- Osmanlı Ticaret ve Ekonomi Politikası

Adsense kodları


Osmanlı Ticaret ve Ekonomi Politikası

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
selsebil
Sat 31 October 2009, 05:47 pm GMT +0200
OSMANLI TİCARET ve EKONOMİ POLİTİKASI


Yılmaz Öztuna’nın ‘Osmanlı Ticaret Politikası’ başlıklı makalesinden :

Osmanlı Türkiyesi’nin ticaret prensiplerini ben anlatmayacağım. Bir Avrupalı kalemden nakledeceğim.


Orgeneral Kont Marsigli, Bologna şehrinde bir İtalyan soylusudur. Almanya İmparatorluğu hizmetinde bir askerdir. 18 yaşından başlıyarak Alman ordusunda Türkler’le savaşmış, 1683′de Viyana’yı kurtaran, 1686′da Budapeşte’yi Osmanlı’dan alan orduda bulunmuştur. Uzun müddet İstanbul’da yaşamış, iyi Türkce öğrenmiştir. Türkceyi yalnız konuşmamakta, aynı zamanda okuyabilmektedir. Antika meraklısı gerçek bir aydındır. Pek çok Avrupa dili bilmektedir. Binlerce Türkce yazma kitap ve san’at eseri toplamıştır. Mesela Budin’in (Budapeşte) düşmesinde, şehrin Türk konaklarına girerek, yağma ve yangını elinden geldiği kadar önlemeye, Türk san’at eserlerini -kendi hesabına- kurtarmaya çalışmıştır.

Kont Marsigli, öyle bir dönem yaşamıştır ki, Osmanlı Cihan Devleti’nın son yıllarıdır.. Ve cihan devleti durumundan düşüşün ilk safhasıdır. Topladığı Türkce yazma kitapları, Papa’nın koleksiyonuna bağışlamıştır. Emekli olunca, Osmanlı askeri düzeni üzerine son derece önemli büyük bir kitap kaleme almıştır: Etat Militaire de l’Empire Ottoman (Osmanlı İmparatorluğu’nun Askeri Durumu), 2 cild, Lahey 1732. Burada Kont Orgeneral, Osmanlı Askeri başarısını geniş ölçüde Türk İmparatorluğunun ekonomik politikasına bağlamıştır. Aşağıdaki satırlar, bu birinci derecede gözlemcinin kitabının 57-61. sayfalarından özetlenmiştir :

“Gerek Türkler, gerek Türk İmparatorluğunda yaşayan diğer milletler ticaret alanında çok faaldir. Bilgili, mahir, dirayetli tacirlerdir. Bab-ı Ali’nin (Osmanlı İmparatorluk hükümeti) değişmez politikasi, ticaretle uğraşanlara her türlü kolaylığı göstermektedir. Osmanlı prensibi, ticaret malları mümkün olabildiği kadar girip çıksın ilkesidir. Zira mal ne kadar gelip giderse, devletin geliri o derece arttığı gibi, halk da aynı ölçüde kazanmaktadır. Bab-ı Ali, ağır ticaret vergilerinden daima kaçınmıştır. Ağır verginin hem malın dolaşımını engellediği, hem kaçakçılık doğurduğu, hem de devletin gelirini ve halkın kazancını azalttığı fikrindedir…

Bab-ı Ali, kaçak mala hazine adına el koyar. Hiç bir tacir, vergisini ödemediği, beyan etmediği malı ülkeye sokup çıkarmaya cesaret edemez. Zira ticaret lisansı elinden alınır. Çok defa bütün varlığına el konur.

Türk İmparatorluğundaki halkların hangi sebeple Avrupa’dan daha iyi şartlarda yaşadığı beni düşündürmüştür. Bunun sebebi, ticaret aktivitesidir. Toprak büyüklüğü ve verimliliği bence ikinci derecededir. Zaten İmparatorluğun bir çok ülkesi, hiç de verimli yerler değildir, dağ ve çöldür.

