reyyan
Tue 5 April 2011, 07:14 pm GMT +0200
Yirmi Sekizinci Pencere
3
3

Şu kâinata bakıyoruz: Görüyoruz ki, hüceyrât-ı bedenden tut, tâ mecmu-u âleme şamil bir hikmet ve tanzim var.
Hüceyrât-ı bedene bakıyoruz: Görüyoruz ki, mesâlih-i bedeni gören ve idare eden birisinin emriyle, kanunuyla, o küçücük hücrelerde ehemmiyetli bir tedbir var. Mideye nasıl bir kısım rızık içyağı suretinde iddihar olunup vakt-i hâcette sarf edilir. Aynen, o küçücük hücrelerde de o tasarruf ve iddihar var.
Nebâtâta bakıyoruz: Gayet hakîmâne bir terbiye, bir tedbir görünüyor.
Hayvânâta bakıyoruz: nihayet derecede kerîmâne bir terbiye ve iaşe görüyoruz.
Kâinatın erkân-ı azîmesine bakıyoruz: Mühim gayeler için haşmetkârâne bir tedvir ve tenvir görüyoruz.
Âlemin mecmuuna bakıyoruz: Muntazam bir memleket, bir şehir, bir saray hükmünde, âli hikmetler, gali gayeler için mükemmel bir tanzimat görüyoruz. Otuz İkinci Sözün Birinci Mevkıfında izah ve ispat edildiği üzere, bir zerreden tut, tâ yıldızlara kadar, zerre miktar şirke yer bırakmıyor. Öyle birbirlerine mânen münasebettardırlar ki, bütün yıldızları musahhar etmeyen ve elinde tutmayan, bir zerreye rububiyetini dinlettiremez. Bir zerreye hakikî rab olmak için, bütün yıldızlara sahip olmak lâzım gelir. Hem, Otuz İkinci Sözün İkinci Mevkıfında izah ve ispat edildiği üzere, semâvâtın halk ve tesviyesine muktedir olmayan, beşerin simasındaki teşahhusu yapamaz.
Demek, bütün semâvâtın rabbi olmayan, birtek insanın simasındaki alâmet-i farika olan nakş-ı simâvîyi yapamaz. İşte, kâinat kadar büyük bir pencere ki, onunla bakılsa,
4

âyetleri, büyük harflerle kâinat sayfalarında yazılı olduğu gibi, akıl gözüyle de görülecek. Öyleyse, görmeyenin ya aklı yok, ya kalbi yok. Veya insan suretinde bir hayvandır.
3 "Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun âyetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır." Rum Sûresi, 30:22.
4 "ALLAH herşeyin yaratıcısıdır. O herşey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir. Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona aittir." Zümer Sûresi, 39:62-63.