armi
Fri 30 April 2010, 02:34 pm GMT +0200
7. (5453)- Hz. Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir cenazeye katılmıştı. Birkısım binekliler gördü.
"(Binerek cenaze teşyî etmekten) utanmıyor musunuz? Allah´ın melekleri yaya olsunlar da siz hayvanların sırtında olun (olacak şey değil)!" buyurdular." [Tirmizî, Cenâiz 28, (1012); Ebu Dâvud, Cenâiz 48, (3177).][87]
ـ5454 ـ8ـ وعن جابرِ بن سَمُرَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]اتَّبَعَ
رَسُولُ اللّهِ # جَنَازَةَ أبِي الدَّحْدَاحِ مَاشِياً وَرَجَعَ عَلى فَرَسٍ[. أخرجه الخمسة إ البخاري .
8. (5454)- Hz. Câbir İbnu Semure radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ebu´d-Dahdâh´ın cenazesini yayan takip etti. At sırtında geri döndü." [Müslim, Cenâiz 89, (965); Tirmizî, Cenâiz 29, (1014); Ebu Dâvud, Cenâiz 48, (3178); Nesâî, Cenâiz 95, (4, 85, 86).][88]
AÇIKLAMA:
Ulemâ bu çeşit rivayetlerden hareketle cenâze teşyîinde hayvana binmeyi mekruh addetmiştir. Definden sonra, dönüşte binmek câizdir, kerâhet mevzubahis değildir. Günümüz büyük şehirlerinde kabristanların uzakta olmaları sebebiyle cenazeler bile bir vasıta ile taşınmak zorunda kalmaktadır. Binâenaleyh, teşyîin de binekli olacağı açıktır. Bu çeşit hadisleri "imkân nisbetinde" diye kayıtlamak gerekecektir. Dinimiz kolaylık dinidir.[89]
* CENAZEYİ DEFİNDE SÜR´AT
ـ5455 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # أسْرِعُوا بِالْجَنَازَةِ فإنْ تَكُ صَالِحَةً فَخَيْرٌ تُقَدِّمُونَهَا عَلَيْهِ، وَإنْ تَكُ سِوَى ذلِكَ فَشَرٌّ تَضَعُونَهُ عَنْ رِقَابِكُمْ[. أخرجه الستة .
1. (5455)- Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Cenazede çabuk olun. Eğer sâlih biri ise, kendisine iyilik yapmış olursunuz. Böyle biri değilse, belayı bir an önce sırtınızdan atmış olursunuz." [Buharî, Cenaiz 52; Müslim, Cenaiz 51, (944); Muvatta, Cenâiz 56, (1, 243); Ebu Dâvud, Cenâiz 50, (3181), Tirmizî, Cenâiz 30, (1015); Nesâî, Cenâiz 44, (4, 42).][90]
AÇIKLAMA:
Hadise göre, cenazeyi taşırken hızlı yürümek emredilmektedir. Emr´i, İbnu Hazm "vâcib"e hamletmiş ise de diğer ulemâ istihbâba hamletmiştir. Hanefîler yürürken hızlıca olmalı derken, cumhur fazla hıza mekruh der ve hafif hızlı yürümenin yeteceğine hükmeder. Hızlı olmayı "teçhizde hızlı olma"ya hamleden olmuş ise de, hadiste geçen "sırt" tâbiri bu te´vili reddeder. [91]
ـ5456 ـ2ـ وعن عُبادةُ بن الصّامتٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # إذَا تَبِعَ الْجَنَازَةَ لَمْ يَقْعُدْ حَتّى تُوضَعَ حَتّى في اللَّحْدِ فَعَرَضَ لَهُ حَبْر مِنَ الْيَهُودِ. فقَالَ لَهُ: إنَّا هكذَا نَصْنَعُ يَا مُحَمّدُ. فقَالَ #: خَالِفُوهُمْ وَاجْلِسُوا[. أخرجه أبو داود والترمذي .
