saniyenur
Fri 24 August 2012, 10:34 am GMT +0200
Oruç
Bir müminin ikinci dinî görevi, her sene bir ay boyunca oruç tutmaktır. Böylelikle, Ramazan ayının her günü, ekvator ve tropikal bölgelerde şafaktan günbatımına kadar yemek, sigara içmek ve her ne olursa olsun -şırınga ve iğne bile yasaktır- içmekten sakınmaktır (yerkürenin merkezinden daha uzak bölgelerde İse, daha önce belirtildiği gibi, 45. paralelin saatlerini temel alarak bunlara denk bir süre içinde oruç tutulur). Hastalar için daha sonraki paragraflara bakınız. Söylemeye hacet yok ki, cinsî arzulardan fikren bile uzak durulmazsa, orucun hiçbir ruhî tedavi değeri kalmaz. Oruç diğer dinlerden olanlara çok zor gibi görünen, oldukça sert bir disiplindir, fakat eğer iyi niyetli olunursa, yüzyılların tecrübesinin ispat ettiği üzere, dine yeni girenler bile buna çabucak alışırlar.
Oruç tam bir ay sürer. Bilindiği gibi, İslâm ay yılını izler. O yüzden, oruç tutulan Ramazan ayının sırayla senenin bütün mevsimlerine, sonbahar, kış, ilkbahar ve yaza geldiği olur. Böylece, boğucu sıcaklarda olduğu gibi, sert soğuklarda da bu mahrumiyetlere alışılır. Ruh disiplini olan oruç, bir Allah'a itaat anlayışı içinde yerine getirilmelidir. Bununla beraber, tıpkı namaz ibadetinde olduğu gibi, sağlık, askerî eğitim, iradenin gelişmesi gibi konularla ilgili orucun maddî yararları da vardır. Herkesten daha çok belki de askerler, kuşatmalar ve diğer savaş zamanlarında, bir yandan savunma görevlerini sürdürürken, öte yandan açlık ve susuzluğa katlanmak zorunda kalırlar. O halde Ramazan ayında Müslüman askerlerinin oruç tutmasını yasaklayan bir komutan en ahmak komutan olsa gerektir. Fakat oruç, yine de esas itibariyle, dinî bir ibadet, Allah'a yaklaştıran ruhî bir eğitimdir. O yüzden her kim doktorunun tavsiyesi veya daha başka bir maddî sebep yüzünden oruç tutacak olursa, dinî görevini hiçbir şekilde yerine getirmemiş olacaktır.
Kadınlar, namazda olduğu gibi, aylık rahatsızlıkları ve loğusa dönemlerinde oruç tutmazlar, ancak bu şekilde kaçırdıkları oruçlarını başka zamanlarda kaza ederler.
Bu arada, Hz. Peygamber'in, iftar etmeden birkaç gün boyunca oruç tutmayı (meselâ 48 saatten 72 saate kadar süren savm-i visâl'i) veya senenin bütün günleri kendini yemek ve içmekten mahrum bırakarak, kesintisiz bir oruç tutmaya girişmeyi yasakladığını hatırlatmalıyız. Hatta bu tür oruç tutmaları, ruhunu iyice eğitmek ve dolayısıyla daha fazla manevî yüceliklere kavuşmak isteyenlere dahi yasaklamıştır. Bu konuda şu uyanda bulunmuştur: "Senin kendi şahsına karşı da görevlerin vardır." Farz olan Ramazan.orucu dışında, istenirse zaman zaman da oruç tutulabilir. Hz. Peygamber, böyle gönüllü tutulan (nafile) oruçların arka arkaya iki gün olmasını öğütlemiştir. Tıbbî açıdan açıkça belirlenmiştir ki, sürekli tutulan oruç bir alışkanlık hâline gelir ve alışkanlıkları zaman zaman kesintiye uğratmakla tutulan oruçlar gibi bir etki doğurmaz. Yine hekimlerin araştırmalarına göre, bir aydan daha az tutulan orucun büyük bir etkisi yoktur ve kırk günü aşan oruç ise bir alışkanlık meydana getirir.
