saniyenur
Tue 31 July 2012, 12:00 pm GMT +0200
Özet
Hz. Peygamber o zamanki sosyal ve siyasî sistem ile hiçbir çatışma ve çelişkiye neden olmaksızın toplumdaki bazı kötülükleri ortadan kaldırmayı ve bazı manevî değerleri ikame etmeyi amaçlayan sirada'n bir reformcu veya ahlâkçı değildi. O toplumsal düşünce sistemine rasyonellik getirmeye çalışan sıradan bir düşünür de değildi. O Allah'ın Elçisi idi ve Elçiliği hayatın bütün boyut ve kısımlarını kapsamaktaydı. Onun faaliyet sınırları sadece dinî ve ahlâkî çerçevede kalmamış; hayatın sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasî her sahalasına da nüfuz etmiştir. Onun tebliği sadece toplumun bir bölümüne, veya toplumun bir kaç veçhesinin reforme edilip, geliştirilmesine yönelik değildi; onun vazifesi Allah'ın Dînine hayatın tüm sahalarında öncelik sağlamaktı. Bu nedenle parçası bulunduğu sosyal sistemi tamamen değiştirmeye ve insanların tüm değer ve hayat sistemlerini Allah'ın Dinine uydurmalarını sağlamaya gayret göstermiştir.
Hz. Muhammed tarih yapan kişilerden biridir, ancak diğerlerinden çok farklıdır. Genel olarak tarih yapan kişiler, tarihin akışım ve yönünü değiştirecek hayat kanunlarını vazeden kimseler olarak tanımlanabilir. Tarihin akışında değişiklik yalnızca bir bölgenin insanlarının bir başka halkın emri veya nüfuzu altına girdiği anlamına gelmez; bundan daha önemlisi bir milletin ferdî ve toplumsal hayatında değişiklikler olduğu anlamına gelir. İnsanlık tarihi dünyanın bir kısmını kısa bir dönem için ekonomi, siyaset veya din sahasında kendi fikirleri paralelinde etkileyen pek çok reformcu ve ahlâkçı görmüştür. Halbuki Hz. Peygamber bütünüyle farklı bir tarih yapıcıdır.
Tâlim ve tebligatına Arabistan'da başlamış olmasına rağmen Hz. Muhammed bütün insanlık için geçerli hayat düsturları getirmiştir. Tamamen yeni bir düzen kurmuş ve tamamen yeni davranış kuralları (modus operendi) getirmiştir; buna göre Allah'a, peygamberliğe ve âhiret'e iman bu kuralların en temel unsuru olarak beyan edilmişti. Bunun esas gayesi insanları Tek İlâh, Yaratıcı ve Hâkim olan Allah'a itaate yöneltmek ve insanların bütün diğer varlıkları ve güçleri Allah'a tâbi olarak görmelerini sağlamaktır. Hakim-i Mutlak olan Allah'ın Nİhai Otoritesini tanıyan ve başka hiç kimseye tâbi olmayan insan bu âlemin en büyük gücü ve faal katılımcısı hâline gelir.
İnsanın ıslâhı için, Hz. Peygamber insanın dış (fizik) ve iç (manevî) dünyalarının tamamının tam bir değişimden geçmesi gerektiğini vurgulamıştır. Manevi temeller ve iç huzuru üzerine bina edilmemiş hiçbir gelişmenin gerçekten kalıcı olmayacağına dikkat çekmiştir. Hz. Peygamber işte bu nedenle "güzel ahlâkı tamamlamak üzere" gönderilmiştir. Allah'ın Dinine göre insanın tam bir ruh ve amel değişikliğinden geçmesi temel Öneme sahiptir.
Hz. Peygamber'in temel gayesi İnsanların ahlâkını tamamlamak ve güzelleştirmek olduğu için, kendi nefsiyle İşe başlaması şarttı: diğer insanlar için söz ve fiilleri ile mükemmel bir örnek haline gelmeliydi. Hz. Peygamber'in bu yüksek şahsiyet ve davranış seviyesine ulaştığına hanımları şehadet etmektedir, ve onun hayatı İle ilgili olarak onlardan daha iyi şahit kim olabilir? Onun mükemmel şahsiyeti hayatları boyunca onu ve inancını yo-ketmek isteyen en amansız düşmanları tarafından bile itiraf edilmiştir.