Önceleri Türkler’i yakından tanımazdım. Zira biz Avrupalılar, Beyoğlu’nda Avrupa kolonisi içinde vakit geçirir, Osmanlı’yı tanıdığımız iddiasıyla memleketimize döneriz. Osmanlı ailesinin içine girmek gerekir. Dışarıdan bakınca, temiz giyinen, fakat giyimlerinde Avrupa’daki süslerin hiçbiri görünmeyen, gösterişi sevmeyen, ağırbaşlı, kanaatkâr, dindar bir Müslüman toplumu görünür. Bu, sokaktaki Türk’tür. Evlerinde de masrafları az ve bize göre fazla çeşidli değildir. Ama Türkiye’de çok kalıp aile mahremiyetine girilince, her Türk’ün kendine göre varlığı ve tasarrufu olduğu anlaşılır. Sokakta dilenen yoktur. Yoksulu vardır, fakat yardım görmeyen yoksulu yoktur.

Ticarete, sanayiden öncelik tanınmıştır. İmparatorluklarını üç kıt’anın birleşdiği yerde kurmaları, Türkler’e çok imkân sağlamış, bu imkânı akıllıca kullanmışlardır. Dış ülkelere o kadar çok ve çeşitli ham ve mamûl (imal edilmiş) madde satarlar ki, belli başlı hiç bir madde ithaline ihtiyaç duyulmaksızın, sadece hoşlarına giden malları satın alırlar. Türk zengin tabakası Venedik’in cam eşyasına, kristaline, kağıdına, biblolarına, boy aynalarına bayılır. Bu ithal malları ile konaklarını süslerler. Osmanlı’nın Fransa’dan ithal ettikleri ise, orta tabaka içindir. Almanya’dan madeni eşya alırlar. Çok süslü Venedik düka ve Hollanda flori altınlarına düşkündürler. Bunları biriktirir, kadınlarına hediye ederler. Türkler’in böyle garip zevkleri vardır.

Ordu ve donanmaları için hiç bir ham ve mamul maddeye ve silaha ihtiyacları yoktur. Kendileri imal ederler. Yiyecek madde ithali bahis konusu bile değildir. Onun için çok mal satar, az mal alırlar. Üstelik uzak Asya ülkelerinden satın aldıkları malları biriktirir, bir kaç misli kârla Avrupa’ya satarlar ki artık bu düpedüz soygundur!…

Hiç bir Avrupa devleti yoktur ki, Osmanlı ile -savaş gibi sebeplerle- ticaretini kesdiği takdirde sıkıntıya düşmesin. Birçok Avrupa devleti bazı maddeleri kesin şekilde Osmanlı’dan almaya mecburdur. Türk İmparatorluğunun ham madde kaynakları tükenir gibi değildir. Türk kerestesi gelmezse Avrupa’da birçok tersane durur. Türk tarım ürünleri ve hayvanı, bir çok Avrupa ülkesini besler. Türk kumaş, iplik, bakır ve deri sanayii üstündür. Avrupa, bunları da satın alır. Gerek ateşli, gerek Türk silahları, Avrupa’da çok makbûldûr. Bab-ı Ali arada, ateşli ve kesici silahların dış satışını engelleyen fermanlar yayınlar. Bu, sadece mallarının değerini yükseltmek içindir! Nitekim bazı Avrupa devletlerine, olağanüstü ticaret ayrıcalıkları tanır, diğerlerine tanımaz. Avrupalılar’ı birbirine düşürür.

Bu sebeple Avrupa’nın Osmanlı’ya sattığı mal, ondan satın aldıkları için yetmez. Avrupa, Amerikan madenlerinden sağladığı altın ve gümüşü de Osmanlı’ya kaptırır.

