- Onaltıncı mesele

Adsense kodları


Onaltıncı mesele

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Mon 30 May 2011, 01:03 pm GMT +0200
Onaltıncı Mesele:


Gruplarla ilgili hadisteki kurtulan grubun "O cemaattir" diyerek yorumlanması açıklamaya muhtaçtır. Diğer rivayetteki "Benim ve ashabımın üzerinde olduğu..." ifadesi ile cemaatin anlamı açık ise de yine "cemaat" kelimesinin açıklanmaya ihtiyacı vardır.
Cemaat ile ilgili pek çok hadis vardır. Açıklaması ile meşgul olduğumuz hadis bunlardan biridir. Ayrıca şu hadislerde de cemaat konusu geçmektedir
a- İbn Abbas'tan sahih olarak rivayet edildiğine göre Hz. Pey­gamber şöyle buyurmuştur:
"Her kim yöneticisinden hoşlanmadığı bir şey görürse, onu sabırla karşılasın. Çünkü bir parça cemaatten ayrılan öldüğünde câhiliye ölümü ile ölür".
b- Huzeyfe'den sahih olarak rivayet edildiğine göre şöyle demiş­tir: Hz. Peygamber'e:
Ey Allah'ın Rasûlü! Biz cahiliyet ve şer içinde idik, Cenab-ı Hak bize bu hayrı (İslam dinini) verdi. Bu hayırdan sonra şer var mıdır? dedim. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
Evet. (Bundan sonra Rasûlüllah ile Huzeyfe arasında şu konuşma geçti): Huzeyfe:
Bu kötülükten sonra iyilik var mıdır? Hz. Peygamber:
Evet, bu dönemde iyilik vardır, ama net değildir. Vaziyette bulanıklık vardır. Huzeyfe:
Bulanıklık nedir?Hz Peygamber:
O zamanda bir topluluk benim sünnetimden baş­ka söylere tutunacak, benim gösterdiğimden başka yollardan gide­cektir. Onlardan kimilerini sen de onaylarsın, kimilerini ise redde­dersin. Huzeyfe:
Bu iyi dönemden sonra kötülük var mıdır?Hz. Peygamber:
Evet, Cehennem kapısında çağrıda bulunan davetciler olacaktır. Kim onların çağrısına katılırsa, onu cehenneme atacaklar. Huzeyfe:
Ey Allah'ın Rasûlü! Onları bize tanıt.Hz. Peygamber:
Onlar bizden, bizim hemşehrilerimizden olup, bizim dilimizi konuşurlar. Huzeyfe:
Ben o zamana çıkarsam bana ne emredersin?Hz. Peygamber:
Müslümanların topluluğundan ve onların yöne­ticilerinden ayrılma. Huzeyfe:
Onların topluluğu ve yöneticileri yoksa ne yapaym?Hz. Peygamber:
Diğer grupların hepsinden ayrıl. Bir ağaç köküne yapışıp kalsan da ölene kadar öylece (tek başına) kal."
c- Tirmizi ve Taberi İbn Ömer'den şu rivayeti tahric etmiştir:
Hattab'ın oğlu Ömer -Allah ondan razı olsun- bize şöyle konuştu:
Ben şimdi sizin karşınızda Hz. Peygamber'in durduğu yerde durmuş bulunuyorum. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştu:
“Size ashabımı, onlardan sonra gelenleri ve onlardan sonra gelenleri tavsiye ediyorum. Onlardan sonra yalancılık yaygınlaşacaktır. O derecede ki yemin teklif edilmeden yemin eden, istenilmeden şahitlik edenler olacaktır. Cemaatten ayrılmayınız. Ayrdığa düşmekten sakınınız. Kesinlikle bir erkek bir kadınla yalnız başına bir yerde kalmasın. Şayet böyle bir durum olursa onların üçüncüsü şeytandır. Şeytan, tek kişinin yanında olur, iki kişiden uzak olur. Cennette refah içinde olmak isteyen, cemaatten ayrılmasın. Yaptığı iyi şeyler kendisini hoşnut eden, kötü şeyler kendisini üzen kimse mü'mindir."
d- Tirimizi'de Abdullah b. Abbas'tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak Yüce Allah benim ümme­timi sapıklık üzerinde birleştirmez. Allah'ın eli cemaatin üzerindedir. Kopup ayrılan cehennem ateşine kopar gider."
