sumeyye
Sat 1 September 2012, 02:13 pm GMT +0200
II. Oruç Tutmamayı Mubah Kılan Özürler:
Bir takım özürler, orucun tamamen düşmesini değil de devam ettikleri sürece tutulmasını mubah kılar:
A. Hastalık: [580]
a) Oruç Tutmamayı Mubah Kılan Hastalık:
(a) DM’e göre, orucun şartları bölümünde ele alındığı gibi, hastalanan veya iyileşmesinin gecikmesinden, ya da başka bir zarardan korkan kimse orucunu bozabilir. Hatta, tehlikeli olduğunu bile bile oruç tutmak mekruhtur. Hastalığın tehlikeli bir hal alacağı tecrübe, emare ve belirtilerle birlikte, güvenilir bir doktorun teşhisiyle bilinir. Sağlam bir kimse de oruç tutunca ağır bir hastalığın veya başlangıcının gelmesinden korkarsa,orucunu bozabilir ve tutmayabilir. Fakat, basit rahatsızlıkları bahane ederek oruç tutmamak asla doğru değildir. Bunun içindir ki, İslâm Diniyle alay e,den doktorun tavsiyesi veya küçüksünüz, öğrencisiniz gibi asılsız ve tutarsız aldatmaca ve gerekçelerle oruç bazı anlayışsızlara uyularak bozulmaz ve sonraya bırakılmaz.
(b) el-Esamm ve onun görüşün d ekil ere göre, bu ruhsat, oruç tutunca güçlük ve zorluğa düşecek hastalara mahsustur.
(c) Zahirî Mezhebine, Atâ ve İbn Sirin’e göre, oruç tutmamayı mubah kılan hastalık için herhangi bir ölçü yoktur. En basit rahatsızlıklar, msl. parmak ağrısı bile oruç tutmamak için bir sebeptir.
b) Hastanın Oruç Tutması:
(a) Cumhur’a göre, hastalar oruç tutarsa, bu, Ramazan orucu yerine geçer.
(b) Zahirî Mezhebine göre, -nassa aykırı olacağından- bu, Ramazan orucu için geçerli değildir.
(c) Hanbelî Mezhebine göre, yukarıdaki gibi hastalık mazeretine dayanarak oruç tutmak mekruh, orucu bozmak sünnettir.
c) Hastalıkta Tutulmayan Orucun Durumu:
Hastalık halinde tutulmayan oruçlar, daha sonra kaza edilir mi?
(a) Hanefî Mezhebine göre, hastalık halinde tutulamayan oruçlar, daha sonra kaza edilir; iyileşme ümidi yoksa fidye ödenir. İyileşme ümidi olan hastalar, fidye ödemezler. Aynı şekilde, önce iyileşmesi ümid edilmseyip fidye verilen, fakat sonradan iyileşen mükelleflerin sonradan oruçlarını kaza etmesi gerekir.
(b) Şafiî Mezhebine göre, yaşlılık ve iyileşmesi ümid edilmeyen hastalıktan dolayı oruç tutamayan kimseye, hem oruç farz değildir, hem de daha sonra bu orucu kaza etmek gerekmez. Fakat, iyileşmesi umulmayan hastalıktan kurtulma imkânı olunca, orucun kaza edilmesi gerekir.
(c) Hanbelî Mezhebine göre, yaşlılık veya iyileşme ümidi olmayan hastalık dolayısıyla oruç tutmayanlara fidye gerekir. Fidye ödendikten sonra iyileşince orucun kazası gerekmez; ödenmeden iyileşince kaza gerekir.
B. Yolculuk: [581]
a) Oruç Tutmamayı Mubah Kılan Yolculuk:
(a) DM’e göre, yolculukta oruç bozmanın ve tutmamanın mubah olması için iki şart vardır:
1) Yoculuk yapılan yerin kasru’s-salâta elverişli olması,
2) Yolculuğa fecri sadığın doğuşundan önce başlamak. Bu vakitten sonra başlanan yolculukta orucu tamamlamak gerekir. Şafiî Mezhebi bunlara bir üçüncüsünü ekler: Yolculuğa çıkan kimsenin devamlı seferî olmaması; devamlı seferî olanlara -güç gelmedikçe- oruç bozmak haramdır. Ahmed b. Hanbel ve İshak b. Râheveyh, oruca başladıktan sonra yokluğa başlayanın da orucunu bozabileceğini savunur.
(b) el-Esamm ve onun görüşündekilere göre, bu ruhsat, oruç tutunca güçlük ve zorluğa düşecek bütün yolculara mahsustur.