2. (5456)- Ubâdetu´bnu´s-Sâmid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cenazeyi takip ettiği vakit, cenaze mezara konuncaya kadar oturmazdı. Bir Yahudi alimi (bir gün) karşısına çıkıp:
"Ey Muhammed, biz de böyle yaparız!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: "Onlara muhalefet edin! Oturun!" emrettiler!" [Ebu Dâvud, Cenaiz, 47, (3176); Tirmizî, Cenâiz, 35, (1020).][92]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis ulemâ arasında ihtilaf konusudur. Zira hadis, cenaze daha kabre konmazdan önce oturmayı emretmektedir. Halbuki, başka bazı rivayetler, cenaze konmadan oturmamaya delalet eder.
* Aliyyu´l-Kâri, "Cenaze omuzlardan yere bırakılmazdan önce, teşyîcilerin oturmayacağı hususunda hüküm bakidir, sahih görüş de budur" der. Nitekim Sahîheyn´de Ebu Said el-Hudrî´nin bir rivayetinde "Cenaze görünce ayağa kalkın. Cenazeyi teşyi eden de yere konuncaya kadar oturmasın." buyurulur. Cenaze yere konuncaya kadar oturulmaması gereğine hükmedenler arasında Hasan İbnu Ali, Ebu Hureyre, İbnu Ömer, İbnu´z-Zübeyr, el-Evzâî, Ehl-i Şam, Ahmed İbnu Hanbel ve İshâk İbnu Râhûye vardır. Cenaze omuzlardan inmeden oturmayı mekruh addedenler arasında İbrahim Nehâî, Şa´bî, Muhammed İbnu´l-Hasen´in isimleri de geçer.
Buna muhalefet edip, önceki hükmün neshedildiğine ve oturmanın evla olduğuna hükmedenler de olmuştur.
Bazı âlimler, emrin vücuba hamledilmeyip her iki şeklin de cevazına hükmedilmesi kanaatini izhar etmişlerdir. İbnu´l-Kayyim: "Böyle demek neshe hükmetmekten evlâdır" der. Ahmet İbnu Hanbel: "Ayakta olanı ayıplamam, oturana da bir beis yok" demiştir.
İshâk, Abdulmelik İbnu Habîb ve İbnu´l-Mâceşûn: "Kişi muhayyerdir, ister oturur, isterse oturmaz" der.
Hanefîlere göre, cenaze omuzlardan indirilince teşyîciler, oturmada mahzur yoksa otururlar. Daha önce oturmak mekruh olduğu gibi, bundan sonra ayakta kalmak da mekruhtur.
2- Hadis, imkân nisbetinde, kültürel tezâhürlerde, gayr-i müslimlere muhalefeti esas almaya delalet etmektedir. Çünkü İslâm müstakil bir ümmettir, her hususta kendine has, orijinal değerleri, tezahürleri olmalıdır. Yabancıya teşebbüh ve yabancıyı taklit câiz değildir. Bu hususta hadiste gelen irşad çoktur.[93]
ـ5457 ـ3ـ وعن عَامِرِ بْنِ رَبِيعَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا رَأى أحَدُكُمْ جَنَازَةً فإنْ لَمْ يَكُنْ مَاشِياً مَعَهَا فَلْيَقُمْ حَتّى يُخَلِّفَهَا أوْ تُخَلِّفَهُ أوْ تُوضَعَ قَبْلَ أنْ تُخَلِّفَهُ[. أخرجه الخمسة .
3. (5457)- Âmir İbnu Rebîa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sizden biri bir cenazenin geçtiğini görürse, cenaze ile birlikte yürümese bile, cenazeyi geride bırakıncaya veya cenaze kendisini geride bırakıncaya veya cenaze onu geride bırakmadan, yere konuncaya kadar oturmasın." [Buhârî, Cenâiz 47, 48; Müslim, Cenâiz 74, (958); Ebu Dâvud, Cenâiz 47, (3172); Tirmizî, Cenâiz 51, (1042); Nesâî, Cenâiz 45, (4, 44).][94]
ـ5458 ـ4ـ وعن محمّد بن سيرين: ]أنَّ جَنَازَةً مَرَّتْ بِالْحَسَنِ بْنِ عَلِيٍّ وَابْنِ عَبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُم؛ فَقَامَ الْحَسَنُ، وَلَمْ يَقُمِ ابْنُ عَبّاسٍ. فَقَالَ الْحَسَنُ: ألَيْسَ قَدْ قَامَ رَسُولُ اللّهِ # لِجَنَازَةِ يَهُودِيٍّ؟ فَقَامَ ابْنُ عَبّاسٍ: قَامَ لَهَا ثُمَّ قَعَدَ بَعْدُ؛ وفي رواية: إنَّمَا قُمْتُ لِلْمََئِكَةِ: أىِ الّتِي مَعَهَا[. أخرجه النسائي .
