- Ölümün Zekât Borcunu Düşürmesi

Adsense kodları


Ölümün Zekât Borcunu Düşürmesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Mon 27 August 2012, 01:11 pm GMT +0200
Ölümün Zekât Borcunu Düşürmesi:

Ölümün Zekât Borcuyla Gerçekleşmesi: [352]
 
Konunun Vasiyete Göre Düzenlenmesi:

Hanefî Mezhebi, İbn Şirin, Şa'bî, Nehaî, Hammad ve Sevrî'ye göre, zekât borcu vasiyet edilmediği takdirde düşer, vasiyet edilince terikeden ödenir. Dünya ahkâmı bakımından mirasçıların terikeden ölenin zekâtını ödemesi gerekmez; öderlerse bu nafile sadaka yerine geçer, ancak ödemeden veya vasiyet etmeden ölen mükellef Allah katında sorumlu olur. Zekât, kendisinde niyet şart olan bir ibadettir; namaz ve oruçta olduğu gibi, ölümle düşer. Fakat ölüme kadar zekât ödememek günahtır; hatta bazı hanefî hukukçular ölüme yakın hastalanan mükellefin mirasçılardan gizleyerek ze­kât ödemesini uygun görürler.

 
Vasiyetin Dikkate Alınmaması:

 

Cumhur'a (Atâ, el-Hasenu'1-Basrî, Zuhrî, Katade, İshak, Ebu Sevr, İbnu'l-Munzir, Evzaî, Leys ve Zeydiye Mezhebine) göre, ölüm zekât borcunu asla düşürmez. [353] Zekât borcunun mi­rasçılar tarafından ve terikeden ödenmesi gerekir.

Hanefî hukukçular, bu görüşe, yalnızca öşür konusunda, elde bulunan ürün için katılır; bir nakilde Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre, bu durumda da zekât düşer. Fakat ürün istihlak edilmişse ve vasiyet yapılmamışsa zekât düşer, zimmete yüklenir. Ebu Hanife'den hayvanlar konusunda da Cumhur'un görüşüne katıldığı nak­ledilir.

Fitre, adak, keffaret, oruç, namaz, nafaka, haraç ve cizye için de bu hükümler uygulanır.

Hanefîler ile diğerleri arasında bu mesele etrafındaki ihtilaf iki temele dayanmaktadır:                                                   

1) Şüphe yok ki, malla ilgili Allah'ın hakkı olan zekât, bir malî ibadettir. İbadetlerin ise yalnızca niyetle yapılması caizdir. Kişi ölünce, ölümü ile niyeti de kaybolur. Hiç kimse bir farzı onun yerine getiremez. Bu farzı, onun yerine birinin yapması için bizzat kendisinin bu şahsı vekil yapması ve o şahsın da onun emriyle ve­kil olması gerekir. Varisin onun yerine gerekli olanı yapma husu­sunda, borçluya vekil olma sıfatı yoktur. Seçilmiş vasi vekalet al­madan, malî olan bu dinî farzları yerine getirirse, bu durumda vasi, ölü ile vekili arasındaki hukukî duruma sahiptir. Miras bırakanın bir vasiyeti varsa, bu vasiyet, vasiyetlerin sahip olduğu hukukî çerçevede yerine getirilir ki, bu da malın üçte biriyle olur

Cumhur ise zekât ve diğer adak ve keffaretlerden meydana gelen sadakalara mücerret bir ibadet olarak bakmıyor. Bunlar bir ibadet olmakla beraber, isteyerek ödenirse, malın aynından öde­neceğini, malla ilişkili olduğu gibi zimmetle de ilişkili olduğunu kabul ediyor. Bundan dolayı, bu sadakaları yükümlü isteyerek vermezse, zorla ve onun arzusuna bırakmadan almak caizdir. Ze­kât ve sadakaların yükümlüden zorla ve istemediği halde 'alınmasının caiz olması ancak malla ilişkili olduğu zaman olur. Mademki bu borç malla ilişkilidir, şu halde bunlar yükümlüden hayatta iken alınır, öldüğü zaman bu hak, ölmeden önce yaptığı borçlanma gibi, mala geçerek devam eder.

2) Hanefîler, zekât ve benzeri yardımları, içtimaî yardımlaşma manası taşıdığından dolayı kişinin ailesi için yaptığı harcamalar gibi görüyorlar. Bu bakımdan, zekât ve benzeri malî ibadetler, millet için yapılan sosyal yardımlardır. Yalnız bunlar, daha büyük bir aile olan milletin bütününe ödeniyor. Hanefîlere göre yardımlar, ne kadar büyük olursa olsun, borç olmaz ve yükümlünün ölmesiyle kendisinden düşer. Bu demek değildir ki, hor türlü yardımın izi ölümle yok olacak; ortada bir âhiret sevabı vardır ve bu ahiret sevabı ise dünyada ödenmesi farz olan bedelden daha şiddetlidir.

Hanefîlerin dışında kalanlar, her ne kadar bu yardımların daha büyük aile olan millete yapılan içtimaî bir yardım olduğu görüşünde on­larla birlemiyorlarsa da, yalnız bu yardımların malın aynı ile ve malla ilişkili olduğu, yükümlü ölümden dolayı zimmetinde kalan bu borçları ödeyemediği takdirde mirasçıların bu ödemeyi yapmaları gerektiği görü­şündedirler.

Muhammed Ebu Zehra'ya göre, Cumhur'un bu konudaki goıüşü, elıl yönünden daha kuvvetli, daha faydalı, daha güvenilir ve toplum halkalarını birbirine daha fazla bağlayıcı niteliktedir.

 
Ölüm Yılının Zekât Durumu: [354]

 

Ölüm, yıl (havelan-ı havi) içinde olursa, Hanefî Mezhebine göre, havelan-ı havi kesilir, ölen mükellef açısından ö yıl yok ka­bul edilir ve malları üzerine zekât yüklemeden geçer. eş-Şafî'i'ye göre, hevelan-ı havl kesilmez, mirasçılar yıl sonunda bu malın ze­kâtını öder. Çünkü Hanefî Mezhebine göre zekât bir ibadettir, onda eda eden, yani malik gözönünde tutulur, Ölümüyle mülk artık on­dan gitmiş olur; eş-Şafî'i'ye göre, zekât mülk üzerine yüklenen bir mükellefiyettir, mirasçı miras bırakanın mülküne halef olmuştur, borcu da onun ödemesi gerekir.




[352] Bilmen, HFK, c. IV, s. 91; Ebu Zehre-Şekerci, Zekât Hukuku, s. 34-41; Ebu Zehra, İslâm'da Sosyal Dayanışma, s. 155; İbn Rüşd, BM, c. I, s. 229; Kardavî, Fakirlik Problemi, s, 103; Kardavî, FZ, c. II, s. 834-835; Kâsânî, BS, c. II, s. 25, 53, 65; Serahsî, Mebsut, c. II, Şafiî, Umm, s.  185; c. II, s.  15, 55; Tahâvî, Muhtasar, s. 52

[353] LZK, m. 21.

[354] Ebu Zehre-Şekerci, Zekât Hukuku, s. 35-36; Kâsânî, BS, c. II, s. 53; Şafiî, Umm, c. II, s. 15, 55.