hafiza aise
Mon 2 May 2011, 11:12 am GMT +0200
Oruç ve Zekahn Farz Kılmışı
Aradan bir ay daha geçmişti. Cibril-i Emin, yeni bir müjdeyle geliyordu. Efendimiz, vahiy hali sona erip de ashabıyla gelenleri paylaşmaya başladığında, ashab Ramazan ayı boyunca gündüzleri oruç tutma emrinin geldiğini öğrenmişti. Gönderdiği ayetle Yüce Mevla, mü'minlere şöyle sesleniyordu:
" Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak, size de farz kılındı."?
Onlar için oruç, yabancı oldukları bir ibadet değildi; bugüne kadar ayın belli günlerinde oruç tutmaya başlamışlar, önceki peygamberlerin de oruç tuttuklarının haberini alarak kendilerinin de oruç tutacakları zamanı bekler olmuşlardı. İşte bugün, bu emir geliyordu. Sayılı günler kalmış olan Ramazan ayında, hep birlikte oruç tutacaklardı.
Çok geçmeden zekat verme mükellefiyeti de, farz bir ibadet olarak devreye girecekti. Gelen ayetlerde, namaz kılmak gibi zekat vermenin de farz olduğu ifade ediliyor, zekatın verileceği alanlar da teker teker sayılıyordu. Anlaşılan, mali durumu disiplin altına almak için bundan böyle yeni bir organizasyona ihtiyaç vardı ve bu ihtiyaç, zekat memurlarının devreye girmesiyle karşılanmış oluyordu.
Namaz, oruç ve zekat, dinin üzerinde bina edildiği en temel ibadetlerdi ve zekat, namaz ve oruçtan farklı olarak mali yönü öne çıkan bir ibadetti. Gerçi sahabiler, ihtiyaç olduğu yerde ellerindeki her türlü imkanı ortaya koyuyor ve hiçbir meseleyi ortada bırakmıyorlardı. Şimdi ise, yaptıkları bu işi, çerçevesi belirlenmiş ölçüler içinde yerine getirecek ve buna mukabil de, farz bir ibadeti yerine getirmenin huzurunu yaşayacaklardı.