- Oruç tıbben bir perhizdir

Adsense kodları


Oruç tıbben bir perhizdir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
selsebil
Sat 29 August 2009, 01:59 am GMT +0200


Bismillahirrahmanirrahim

SEKİZİNCİ NÜKTE


Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

İnsana en mühim bir ilâç nevinden maddî ve mânevî bir perhizdir. Ve tıbben bir hımyedir ki, insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, adeta mânevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne dizginini eline alır. Daha insan ona binemez; o insana biner.

Ramazan-ı Şerifte, oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır, riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Biçare zayıf mideye de, hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmakla hastalıkları celb etmez. Ve emir vasıtasıyla helâli terk ettiği cihetle, haramdan çekinmek için akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeye kabiliyet peydâ eder. Hayat-ı mâneviyeyi bozmamaya çalışır.

Hem insanın ekseriyet-i mutlakası açlığa çok defa müptelâ olur. Sabır ve tahammül için bir idman veren açlık, riyazete muhtaçtır. Ramazan-ı Şerifteki oruç, on beş saat, sahursuz ise yirmi dört saat devam eden bir müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazettir ve bir idmandır. Demek, beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur.

Hem o mide fabrikasının çok hademeleri var. Hem onunla alâkadar çok cihazat-ı insaniye var. Nefis, eğer muvakkat bir ayın gündüz zamanında tatil-i eşgal etmezse, o fabrikanın hademelerinin ve o cihazatın hususî ibadetlerini onlara unutturur, kendiyle meşgul eder, tahakkümü altında bırakır. O sair cihazat-ı insaniyeyi de, o mânevî fabrika çarklarının gürültüsü ve dumanlarıyla müşevveş eder. Nazar-ı dikkatlerini daima kendine celb eder. Ulvî vazifelerini muvakkaten unutturur. Ondandır ki, eskiden beri çok ehl-i velâyet, tekemmül için riyazete, az yemek ve içmeye kendilerini alıştırmışlar.

Fakat Ramazan-ı Şerif orucuyla o fabrikanın hademeleri anlarlar ki, sırf o fabrika için yaratılmamışlar. Ve sair cihazat, o fabrikanın süflî eğlencelerine bedel, Ramazan-ı Şerifte melekî ve ruhanî eğlencelerde telezzüz ederler, nazarlarını onlara dikerler. Onun içindir ki, Ramazan-ı Şerifte mü'minler derecâtına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sürurlara mazhar oluyorlar. Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letâifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen, onlar mâsumâne gülüyorlar. (Mektubat Ramazan R. Sh. 392)

Bediüzzaman Said Nursi


SÖZLÜK:

HAYAT-I ŞAHSİYE : Özel hayat.
HİKMET : Felsefe, ilim; gayeli olma, faydalılık.
PERHİZ : Hastalıkta bazı yiyecek ve içeceklerden sakınmak.
HIMYE : Perhiz, yeme içmeye dikkat etmek
KEYFEMÂYEŞÂ : Kendi keyfince, keyfi nasıl isterse, başıboş.
SERKEŞÂNE : İsyan edercesine, başıbozukçasına, dikkafalılık yaparcasına.
RİYÂZET : Nefsi kırma, fâni şeylerden nefsini çekerek, kanaat içinde yaşamak.
CELB : Kendi tarafına çekmek, götürmek, kazanmak ,elde etmek.
PEYDÂ : Mevcut, açık, âşikâr, meydanda olan.
EKSERİYET-İ MUTLAK : Mutlak çoğunluk ve ekseriyet.
MÜPTELÂ : Alışkanlık kazanmış; tutkun, tutulmuş, düşkün, dertli, hasta, başı sıkıntılı, rahatsız, belâlı.
TAHAMMÜL : Sabretme, katlanma, dayanma.
HADEME : Hizmetçi.
CİHÂZÂT-I İNSÂNİYE : İnsandaki maddî ve mânevî organlar.
TÂTİL-İ EŞGAL : Boş durma, işlere son verme.
TAHAKKÜM : Zorbalık etme; zorla hükmetme, mânevî baskı. Diktatörlük.
MÜŞEVVEŞ : Karmakarışık, düzensiz, anlaşılmaz.
MUVAKKATEN : Geçici olarak.
RÛHÂNÎ : Cisim olmayıp gözle görülmeyen cin ve melâike gibi bir mahlûk; ruhâ âit; ruhtan meydana gelmiş melek.
FEYİZ : Bolluk, bereket; ilim, irfan; mânevî gıdâ; şan, şöhret; ihsan, fazîletli.
SÜRUR : Neşe, sevinç.
MAZHAR : Nâil olma, şereflenme, kavuşma, ortaya çıkma ve görünme yeri.
LETÂİF : Mânevî duygular, güzel, hoş ve ruhla ilgili hisler.
TERAKKİYÂT : Yükselişler, ilerlemeler.
TEFEYYÜZ : Feyiz alma, feyizlenme; bereketlenme, ilerleme, bollaşma, ilim, irfan ve mânevî zenginlik kazanma.
MÂSUMÂNE : Günâhsızca, suçsuz olarak.