e- Ebu Davud'un tahric ettiğine göre Ehû Zer'den Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Her kim cemaatten bir karış ayrılırsa, boynundan İslam ipini çekip çıkarıp atmış olur."
f- Arfece'den Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu rivayet, edil­miştir:
"Benim ümmetimde gelecekte kargaşa ve sıkıntılar olacaktır. Her kim birlik halde olan müslümanların birliğini parçalamak isterse, onu kılıçla vurun. Kim olursa olsun!"[234]
İnsanlar bu hadislerde kasdedilen cemaatin manası üzerinde beş kavil halinde ihtilaf etmişlerdir:
1- Cemaat, müslümanlardan oluşan en büyük topluluktur. Ebû Gâlib'in sözü bunu göstermektedir. Bu büyük topluluk, gruplardan kurtulan topluluktur. Bunların din olarak üzerinde oldukları şey haktır. Bunlara aykırı olanlar cahiliye ölümü ile ölür. Bu aykırılık ister din konusunda olsun, isterse yöneticilere karşı olsun, hakka/ gerçeğe karşı gelmektir. Ebu Mes'ûd el-Ensâri ve İbn Mes'ûd dahi aynı görüştedir.
Rivayet olunduğuna göre Hz. Osman öldürüldüğünde Ebû Mes'ud el-Ensâri'ye "fitne" nin ne olduğu sorulmuş, Ebû Mes'ûd şöyle demiştir:
Cemaatten ayrılma. Çünkü Yüce Allah Muhammed ümme­tini dalâlet/sapıklık üzerinde birleştirmez, (Ters bir durumla karşıla­şırsan) günahkâr (yönetici) den kurtulana veya kendin kurtulana (ölene) kadar sabret." Şu söz de ona aittir: "Parçalanıp ayrılmaktan kaç. Çünkü ayrılık dalâlettir."
İbn Mes'ûd şöyle demiştir:
"Yöneticilerinize itaat, ediniz. Çünkü böyle davranmak, Allah'ın (sarılınmasını) emrettiği iptir."[235] Daha sonra elini sıkarak: "Topluluk içerisinde hoşlanmadığınız şey, ayrı­lıkta iken sevdiğiniz şeyden daha hayırlıdır." dedi.
Hasen(Basriy'e): Ebu Bekir Hz. Peygamberin halifesi midir? diye sorulunca:
Evet, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'a yemin öderim ki öyledir. Yüce Allah Muhammed ümmetini dalâlet üzerinde birleştirmez." cevabını vermiştir.
Buna göre Muhammed ümmetinin müctehidleri, âlimleri, dinin emirlerini yerine getirenler bu topluluğa dahildirler. Diğerleri de bunların hükmündedir. Çünkü bunlar diğerlerine tâbi ve onlara uyan kimselerdir. Bunların topluluğundan ayrılıp dışarı çıkanlar, ayrılanlar ve şeytanın yağma ettiği kimselerdir. Tüm bid'at ehli olanlar bunlara dahildir. Çünkü onlar ümmetten geçenlere muhalif olanlardır. Bu itibarla hiçbir suretle müslümanların topluluğuna girmiş sayılmazlar.
2- Bu cemaatten maksat, müctehid ve alimlerin önde gelen­lerinin oluşturduğu topluluktur. Bu ümmetin alimlerinin yolundan çıkan, cahiliye ölümü üzere ölür. Çünkü âlimler Allah'ın cemâatidir. Yüce Allah onları diğer âlimler üzerine hüccet kılmıştır. Hz. Peygamber'in "Yüce Allah ümmetimi dalâlet üzerinde hiç birleştirmeyecektir." sözünde kasdedilenler bunlardır. Böyle olması şundandır: Halk, dinini onlardan alıp öğrenir. Başına gelen problemlerin çözü­mü için onlara başvurup sığınırlar. Sonuçta halk onlara bağlıdır.
"Ümmetim dalâlet üzerine birleşmez" sözünün anlamı, "Ümmeti­min âlimleri dalâlet üzerine birleşmez." demektir.
Abdullah b. Mübarek, İstak b. Raheveyh ve selefden bir grup bu görüştedir. Bu aynı zamanda usul âlimlerinin de görüşüdür. Abdul­lah b. Mübârek'e: "Uyulması gereken cemâat kimdir?" denildiğinde:
Ebu Bekir, Ömer diye saymaya başlayıp, Muhammed b. Sabit ve Hüseyin b. Vâkıd'a kadar isimleri söyledi. Kendisine: Onlar öldüler. Yaşayanlardan kime uyulmalıdır? Denildiğinde: 
Ebû Hamza es-Sükkeri[236] dedi.
