- Osmanlının Bahçesi Midilli

Adsense kodları


Osmanlının Bahçesi Midilli

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Mon 25 July 2011, 01:31 am GMT +0200
Osmanlı’nın Bahçesi Midilli



Kasım 2009 - 131.sayı


Ahmet MİROĞLU kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

“Osmanlı’nın bahçesiydik biz.” diyor Midilli’nin Yaşlıları. Osmanlılar adayı her tür sebze ve meyveyi üretebildiği için “Devletin Bahçesi” olarak adlandırmışlardı.

Kartpostallara konu olacak güzelliklere sahip bir ada. Pırıl pırıl bir deniz. Tatlı, leziz sular. Suyunun güzelliği ülkesinde dillere destan. İki körfezden ada topraklarına çıkarma yapıp iç bölgeleri fethetmiş Ege’nin suları... Beyaz köpüklü dalgalar ve martılar...

Midilli adasının limanını Girne’ye benzetirler, halkını Türklere. Lezzetli zeytinyağları üretilir. Zeytin ağaçlarının sayısı on milyonun üstündedir. Zeytin ağaçları Avrupa Birliği uzmanları tarafından sayılmıştır. Hatta sayım sırasında uyanık adalıların daha fazla maddi destek alabilmek için zeytinliklere kartondan ağaçlar yerleştirerek ağaç sayısını yükselttikleri hâlâ övünülerek anlatılan bir kurnazlıktır.

Ada, tek başına Türkiye’nin üçte biri oranında zeytinyağı üretiyor. Zeytin ağaçlarına çam, köknar, çınar, kestane, kayın ağaçları eşlik ediyor. Tahıl, turunçgiller ve tütün de var. Ama tek geçim kaynağı tarımcılık değil. Hayvancılık ve balıkçılık da yapılıyor.

Anadolu’ya yakın ışıklar

Midilli, Biga Yarımadası’nın avucuna almak istercesine uzandığı, Edremit Körfezi’nin sarmaladığı, Türkiye kıyılarından ışıkları görünen bir toprak parçası. Yunanistan’ın ana karasından çok Türkiye’nin Ayvalık ilçesine yakın olan ada, büyüklük bakımından bağlı bulunduğu ülkede Girit ve Eğriboz’dan sonra üçüncü sırayı işgal ediyor. Türkiye’nin yanı başında ama Yunanistan’a bağlı.

Ada ile Anadolu kıtası arasında kuzeyde 8,5 km’lik Müsellim Kanalı ve doğuda 12 km’lik Midilli Boğazı var sadece. Tepesi Köreke, tabanı Sağrı Burnu açıklarında üçgen şeklinde bir kara. Ovaları da var dağları da... Ayvalık, Dikili ve Foça’dan kalkan feribotlar Türkiye’yle bu ada arasındaki bağlantıyı sağlıyor. 1630 kilometrekarelik adada yaklaşık 100 bin kişi yaşıyor.

Adanın ismini taşıyan bir at cinsi vardır. Midilliler, öbür atlardan bodurluklarıyla ayrılırlar. Gerçek midilli soyları dayanıklılık, zekilik, uysallık ve az besinle yetinme gibi bazı ortak özellikleri paylaşırlar. Midilliler günümüzde daha çok çocukları biniciliğe alıştırmak için veya gösteri amacıyla yetiştirilmektedir. Ünlü yazar John Steinbeck’in bir romanının ismi Al Midilli’dir.

Midilli deyip de görünürde Birinci Dünya Savaşı’na girmemize sebep olan iki gemiden birisini, yani Breslau’yu (Midilli) anmadan geçebilir miyiz hiç?

Osmanlı ve Venedik Arasında

Adanın ilk kez Çaka Bey tarafından fethedildiğine dair tarihî haberler bulunmaktadır.

Ada, İstanbul’un fethinde üç bin duka altın vergiye bağlanarak Osmanlı tabiiyetine alınmıştır. Üç yıl kadar sonra Fatih’in adanın fethine memur ettiği Sadrazam Mahmud Paşa, halkın bağlılık belirtmesi üzerine askerî harekâtı durdurmuştur.

Adada çıkan iç ayaklanmalar sonucu başa geçenlerin korsanlarla işbirliği yapmalarının Osmanlı siyasetine zarar vermeye başlaması üzerine Mahmud Paşa tekrar sefere çıkmış ve 27 günlük bir kuşatmadan sonra adayı nihaî anlamda fethetmiştir (1462). Fetihten sonra korsanlar cezalandırılmış, fakat halka serbestlik tanınmıştır.