4. (5458)- Muhammed İbnu Sîrîn rahimehullah anlatıyor: "Hasan İbnu Ali ve İbnu Abbas radıyallahu anhüm (otururlar iken) bir cenaze geçmişti. Hz. Hasan derhal ayağa kalktı, İbnu Abbâs ayağa kalkmadı. Hasan radıyallahu anh:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir Yahudinin cenazesine ayağa kalkmadı mı?" dedi. Bunun üzerine İbnu Abbâs da ayağa kalktı. Cenaze için kalktı, sonra tekrar oturdu.
Bir rivayette: "Ben melekler için, yani cenaze ile birlikte olan melekler için ayağa kalktım" denmiştir. [Nesâî, Cenâiz 47, (4, 46).][95]
ـ5459 ـ5ـ وقال الْحَسَنُ بْنِ عَلِيٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُمَا: ]إنَّمَا مُرَّ بِجَنَازَةِ يَهُودِىٍّ وَرَسُولُ اللّهِ # جَالِسٌ عَلى طَرِيقِهَا، فَكَرِهَ أنْ تَعْلُو رَأسَهُ جَنَازَةُ يَهُودِىٍّ؟ فقَامَ[. أخرجه النسائي .
5. (5459)- Hasan İbnu Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) otururken bir Yahudi cenazesi geçiyordu. Yahudi cenazesinin, başından yukarıda olmasını iyi karşılamadı ve ayağa kalktı." [Nesâî, Cenâiz 47, (4, 47).][96]
AÇIKLAMA:
Yukarıda kaydedilen üç hadiste, cenaze geçtiği zaman oturuyor isek, ayağa kalkmamız teşrî edilmektedir. Cenazeye niçin ayağa kalkılır, Müslüman olmayanın cenazesine de ayağa kalkmalı mı, ne müddet ayağa kalkmalı gibi bazı soruların cevabı hususunda, âlimler farklı yorumlara yer vermişlerdir. Söz konusu farklılıklar rivayetlerin muhtevasından kaynaklanır. Bir rivayette, cenaze sebebiyle ayağa kalkan Resûlullah´a, cenazenin Yahudi olduğu söylenince "O bir insan değil mi?" demiştir. Benzer bir hâdisede Resûlullah: "Ölüm için bir korku vardır. Öyleyse cenaze gördünüz mü ayağa kalkın" buyurmuştur. Sindî şu açıklamayı sunar: "Ölü görülünce, gaflet üzere devam etmek uygun olmaz. Ayağa kalkmak, gafleti terketmek, hayır yapmaya teşebbüs ve o yolda gayret içindir... Ayağa kalkmak ölüyü ta´zîm için değil, ölümün insanda hâsıl ettiği korku ve endişeyi ta´zîm içindir. Bu maksatla ayağa kalkınca ölünün Müslüman veya gayr-i müslim olması farketmez, ikisi de eşittir."
Sonuncu hadiste, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Yahudi cenazesine ayağa kalkışı için farklı bir sebep zikredilmiş olsa da, cenazenin hüviyetine bakmadan, ayağa kalkılıp, ölüm hadisesinden ders alınması, kendimizin akibetinin de bu olduğunun düşünülmesi esas olmalıdır. Bu tefekkür, ola ki şahsi hayatta bir yenilenme, bir inkılâbın başlangıcı ve vesilesini teşkil eder.[97]
BEŞİNCİ FASIL
DEFİN VE DEFİN ŞEKLİ
* ŞEHİDİN DEFNİ
ـ5460 ـ1ـ عن هشام بن عامرٍ قال: ]جَاءَتِ ا‘نْصَارُ الى رَسُولِ اللّهِ # يَوْمَ أُحُدٍ. فَقالُوا: أصَابَنَا قَرْحٌ وَجَهْدٌ؛ فَكَيْفَ تَأمُرُنَا؟ فَقَالَ: أوْسِعُوا الْقَبْرَ وَأعْمِقُوا. وَاجْعَلُوا الْرَّجُلَيْنِ وَالثََّثَةَ في الْقَبْرِ. قِيلَ: فأيُّهُمْ يُقَدَّمُ؟ قَالَ: أكْثَرُهُمْ قُرْآناً[. أخرجه أصحاب السنن.»القرحُ« الجرح.و»الجهد« المشقة .
