- Ordu komutanının yapacağı tahsis

Adsense kodları


Ordu komutanının yapacağı tahsis

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 17 February 2011, 02:34 pm GMT +0200
Ordu Komutanının Yapacağı Tahsis


1039- Ordu komutanı seriyye ile birlikte çıksa,  başlarına bir başkan tayin ederek zayıfları da karargahta bıraksa ve bunlar savaşa başladığında başkan kendilerine ganimet tahsisi yapsa, seriyye başkanının tahsis yapması caiz olduğu gibi, bu­nun tahsisi de caizdir.

Çünkü karargahta bırakılan asker bir tarafa gönderilen seriyye mesabe­sindedir. Ordu komutanının tüm asker üzerinde yetkisi olduğu gibi karargahta zayıfların basma tayin edilen emirin de ganimet tahsisinde karargahtaki zayıf askerler üzerinde yetkisi vardır.

1040- Devlet başkanının beşte birden sonra üçte bir gani­met tahsis ettiği seriyye başkanı karargahtan uzaklaşarak kendisi seriyye fertlerinden oluşan başka bir seriyye gönderse ve devlet başkanının yaptığı tahsisten az veya çok tahsis yapsa, ser iyy esin deki fertlerin paylarında bu tahsis caizdir.

Meselenin iki yönü vardır; Birinci duruma göre ikinci seriyenin aldığı ga­nimettir ve birinci seriyyeye racidir. Sonra hepsi karargah askerlerine katılırlar. Bu durumda ilk seriyyeye tahsis yapmak caizdir. Bu tahsis getirilen ganimet­lerden alınır. Sonra ilk seriyyenin payı belli olması İçin geri kalan da taksim edilir.

Sonra bütün bunlardan ikinci seriyyenin tahsisi belirlenir. Çünkü ilk se­riyye başkanının yapacağı tahsis, karargah askerlerinin payı dışında sadece se-riyyedeki arkadaşlarının bütün ganimet ve tahsis paylarında caiz olur. Bunların tümünden payları ortaya çıkınca ikinci seriyenin payı da onlardan alınır. Bu mallar hisselerini karşıladığı gibi artan da olursa, bu artıktan bir şey alamazlar. Çünkü başkanlarının karargah askerleri paylan üzerinde yetkisi yoktur. Ama ordu komutanı ona tahsis için izin vermişse, o zaman kendisi komutanın naibi mesabesinde olur ve bütün karargah askerlerinin payından da ikinci seriyyenin tahsisini yerine getirir.

İkinci durum darulislama dönünceye kadar karargah askerleriyle karşılaş­mamaları durumudur. Bu durumda birinci seriyyenin tahsisi geçersiz olur. Çün­kü alınan ganimetler zaten bizzat onların hakkıdır. Umumî tahsis de darulis-Iamdan gönderilmişler gibi geçersizdir.

İkinci seriyenin tahsisi caizdir. Çünkü bunlar Darulharpte ordudan gön­derilen bir seriyye mesabesindedir ve başkan kendilerine tahsis yapmıştır. Alı­nan ganimetlerden önce tahsis edilen haklarını verir. Sonra geri kalan ganimet taksimi esasına göre kendileriyle seriyyenin bütün fertleri arasında paylaşılır.

1041- Devlet başkanı karargahtan bir seriyye gönderip beş-tebir payı ayrılmadan önce dörtte bir tahsis yapsa, altın, gü­müş, köle ve eşya gibi aldıkları herşeyde bu tahsis caizdir.

Çünkü genel bir lafızla onlara tahsiste bulunmuştur.

1042- Bir şey tayin ederse, tahsis, tayin edilen şeyden caiz olur.

Çünkü onların hakkı adlandırma ile sabit olmaktadır. Adlandırmanın şekline riayet edilir.

1043- Seriyye, içinde kadın-erkek ve çocuklar da bulunan ganimetler getirse ve seriyye fertlerinden biri alınan esirlerden birini azad etse, bu işlemi geçersizdir.