Müseyyib b.Râfı'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Allah'ın kita­bında ve Rasûlullahın sünnetinde hükmü bulunmayan, karar verile­cek bir mesele olduğu zaman o meseleye "Savâfî'l'Ümerâ" derler ve onun için ilim adamlarını toplarlardı. Âlimlerin görüşü bir noktada birleşince o, hak/doğru ve gerçek olurdu. İbn Mübarek'in görüşünün benzeri İshak b. Raheveyh'den de rivayet edilmiştir.
Buna göre müctehid ve âlim olmayan kimsenin soru ile ilgisi yoktur. Çünkü o taklid ehlindendir. Bu durumda olan bir kimse müctehid ve âlimlere aykırı bir iş yaparsa cahiliye ölümü üzere ölecek birisidir. Bid'atçı bir kimsenin de soru ile ilgisi yoktur. Çünkü her şeyden evvel, âlim kimse bid'ate bulaşmaz. Bid'ate giren kimse, ancak âlim olmadığı halde kendisinin âlim olduğunu iddia eden kimsedir. Ve çünkü bid'at, sahibini sözü sayılır, dinlenir biri olmak­tan çıkarır. Bu görüş, bid'atcının kavlinin icma'da dikkate alınma­masına göredir. Her ne kadar icma'da ve bid'at işlediği meselenin dışındaki meselelerde sözü dikkate alınır diyenler varsa da hüküm böyledir. Çünkü onlar bizzat işledikleri bid'atla icmâ'a aykırı davran­maktadırlar. Her duruma göre bunlar başlı başına "büyük topluluk"a giremezler.
3- Cemâat özellikle sahâbe-i kiramdır. Çünkü onlar dinin direk­lerini dikmiş ve temellerini atmışlardır. Onlar, asla dalalet üzerinde birleşmezler. Böyle bir durum sahabe dışındakilerde olabilir. Görül­müyor mu ki Hz. Peygamber bir hadisinde:
"Allah Allah diyenlerden hiçbir kimsenin üzerine kıyamet kopmayacaktır." buyurmuştur.[237] Bir diğer hadisi de şöyledir:
"Kıyamet ancak insanların kötüleri üzerine kopacaktır."[238] Demek oluyor ki Hz. Peygamber, zamanlar­dan bir zaman gelip, insanların sapıklık ve küfür üzerinde birleşe­ceklerini haber vermiştir. Alimlerin bildirdiğine göre Ömer b. Abd'ulaziz bu görüşte olanlardandır.
İbn Vehb’ in rivayetine göre İmam Mâlik şöyle demiştir:
Ömer b. Abd'ulaziz şöyle der idi:
"Hz. Peygamber ve ondan sonra gelen yöneticiler birtakım usûl ve yollar ortaya koymuşlardır ki bunlara sarılmak Allah'ın kitabını tasdik etmek ve Allah'a ibadeti mükem­melleştirmektir. Bu davranış Allah'ın dinini kuvvetlendirmektir. Hiçbir kimse onları bozup değiştiremez. Onlara aykırı davrananlar, dikkate alınmaz. Bu yol ve usullerin ışığında hareket, edenler hidayet üzeredirler. Bu usuller ve yollar ile başarı dileyen, başarıya ulaşır. Bunlara aykırı davrananlar ise, Müslümanların yolundan başka bir yol tutmuştur. Allah da ondan yüz çevirir, onu cehenneme atar. O cehennem, ne kötü gidecek yerdir?" İmam Mâlik:
"Ömer b. Abd'ul-aziz'in bu anlayışı benimsemesi hoşuna gitmiştir." diyor.
