armi
Fri 30 April 2010, 02:27 pm GMT +0200
Resûlulah´ı aralarında gören cemaat de, Efendimiz iyileşti diye sevinmişti. Hatta Hz. Ebu Bekir, izin alarak Medine civarındaki Sunh´taki evine gitmişti. Ancak bu hafifleme, ölüm öncesinde çoğunlukla herkeste görülen rahatlama idi. Öğleden sonra hastalığı ağırlaştı, bayılma nöbetleri sıklaştı. Hz. Fatıma, babasının çektiği ızdırabın müşahedesine dayanamayarak: "Vay babacığımın ızdırabına! Ey Rabbinin davetine icabet eden babacığım, ey makamı Cennetü´l Firdevs´te olan babacığım, ey Cebrail´e ölümünü haber verdiğimiz babacığım!" diye yas ederek ağlamaya başladı. Aleyhissalâtu vesselâm: "Kızım, baban bu günden sonra hiç ızdırap çekmeyecek!" diyerek onu teselli etti.
Bu sırada Hz. Aişe´nin oğlan kardeşi Abdurrahman elinde bir misvak olduğu halde içeri girdi. Hz. Aişe´nin göğsüne dayalı olan Aleyhissalâtu vesselâm misvağa dikkatle bakmıştı. Bunu gören Hz. Aişe, misvağı Hz. Abdurrahman´dan alıp, ucunu dişleriyle koparıp, yumuşatarak Aleyhissalâtu vesselâm´a uzattı. Efendimiz alıp dişlerini misvakladı.
Bu sırada Hz. Üsâme huzura geldi. Onu gören Aleyhissalâtu vesselâm "Artık, Allah´ın bereketiyle git!" buyurdu. Hemen ayrılıp Medine dışındaki ordusuna hareket emri vermişti ki, Fahr-ı Kâinat´ın vefat haberi geldi. O da hareket emrini geri aldı.
Resûlullah, pazartesi öğleden sonra, iyice ağırlaşmıştı: Nefeslerini zor alıyor, bazan da tıkanıyordu. İyileştiği bir anda kölelere iyi davranılması, namazın ihmal edilmemesini tavsiye etti.
Yanındaki su çanağına arada sırada elini batırıyor ve yüzünü ıslatıyordu. "Lâilahe illallah" diyor, dua mahiyetinde ayetler okuyordu. Şu ayeti okumuştu. (Mealen): "Kimler, Allah ve Resûlü´ne itaat ederse onlar, Allah´ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîkler, şehidler ve sâlih kimseler ile beraberlerdir, bunlar ise ne güzel arkadaşlardır" (Nisa 69).
Okuduğu bir dua da şu idi: "Lailahe illallah, Lailahe illallah, Lailahe illallah. Ölümün de şiddetleri, halleri, sadmeleri var. Ey Rabbim, ölümün sarsıntılı anlarında bana yardım et. Ey Rabbim beni bağışla, ey Rabbim beni bağışla!"
Resûlullah´ın mübarek yüzleri bazan sararıp, bazan kızarıyordu. Sonunda nefesi daraldı, hareketleri daha da ağırlaştı. Ellerini yukarı kaldırıp üç kere mübarek parmaklarıyla semaya doğru işaret ederek: "Refik-i A´la´ya, ulvî ve yüksek Refik´e, beni Refik-i A´la´ya ulaştır" dedi.
Bunlar son kelamlardı. Elleri düştü. Gözleri açık olarak tavana dikili kaldı. Mübarek ruhları, talep ettiği Refik-i A´la´ya, Rabb-i Rahimine kavuştu. Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina Muhammedin ve alâ Âl-i seyyidina Muhammedin bi-adedi sevab-ı ümmetihi ve bi-adedi zerrâti´lkâinat.
Her fani gibi Aleyhissalâtu vesselam da vefat etmişti. Ama geride, İslâm´ı medenî dünyanın her tarafına ulaştıracak güzide bir cemaat bırakmıştı: Ashab-ı Kiram... Kur´ân ve sünnet yolunda her şeyini fedaya hazır, sünnetin tek bir kelimesi ve hatta harfi için bir aylık meşakkatli yolculukları göze alan, tek bir hadisteki ufak bir şüphesini gidermek için Medine´den kalkıp Mısır´a giden sahabeler bırakmıştı. Müsterîh olabilirdi. Rabbisinin tebliğ vazifesini hakkıyla yapmıştı, hesabını verebilirdi.