Hz. Muhammed'in tebliğini bütün ırk ve milletten insanlar arasında sevdiren ve peygamberliğinin başlangıcından bir asır sonra dünyanın bir ucundan diğerine yayan şey onun asıl ve yüce şahsiyeti ve insanlara kendisini sevgili kılan davranış ve tavırlarıdır. Hem özel hayatında hem de toplum içerisinde yüksek ve saf karakter Örneği olmuştur.
Onun ahlâk öğretilerinin ikinci ayırdedici özelliği ise kendi dönem ve çevresi İle sınırlı olmayıp edebiyete kadar gelecek olan bütün insanlara yönelik bir vazife olmasıdır.
Onun vazettiği hakikatin Üçüncü Özelliği şudur: Bu dünya bir imtihan âlemidir ve herkes âhirette bu imtihanın sonuçlan ile karşı karşıya kalacaktır. Bir hadise göre, "dünya âhiretin tarlasidır: bu dünyada ekersiniz Hesap Gününde ise ektiğinizi biçersiniz." Böylelikle Hz. Muhammed, insanlığı, hayatlarının değişik sahalarını faziletli ve âdil bir hâle getirerek âhirette en iyi karşılığı almalarını mümkün kılabilecek yüce manevî ve ahlâkî öğretilerle tanıştırmıştır. Hz. Muhammed tarafından öğretilen bu ahlâki görüş açısı insanların maddî ve manevî başarılarım temin eden bir yoldur. Bu görüş açısı ferdî ve toplumsal seviyede fertlerin sorumlu davranışlar içinde olmasını sağlayan anahtar vazifesini de görmektedir. Bu görüş ilerlemeci, müreffeh bunun yamsıra itidalli ve âdil bir kültür ve medeniyetin temeli olan sorumlu şahsiyeti bina eder; böyle bir şahsiyet iyi ve doğru davranışı teşvik ettiği ve kötü ve yanlış hareketlerden caydırdığı için insanlığın gururudur.
Bu öğretinin dördüncü özelliği hayatın tek bir yönüyle ilgili ahlâkî davranış kurallarını değil, hayatın bütün alanlarını içeren tam bir davranış kalıbı veriyor olmasıdır. İnsanlığın bütün meselelerini birlik ilkesi içinde ele alır ve insanın bütün faaliyet sahalarını içeren kurallar dizisi vazeder.
Bu öğretinin beşinci özelliği insanın enfüsi (iç) ve afaki (dış-fizikî) meselelerini ayın zamanda ele almasıdır. İslâm ancak insanın hayata karşı asıl tavrı değişirse yeni bir hayat felsefesi doğrultusunda eğitilip terbiye edilmesinin mümkün olacağını, bir kaç hukuki tedbir uygulamasının hiçbir zaman faziletli, dürüst ve dengeli bir toplum oluşturamayacağını savunur. Bu sebeple her şeyden önce insanların' Özlerinin manevî eğitim ve terbiye vasıtasıyla değiştirilmesi şarttır; bir kez insanlar doğru eğitim şeklini alırlarsa, alman hukukî tedbirler toplumun bu eğitime direnç göstermiş bazı kötü zihniyetliler tarafından bozulmasını kolayca engelleyecektir. Ancak sadece kanun yoluyla sağlıklı bir toplum yaratmak mümkün değildir; insanlar kendi iradeleriyle ahlâklı davranacakları bir şekilde eğitilmelidir ki herkes kendi yararına olmak üzere toplumu korusun.
Kısaca, Hz. Muhammed en yüce ve mükemmel bir şahsiyet sahibi idi; ve Kur'ânî vahyin hikmet ve felsefesini biliyordu. Bu örneğin ışığında sahabeler kendileri de güzel ahlâk numuneleri haline geldiler. Onların bu nefis (şahsiyet) tezkiyesi ve saflaşma süreçleri Hz. Peygamber'in sevgi, merhamet ve yumuşaklığı ile mümkün oldu. Bu nebevi eğitim ve terbiye usûlü onlar için zahir ve batın bir mucize haline geldi; bu usûl en güzel ahlâkın somutlaştığı, huzur ve nizâmın hâkim olduğu bir toplum meydana getirdi. Bu toplumda fazilet ve dürüstlük tabii davranış şekli idi; eşitlik ve adalet sistemin temel ilkesi idi; sınıf, ırk, milliyet, cinsiyet ve inanç ayrımı yapılmaksızın toplumun her ferdi için özgürlük ve eşitlik garanti edilmişti. O toplum çelişkilerden ve şahsî hevâ ve heveslerden kaynaklanan çatışmalardan uzak, barış dolu bir toplumdur.