Kısa süren bir Venedik ve Fransız işgalinden sonra ada, Saruhan Valisi Korkut Çelebi ile Hersekoğlu Ahmed Paşa’nın gayretleriyle geri alınmıştır (1502).

16. yüzyılın hemen ilk yıllarında kaleme alınan “Gazâvatnâme-i Midilli” adlı eser, söz konusu Osmanlı akınlarını resmeder. Eserin yazarı Derviş Gubarî sanki gazaya katılmış ve bizzat savaşmışçasına olayları birinci tekil şahıs ağzından içtenlikle ve coşkuyla aktarır. Eseri okurken Sultan II. Bayezid’in askerleri ve gaziler karşınızdaymışçasına başarılı bir anlatımla karşılaşırsınız. Gazaları, yiğitlik duygularının yanında yoğun bir tasavvuf kültürünün beslediği görülür. Gubarî’nin anlatımına göre gayb erenleri akınlara bizzat katılmakta ve manen destek vermektedirler.

Osmanlılar döneminde Türklerin en yoğun yerleştikleri adalardan birisi olan Midilli, 16. yüzyılda Osmanlı denizcilerinin Akdeniz’e açılmak için kullandıkları bir deniz üssü ve “Cezâir-i Bahr-i Sefid” (Akdeniz Adaları) eyaletine bağlı bir sancak (Midilli Sancağı Moluva) haline gelmiştir.

Zamanla Oruç Reis ve kardeşi Barbaros Hayrettin Paşa gibi ünlü denizciler Midilli’yi üs edinerek Akdeniz’de Osmanlı hakimiyetini tesis etmişlerdir. Barbaros kardeşler Midilli doğumludurlar. Babaları Vardarlı Nurullah Yakup Ağa, adanın Osmanlılarca fethinden sonra buraya yerleşmiş bir kale muhafızıydı. Midilli’nin fethinden sonra gösterdiği yararlılık sebebiyle kendisine tımar olarak verilen Bonova Köyü’ne yerleşen Nurullah Yakup Ağa, çocukları İshak, Oruç, Hızır ve İlyas’ın tahsillerine büyük önem vermişti. Dört kardeşin dinî ilimler tahsilinin yanı sıra Arapça, Yunanca, İtalyanca, İspanyolca ve Fransızca’yı da öğrendikleri söylenir.

17. yüzyılda Girit’in fethi esnasında boşalan adaya saldıran Fransız ve Venedikliler püskürtülmüş, ada 19. yüzyılın başlarında gelişen Yunan milliyetçilik hareketlerinden etkilenmemiştir. Yunanistan’ın kurulmasından (1830) sonra Midilli’nin Osmanlı Devleti’ne bağlılığı devam etmiştir. Trablusgarb Harbi’nde (1911-12) İtalyanların işgaline uğradıysa da, antlaşmayla Osmanlı Devleti’ne bırakılmıştır.

Balkan Harbi’nden (1913) hemen sonra imzalanan Londra Antlaşması’yla Yunanistan idaresine verilen Midilli, Birinci Dünya ve İstiklâl savaşlarından sonra Lozan Antlaşması’yla (1923), askerî üslerden ve askerden tecrit edilmek şartıyla aynı devlete terk edilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nda Mihver devletlerince (Almanya-İtalya) işgal edilen ada, bugün Yunanistan’ın idaresindedir.

İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler tarafından işgal edilmesi üzerine (1941) ada halkının çoğu Türkiye’ye kaçmıştır.

Türk-Yunan dostluğu

Türkiye’de “Türk-Yunan Dostluğu Adına Ayvalık’ta Midilli Günleri” ismiyle çeşitli etkinlikler yapılmaktadır. Üçüncüsü 2009 Haziran ayında gerçekleştirilen etkinliklerde adanın halk sanatlarının, edebiyatının, müziğinin, gösteri sanatlarının ve çağdaş güzel sanatlarının Ayvalık’ta sergilenmesi amaçlanıyor. Düzenleme komitesinin iddiasına göre böylelikle Ayvalık ve Midilli’nin ortak köklü kültürlerinin ortaya çıkarılarak geleceğe taşınması hedeflenmiş.

Ayvalıklılar Midillililere zeytin dalı uzatırken Yunanistan ne yapıyor dersiniz?