Rabbimiz, bizleri onun şefaatinden mahrum etmesin, şeriatından ayırmasın, sünnetinden mahrum kılmasın. Amin.[13]
* RESULULLAH ALEYHİSSALATU VESSELAM´IN YIKANMASI KEFENLENMESİ
ـ5409 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَمَّا أرَادُوا غُسْلَ رَسُولِ اللّهِ # قَالُوا: وَاللّهِ َ نَدْرِي أنُجَرِّدُ رَسُولَ اللّهِ # مِنْ ثِيَابِهِ كَمَا نُجَرِّدُ مَوْتَانَا؟ أوْ نُغَسِّلُهُ وَعَليْهِ ثِيَابُهُ؟ فَلَمَّا اخْتَلَفُوا ألْقَى اللّهُ عَلَيْهِمُ النَّوْمَ، حَتّى مَا مِنْهُمْ رَجُلٌ إَّ وَذَقْنُهُ في صَدْرِهِ، فَكَلَّمَهُمْ مُكَلِّمٌ مِنْ نَاحِيَةِ الْبَيْتِ، َ يَدْرُونَ مَنْ هُوَ: اغْسِلُوا رَسولَ اللّهِ # وَعَلَيْهِ ثِيَابُهُ. فَقَامُوا فَغَسَلُوهُ وَعَلَيْهِ قَمِيصُهُ، يَصُبُّونَ الْمَاءَ فَوْقَ الْقَمِيصِ، وَيُدْلُكُونَهُ بِالْقَمِيصِ دُونَ أيْدِيهِمْ، وَكَانَتْ عَائِشةُ تَقُولُ: لَوِ اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أمْرِى مَا اسْتَدْبَرْتُ، مَا غَسَلَ رَسُولَ اللّهِ # إَّ نِسَاؤُهُ[. أخرجه أبو داود .
1. (5409)- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı yıkamak istedikleri zaman: "Allah´a kasem olsun bilmiyoruz! Ölülerimizi soyduğumuz gibi, Resûlullah´ı da elbiselerinden soyacak mıyız, yoksa elbisesi üzerinde olduğu halde mi yıkayacağız?" dediler. Bu şekilde ihtilaf edince, Allah üzerlerine uyku attı. Öyle ki, onlardan herbirinin çenesi göğüslerindeydi. Beyt cihetinden, kim olduğu bilinemeyen bir konuşmacı:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı elbisesi üzerinde olduğu halde yıkayın!" diye konuştu. Bunun üzerine kalkıp, kamîsi üzerinde olduğu halde yıkadılar. Su, kamîsin üzerinden dökülüyordu... Aleyhissalâtu vesselâm´ın bedenini elleriyle değil, kamîsiyle ovuyorlardı."
Hz. Aişe sözlerine devamla dedi ki: "Eğer, daha önce yaptığım işi şimdi yapacak olsaydım, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı kadınlarından başkası yıkamazdı." [Ebu Davud, Cenâiz 32, (3141).][14]
ـ5410 ـ2ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كُفِّنَ رَسُولُ اللّهِ # في ثَثَةِ أثْوَابٍ نَجْرَانِيَّةٍ، اَلْحُلَّةُ ثَوْبَانِ وَقَمِيصُهُ الّذِى مَاتَ فيهِ[.زاد في رواية عن عامر الشعبى: »وَغَسَّلَهُ عَلِيٌّ وَالْفَضْلُ وَأُسَامَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهم وَهُمْ أدْخَلُوهُ قَبْرَهُ« أخرجه أبو داود.»نَجْرَانِيَّةُ« منسوبة الى نجران، موضع باليمن معروف كان فيه نصارى نجران .
2. (5410)- İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) üç necrânî kumaş içerisine kefenlendi: İki parçalı bir hulle, bir de öldüğü sırada üzerinde bulunan kamîs."