Bu düzeni Türkler, 1683′den sonra eskisi kadar işletemiyorlar. Zira Avrupa gemileri iyice Hind Okyanusu’na girmiştir. Ama kara ticaret yolları gene Türkler’in elindedir. Gene ticaret, Osmanlı’nın lehine sürüp gidiyor.

Bazı mamüllerde Türk işciliği ile rekabet bile mümkün olmamıştır. Bir çok silah, halı, çok ileri teknikle yapılmış solmaz boya, lüks kumaş, işlenmiş deri ve kürk bunlardandır… Türk kuyumcularının mücevherleri Avrupa sosyetesinde çok aranır.

Bab-ı Ali, Avrupa’dan büyük paralar çektiğinin idrakı içindedir. Ticaret politikasını bu idrak içinde düzenlemiştir. Formaliteleri asgariye indirmiştir. Bizdeki içinden çıkılmaz kırtasiyecilik yoktur. Avrupa tacirlerine her türlü kolaylığı sağlamıştır. Bir Avrupa taciri, Osmanlı toprağının neresinde olursa olsun, kendi ülkesinden daha fazla güvence içindedir. Hiç kimsenin tüccarın malına ve kazancına göz dikmesi bahis konusu değildir. Doğrusu bu ortamı sağlamak, Osmanlı Devleti’ne şeref kazandırmıştır.

Bab-ı Ali, Avrupa’dan ithal ettiklerine düşük bir gümrük vergisi uygular. İthal ettiklerini, İmparatorluğun hangi ülkesinin ve beldesinin ne kadarına ihtiyacı varsa, mahirane şekilde ve derhal dağıtır. Bunu Osmanlı tacirleri yapar. Avrupalı, malını ancak Osmanlı limanına kadar getirebilir. Malını Osmanlı ülkesi içine sevk edemez, dağıtımını yapamaz, yasaktır. Keza, Osmanlı malını Osmanlı limanlarından peşin para ile almaya mecburdur…

Avrupalı tüccar, Osmanlı ülkesinin içine girip doğrudan doğruya müstahsilden veya sanayiciden mal satın alamaz. Bu malları yerinden satın alıp limanlara sevk eden Osmanlı tacirleri, çok kazanırlar. Kendi mallarını kendi gemileriyle Avrupa limanlarına götüren Türk armatörleri de çoktur. Mesela, Venedik’te büyük bir Türk işhanı mevcuddur.

Bab-ı Ali, kendi tebeası olmak şartiyle, tüccarının Müslüman, Hıristiyan, Yahudi olmasını tefrik etmez. Hepsi aynı statüye tabidir. Hıristiyan tebeasının zengin olmasından hiç çekinmez. Şüphesiz bu husus da Osmanlı yönetimine şeref kazandırır.

Osmanlı ile en akıllı ticareti yapan Avrupalılar, üstün tüccar ve denizci olan İngilizlerdir. Osmanlı’dan koyun, keçi, deve yünü, ham ipek, ibrişim, ipekli kumaş, silah ve benzeri şeyler alırlar. Pek çok maddeyi de takas yoluyla değiş-tokuş ederler… Türkiye’den yün gelmezse, İngiltere’de tekstil fabrikaları işleyemez. Büyük sıkıntı olur. İngiliz gemileri yılda iki defa Osmanlı limanlarına filolar halinde gelip yün yükleyip giderler. İngiltere’de işci, çok düşük ücretle çalışan sefil bir tabakadır… Fransa ise, en nüfuslu Avrupa ülkesidir. Besin maddeleri başta, Osmanlı’dan yaptığı ithalata bağımlıdır.”

Kont Marsigli’den yaptığım alıntıları burada kesiyorum. Almanya İmparatorluk orgeneralinin aslında Türk düşmanı olduğu, fakat Osmanlı düzenine hayranlığını ifade etmekten, Avrupa’nın ibret ve tedbir almasını istediği için, çekinmediği görülür.

(Yılmaz Öztuna, 18 Mayıs 1992)