Çünkü ganimet almakla kazandıkları istihkak askerin ganimetin tümün-deki istihkakı gibidir. Bu durumda ganimeti alanlardan bazıları ganimetin bir kısmında azad işlemi infaz edilmemesi için taksimden önce temellük sabit ol­madığı gibi burada da sabit olmamaktadır.

Tahsiste istihkak belirtme iledir. Belirtme de devlet başkanı tarafından yapılmıştır. Onun için mücerred ganimet almakta ferdin mülkü sabit olması gerekmez mı? diye itiraz edilse,

Cevap olarak deriz ki, başkanın adlandırması, kendilerine yapılan tahsiste askerin ortaklığını kesmek içindir. Yoksa istihkakı ispat için değildir. Bu belirt­meden ayrı ancak ganimet almakla istihkak kazanırlar.

Bunda süvari ile piyade arasında fark yoktur, dememiş miydiniz? istih­kak isabet (ganimet almak) la olsaydı, fark da sabit olurdu, şeklinde bir soru akla gelebilir.

Cevabı şöyledir: Başkan bu belirtme ile askerin ortaklığını kestiği gibi süvari ile piyade arasındaki farkı da kaldırmıştır. Çünkü tahsiste ikisini eşit tutmuştur.

Sonra, başkasının ortaklığının kesilmesi ve tahsis'in kendilerine mahsus olmasının zaruri neticesi olarak ganimette haklan vurgulanmaktadır. Yoksa bu vurgulama taksimden önce mülkiyete geçişin zaruretinden değildir. Böylece kendilerine yapılan tahsis darulislamda ihraz edilen ganimetler mesabesinde olur. Darulislamda ganimetler ihraz edildikten sonra askerden biri esirlerden birini azad etse, bu işlemi geçerli olmaz. Burada da durum aynıdır.

Çünkü bu asker ganimetten hissesinin nerede ve hangi şeyden olacağını bilmez. Üstelik başkan ganimetleri satıp değerini (parasını) aralarında paylaştı-rabileceği gibi, esirleri öldürebilir de.

Ganimet ihrazından önce tahsiste de bu durumlar mevcuttur.

1044- Esirler arasında seriyye fertlerinden birinin akrabası varsa, bu akrabalıktan dolayı azad edemez.

Çünkü taksimden önce henüz ona sahip olmamıştır.

1045- Devlet başkanı esir erkekleri öldürmek isterse, seriy­ye fertleri kendi tahsisleri sebebiyle onu engelliyemezler.

Darulislamda ihraz edilen ganimetlerde de askerin böyle bir şey yapması caiz olmaz.

1046- Seriyyenin getirdiği ganimetleri müşrikler ele geçir -seler, sonra müslümanlar onlarla savaşıp tekrar onlardan alsa­lar, ganimetleri seriyyeye iade ederler.

Çünkü tahsis edilen şeylerde haklan sabit olmuştur. Bu da darulislamda ihraz edilen ve müşriklerin eline geçtikten sonra başka bir ordu tarafından alınan ganimetler mesabesindedir. Bu konuda rivayet aynıdır.

Öncekiler taksimden önce ne ele geçirirlerse, kayıtsız şartsız onla­rındır.

Çünkü ihraz etmekle ganimetlerde hakları kesinlik kazanmıştır. Bu hü­kümde kesinlik kazanan hak, mülk mesabesindedir. Nitekim mesela rehin bı­rakılan bir şeyi müşrikler ele geçirdikten sonra ganimet arasında müslüman-ların eline geçse, kayıtsız şartsız rehin almış kimse onu alma hakkına sahiptir. Çünkü onun üzerinde hakkı kesinlik kazanmıştır.

Ama taksimden sonra bulduklarında durumunun ne olacağı konusunda rivayetler değişiktir. İmam bunun için şöyle demektedir;

Rehine kıyasla dilerlerse kıymetiyle alırlar.

Rehin alan kimse taksimden sonra bulursa üzerine kesinlik kazanan hak­kından dolayı kıymeti ile onu alır.

En doğrusu, taksimden sonra onu alamazlar.

