reyyan
Mon 18 October 2010, 06:21 am GMT +0200
Ölümün Hakikatine Dair Ne Biliyorsunuz?
Cafer Bekiroğlu
Ölümden ne korkarsın
Korkma! Sen hep varsın
Ey aziz! Bilinmelidir ki ehl-i hikmet şöyle demişlerdir: Ölümden şu kimseler korkup kaçar ki; ölümün ne olduğunu bilmezler; insan ruhunun nereden geldiğinden ve nereye gideceğinden haberleri olmaz. Yahut öyle zanneder ki bedeni yok olup gidince, kendi özü de yok olup gidecektir. Veya öldükten sonra bu dünyadan habersiz olacağını zanneder. Veya şöyle mukayese eder ki ölüm, hastalık elemlerinden büyük bir elemdir. Veya öldükten sonraki hallerinin ne olacağını bilmeyip şaşkın kalanlardır. Veya bıraktığı mal ve evlâdına üzülenlerdir.
Bu yedi sebeple insanlar ölümden korkup kaçmak isterler; bu da kendilerine bıkkınlık ve usanç verir. Bahsedilen yedi sebep bir takım kötü zanlardan ibarettir ki, kaynağı hayal ve cehâlettir. Ölümden kaçma arzusu bir acı hastalıktır ki, ilacı yukarıda bahsedilen ifsâd edici sebepleri gidermektir. Bu sebeplerin giderilmesi ise, ölümün hakikatini bilerek, mânâsına ve mâhiyetine ulaşmakla mümkün olur.
Söz konusu yedi sebepten birincisinin giderilmesinin çaresi ölümün hakikatini, insan özünün (nefs-i nâtıka)1 beden âletini kullanmaması şeklinde bilmektir.
İkinci sebebin giderilmesinin ilacı, nefs-i nâtıka olan insânî ruhun bir yolculuk yaptığını bilmektir. Şöyle ki; insanî ruh “akl-ı kül”den türeyerek, ruhlar âlemine inmiştir. Oradan berzah âlemine ve oradan da kevn ü fesâd dünyası olan tabiat âlemine gelerek bedene girmiştir.
Üçüncü sebebin giderilmesinin çaresi şöyle bilmektir: Bu insânî ruh, bir sonsuz cevherdir ki bedenin parçalarının bozulması ile yok olmaz. Nitekim kar ve buz erise suyu bâkîdir. Yüz bin hâne yıkılsa ve ışıkları sönse, ay ışığı bâkîdir. Aynı şekilde bedenin organları parça parça olsa, hayvanî nefis yok olsa, bu insânî nefis yine olduğu gibi kalır.
Dördüncü sebebin giderilmesinin ilacı şöyle bilmektir ki, bu insânî ruh bedenden alâkasını kestiğinde, iki âlemin hallerine ziyadesiyle vâkıf olur. Nitekim ayna örtüsünden çıkartıldığında, güzel yüz onda görünür. Hümâ kuşu kafesten kurtulunca yükseklere uçar.
Beşinci sebebin giderilmesinin ilacı şöyle bilmektir ki insânî ruhun bineği olan hayvanî ruh, bedenin dışına ve içine tamamen yöneldiğinde, ilgilenerek ona eşlik ettiğinde, bedenin hayatı mükemmel derecede güzellik ve hareketle dolar.
Altıncı sebebin giderilmesinin çaresi şöyle bilmektir ki, bedenlerin ölmesi, ruhların hayatıdır. Görünüşteki bu ölümler, gerçekte hayatın ta kendisidir.
Yedinci sebebin giderilmesinin çaresi şöyle bilmektir: Bu dünya bir ağaçtır ki insan da onun meyvesidir. Nitekim meyve ham ve tatsız iken ağaca kuvvetle bağlıdır. Sonra yetişip olgunlaşıp lezzetlenince, ağaca ihtiyacı kalmaz ve ondan ayrılıp gider.
Şu halde ölüm, insana yüce bir şeref ve tam bir lezzet iken, onu şiddetli bir hastalık ve büyük bir acı zannetmek, son derece büyük bir gaflet ve cehâlettir. Ölümün şöyle bir özelliği de vardır ki, rûhu mekânın zahmetinden ve zamanın eziyetlerinden kurtarıp sonsuzluk yurdundaki iyilerin (ebrâr) durağına ulaştırır ve onu dünyada kazandığı kemâli kadar lezzete, huzuru kadar mertebeye kavuşturur.