Buna göre cemaat kelimesinin anlamı, diğer rivayetteki "Benim ve ashabımın üzerinde olduğu..." ifadesi ile uyum halindedir. Demek oluyor ki cemaat kelimesi sahâbe-i kiramın söyleyip uyguladıkları ve ictihad ettikleri hususlarla ilgilidir. Bunlar genel olarak hüccettir. Hz. Peygamber'in:
"Benim ve râşit halifelerimin sünnetine sarılınız." hadisi ve benzeri hadisler de bunun tanığıdır. Onların sözlerinin ve yollarının tutulması, Hz. Peygamberin sözlerine uymuş olmalarından ve şeriatın hidayetinde olmalarındandır. Onlar Allah'ın dinini, Peygamber'in ağzından nelerin nerelerde din adına hüküm olarak konulduğunu, birtakım karinelerle birlikte bilgili ve basiretli bir şekilde öğrenip anlamışlardır. Sahabenin dışındakiler ise böyle değildir. Bu itibarla onların yol olarak ortaya koydukları bir çeşit sünnet­tir. Sahabeye has olan bu durumun bir benzeri yoktur. Sahabenin dışındakilerin ortaya koydukları böyle değildir. Çünkü bunlar ictihad ile kabul veya reddedilmeye açıktır. Sonuç itibariyle bid'at ehli bu görüşe göre de cemâat kavramına dahil değildir.
4- Cemaattan maksat, müslümanlann cemaatıdır. Müslümanlar bir hususta ittifak/görüşbirliği ettikleri zaman, diğer dinlerden olan­ların onlara uymaları vacip olur. Müslümanların dalâlet üzerinde birleşmeyeceklerini Peygamber'ine garantilemiştir. Kendi aralarında bir görüş ayrılığı olursa, aralarında doğruyu belirlemek vacip olur. Şâfıî şöyle demiştir:
Cemaatı oluşturan müslümanlar Allah'ın kita­bının, sünnetin ve akıl yürütmenin manasında gaflete düşmezler, Gaflet, ancak parçalanmakta, ayrılıktadır.
Bu görüş, sanki ikinciyle ilintili gibidir. O neyi gerektiriyorsa bu da onu gerektirmektedir. Birinci görüş ile ilintili olması da söz konusudur. Bu daha açıktır. Birincideki mana bunda da vardır. Yani müslümanlar arasında müctehidlerin bulunması kaçınılmazdır. Böyle olunca bu kavil üzerinde birleşmiş olmakla beraber asla bid'at söz konusu olamaz. O halde bu cemaat, nâciye/kurtulan gruptur.
5- Bu kavil, İmam Taberî'nin tercihi olan kavildir. Buna göre cemâat,  müslümanların bir emîr/yönetci üzerinde birleşerek meydana getirdikleri cemâattir. Hz. Peygamber böyle bir yöneticiyi benimsemeyi emretmiş, yöneticiyi başa geçirme hususundaki birliğe karşı ayrılıp parçalanmayı yasaklamıştır. Çünkü müslümanların bu konudaki ayrılıkları şu iki halden birinden öteye geçmez:
a- Ya bir gerekçe olmaksızın yöneticinin hoşnut olunacak yaşantısına dil uzatıp ona itaat etmeyi kabul etmemiş olurlar. Bu davra­nışları bir gerekçeye dayanmayıp, dinde bir bid'at çıkarma husu­sunda yorum yaparak meydana gelmektedir. Ümmetin kendileriyle savaşması emrolunan Haruralılar (Hariciler) böyledir. Hz. Peygamber onları "dinden çıkanlar" olarak isimlendirmiştir.
b- Veya yöneticiye bağlılıklarını ifade ettikten sonra, kendileri n yöneticilik istemiş olmak durumundadırlar. Bu ise ahd verip sözünde duracağını va'd ettikten sonra,  bu  ahdi ve sözü yerine getirmek vacip iken bu ahdi bozup, sözü yerine getirmemektir.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Her kim ümmetime, onların birliğini bozmak için gelirse, kim olursa olsun boynunu vurun." İşte emâatten ayrılmamayı emretmenin manası budur.
Taberi (devamla) şöyle demiştir:
Bir yöneticinin başa geçmesine görüş birliği ile cemâat karar verdiği zaman, bu cemaattan ayrılan kimse (bu hal üzere) ölürse cahiliye ölümü ile ölür. İşte bu cemâat, Ebu Mes'ud el-Ensari'nin ifade ettiği cemaattir. Onlar insanların çoğunluğu, ilim ve din erbabı olanların hepsidir. Bunlar, en büyük topluluktur.