Âmiru´ş-Şâbi´den kaydedilen bir rivayette İbnu Abbâs şu ziyadede bulunur: "Aleyhissalâtu vesselam´ı Hz. Ali, Fazl ve Üsâme radıyallahu anhüm yıkadı ve bunlar kabrine indirdiler." [Ebu Dâvud, Cenâiz 34, (3153).][15]
ـ5411 ـ3ـ وعن مالكٍ قال: ]بَلَغَنِي أنَّ رَسُولَ اللّهِ # تُوُفِّىَ يَوْمَ ا“ثْنَيْنِ وَدُفِنَ يَوْمَ الثَُثَاءِ، وَصَلّى عََلَيْهِ النَّاسُ أفْرَاداً َ يَؤُمُّهُمْ أحَدٌ. فقَالَ نَاسٌ يُدْفَنُ عِنْدَ الْمِنْبَرِ. وَقالَ آخَرُونَ: بِالْبَقِيعِ. فَجَاءَ أبُو بَكْرٍ فقَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: مَا دُفِنَ نَبِيُّ إَّ مَكَانَهُ الّذِي تُوُفِّيَ فيهِ، فَحُفِرَ لَهُ فيهِ. فََلَمَّا أرَادُو غُسْلَهُ أرَادُوا نَزْع قَمِيصِهِ فَسَمِعُوا صَوْتاً يَقُولُ: َ تَنْزِعُوا الْقَمِيصَ، فَغُسِّلَ وَهُوَ عَلَيْهِ[ .
3. (5411)- İmam Mâlik anlatıyor: Bana ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) pazartesi günü vefat etti ve salı günü de defnedildi. Halk namazını (cemaat halinde değil) ferd ferd kıldı, hiç kimse imamlık yapmadı.
Bir kısmı: "Minberin yanına defnedilsin" dedi. Bazıları da: "Bakî mezarlığına defnedilsin" dedi. Bu (münakaşaya) Hz. Ebu Bekir geldi ve: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın "Her peygamber öldüğü yere defnedilir" buyurduğunu işitmiştim" dedi. Bunun üzerine hemen orada mezar kazıldı.
Aleyhissalâtu vesselâm´ı yıkamak istedikleri vakit, gömleğini çıkarmak istediler. Derken: "Gömleği çıkarmayın!" diye bir ses işittiler. Bunun üzerine gömleği üzerinde olduğu halde yıkadılar." [Muvatta, Cenâiz 27, (2, 231).][16]
ـ5412 ـ4ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ] جُعِلَ تَحْتَ رَسُولِ اللّهِ # في قَبْرِهِ قَطِيفَةٌ حَمْرَاءُ[. أخرجه النسائي والترمذي .
4. (5412)- İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Kabrinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın altına kırmızı bir kadife kondu." [Tirmizî, Cenâiz 55, (1048); Nesâî, Cenâiz 88, (4, 81); Müslim, Cenâiz 91, (967).][17]
ـ5413 ـ5ـ وعن محمد بن عليّ بن الحُسيْنِ قال: ]الّذِي ألْحَدَ قَبْرَ رَسُولِ اللّهِ # أبُو طَلْحَةَ، وَالّذِي ألْقَى الْقَطِيفَةَ تَحْتَهُ شُقْرانُ مَوَْهُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما[. أخرجه الترمذي .
5. (5413)- Muhammed İbnu Ali İbni´l-Hüseyin anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kabrine lahid[18] yapan Ebu Talha´dır. Aleyhissalâtu vesselâm´ın altına kadifeyi koyan (Aleyhissalâtu vesselam´ın) azadlısı Şükran radıyallahu anh´dır." [Tirmizî, Cenâiz 55, (1047).][19]
ـ5414 ـ6ـ وعن القاسم بن محمّد قال: ]دَخَلْتُ عَلى عَائِشةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها بَيْتَهَا؛ فَقُلْتُ: يَاأُمَّهْ؛ اَكْشِفِي لِي عَنْ قَبْرِ رَسُولِ اللّهِ # وَصَاحِبَيْهِ. فَكَشَفَتْ لِي عَنْ ثَثَةِ قُبُورٍ: َ مُشْرِفَةٍ وََ َطِئَةٍ، مَبْطُوحَةٍ بِبَطْحَاءِ الْعَرْصَةِ الْحَمْرَاءِ[. أخرجه أبو داود.