Dipnot: 1) Nefs-i nâtıka: Bizâtihi maddeden mücerred, ama maddeyle faaliyette bulunan cevher.
Cafer Bekiroğlu
Ölümden ne korkarsın
Korkma! Sen hep varsın
Ey aziz! Bilinmelidir ki ehl-i hikmet şöyle demişlerdir: Ölümden şu kimseler korkup kaçar ki; ölümün ne olduğunu bilmezler; insan ruhunun nereden geldiğinden ve nereye gideceğinden haberleri olmaz. Yahut öyle zanneder ki bedeni yok olup gidince, kendi özü de yok olup gidecektir. Veya öldükten sonra bu dünyadan habersiz olacağını zanneder. Veya şöyle mukayese eder ki ölüm, hastalık elemlerinden büyük bir elemdir. Veya öldükten sonraki hallerinin ne olacağını bilmeyip şaşkın kalanlardır. Veya bıraktığı mal ve evlâdına üzülenlerdir.
Bu yedi sebeple insanlar ölümden korkup kaçmak isterler; bu da kendilerine bıkkınlık ve usanç verir. Bahsedilen yedi sebep bir takım kötü zanlardan ibarettir ki, kaynağı hayal ve cehâlettir. Ölümden kaçma arzusu bir acı hastalıktır ki, ilacı yukarıda bahsedilen ifsâd edici sebepleri gidermektir. Bu sebeplerin giderilmesi ise, ölümün hakikatini bilerek, mânâsına ve mâhiyetine ulaşmakla mümkün olur.
Söz konusu yedi sebepten birincisinin giderilmesinin çaresi ölümün hakikatini, insan özünün (nefs-i nâtıka)1 beden âletini kullanmaması şeklinde bilmektir.
İkinci sebebin giderilmesinin ilacı, nefs-i nâtıka olan insânî ruhun bir yolculuk yaptığını bilmektir. Şöyle ki; insanî ruh “akl-ı kül”den türeyerek, ruhlar âlemine inmiştir. Oradan berzah âlemine ve oradan da kevn ü fesâd dünyası olan tabiat âlemine gelerek bedene girmiştir.
Üçüncü sebebin giderilmesinin çaresi şöyle bilmektir: Bu insânî ruh, bir sonsuz cevherdir ki bedenin parçalarının bozulması ile yok olmaz. Nitekim kar ve buz erise suyu bâkîdir. Yüz bin hâne yıkılsa ve ışıkları sönse, ay ışığı bâkîdir. Aynı şekilde bedenin organları parça parça olsa, hayvanî nefis yok olsa, bu insânî nefis yine olduğu gibi kalır.
Dördüncü sebebin giderilmesinin ilacı şöyle bilmektir ki, bu insânî ruh bedenden alâkasını kestiğinde, iki âlemin hallerine ziyadesiyle vâkıf olur. Nitekim ayna örtüsünden çıkartıldığında, güzel yüz onda görünür. Hümâ kuşu kafesten kurtulunca yükseklere uçar.
Beşinci sebebin giderilmesinin ilacı şöyle bilmektir ki insânî ruhun bineği olan hayvanî ruh, bedenin dışına ve içine tamamen yöneldiğinde, ilgilenerek ona eşlik ettiğinde, bedenin hayatı mükemmel derecede güzellik ve hareketle dolar.
Altıncı sebebin giderilmesinin çaresi şöyle bilmektir ki, bedenlerin ölmesi, ruhların hayatıdır. Görünüşteki bu ölümler, gerçekte hayatın ta kendisidir.
Yedinci sebebin giderilmesinin çaresi şöyle bilmektir: Bu dünya bir ağaçtır ki insan da onun meyvesidir. Nitekim meyve ham ve tatsız iken ağaca kuvvetle bağlıdır. Sonra yetişip olgunlaşıp lezzetlenince, ağaca ihtiyacı kalmaz ve ondan ayrılıp gider.
Şu halde ölüm, insana yüce bir şeref ve tam bir lezzet iken, onu şiddetli bir hastalık ve büyük bir acı zannetmek, son derece büyük bir gaflet ve cehâlettir. Ölümün şöyle bir özelliği de vardır ki, rûhu mekânın zahmetinden ve zamanın eziyetlerinden kurtarıp sonsuzluk yurdundaki iyilerin (ebrâr) durağına ulaştırır ve onu dünyada kazandığı kemâli kadar lezzete, huzuru kadar mertebeye kavuşturur.
Dipnot: 1) Nefs-i nâtıka: Bizâtihi maddeden mücerred, ama maddeyle faaliyette bulunan cevher.