Yemeyi ve içmeyi bırakarak İslâmî anlamda oruç tutmanın, soğuk bir iklimde insan sağlığına zararlı olduğunu söylemek safsatadır. Biyolojik gözlemler gösteriyor ki vahşi hayvanlar kar yağdığı zaman yiyecek bir şey bulamazlar. O zaman kış uykusuna yatarlar veya zamanlarını "oruç" tutmakla geçirirler ve bu onları İlkbaharın yaklaşmasıyla gençleş-miş bir halde harekete geçirir. Ağaçlar için de aynı durum sözkonusudur: Kışın yapraklarını kaybederler ve uyurlar, hatta su bile almazlar. Birkaç aylık bu "oruç"tan sonra, ilkbaharda gençleşir ve eskisinden daha zinde hâle gelirler. Yeni yapraklarının ve yeni çiçeklerinin bolluk ve gürlüğüne bakarak herkes bu gerçeği müşahade edebilir. Madenlerin bile bu "oruç"a ihtiyacı vardır: Motor ve makineler birkaç saat çalıştırıldıktan sonra durdurulmalıdır, bu dinlenme onlara yeni bir güç verir. Gerçekten de bütün hayvanî organlar gibi sindirim sisteminin de istirahate ihtiyacı vardır. Oruç bu gayeyi gerçekleştirmek için dü-şünülebilen tek çaredir. Son zamanlarda Ba-tı'da özellikle kronik hastalıkları her hastanın ihtiyacına göre kısa veya uzun oruçlarla tedavi eden yeni bir tıp anlayışı ortaya çıkmıştır.
Kazançlarımızın onda birini Allah'a takdim etmek, insan toplumunda çok eski bir anlayıştır. Sözgelimi, hasadın onda birini vermek gibi. Oruç tutmak da, yemeklerimizin onda birini Allah'a sunmaktır. Buna çok yakın bir kavrama göre (Kur'ân bundan şöyle bahseder: "Kim bir iyilik ortaya koyarsa, ona o iyiliğinin on katı vardır." [6: 160]). Her iyi hareket Allah tarafından on katıyla mükâfatlandırılır. İşte bu, Hz. Peygamber'in şu hadisinin de açıklamasıdır: "Kim bütün Ramazan ayı boyunca oruç tutar, ertesi aydan da (Şevval) buna altı gün eklerse, bütün yıl oruç tutmuş sayılır." Hakikaten de, Müslümanların kullandığı ay takvimine göre yıl 355 gündür ve Ramazan ayı bazen 29 bazen de 30 çeker. Onun İçin bu altı günlük fazlalıkla birlikte, yıllara göre 35 veya 36 gün oruç tutmuş olan Müslüman bunun on katım hak etmiş olur, bu da 350 veya 360 gün eder. Ortalaması 355 ettiğine göre, bu da ay yılının gün sayısına eşit olur.
Mutasavvıflar hayvanî yaratılışımızın kudretinin insanın ruhunun olgunlaşmasını engellediğine dikkat çekerler. Bedenin ruha boyun eğmesi için, bedenin gücünü kırmak, ruhunkini artırmak gerekir. Araştırmalar neticesinde görülmüştür ki, bu gayeye ulaşmada, aç-hk, susuzluk, cinsî arzulardan vazgeçme ve dilin (sözün), kalbin (düşüncenin) ve diğer organların kontrol altına alınmasından daha etkiü hiçbir şey yoktur. Kişinin olgunluğunun belirtilerinden biri, hayvanî tabiatını aklına ve ruhuna boyun eğdirmesidir. İnsan tabiatı kâh isyan, kâh itaat halindedir. O yüzden, insanın hayvanlığı bastırmak için oruç gibi sert idmanlar yapmaya ihtiyacı vardır. Günah işlerse, tevbe etmesi ve oruçla kefaret yolunu seçmesi, onun hem günah ve rezillikleri bir daha işlemeyecek şekilde iradesini güçlendirirken, hem de kendisini teselli eder ve ruhunu arındırır. Ayrıca yememe ve içmemenin bir melek tabiatı olduğunu da hatırlayalım. İnsan böyle bir rejimi benimsemekle, kendini meleklere daha fazla benzer hâle getirir, üstelik bunu sırf Allah'ın emrini yerine getirmek üzere yaptığı için de, O'na daha fazla yakınlaşır ve insan için en son gaye olan O'nun rızasını kazanmış olur.