6. (5414)- Kâsım İbnu Muhammed rahimehullah anlatıyor: "(Halam) Hz. Aişe radıyallahu anhâ´nın evine gidip yanına girdim ve: "Ey anneciğim! Bana Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve iki arkadaşının kabirlerini(n örtüsünü) aç da bir göreyim!" dedim. Üç kabri de benin için açıverdi. Bunlar (yer seviyesinden ne) yukarıda ne de aşağıda idiler. Kırmızı arsanın kumlarıyla kumlanmış idi." [Ebu Dâvud, Cenâiz 72, (3220).][20]
ـ5415 ـ7ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]أنَّهُ رَأى قَبْرَ النّبِىِّ # مُسَنَّمَا[. أخرجه البخاري .
7. (5415)- İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ´nın anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kabrini yerden yükseltilmiş olarak görmüştür. [Buharî, Cenâiz 96).][21]
AÇIKLAMA:
Burada kaydedilen yedi hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın vefatından sonra yıkanması, kefenlenmesi ve defnedilmesiyle ilgilidir.
* Resûlullah pazartesi günü vefat etmişti. Ancak defin işi salıya kaldı. Ashab teçhiz ve tekfin işlerinde hizmet etmek için can atıyordu. Cenazenin birinci derecede sahibi olarak Hz. Ali vaziyete hakim oldu. Bu hizmetleri önce kendisi olmak üzere Aleyhissalatu vesselâm´ın en yakınlarıyla yürüttü: Hz. Abbâs, Fadl İbnu Abbâs, Kusam İbnu Abbâs, Usâme İbnu Zeyd ve Aleyhissalâtu vesselam´ın azadlısı Şükrân radıyallahu anhüm ecmain. Hz. Ali, Ensar-ı Kirâm´ı temsilen, Bedir ashabından olan Evs İbnu Havlî radıyallahu anh´ı içeri alıp odanın kapısını kapattı.
* Yıkama sırasında elbisesinin çıkarılıp çıkarılmayacağı hususunda ihtilaf vaki oldu ise de, İlahî bir irşadla elbise çıkarılmadan yıkamaya karar verildi. Üst giysileri kaftan ve izar soyuldu ise de, kamîsi ( iç gömleği) soyulmadı. Kamîs üzerinden oğularak yıkandı. Böylece Aleyhissalâtu vesselâm´ı yıkayan Hz. Ali´nin eli Resûlullah´ın bedenine değmemiş oldu. Hz. Aişe, bilahere bir pişmanlık duyarak: "Şimdiki aklım olsaydı, Aleyhisselâtu vesselâm´ın yıkanma şerefini, hanımlarından başkasına bırakmazdım" manasında bir söz sarfetmiştir.
* Aleyhissalâtu vesselâm bir sedir üzerinde yıkandı. Hz. Abbas ve iki oğlu Kusam ve Fadl, Aleyhissalâtu vesselâm´ın cedeslerini çevirme hizmetini yaptılar.
* Aleyhissalâtu vesselâm üç parça pamuklu kumaş ile kefenlendi. Bu kumaşlar Necran´da bulunduğu için necrânî deniyordu. Hz. Aişe´den gelen bir riayette, Resulullah´ı kefenlemede kullanılan kumaşın renginin beyaz olduğu belirtilir.
Resulullah´ın nereye defnedileceği de ihtilaf edilmiş ise de, Hz. Ebu Bekir, Aleyhissalâtu vesselâm´ın: "Allah Teala bir peygamberin ruhunu ancak o peygamberin defnolunmasını istediği yerde kabzeder" sözünü hatırlatır ve Aleyhissalâtu vesselâm´ı en son yattığı döşeğin altına gömmek gerektiğini söyler ve böylece münakaşa biter. Resulullah´ın cesedi başka yere kaldırılarak, son nefesini verdiği karyolanın altına mezar kazıldı.