Adayla aynı adı taşıyan kentte bir Osmanlı Mahallesi bulunuyor. Ziyaretçiler, Osmanlı evlerini ve semtin sembolü durumundaki Yeni Cami’nin muhteşem mimari yapısını öve öve bitiremiyorlar. Adalılara göre Osmanlı döneminde kiliselerin çan kulelerinin minare boyunu geçmesi yasakmış. Midilli, Yunanlılara geçince ilk fırsatta camilerin minarelerini yıkmışlar. AB koruması altında olan fakat minareleri yıkık Yeni Cami ile Paşa Camii Midilli’deki İslâm mabetlerinin başında geliyor.

AB’nin himayesine rağmen restore edilmeyen Osmanlı eserleri için Yunanlılar bir kılıf uydurmuşlar. Sözde tarihî eserleri yıllarına göre onarıyorlarmış ve işe milattan öncesinden başlamışlar. Bu hesaba göre Osmanlı eserleri elbette daha geç döneme ait ve hepsi harap bırakılmış, günden güne de tahribat ve çürüme artıyor.

Bilim adamlarının tespitleri

Midilli bir zamanlar Osmanlı yapılarıyla bezenmiş bir ada idi. 20. yüzyılın başında bu eserler ihmallerle, siyasî ve tarihî bahanelerle kaderine terk edildi. Amerikalı akademisyen Heath W. Lowry, “In the Footsteps of the Ottomans: A Search for Sacred Spaces & Architectural Mounments in Torthern Greece” (Osmanlıların Ayak İzlerinde: Kuzey Yunanistan’da Mukaddes Mekanlar ve Mimarî Eserleri) adlı çalışmasında Yunanistan’daki Osmanlı eserlerinin peşine düşmüştür. Camiler, konaklar, kaleler, hamamlar, idarî ve askerî binalar, sulama suyu şebekeleri, köprüler, çarşılar, hayır kurumları, kuleler... Bütün bu tarihî eserler ya yıkılmış veya halden hale bürünüp tanınmaz olmuş. Kimi bir sokak arasına sıkışıp kalmış, kimi harabeye dönmüş.

Avrupa Birliği’nin Kültürü Koruma Programı Fonu’yla restore edilen tarihî eserler yeniden dirilirken, maalesef koca bir mirasın çok azı elden geçirilebiliyor.

Lowry, çalışmasında okurlara tahrip edilmiş veya çoktan unutulmuş Osmanlı eserlerinin yeniden keşfedilmesi için kapı aralıyor. O, Midilli Adası’nı da kapsayan çalışmasında günümüze ulaşma şansı bulabilmiş yapıların yanı sıra, çınarlarla, servilerle, tarihî ağaçlarla bezeli mesire alanlarının, envai çeşit bitkinin de peşine düşmüş. Kitabın son bölümünde restore edilen veya edilmesi planlanan mimarî yapılar anlatılıyor. Burası oldukça umut verici bir bölüm olmuş. Kitapta pek çok fotoğraf bulunuyor.

Kuzey Yunanistan’daki beş yıllık seyahatlerinin yansıması olan kitabı için Lowry “...bu çalışmanın amacı, Kuzey Yunanistan dahilindeki Osmanlı egemenliğinden günümüze kadar ulaşabilmiş eserlerin bir nevi açıklamalı katalogu işlevini görmektir. Burada ele alınan mekânların bir kısmı daha önceden biliniyor olsa da şaşırtıcı düzeyde büyük bir kısmı burada ilk kez sunuluyor.” demiş. Yazar kitabın sonunda eldeki tarihî eserleri kurtarmanın derdine düşülmesi gerektiği mesajını veriyor.

Neval Konuk ise; “Midilli, Rodos, Sakız ve İstanköy’de Osmanlı Mimarisi” adlı çalışmasında daha özele inmiş görünüyor. Kitap Rodos, İstanköy ve Sakız ile Midilli adalarında yer alan Osmanlı yapılarının bilimsel olarak derlenmesine yönelik çalışmaları içeriyor. Arşiv belgelerine ve çeşitli açık kaynaklara dayalı olarak tespit edilen Osmanlı eserlerinin yanı sıra yeni bulunmuş daha birçok eserin envanteri çıkarılmış. Hatta günümüze ulaşmayan eserlerin yerleri dahi belirlenmiş.