Çünkü ilk askerin hakkı rehnin kendisinde değil, maliyetinde kesinlik kazanmıştır.

1047- Ganimetler darulharpte taksim edilir veya satılıp he­nüz değerleri dağıtılmadan önce müşrikler hem ganimetleri hemde paralarını ele geçirirse, sonra başka bir asker onların elinden tekrar alırsa, taksimden önce ganimetleri parasiyle alan kimseye karşılıksız iade ederler. Taksimden sonra olursa, tekrar para ile satarlar. Çünkü müşteri satın almakla eşyanın kendisine malik olmuştur. Halkın

malından askere bunu iade ettikleri gibi değerini de birinci gruba iade ederler.

Çünkü başkanın satışı gerçekleştiği zaman satılan eşyada müşterinin mülkiyeti

de kesinlik kazanmıştır. Aynı şekilde satan kişilerin de değerde mülkiyetini

zaruri kılmıştır.

1048- Seriyyenin getirdiği ve tahsislerinin dahil olduğu ga­nimetleri askerden biri tamamen istihlak etse, öldürülen kişi­lerin payları dışında Özellikle tahsisler olmak üzere tazmin eder. Öldürülen kişilerin payını tazmin etmez.

Çünkü tahsisler, ihraz edilen ganimetler mesabesindedir.

1049- Ganimeti alanlardan biri ihrazdan Önce bütün gani­metleri istihlak etse, bu ganimetlerdeki fertlerin haklarının za­yıflığından ötürü, bir şey tazmin etmez. Darulislamda ihrazın­dan sonra istihlak ederse, hepsini tazmin eder (Öder). Çünkü öldürülen (esir erkekler) dışında ganimeti alanların hakları ihraz ile kesinlik kazanmıştır.

Çünkü esir erkekler üzerinde hak, devlet başkanı tarafından köleleştiril-medikçe kesinlik kazanmaz. Çünkü başkan bunları öldürmeyip zimmî de sa­yabilir. İhrazdan önce tahsislerde de hüküm bu şekildedir.

1050- Seriyyenin aldığı ve aralarında yiyecek ve hayvan ye­mi bulunan ganimetlerden karargah askerleri ihtiyaçları kadar yiyip kullanabilirler.

Çünkü paylarına göre bu ganimetlerde seriyye ile ortaktır, Seriyede bulunan herkesin ihtiyacı kadar bu mallardan alabileceği gibi, askerler de alabilirler.

Çünkü ortaklık, eşitliği gerektirir.

Yapılan tahsis, ihraz edilen ganimet gibidir, darilislamda ihraz edildikten sonra ğanmeti alanlardan hiçbir kimse, zaruret olmadıkç, kendine yiyecek ve hayvan yeminden bir şey alamaz. Böyle oluca, ihraz edilmeden önce yapılan tahsiste de durum aynı olmsı gerekmez miydi? diye itiaz edilirse, deriz ki;

İkisinin hükmü burda ayrıdır. Çünkü ihrazdan önce yiyecek ve hayvan yemi almanın mubah olması, zaruretten dolayı kendisine duyulan ihtiyaç sebe­biyle, ganimet ortaklığıdan müstesna olmasındandır. Çünkü askerler gidiş ve dönüşte ihtiyaç duyacakları yiyecek ve hayvan yemini yanlarında taşıyamalar. Darulharpten bunları satın alarak da temin edemezler. Darulharpen ele geçire­cekleri şeyler ganimet olur.

Darulislamda ise bu zaruret geçekleşmez. Bu zaruret sebebiyle ortak­lıktan müstesna olursa, o zaman mubah olarak devam eder. Tıpkı görüşme ya­pan taraflardan her birinin kendisi ve aile fertleri için yiyecek ve giyecek satın alması gibi. Bunlar kedisine duyulan ihtiyaç sebebiyle göüşmenin gerektirdiği şeyler dışında kalırlar.