Yıkanıp teçhiz ve tekfin işi bittikten sonra daha önceden kullanmakta olduğu ve kendisine Es´ad İbnu Zürare (radıyallahu anh) tarafından yapılıp hediye edilmiş olan sedir üzerine kondu. Hücresi küçük olduğu için, Müslümanlar, küçük gruplar halinde sırayla erkekler, kadınlar, en sonra da çocuklar ve köleler gelip teker teker namaz kıldılar. Namazın cemaatle kılınmayışına sebep olarak bir de hadis zikredilir. Buna göre, kendisine kılınacak namazdan sorulduğu zaman Aleyhissalâtu vesselâm: "Beni kabrimin kenarında sedirimin üzerine koyup bölük bölük melekler, erkekler, kadınlar ve çocuklar sıra ile namazımı kılarsınız" buyurmuştur. namaz, teker teker kılındığı için, salı günü gece yarısına kadar devam etti. Bu sebeple defin gecikti ve salıyı çarşambaya bağlayan gecenin yarısında defnedilebildi. Defnin gecikmesine, ölüm haberinin Aleyhissalâtu vesselâm´ın yakınlarını ne yapacaklarını şaşırtmasıyla da izah ederler. Nitekim, Hz. Ebu Bekr´in araya girmesiyle ölüm haberine inanmışlar ve kendilerine gelmişlerdir. İlaveten denir ki: Hz. Ebu Bekr´in Mescid-i Nebevî´de okuduğu hutbe bittiği zaman, cenazenin teçhiz, tekfin ve defin işlerine vakit kalmamıştı. Esasen kabrin kazılması işi de başka gecikme amili olmuştur: Çünkü teçhiz, tekfin işlerinin bitiminden sonra kabir kazılmıştır. Yer meselesi de münakaşa ile halledilmiştir.
Mezarın nasıl kazılacağı da ihtilaflı oldu. Bu işi iyi beceren iki kişi vardı: Biri muhacirlerden Mekkeli Ebu Ubeyde İbnu´l-Cerrah, diğeri de ensardan Medineli Ebu Talha (radıyallahu anhümâ) idi. Ebu Ubeyde Mekkelilerin usulünce yerde bir çukur kazıyordu. Ebu Talha ise, Medinelilerin usulünce bir lahid yapıyordu. Efendimiz´in mezarı ne şekilde olacağı müzakere edilince, Hz. Ömer: "İkisine de haber salalım, hangisi erken gelirse onun tarzınca kazdırırız" teklifinde bulundu. Teklif kabul görünce her ikisine de adamlar çıkarıldı. Ebu Ubeyde evinde bulunamadı. Ebu Talha ilk gelen olunca, Medinelilerin usulünce kabir kazıldı.
Kazma işi bitince, Fahr-i Âlem´in mübarek cesedleri, Hz. Ali, Fazl İbnu Abbas, Üsame İbnu Zeyd ve Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anhüm) tarafından mezara indirilip defnolundu. Kusam İbnu Abbas, Şükran ve Evs İbnu Havlî (radıyallahu anhüm) de definde hazır bulundular.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve güzel ahlakı tamamlamak vazifesiyle gelmiş bulunan Benî Adem´in en eşrefi, Rabbülalemin´in Habibi Muhammed Mustafa (aleyhissalâtu vesselâm) ebedî istirahatgâhına, Rabb-i Rahiminin huzuruna tevdi edilmiş oldu. Cenab-ı Hak bizleri ve bütün mü´minleri O´nun şefaatinden mahrum etmesin. Kıyamet günü Livau´l-Hamd altında beraberlik nasib etsin, sünnetine ittiba ve hizmetten ayırmasın. Amin, elfü elfi amin.
* Son iki hadiste (5414, 5415) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kabirleriyle ilgili bilgi var: Kasım İbnu Muhammed halası olan Hz. Aişe´ye Aleyhissalâtu vesselâm´ın ve beraberinde bulunan Hz. Ebu Bekr ve Ömer´in kabirlerinin üstündeki örtüyü açtırarak yakından gördüğünü, bu üç mezarın da yer seviyesinde olduğunu belirtiyor. İbnu Abbas ise, kabrin yerden yüksekçe olduğunu ifade ediyor.
Bu hususta azçok farklılık arzeden rivayetler var. Nitekim Cafer İbnu Muhammed, babasından naklen: "Resulullah´ın kabrinin yerden bir karış kadar yükseltildiğini ve arsadan alınan kırmızı toprakla sıvandığını" belirtir. Hakim´in rivayetinde aynı vecihten şu ziyade vardır: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kabrini gördüm, o öndeydi. Hz. Ebu Bekr´in başı, Resulullah´ın iki yanı arasındaydı. Ömer de Aleyhissalâtu vesselâm´ın ayak tarafındaydı."