1. (5460)- Hişam İbnu Amir anlatıyor: "Uhud günü Ensar, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelip: "Bize yara ve meşakkat isabet etti, ne emredersiniz (ey Allah´ın Resulü)?" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm da:
"Kabirleri genişletin ve derinleştirin. Bir kabre iki-üç kişiyi birden koyun!" buyurdular.
"Öyleyse hangisi öne konsun?" denildi.
"Kur´an´ı daha çok bilen!" buyurdular."[98]
ـ5461 ـ2ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يَجْمَعُ بَيْنَ الرَّجُلَيْن مِنْ قَتْلَى أُحُدٍ في ثَوْبٍ وَاحِدٍ. ثُمَّ يَقُولُ: أيُّهُمْ أكْثَرُ أخْذاً لِلْقُرآنِ؟ فَإذَا أُشِيرَ الى أحَدِهِمَا قَدَّمَهُ في اللَّحْدِ، وقَالَ: أنَا شَهِيدٌ على هؤُŒَءِ، وأمَرَ بِدَفْنِهِمْ بِدِمَائِهِمْ، وَلَمْ يُصَلِّ عَلَيْهِمْ وَلَمْ يُغَسِّلْهُمْ[. أخرجه الخمسة إ مسلماً .
قلت: والجمع بين رجلين في ثوب واحد بحيث تتقى بشرتهما يجوز. فيحمل على أنه كان يجعل بينهما حائً ثم يجمعهما فيه، أو على أنه كان يشق الثوب بينهما، وهو الظاهر لقوله فإذا أشير الى أحدهما قدّمه في اللحد. والتقديم يمكن إ إذا كان كل واحد منهما مفرداً أو بينهما حائل واللّه أعلم .
2. (5461)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Uhud şehidlerini (defin sırasında) her ikisinin (cesedini) bir giysiye koyuyor, sonra da: "Kuran´ı hangisi daha çok almıştı?" diye sorup, onlardan birine işaret edildiği takdirde, onu lahidde öne koyuyordu. Sonra da: "Ben bunlara şahidim!" diyordu. Onları kanlarıyla defnetmelerini emretti. Onlara cenaze namazı kılmadı, onları yıkamadı da." [Buhârî, Cenaiz 73, 74, 75, 76, 79, Megazi 26; Ebu Davud, Cenaiz 31, (3138); Tirmizî, Cenaiz 46, (1036); Nesaî, Cenaiz 61, (4, 62).]
(İbnu Deybe hadisin bir meselesi ile ilgili olarak şu açıklamayı yapar): "Derim ki: "İki kişinin, bir giysi içinde, derileri birbirlerine değecek şekilde birleştirilmeleri caiz değildir. Öyleyse bu "birleştirme" hadisesi, ikisinin arasına bir perde konduktan sonra gerçekleştirilmiş olacağına yahut o giysinin ikisi arasında bölünmüş olacağına hamledilir. Zahir mana da bunu gerektiriyor, çünkü hadiste geçen "onlardan birine işaret edildiği takdirde, onu lahidde öne koyuyordu" ibaresi bunu ifade eder. Her birinin müstakil veya aralarında bir perde olmadan birini öne almak mümkün değildir.[99]”[100]
ـ5462 ـ3ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَمَّا كَانَ يَوْمُ أُحُدٍ جَاءَتْ عَمَّتِي بِأبِي لِتَدْفِنَهُ في مَقَابِرِنَا. فَنَادَى مُنَادِي رَسُولِ اللّهِ #: رُدُّوا الْقَتْلَى الى مَضَاجِعِهِمْ[. أخرجه أصحاب السنن، وهذا اللفظ للترمذي، وصححه.
