- Önder Kendisine Uyulan Lider

Adsense kodları


Önder Kendisine Uyulan Lider

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Sun 13 February 2011, 02:41 pm GMT +0200
 
Önder: Kendisine Uyulan Lider

 Kur'an-ı Kerîm'de ümmet sözcüğünün genelde az ya da çok insanların oluşturduğu topluluk anlamını ifade ettiğini yukarıda belirtmiştik. Kur'an-ı Kerîm'de sadece "Gerçek şu ki İbrahim tek başına bir ümmetti. O, Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhitti ve müşriklerden değildi."[412] mealinde­ki âyette ümmet tek başına bir fert olan Hz. İbrahim'in de bir ümmet olduğu belirtilmektedir.

“İbrahim (a.s) tek başına ümmet idi." denilmesinin se­bepleri ile ilgili olarak söylenenleri de şu şekilde sıralayabiliriz:

1- İbrahim (a.s) bir çok cemaat ve milletlerde bulunan bü­tün güzel haslet ve temiz huyları kendisinde topladığından her ne kadar tek bir şahıs olsa da ümmet mesabesinde olduğuna işaret için ümmet denilmiştir.[413] Zira büyük bir cemaatın mezi­yetlerini toplayan zâtın kemâlat noktasında cemaat mertebesin­de olduğunda şüphe yoktur.[414] Bundan dolayı, o, peşine gidilen rehber olmuştur. Ümmet kelimesi burada, İbrahim (a.s)'ın methi konusunda uzun sözlere bedel olan bir kelimedir. Zaten aynı âyet içerisinde İbrahim (a.s)'ın birbirini açıklayan üç özelli­ğinden bahsedilmektedir. Bunlar, Allah'a itaat etme, Allah'a yönelme, Allah'a şirk koşmamadır ki, bu üç özellik de İbrahim (a.s)'ın tebliğinin özünü oluşturan tevhidin bizzat kendisidir. Hz. İbrahim'in bu durumunu Esed   (ö.1992), "insana  yakışan, bütün erdemleri kendisinde toplamasını bilen, yalan ve sahtelik taşıyan her şeyden yüz çevirerek Allah'ın iradesine yürekten bağlanan ve boyun eğen (bir kişi olması)"[415] şeklinde ifade etmiştir.

2- Kendisine uyulan bir lider olması sebebiyle İbrahim (a.s)'e ümmet denilmiştir.[416] Zira İbrahim (a.s), kendi zama­nında muvahhitlerin lideri idi.[417] Hz. İbrahim'in tek başına ümmet olduğunu bildiren âyetten hemen sonra gelen âyette Hz. Muhammed'in, İbrahim (a.s) in yoluna uyması emredilmiştir.[418] Öyle gözüküyor ki İbrahim (a.s)'in bu özelliğinden dolayı ona tek başına ümmet olma vasfı lâyık görülmüştür.

3- Yaşadığı dönemde diğer dinlere muhalefet etmesi ve on­larda bulunmayan bir gayeye (tevhid) yönelmesi sebebiyle İbrahim (a.s)'e tek başına bir ümmet denilmiştir.[419] Mevdûdî (ö.1979), İbrahim (a.s)'e tek başına bir ümmet denilmesini şu şekilde açıklamaktadır: "İbrahim başlı başına bir ümmetti.” Çünkü o, yaşadığı dönemde dünyada İslâm sancağını taşıyan tek müslümandı. Dünyanın geri kalanı ise küfür sancağını taşıyordu. Allah'ın bu kulu, normalde bir topluluk tarafından yürütülen bir görevi yürüttüğü için bir tek kişi değil, başlı başına bir topluluk, bir ümmetti."[420]

4- İbrahim (a.s), kendi milletinin, yaşadığı dönemdeki diğer milletlerden tevhid ve hak din ile ayrılmalarının başlıca vesilesi­dir.[421] O, bir ümmetin gerçekleşmesinin ana nedeni olunca, pek yerinde olarak Cenâb-ı Hak onu, müsebbibi sebep şeklinde zikrederek, ümmet diye adlandırmıştır.[422]

5-  Bazı müellifler bunu, kavmi içinde İbrahim (a.s)'in tek başına bir cemaati temsil etmesiyle açıklamışlardır.[423] Rağıb el-İsfahânî (502/1108) bu hususu şu sözlerle ifade etmektedir: "İbrahim (a.s) tıpkı Zeyd b. Amr b. Nüfeyl[424] gibi Allah'a kulluk­ta tek başına bir cemaat (ümmet) makamındadır."[425]

6- İbrahim (a.s)'e tek başına ümmet denilmesinin sebepleri ile ilgili olarak zikredilen bu yorumlar genel olarak birbirleriyle çelişmeyen, aksine birbirlerini tamamlayan yorumlardır. Zira Hz. İbrahim her türlü güzel özellikleri şahsında toplayan, kulluk­ta tek başına bir cemaati temsil eden, bir ümmetin gerçekleşme­sine sebep olan, yaşadığı dönemde diğer batıl dinlere muhalefet ederek onlarda bulunmayan bir gayeye (tevhid) yönelen ve kendisine uyulan bir önderdir.