Bu zaruret, darulharpte kendisinden tahsis yapılan ganimetlerde gerçek­leştiği gibi, tahsis yapılmayan ganimetlerde de gerçekleşir. Onun için yine tah­sis hükmü dışında kalmaktadır .Bu sebeple başkalarının ondan almsı caiz olduğu gibi, seriyede olanların da ondan alması caizdir.

Hayır, böyle değildir. Çünkü darharpte veya darulislamda ganimetleri taksim etseler, diğer mallardan verdikleri gibi, onlara yiyecek ve hayvan ye­minden yapılan tahsisleri de onlara veriler, bu, yapılan tahsisin dışında olsaydı, ondan tahsis yapılmazdı, diye itiraz edilse, deriz ki;

Bu İstisna, zaruret sebebiyledir .Zaruretle sabit olan şe, zaruret miktannca takdir edilir. Nitekim kendisinden tahsis yapılmamış olan ganimet, mücahitler arsında taksim edildiğinde yiyecekler ve başka şeyler aynı şekilde dağıtılır. Bu da, dağıtımdan önce bu şeylerden almanın mubah oduğunu göstermez .Tahsis yapılan şeyin hükmü de bu şekildedir .Onun için savaşan tüccar ve benzerleri­nin ganimetten yiyecek ve hayvan yemi almaları   mubah değildir. Çünkü bu şeylerden alma hakkı, ancak zaruretle sabit olur. Bunlardan alma hakkı, sadece ganimete ortak olan mücahidlerindir. Ancak tacirler de ondan yiecek alsalar veya hayvanlarına yem verseler, kendilerinden tazminat alınmaz. Çünkü onu ele geçirenlerin, darulharpte bulundukları sürece, belirttiğimiz istisna sebebiyle onda haklan kesinleşmiş olmaz. Onun için o ganimetlerden kim ne tüketirse, hem ganimetten, hem de yapılan tahsisten tükettiği şeyler için bir tazminat ödemez. Durum, tıpkı adamların öldürülmesinde belirtiğimiz gibidir.

1051- Seriyye, içindeki şeylerle beraber bazı araziler ele geçirse, devlet başkanının tahsiste genel ifadeleri sebebiyle hep­sinden tahsisleri oranında alırlar. Devlet başkanı arazi sahip­lerine iyilik edip zimmî yapmak isterse bir sakıncası yoktur.

Çünkü çıkarları gözetmekle yükümlüdür. Çıkarın belki de bunda olduğu­nu düşünmüştür.

Tahsis sahipleri, bu isteğine karşı çıkamazlar.

Çünkü tahsislerdeki hakları ihraz edilen ganimetlerde ganimeti alanların haklan gibidir. Bu durumda da başkan bağışlama hakkına sahiptir.

1052- Ancak yardım bedelini vermek üzere onları razı etmesi gerekir. Buna delil olarak Hz. Ömer'in şu uygulaması gösterilmektedir: Orduyu Irak'a gönderdiği zaman Cerir b. Abdillah el-Becelî'ye şöyle dedi: Galip geldiklerinizin dörtte biri sizindir. Ülkeyi fethettiler. Sonra Ömer fethedilen yerleri karara bağladı. Cerir'e ve arkadaşlarına yaptığı tahsis onu bu uygulamadan ahkoymamıştır.

Bunun üzerine bir kadın kendisine gelerek şöyle dedi: Ak­rabalarımdan biri savaşırken şehid düştü ve alınan şeylerden kendisine düşen payı miras olarak bıraktı. Bana bir miktar pa­ra vermedikçe senin bu uygulamanı kabul etmem. Bunun üze­rine kadına bir avuç dinar verdi.

Meğâzî kitaplarında bu kadının şöyle dediği rivayet edilmektedir: Avu-cumu altınla doldurup kırmızı bir deveye bindirmedikçe razı olmam. Hz. Ömer de kadının isteğini yerine getirdi. Bu da gösteriyor ki, ganimet ihrazından sonra ölenin payı miras kalır. Devlet başkanı arazi sahiplerine iyilik düşündüğü za­man, tahsis sahiplerine bir şeyler verip razı etmesi gerekir. En iyi Alah bilir.[2]




[2] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/147-152