Taberi (devamla) şöyle demiştir:
Ömer b. el-Hattab bunu açıkla­mıştır. Amr b. Meymun el-Evdî'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Hz. Ömer (öldürülmek üzere) yaralandığında Suhayb'e şöyle dedi:
İnsanlara namazı sen kıldır. Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Ka'd ve Abdurrahman yanıma gelsinler. Oğlum, evin bir kenarında dursun. Onun bu meselede yeri yoktur. -Hz. Ömer bunu üç kere söyledi- Ey Suhayb! Onların başına kılıçla dikil. Eğer bu altıdan beşi (seçilen halifeye) biat eder, birisi dönüş yaparsa, onun başını kılıçla vur! Dördü biat eder, ikisi dönerse onların da başlarını vur! Tâ ki tek kişi üzerinde güvenilir bir şekilde birleşsinler.
Taberî (devamla) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in ayrılınmamasını bildirdiği ve onun dışında tek olarak kalanı "ayrılmış" olarak ifade ettiği cemaat, Hz. Ömer'in halifeyi seçmek üzere bir araya getirdiği[239] cemaatin bir benzeridir. Hz. Ömer, belirlediği cemaatten bir veya ikisinin, topluluğa aykırı davranması halinde boyunlarının vurulmasını emretmiştir. Bu topluluğun sayıca çoğunluğu biat kararı veren topluluktur. Azınlıkta kalanı ise onlardan ayrılmış durum­dadır.
Ümmetin sapıklık/dalâlet üzerine birleşmeyeceğini bildiren ha­bere gelince:
Bunun manası "Yüce Allah'ın onları, karşılaştıkları dini olaylarda hakikati sapıtmak üzerinde birleştirmemesi" demektir. Ümmetin hepsinin ilimden sapıp hataya saplanması (bu) ümmette olmaz.
Taberi'nin sözü burada bitiyor. Taberi'nin sözleri çoğunlukla lafızlarıyla birlikte olmakla beraber, manası ile aktarılmıştır.
Sözün hulâsası şudur ki cemâat, Kur'an ve sünnete uygun bir yöneticinin başa geçmesinde görüş birliği etmesidir. Bu açık bir şekilde gösteriyor ki, sünnetin dışında kalan bir konuda birleşmek, adı geçen hadislerdeki cemâat’in manasından hariçtedir. Hariciler ve ona benzeyenler gibi.
Buraya kadar ifade edilen beş kavil, sünnete uyan toplulukları dikkate alarak onlarla ilgili söylenmiş şeylerdir. Bu hadislerde kastedilenler bunlardır. Bu anlayışı bir temel olarak ele alırsak, bunun üzerine bir başka mana yapılandırılacaktır. Şöyle ki:[240]



[234] Hadisi Müslim İmaret kitabında, kitabın 59. hadisi olarak Ebu Davud, Sünnet kitabında 4762 numara ile Nesai, Tahrim’ud-Dem kitabında 7/85 de, Ahmed b. Hanbel, Müsned’de 4/341 de, Hakim Müstedrek’inde 4/156’da rivayet etmiştir. Ayrıca bakınız: Feyz’ul Kadir, Münavi,4/99 Hadis no:4672.
[235] Bu ifadede Âl-i İmran 103. ayetine işaret edilmektedir. (Çeviren)
[236] Bu zat Muhammed b. Meyimin es-Sükkeri'dir. Mervezli olup, Künyesi Ebu Hamza aır. Memleketinin hadisde üstadı idi. Sağlam ve dürüst bir kimse olan Sükkerı, misafirlerine ikram etmeyi sever, ikramlarını aşırı derecede yapardı. Çok tatlı sözlü olduğu için kendisine Sükkerî (sekerci) denmiştir. Dokuzuncu tabakadan olup, hicretin 167. yılında vefat etmiştir. Bakınız: Takrib, 2/2121 Şezerât, 1/264
[237] Hadis Müslim İman kitabında 148 genel numara ile rivayet etmiştir. Ayrıca bakınız: Müsned, Abd'ubun-u Humeyd,  shf. 373 hadis no: 1247. Mektebet’us-Sünne basımı;  Müsned, Ahmed b Hanbel, 3/162
[238] Hadis sahihtir. Müslim, Fiten kitabında bu kitabın 131 numarasında, İbn Mâce, Fiten kitabında 4O43 numara ile Ahmed b. Hanbel Müsned'inde 1/394-405-435-453; 2/166-198-199-209-210-220-221-338 de rivayet etmiştir
[239] Bunlar Hal ve Akd ehlidir ki bunların sözbirliği etmesi ile müslümanlar birleşir, ayrılması ile müslümanlar ayrılır. Çünkü ayrılanların her birini katı bir şekilde savunan topluluklar onların peşinden giderler.
[240] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 2/279-285.