Müfessirler bu âyette geçen ümmet kelimesine genellikle "her türlü iyiliği şahsında toplayan insan"[426]; "hayır öğreten kişi"[427]; "kendi dışındaki dinlere muhalefet eden"[428]; "kendisine uyulan önder, lider"[429] gibi anlamlar vermişlerdir. Bu anlamlar daha önce anlattığımız ümmetin sözlük anlamlarına dayanmak­tadır. Ancak bunlar arasından "kendi dışındaki dinlere muhale­fet eden", "kendisine uyulan önder, lider" anlamları ümmetin temel kök anlamlarına daha yakındır. Çünkü yukarıda belirtti­ğimiz üzere ümmetin kök anlamlarında, bir gayeye yönelme, bir merkez olma anlamları bulunmaktadır. Hz. İbrahim yaşadığı dönemde diğer bâtl dinlere muhalefet ederek onlarda bu­lunmayan bir gayeye (tevhid) yönelen ve kendisine uyulan bir önderdir. Bu sebeple de ona ümmet denilmiştir.[430]


[412] Nahl: 16/120.

[413] İbn Kuteybe, Te'vîlü müşkili'l-Kur'ân, s. 445; Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 443; Beyzâvî, Envârü't-tenzil, III, 653; Nesefî, Medârikü't-tenzîl, III, 653; Hâzin, Lübâbü't-te'vîl, III, 653. Falanın tek başına bir ümmet olduğunu ifade için (Fülânün ümmetün vahideh). denilir.Yani bunun anlamı, o tek başına bir ümmet konumundadır (bkz. İbn Kuteybe, Te'vilü müşkili'l-Kur'ân, s. 445).

[414] Mehmet Vehbî, Hülâsâtü'l-beyân, VII, 2918.

[415] Esed, Kur'an Mesajı, II, 556.

[416] Ebû Ubeyde, Mecâzü'l-Kur'ân, s. 326; İbn Kuteybe, Te'vîlü müşkili'l-Kur'ân, s. 445; Taberî, Câmi'u'l-beyân, XIV, 129; Dâmegânî, Kâmûsu'l-Kur'ân, s. 43; Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 434; Nesefî, Medârikü't-tenzîl, III, 653; Hâzin, Lübâbut-te'vîl, III, 653.

[417] Beyzâvî,  Envârü't-tenzîl, III, 653; Ebu's-Suûd, İrşâdü'l-akli's-selîm, V, 149.

[418] Nahl: 16/121.

[419] Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 434; Beyzâvî, Envârü't-tenzîl, III, 653; Nesefî, Medâriku-t-tenzil, III, 653; Hâzin, Lübâbü't-te'vîl, III, 653; İbn Kesîr, Tefsîrü'l-Kur'ân, II, 590; es-Semîn, 'Umdetü'l-huffâz, I, 135.

[420] Tefhîmü'l-Kur'ân, III, 69.

[421] İbn Kuteybe, Te'vilü müşkili'l-Kur'ân, s. 445; Râzî, et-Tefsîrü'l- kebîr, XX, 134.

[422] Râzî, et-Tefsîrü'l-kebîr, XX, 134-135.

[423] İbn Kuteybe, Te'vîlü müşkili'l-Kur'ân, s. 445; Hâzin, Lübâbut-te'vil, III, 653.

[424] Ondan söz sden bir hadis için bkz. Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr, 24.

[425] Müfredat, s. 86.

[426] İbn Kuteybe, Te'vîlü müşkili'l-Kur'ân, s. 445; Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 433: Kurtubî, el-Câmi'li ahkâmi'l-Kur'ân, X, 197; Beyzâvî, Envârü't-tenzîl, III, 653; Nesefî, Medârikü't-tenzîl, III, 653; Hâzin, Lübâbü't-te'vîl, III, 653; Fîrûzâbâdî, Besâir, II, 79.

[427] Taberi, Câmi'u'l-beyân, XIV, 129; Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 433; Kurtubî, el-Câmi'li ahkâmi'l-Kur'ân, X, 197; Beyzâvî, Envârü't-tenzîl, III, 653; Nesefî, Medârikü't-tenzîl, III, 653; Hâzin, Lübâbü't-te'vîl, III, 653; İbn Ke­sîr, Tefsîrü'l-Kur'ân, II, 590.

[428] Beyzâvî, Envârü't-tenzîl, III, 433; Nesefî, Medârikü't-tenzîl, III, 433; Hâzin, Lübâbü't-te'vîl, III, 433; İbn Kesîr, Tefsîrü'l-Kur'ân, II, 591; Ebu's-suud, İrşâdü'l-'akli's-selîm, V, 149.

[429] Ebû Ubeyde, Mecâzü'l- Kur'ân, s. 326; İbn Kuteybe, Te'vîlü müşkili'l-Kur'ân, s .445; Taberî, Câmi'u'l-beyân, XIV, 129; Dâmegânî, Kâmûsu'l-Kur'ân, s. 43.

[430] Yrd. Doç. Dr. Hasan Keskin, Kur’an’da Ümmet Kavramı, Rağbet Yayınları: 98-101.