayeti daha vardır ki, o da aşağı-yukarı bu mealdedir.)

îbn-i Sa´d ite îbn-i Rahuye ise, yine Ammar bin Yasir´den şu haberi naklederler: "Ben, Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte ins ile de, cin ile de sa vaştım!" O, böyle söylediği zaman: "Sen cin ile nasıl savaştın?" diye sor dular. O da şu cevabı verdi: "Ben, Peygamberimizle birlikte seferde idim. Bir yere inmiştik. Kuyudan su getirmek üzere kırbamı ve kovamı alıp gittim. Kuyunun başına vardığım zaman, savaşçı siyahi bir adam ansızın karşıma çıktı ve: "Vallahi bugün bu kuyudan bir kova dahi su alamıyacaksm!" diyerek beni tehdid etti. Ben de derhal kendisine saldı rıp onu yakaladım. O da benim yakama yapışıp bana engel olmak istedi. Fakat ben kendisini tuttuğum gibi yere serdim. Sonra elime bir taş rast geldi. Onu alıp adamın ağzını ve yüzünü bu taşla vurarak parçaladım. Sonra onu zararsız hale getirdiğimden emin olarak kovamı su ile dol durdum, çekip kırbama boşalttım ve su dolu kırbamı alarak Rasuîul-lah´a getirdim. Rasulullah bana: "Kuyunun başında bir adama rastladın mı?" diye sordu. Ben de durumu kendisine haber verdim. Peygamberi miz de o adamın, şeytan olduğunu bildirdi."

Beyhakî ashabtan birinden şu haberi çıkarmıştır: "Ben, karanlık bir gecede Peygamber (s.a.v.) ile birlikte seferde idim. Bir adamın Kul ya eyyühal-kafîrûn suresini okumakta olduğu duyuldu. Rasulullah Efen dimiz de buyurdu ki: "Şu el-Kafîrûn Suresini okumakta olan adam, mu hakkak şirkten beridir, uzaktır!" Sonra biz bir müddet daha yolumuza devam ettik. Yine bir adamın Kul hüvallahü ehad suresini okumakta olduğunu duyduk. Bunun üzerine de Peygamberimiz: "Şüphesiz bu su reyi okumakta olan şu adam, Allah´ın mağfiretine mazhar olmuştur!" buyurdu.

Bu sırada ben, bu sureyi okumakta olan o adamın, kim olduğunu anlamak istedim ve bu maksatla hayvanımın başını çekip sağıma-soluma dikkatli bakındım. Fakat hiçbir kimseyi göremedim." [9]





[8] Sahih hadîste, Ayetel-Kursî´nin Kur"an âyetlerinin en büyüğü olduğu, geceleyin onu okuyanın sabaha kadar şeytan şerrinden emîn olacağı bildirilmiştir. Yukarıdaki hadîs de gösteriyor ki, şeytan, insan veya başka bir varlık suretinde insanlara görünebilmektedir. Konuşabılmektedır. Mutezile ise bunu kabul etmez. Fakat aslî yaratılışlarıyla insanlar onu gö remezler. Melekleri aslî hılkatleriyle göremedikleri gibi.-

[9] Hiç şüphesiz, bu iki sûre (Kul yâ eyyühel-kâfirûn sûresi ile kulhuvaltahü ehad sûresi), gerek tevhîdin isbâtını, gerekse tevhîdin zıddı oian şirkin her çeşidinden beraeti, tam mânâsı ile ve en mükemmel bir şekilde tazammun etmektedir. Bu sebebledır ki Peygambe rimiz (s.a.v.), gerek sabah namazının iki rek´at sünnetinde, gerekse akşam namazının iki rek´at sünnetinde hep bu iki sûreyi okurlardı. Vitir ve tavaf namazlarında da bu iki sûreyi o-kurlardı. Bu iki sûrenin tevhîdi en mükemmel bir şekilde tazammun etmesine gelince:

Bilindiği gibi, ilk sûre, yâni: "Kul yâ eyyühel-kâfirûn sûresi; kul kasd ve iradesiyle mü­teallik bulunan tevhîd-i ilmîyi tamamen içine almakta ve eksiksiz olarak ifade etmektedir. I-kinci sûre de (Kul hüvallahü ehad sûresi de), kulun kalbini ve bütün iç âlemini ilgilendiren tevhîd-i îtikâdîyi tazammun edip eksiksiz bir şekilde ifâde etmektedir. Nitekim ilgili sahih bir hadîsde de şöyle buyurulmuştur: "Gerçekten Kul hüvallahü ehad sûresi, Kur´an´ın üçte birine denk olan bir sûredir!

Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/185-189.