- Oruç mükellefleri

Adsense kodları


Oruç mükellefleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 26 February 2011, 02:08 pm GMT +0200
Oruç Mükellefleri


Orucun farz olması için mükellefin; müslüman, âkıl-bâliğ, sağlıklı olmaşûve yolcu olmaması gerekir. Müslüman olmayan­ların en büyük ibadeti iman etmek olduğu için, oruç onlara farz olmadığı gibi, tuttukları oruçlar da sahih değildir.

Orucun farz olmasının ikinci şartı, mükellefin akıllı olma­sıdır. İslâm dininin emirleri akıllı insanlar içindir. Ayrıca orucun farz olması için, mükellef ergenlik çağına ulaşmış olmalıdır. Mümeyyiz de olsa çocuklar oruç tutmakla mükellef değildir. Ancak küçük yaşlardan itibaren oruç tutma alışkanlığı ve oruç sevgisi onların gönüllerine yerleştirilmelidir. Çünkü alışkanlık kazanmamış olanlar için oruç ileriki yıllarda ağır bir yük gibi gelir. Çocukların tuttuğu oruç geçerli ve sahihtir.

Orucun farz olması için, mukim olmak gerekir. Yolcular Ramazan sırasındaki yolculuklarında dilerse oruç tutar, dilerse tutmaz. Tutarsa orucu Ramazan orucu yerine geçer. Tut­mazsa, tutmadığı günleri aynı sayıda kaza eder. İslâm dini yolculara oruç tutup tutmamakta bağlayıcı bir hüküm getirme­miştir. Bununla birlikte, kendisine bir zarar vermiyorsa, yolcu­nun oruç tutması tavsiye edilmiştir. Yolcunun Ramazan'da başka bir vacip oruca niyeti, Ebu Hanife'ye göre bu vacip oruç için, Ebu Yusuf ile Muhammed eş-Şeybanî'ye göre Ramazan için geçerlidir.

Orucun farz olmasının başka bir şartı, mükellefin sağlıklı olmasıdır. Hastalığın oruç tutmayı engelleyici oluşu, güvenilir doktor veya mükellefin tecrübesine göre kendisi tarafından ciddi olarak nitelenince belirlenir.

Hastalık veya tehdit, şiddetli açlık ve susuzluk gibi başka bir sebeple, kendisinin veya bir organmının ortadan kalkma ve yok olma korkusu bulununca, oruç tutmak haram olur. Bu durumda, orucun derhal bozulması zorunlu hale gelir. Oruç, daha sonra kaza edilir.

İyileşme ümidi olmayan hastalar, oruç fidyesi öderler. İyileşme ümidi bulunan hastalar ise, fidye ödemeyip, orucu kaza ederler. İyileşme ümidi olmayıp fidye ödemiş olan mükellef, daha sonra iyileşirse oruçlarını imkân ölçüsünde kaza etmesi gerekir.

Aylık âdetini görmeye başlayan veya lohusa olan kadın­lar, tutamadıkları oruçlarını daha sonra kaza ederler. Vücuda zarar vermediği takdirde, kadınların aybaşı erteleme ilacı kullanarak Ramazan orucunu kesintisiz tutmalarında bir sakın­ca yoktur.

Hamile veya emzikli kadınlar, ister kendilerine, ister çocuğa oruç tutmanın zararlı olacağından korkarlarsa, orucu tutmayıp daha sonra kaza ederler, fidye ödemezler. Sütan­neler de bu hükümdedir. Çünkü her iki durumda da çocuğun bakımı ve sağlığını korumak farzdır.

Bütün bir ay boyunca oruç tutmaya gücü yetmeyecek şekilde ihtiyar ve düşkün olanlar, oruç tutmayıp imkân bulurlarsa daha sonra kaza ederler. Kazaya imkân bulamaz­larsa, her gün için fitre miktarında bir oruç fidyesi verirler. Çalış­tığı kurum ve işyeri oruç tutmaya izin vermediği veya ağır işte çalıştığı için Ramazan orucunu tutamayanlar da haftalık veya yıllık izinlerinin bir bölümünde kaza orucu tutar, diğer günler için oruç fidyesi öder.

Düşmanla savaş durumunda da oruç tutulmaz, daha sonra kaza edilir.

Oruç sırf bedeni bir ibadet olduğu için, mükellef olanlar orucu bizzat kendileri tutarlar. Oruç borcu olduğu halde vefat eden mükellefin yerine başka birinin kaza orucu tutması gerekmez. Ama tutulan oruçların Allah katında mükâfat göreceği umulur.

 

Oruç Fidyesi

 

Oruç fidyesi, her gün için bir fakiri doyuracak olan yiyecek miktarıdır. Bu fidyeyi ödeyecekler, kendi aile bütçele­rine göre fidye miktarını belirler. Kişi başına düşen bir günlük mutfak masrafı belirlenir. Bu tutarda para veya mal verilebilir. Tutulmayan günler için, sadece bir fakire fidye verilebileceği gibi, ayrı ayrı fakirlere veya bir aileye de ödenebilir. Fidye verme gücü olmayanlar, Allah'tan bağış dilerler.

Doktorun tavsiyesine göre veya mecbur oldukları için disiplin, rejim veya başka bir sebeple oruç tutanlar veya aç kalanlar, bu pratiğe bağlı maddi faydalar elde edebilirler. Fakat buna hiçbir ruhi niyeti katmayanlar, manevî mükâfa­tından yararlanmazlar. Müslümanlar, Allah'ın emirlerine uy­mak niyetiyle oruç tutarlar. Şu halde Müslümanlar, takvayla hareket ederler ve bu yüzden mükâfat görürler. Aynı zamanda, amellerin fizikî ve maddî faydalarını da kaybetmez­ler.