(c) Zahiri Mezhebine, Atâ ve İbn Sirin’e göre, oruç tutmamayı mubah kılan yolculuk için herhangi bir ölçü yoktur. En basit yolculuklar bile, oruç tutmamak için bir sebeptir,
(d) Sahabe’nin çoğunluğuna ve hukukçuların Cumhur’una göre, yolculuk -ister Ramazan’dan önce, isterse Ramazan’da başlasın- oruç bozmak için bir mazerettir. Fakat Hz. Ali ve İbn Abbas’a ve bazı hukukçulara göre, orucun bozulmasını ve tutulmamasını mubah kılması için yolculuğa Ramazan’dan önce başlamak gerekir.
b) Yolcunun Oruç Tutması:
(a) Cumhur’a göre, yolcu dilerse oruç tutar, dilerse tutmaz; tutarsa orucu Ramazan yerine geçer, tutmazsa bu orucu daha sonra kaza eder: İslâm Dini yolculara oruç tutup tutmamakta bağlayıcı bir hüküm getirmemiştir. Bununla birlikte, kendisine bir zarar vermiyorsa tutması tavsiye edilmiştir. Hanefî ve Şafiî Mezhepleri ile Hâdeviyye’ye göre, bu durumda oruç tutmak menduptur; Maliki Mezhebine göre güçlük yoksa oruç efdaldir; Hanbelî Mezhebine ve İshak b. Râheveyn’e göre, oruç tutmak her durumda mekruhtur, tutmamak sünnettir; Ömer b. Abdilaziz’e göre, kişiye kolay gelen efdaldir.
Yolcunun Ramazan’da başka bir vacip oruca niyeti, Ebu Hanife’ye göre bu vacip oruç için, Ebû Yusuf ile eş-Şeybanî’ye Ramazan için geçerlidir.
(b) Zahirî Mezhebine göre, yolculuk halinde oruç tutmak -âyete aykırı olacağından- esasen caiz değildir, tutmamak vaciptir. Tutulmayan günler daha sonra kaza edilir; bu sebeple, yolcuların Ramazan’da tuttukları oruç bunun için geçerli değildir.
(c) Hz. Ömer ve oğlu Abdullah ile Ebu Hureyre’ye göre de, yolcunun tuttuğu oruç -âyetle daha sonra tutulması emredildiğinden ve Ramazan’da tutulursa vaktinden önce tutulmuş olacağından- Ramazan orucu yerine geçmez.
(d) Caferi Mezhebine göre, yolcular; mendup oruç bile tutamazlar. Yolculuğa zevalden önce çıkılırsa, orucu bozmak gerekir. Zevalden sonra çıkılırsa, oruç devam ettirmelidir. Kendi yerine veya on gün ikamet edeceği yere zevalden önce varırsa ve bir şey de yememişse oruç tutması gerekir, aksi halde ne oruç tutar, ne de tutması sahih olur.
C. Hamile Ve Emzikli Olmak: [582]
a) Hanefî Mezhebi, Ebu Ubeyd, Ebu Sevr, Hz. Ali ve el-Hasenu’1-Basri’ye göre, hamile veya emzikli kadınlar, ister kendilerine, ister çocuğa oruç tutmanın zararlı olacağından korkarlarsa orucu tutmayıp daha sonra kaza ederler, fidye ödemezler. Sütanneler de bu hükümdedir. Çünkü, her iki durumda da çocuğun bakımı ve sağlığını korumak farzdır.
b) Şafiî Mezhebine göre, hamile ve emzikli kadınların oruç bozması vaciptir. Şafiî ve Hanbelî Mezheplerine, îbn Ömer ve Mücahid’e göre, yalnız çocuğun zarar göreceğinden korkulursa, daha sonra hem kaza, hem fidye gerekir; diğer durumlarda fidye gerekmez (Her durumda fidye gerekeceği görüşü de bulunmaktadır).
c) Maliki Mezhebine göre, sadece sütanneye oruç tutmayınca fidye ve kaza birlikte gerekir; diğer durumlardaysa sadece kaza gerekir.
d) İbn Abbas, İbn Ömer ve Caferî Mezhebine göre, doğumu yakın hamile ve emzikli kadınlar, oruç tutmayabilirler, oruç yerine fidye öderler. Bu son görüş, peşpeşe hamile kadınlar açısından önemli ölçüde kolaylık sağlar.
e) İbn Ömer ve İbn Abbas’a göre, sadece fidye öderler, kaza etmezler.
f) Bir grup hukukçuya göre, hamile olanlar kaza eder, fidye ödemez; emzikli kadın, hem kaza eder, hem de fidye öder.
g) İbn Hazm’e göre, zarar görmesi halinde oruç tutmamaları vaciptir.
h) İshak b. Raheveyh’e göre, oruç tutmayıp, fakir doyururlar bilahare kaza etmek isterlerse edebilirler.
D. Şiddetli Açlık Ve Susuzluk: [583]
Şiddetli ve tehlikeli bir şekilde acıkan veya susayan kimse, orucunu bozup daha sonra da kaza eder. Bu durum da, hastalıktaki belirtiler gibi bilinir.
E. Düşkün İhtiyarlık: [584]
a) ÜM’e ve Caferî Mezhebine göre, bütün bir ay boyunca oruç tutmaya gücü yetmeyecek şekilde ihtiyar ve düşkün olanlar, orucu bırakıp daha sonra imkân bulunca kaza ederler. Kazaya imkân bulunmayınca, her gün için bir fidye verirler. Hasta olup da iyileşme ümidi olmayan kimseler de bu hükümdedir.
b) Maliki Mezhebine göre, bu gibi kimselerin fidye ödemeleri mecburi değildir; ancak müstehaptır.
