sumeyye
Sun 18 July 2010, 03:14 pm GMT +0200
Ölüm!..
“Dünya kalsa Muhammed’e kalırdı
Can satılsa onu Karun alırdı
Derman bulsa buna Lokman bulurdu
Bu ölümdür buna derman bulunmaz”
demiş Derviş Hacı
Yaşa bakmıyor, başa bakmıyor İzbelerde de buluyor, saraylarda da buluyor Dünyanın en kaliteli doktorlarının elinden alıp gidiyor
Ölmemeye çaremiz yok Öyle ise gelecek günlere hazırlık yaptığımız gibi ölüme de hazırlık yapalım
Hepimiz için “Er kişi niyetine” veya “Hatun kişi niyetine” diye namaz kılınacak
Er olmaya veya hatunluğumuzu korumaya dikkat edelim
Yaktığımız harmanlar, kırdığımız fidanlar, söndürdüğümüz ocaklar, aldığımız gencecik canlar kabirde azabımız olacak
Ömür, bir göz açıp kapayıncaya kadarmış Onun için “Gözünü aç” demişler Gözümüzü açalım ama “Açıkgöz” olmayalım
Kabre girince ölü toprağını atacaklar üzerimize Bu dünyada üzerimize ölü toprağı attırmayalım Silkinelim Yaşamanın farkına varalım
Ölüm rüzgârları, hayat kandilimizin yağını hem yakıyor, hem tüketiyor Milletvekilliği, Bakanlık, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, altından ağaç, gümüşten yaprakla doymayan gözler, bir avuç toprakla doyacak bir gün
Rabbimiz “Her can ölümü tadacaktır” (Al-i imran 185) buyururken: “Her ümmetin bir eceli vardır Onların eceli geldiğinde bir an gecikmez, bir an öne de geçemez” buyurmuş (A’ raf 34, Yunus 49)İster dağda, ister ovada, ister denizde ister yıldızlarda öl, fark etmez Her nerede ölürsen öl, ama imanlı ölmeye bak
Ebu Cehil, Kâbe’nin yanı başında ateşler içinde yatıyor
İster baharda çiçekler arasında öl, ister kışta karlar altında öl İbrahim aleyhisselam ateş içinde baharı gördü, Firavun, denizin içinde yanıp kavruldu
Hayatımıza pusu kuran ölümün nerede, ne zaman geleceği belli değil
Onun için hazırlıklı olmalıyız
Midemizde haram lokma varken ölüm gelirse o lokma bizim ateşimiz olur
Yüreğimizde inkar, küfür, şirk gibi pislikler varken ölüm gelirse, sonu gelmez senelerde yanmamıza katık olur o bizim kendi ürettiğimiz pisliğimiz
Can ve teni, kalp ve kalıbı inkar ve haram pisliklerinden arınmış insanlar şu ölümlü dünyada ölüme meydan okurlar, ecel terleri dökerken bile dillerinden şehadet dökülür
Ölür müsün öldürür müsün? Sorusuna “Haksız yere öldürmektense öldürülmeyi tercih edenlerdir yaşam savaşı verenler Onlar bu yolda “Ölmek var dönmek yok” derler ve yürürler
Rabbin rızasına kilitlenmiş Hatim el-Asamm ölüme hazırlığı anlatırken şunu söylemiştir: “Namaza durduğum zaman Kabe’yi önümde, ölüm meleğini arkamda, cenneti sağımda, cehennemi solumda hissederim Bunun son namazım olduğunu düşünerek korku ve ümit içinde tekbir getiririm Kıraati tertil ile (tane tane) okur, rükû ve secdeyi huşu ile yaparım Ancak yine de, kıldığım namazın kabul şartlarını hâiz olduğunu söyleyemem” (Gazali, İhya Huşuun fazileti)
Cumhurbaşkanlığı koltuğu ile tabutun ağacının aynı olduğunu bilenler, dünyayı ahiretin tarlası olarak görüp ona göre ekip biçenler, dünya zindanından ahiret aydınlığına bu dünyadan iman ışığı götürenler için ölüm, dünya rahminden ahirete bir doğuştur
Dinini yıkarak dünyasını yapanlar için ise ahiret müebbet hapistir
Yatacak yeri olmayanlar korksun ölümden
Ardımızdan:
“Ne kendi eyledi rahat ne verdi halka huzûr
Çekildi gitti cihandan, dayansın ehl-i kubûr,”
dedirtmeyelim
Ölünce gerçeği görenlerden olmayalım
Rabbimiz onların halini haber verirken:
“Onlardan birine ölüm geldiğinde “Rabbim, beni (dünyaya) geri döndür” der
“Belki ben terk ettiğim (dünya) de salih ameller işlerim “Hayır Bu onun söylediği bir sözdür Dirilecekleri güne kadar önlerinde bir perde vardır” Diyor (Mü’minun süresi 99-100)
Son pişmanlık fayda vermez
Mahmut Topbaş