3. (5462)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Uhud günü, halam, kabristanımıza gömmek için babamı (Uhud´dan Medine´ye) getirmişti. O sırada, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın tellali şöyle nida etti: "Ölüleri yerlerine geri götürün!" [Ebu Davud, Cenaiz 42, (3165); Tirmizî, Cihad 37, (1717); Nesâî, Cenaiz 83, (4, 79).][101]
ـ5463 ـ4ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]أمَرَ رَسُولُ اللّهِ # بِقَتْلَى أُحُدٍ أنْ يُنْزَعَ عَنْهُمُ الْحَدِيدُ وَالْجُلُودُ، وأنْ يُدْفِنُوا في ثِيَابِهِمْ وَدِمَائِهِمْ[. أخرجه أبو داود .
4. (5463)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Uhud şehidlerinin üzerinden demir(den mamul silah, zırh gibi şeyler)in ve deri(den mamul kan bulaşmamış giyecekler)in çıkarılmasını ve onların elbiseleri ve kanlarıyla gömülmelerini emretti." [Ebu Davud, Cenaiz 31, (3134).][102]
AÇIKLAMA:
1- Uhud Savaşı, Bedir´den sonra cereyan etmişti. Müslümanlar bu savaşta 70 adet şehid vermişlerdi.
Uhud Savaşı´nda şehid olanlar yıkanmadan üzerlerindeki kanlı elbiseleri çıkarılmadan ve hatta cenaze namazı kılınmadan defnedilmişlerdi. Bazı zayıf rivayetlerde Uhud şehidlerine namaz kılındığı ifade edilmiş ve hatta, bir kavlinde Ahmed İbnu Hanbel, -rivayetler karşısında kendine has olan nokta-i nazarına uygun olarak, onlara da itibar edip- "Şehidler üzerine namaz kılıp kılmama hususunda muhayyerlik var; kılınsa daha iyi, kılınmasa idare eder, gerekmez" diye hükmetmiştir. Ancak daha sıhhatli rivayetler defin sırasında değil, bilahere Resulullah´ın mezkur şehidlere namaz kıldığını göstermektedir. Hz. Hamza´ya namaz kıldığına dair gelen rivayetteki salat kelimesi lügat manasında te´vil edilerek "Onun Resulullah´ın yanındaki hususi yeri sebebiyle Hz. Hamza´yı tafdilen dua etmiştir" denmiştir.
Netice itibariyle bütün imamlar, şehidlerin yıkanmadan, üzerlerindeki elbiseleri ile gömüleceklerinde ittifak ederler. Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezhebinde olanlar namaz da kılınmayacağında birleşirken, Hanefî mezhebindeki ulema ve İshak İbnu Rahuye namaz kılınacağına hükmetmiştir.
2- Şehidlerin üzerindeki deri ve demirin çıkarılmasından maksat, kefen manasını taşımayan giyeceklerin çıkarılmasıdır. Kürk, palto, miğfer, zırh, silahlar, ayakkabı gibi şeyler alınır. Bunlar alındıktan sonra, kalanlar normal kefenlemede sarılan miktarı aşarsa onlar da çıkarılır. Sünnete uyan kefen miktarından eksikse tamamlanır. Taharete mani bir pislik bulaşmışsa o yıkanır, kan bulaşığı yıkanmaz.
3- Hattâbi, şehidi yıkamayı terkle ilgili olarak yapılan şu yorumu kaydeder: "Yıkamayı terketmenin manası, şehidin kıyamet günü yarasından kanlar akar vaziyette ihya edileceği, o halde kendisine konuşulacağı, kokusunun misk kokusu, renginin de kan renginde olacağına dair hadisin varlığıdır. Dirilerde yıkanma namaza makrun olarak yapılır, abdest de böyledir. Temizlik herkes için namaz sebebiyle vacibtir, (şehitten) yıkama sakıt olunca namaz da sakıt olur."
Hattâbî, Uhud şehidlerinden birkaçının aynı kabre konduğunu belirten rivayetlerden şu hükümlerin çıkarıldığını belirtir:
* Tek bir kabre bir cemaat defnedilebilir.
* Toplu definlerde, efdal olanlar kıble tarafına konur.
* Kefen darlığı varsa, bütün cemaat bir kefene sarılabilir.[103]