sumeyye
Tue 5 January 2010, 09:45 pm GMT +0200
Peygamberimizin Bir Özelliği De, La Havleyı Okumak, Musibet Anında İstirca´da Bulunmak, Namaza Tekbir İle Başlamaktır
Evet, Peygamberimiz´in özelliklerinden bâziları da bunlardır: İnşân kendisini daha da güçsüz hissedince veya sırf Allah´ı zikir için "lâ havîe"yi okumak, bir musibet zamanında istirca´da bulunmak ve nama za iftitâh tekbîri ile başlamaktadır. "Lâ Havle..."yi okumak ki, buna kı saca Havkala da denilir, gerçekten bu ümmetin bir özelliği olmuş ve Resûlüllah tarafından: "Bana bu, cennet hazînelerinden bir hâzine ola rak verildi" buyurulmuştur. Çok büyük bir zikirdir ve ilâhî bir hazînedir ve tamâmı şöyledir:
"Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi´l-aliyyi´l azîm"
"Ben kendisinin vereceği güç ve kuvvet dışında hiçbir güç ve kuv vet bulunmayan, sonsuz güç ve büyüklük sahibi ve çok yüce bulunan Allah´a sığınırım!" demektir. (Ve bu "Lâ Havle..."yi okumaktan maksat da budur. Yoksa, güç ve kuvvetin insana verilmiş bulunanının tamâmım inkâr etmek değildir.) [160]
"Bir cennet hazînesi" bulunan "Lâ Havle..." yi okumakla ilgili bâzı hadîsler, "Peygamberimiz´in Göğsünün Açılması" bölümünde ve duyu lacak bir sesle Allah´ı zikretmek kısmında geçmişti... Şimdi isti â ile ilgili hadîsi verelim!
Taberânı´nin Îbni Abbas´tan rivayet ettiği bu hadîs ise aynen şöy ledir: "Ümmetime, daha önceki ümmetlerden hiç birine verilmemiş olan bir şey verilmiştir! Bu da, bir musibet zamanında: "Bizler; mülk, mahlûk ve kullar olarak Allah´a âit bulunuyoruz! O, üzerimizde dilediği gibi ta sarruf eder! Dilerse tatlı, dilerse acı verir... isterse verir, isterse alır... Biz sonunda O´na dönüp yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan mutlaka hesab vereceğiz! O ise, acılara karşı sabredip dayanmayı ve sabırlı olmayı çok sever! Ayrıca bunun da büyük mükâfatını elbette ve rir!..." diyerek O´na sığınmaktır." [161]
Abdurrezzâk ve Îbni Cerîr Tefsîr´lerinde Saîd bin Cübeyr´in şöyle dediğini rivayet ederler: "Bu ümmetten başkasına, musibet zamanında: "Innâ lillah..." demek verilmemiştir. Baksanıza Yâkûb (a.s.), oğlu Yu-sufu kaybetme musibeti üzerine: "...Yâ esefâ alâ Yûsufa..." diyerek kendini teselliye çalışmıştır." [162]
Yine Abdurrezzâk, Muammer tarikiyle, Ebân´ın şöyle dediği habe rini nakletmiştir: "Namaza tekbîrle başlama, sâdece bu ümmete verilmiş bir özelliktir."
îbni Ebû Şeybe de şu haberi nakleder: Ebu´l-Aliye´ye sormuşlar: "Daha önceleri peygamberler, namaza ne ile başlıyorlardı?" O da şu karşılığı vermiştir: "Onlar namaza, tevhîd, tesbîh ve tehlîl ile başlıyorlardı."[163]
[160] Bakınız, Merâkıl-Felâh Haşiyesi Tahtâvi, 152-Mısır, Bulak, 1318.
[161] İlgili sahih bir hadiste: "Kim musibet zamanında istircada bulunur ve: "Allah´ım bana, bu musibetimden dolayı ecir ve sevab ver ve bana ondan daha hayırlısını ihsan eyle!" diye dua ederse, muhakkak dua ettiği kendisine verilir" buyurulmuştur.
[162] Evet, Yâkûb (a.s.) böyle diyerek esefini İlân etmiş, "gel Yusuf´um gel gel..." de miştir. Fakat O, bu musibete karşı sabrını yitirmiş de değildi. Böyle söylemesi, kendisine vahyedilmiş de değildi.
[163] Bunlar, bazı tabiinden nakledilen eserlerdir. Kendi başına delil olmaya yeterli değillerdir. Ve önceki ümmetlerin, en faziletli bir ibadet olan Allah?ı zikirden hali olduğu da düşünülemez.
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/400-401.