Konuk’un kitabında cami, mescit ve namazgâhlar, mezarlık ve türbeler, kaleler, kamu binaları, eğitim yapıları, hamamlar, çeşmeler, evler, konak ve oteller başlığı altında 100’den fazla eserin dökümü Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dilde yer alıyor.

Osmanlı hassasiyeti ve bugün

Ayak bastığı her toprak parçasını kutsal bir varlık, tebaa edindiği herkesi mübarek bir emanet gibi gören anlayışın, fethettiği yerleri camilerle, mescitlerle, medreselerle, hanlarla, hamamlarla, çeşmelerle, köprülerle, medreselerle donatması tabii karşılanmalıdır. Çünkü halka hizmet aynı zamanda Hakk’a kulluktur. Günümüzde Osmanlı’nın hakim olduğu toprakların büyük bir kısmı bu anlayıştan yoksunsa da onun bıraktığı derin izler demek ki hala silinememiş.

Türk Dışişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü proje kapsamında çeşitli kaynaklara dayalı bir ön çalışma yapan Neval Konuk, adalarda 220 Osmanlı eserinin varlığını belirler. Ama yerinde yapılan tespitler sonucunda bu rakam 462’ye tırmanır. Belki de bunun sebebi, Yunanistan’da yürürlükte olan bir yasa uyarınca 1830 tarihinden sonraki yapıların tarihî eser kapsamına alınmamasıdır. Dolayısıyla Osmanlı’nın bu tarihten sonra yaptıkları yok sayılıyor.

Ekrem Hakkı Ayverdi ise yaptığı çalışmalarda Yunanistan’da dört bin Osmanlı eserini tespit etmişti. Günümüzde bütün yapıların eklenmesiyle Yunanistan dahilindeki Osmanlı eserlerinin tam sayısının 8600 olduğu anlaşılmıştır.

Konuk’a göre Osmanlı eserleri gizliden gizliye saklanıyor ve kesin sayıya ulaşılması engelleniyor. Ada halkının Türkiye ile bir sorunu yok. Ahali, Osmanlı eserlerine dokunmuyor. Ancak, haritalar söz konusu eserleri göstermiyor. Yunanlılar Osmanlı varlığının üstünü kayıtlarda da olsa örtmeye çalışıyor.

Konuk’un belirlemeleri gerçekleri yansıtıyor. Nitekim Midilli adasında Osmanlılar’dan kalma Yeni Cami’nin restorasyonu 2009 Ağustos’unda durdurulmuş. Kubbesi tamamen yıkılan cami, şu anda dört duvardan ibaret
durumda.

450 yıl Osmanlı yönetiminde kalan adada o dönemi hatırlatan eser sayısında büyük bir azalma olduğu gerçek. Adanın iç kesimlerinde Osmanlı’dan kalma taş yollar hâlâ kullanılırken, Osmanlı’yı hatırlatan cami, medrese, çeşme gibi eserlerden sadece birkaçı ayakta kalabilmiş. Harap haldeki son eserler de yıkılmak üzere.

Konuya duyarlı bazı akademisyenler, mesela Hollandalı sanat tarihçisi Prof.Dr. Machiel Kiel,  önlem alınmazsa çok kısa sürede eser kalmayacağına dair endişelerini çığlık çığlığa haykırıyor. Kiel, Osmanlı eserleri uğruna ilk alan çalışmasını yürütürken polis takibatına uğramayı göze aldığı gibi dayak yemiş, hatta hapis yatmış. Balkanlar’daki saha çalışmalarında bazen yeni bir esere rastlamanın mutluluğunu yaşayan Hollandalı akademisyen, bazen de daha önce gördüğü yapının kalıntılarıyla karşılaşmanın üzüntüsüyle kahroluyor.

Midilli’de Osmanlı’dan geriye kalan yapılar Yeni Cami, Sigri Kalesi, Limni Cami, Limni Türk çeşmesi ve şadırvanıyla son Osmanlı paşasının konağından ibaret.  Adanın iç kesimlerindeki Türk köylerinin eşsiz mimarisine ise hiç dokunulmamış. Tamamen taş yapı olan evler ve sokaklar her yıl binlerce turisti çektiği için bugün de korunuyor.

Molyvos (Türk adıyla Mollalar) kasabasında Klasik Rum mimarisi örneklerinin arasından sıyrılan cumbalı evler ve çeşmeler görmeye değer olduğu için Molyvos, çok virajlı uzak yoluna rağmen turizm broşürlerine girmiştir.