F. Ziyafet:
Ziyafet vermek veya davetli olmak, yalnızca nafile oruç tutanlar için bir özürdür. Gündüz ziyafete çağrılan bir kimse, gitmeyince ev sahibinin kötümser olacağını anlar veya tahmin ederse, nafile orucunu bozabilir; daha sonra bunu kaza eder. Farz veya vacip oruçlar için ziyafet hali özür değildir.
G. Düşmanla Savaş:
Düşmanla savaş halinde de oruç tutulmaz; ancak, imkân olursa tutulması uygundur. Bu şekilde tutulmayan oruç daha sonra kaza edilir. Nitekim, Mekke’nin fethi sırasında bu şekilde hareket edilmiştir.
H. Ağır İşçilik:
Rızık temini için, yahut da esir veya hapiste bulunduklarından ağır işlerde çalışmak mecburiyetinde kalan kimseler, oruç tutarsa bir kısmı hastalanır; oruç tuttukları takdirde hastalanacakları bilinen kimselerin durumu aynen hastalar gibidir. Aynı durumda olan diğer işçiler ise hastalanmayabilirler; fakat bunlara da oruç tutmak çok zor gelir, büyük güçlük çekerler. İşte bu durumda olanlar hakkında iki görüş bulunmaktadır:
a) Oruç Tutmakla Mükelleftirler:
Hanefî Mezhebinin de içinde bulunduğu hukukçuların Cumhur’u, böyle kimselerin oruç tutmakla mükellef olduğu görüşünü benimser; güçlük ve meşakkat oruç tutmamaları için ruhsat sebebi olamaz. Bu durumda olan mükellefler, bu görüşe göre, hastalanacaklarını tahmin etseler bile, hastalanmadan iftar edemezler.
Bu gruptaki hukukçuların bir kısmı, Bakara: 2/184 âyetindeki “...oruca dayanamayanlar bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir” kısmını mensuh kabul etmişlerdir; bir kısmı da “yutîkenuhu” kelimesine “gücü yetmeyen, dayanamayan” manası vermiştir.
b) Oruç Tutmayabilirler, Fidye Öderler:
İkinci gruptaki hukukçular, bu gibi kimselerin oruç tutmayıp her gün için bir fidye ödeyebileceği görüşünü benimser. Bu grubun dayanağı, İbn Abbas’ın âyeti anladığı manadır. O’na göre, âyet mensuh değildir; orucu tutmaya gücü yetmekle beraber çok zorluk çeken kimseler, ayetin kapsamına girer ve oruç yerine fidye öderler. Günümüzde bazı el-Ezher uleması, bu görüşü tercih etmişlerdir. [585]
Özürlerin Kalkması: [586]
Oruç bozmayı ve tutmamayı vacip veya mubah kılan özürlerin kalkması halinde, Hanefî ve Hanbelî Mezheplerine göre, Ramazan ayına saygı ve hürmet olsun diye günün kalan kısmını oruçluymuş gibi yasak fiillerden sakınarak geçirmek gerekir; Maliki Mezhebine göre, sadece ikrah ortadan kalkınca günün kalan bölümünü oruçlu geçirmek vaciptir. Şafiî Mezhebine göre, bütün özürlerin kalkmasında bu şekilde davranmak sünnettir.
Yolcu ve hastalar ile âdet gören ve lohusa olan kadın için, kendilerini oruçlu göstermek gerekmez, ancak kendilerini tanımayanlara karşı yemeleri doğru değildir. Bu gibi durumlarda, gizlice yemek uygundur.
2- Oruç Hukukunda Ehliyet Ve Temsil:
Oruç hukukunda oruçla mükellef olmak için -biraz önce de ele alındığı gibi- kişinin ehliyet şartlarını taşıması gerekir.
Oruç sırf bedenî bir ibadet olduğu için, mükellef orucu bizzat kendisi tutar. Bu konuda, kanunî veya iradî temsil geçerli değildir.
[584] İbn Kudâme, Mugnî, c. III, s. 141; Humeynî, age, s. 97; İbn Rüşd, BM, e. I, s. 210; Kâsânî, BS, c. II, s. 97; Mergmânî, Hidâye, c. I, s. 127; Ceziri, Fame, c. I, s. 576
[585] Seyyid es-Sâbık, Fıkhu's-Sünne, c. I, s. 439; Ahmed eş-Şerbasi, Yes'elûneh, c. II, s. 41; M. Mahmud Hicazı, et-Tefsiru'l-Vadıh. Bakara: 2/184 ayetinin tefsiri.
[586] Bilmen, Büyük İslâm İlmilahi, s. 303; Cezirî, Fame, c. I, s. 577; İbn Kudâme, Mugnî, c. III, s. 134-135; Şehhate, Fıkhu'l-İbâdât, s. 183-184