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kabrini Ömer İbnu Abdilaziz´in emîrliği sırasında "dört parmak kadar" yerden yüksek gördüğünü belirten müşahidin veya "bir karış veya bir karış kadar yüksek" gördüğünü belirten müşahidlerin rivayetleri mevcuttur. Keza Buhârî´de "Süfyan et-Temmar´dan "Resulullah´ın kabrini yüksekçe gördüğü" kaydedilmiştir
Beyhakî merhum, farklı rivayetleri şöyle te´lif eder: "Muhtemeldir ki, bidayette kabirler yer seviyesinde idi. Ömer İbnu Abdilaziz´in Medine valiliği zamanında kabrin duvarları inşa edilince, kabirleri yükseltmiştir. Bidayette düz olması meselesini, Aleyhissalâtu vesselâm´ın Hz. Ali´ye "yer seviyesine indirilmedik kabir bırakmaması" ile ilgili emri de doğrular."
Ebu Hanife, Malik, Ahmed, Müzenî ve Şafiîlerden birçoğu -hatta Kadı Hüseyin, Şafii´nin ashabının ittifak ettiğini iddia eder- Kadı İyaz´ın ulemanın ekseriyetinden nakline göre, kabri yüksek tutmanın efdal olduğuna hükmetmişler ve Süfyan et-Temmar´ın kavlini esas almışlardır. [22]
İKİNCİ BAB
ÖLÜM VE ÖLÜMLE İLGİLİ BAHİSLER
(Bu babta yedi fasıl vardır.)
*
BİRİNCİ FASIL
ÖLÜMÜN BAŞLANGICI VE GELİŞİ
ـ5416 ـ1ـ عن أبي سعيدٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَقِّنُوا مَوْتَاكُمْ َ إلَهَ إَّ اللّهُ[. أخرجه الخمسة إَّ البخاري .
1. (5416)- Ebu Saidi´l-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) Lailahe illallah demeyi telkin edin." [Müslim, Cenaiz 1, 2, (916, 917); Tirmizî, Cenaiz 7, (976); Ebu Davud, Cenaiz 20, (3117); Nesâî, Cenaiz 4, (4, 5).][23]
ـ5417 ـ2ـ وعن مَعْقِلِ بْنِ يَسَارٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # اِقْرَءُوا عَلى مَوْتَاكُمْ سُورَةَ يس[. أخرجه أبو داود .
2. (5417)- Ma´kıl İbnu Yesar (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) Yasin suresini okuyun." [Ebu Davud, Cenaiz 24, (3121); İbnu Mace, Cenaiz 4, (1448).][24]
AÇIKLAMA:
1- Birinci hadis, muhtazar denen can çekişme halinde olan bir hastanın yanında kelime-i tevhid ve kelime-i şehadet veya her ikisini birden okuyarak telkinde bulunulması tavsiye edilmektedir. Telkin, onların telaffuz edilmesi suretiyle olur. Alimler, hastaya "bunu söyle!" diye emretmemek gerektiğini, yanında söylemekle iktifa edilmesini tavsiye ederler. Telkin çok sık olmamalıdır. Bir kere söylendi mi hemen tekrar edilmemeli, araya başka bir kelam girmişse arkadan bir kere daha söylenmeli derler.
Resulullah bir başka hadislerinde "Kimin son sözü Lailahe illallah olursa cennete girer" buyurarak ölülerimizin son kelamlarının Lailahe illallah olmasının ehemmiyetini belirtmiştir. Bir başka hadiste de: "lailahe illallah kelimesini, ölüm onunla sizin aranıza girmeden çok tekrar edin, öleceklerinize de telkin edin" buyrulmuştur.
2- İkinci hadis, muhtazarlara Yasin suresinin okunmasını tavsiye etmektedir. Bazı alimlerimiz, buradaki hikmeti, Yasin suresinde ahiretle ilgili bahislerin çokluğuyla izah eder. "Surede Allah´ın zikri, kıyamet ve yeniden diriltilme ile ilgili haller mevcuttur. Muhtazar, bunları işiterek, o ahvalle ünsiyet peyda eder" derler. Fahreddin-i Razi, Tefsir-i Kebir´inde Aleyhissalâtu vesselâm´ın "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur´an´ın kalbi Yasin´dir" sözünün yanında bir de ölüme yaklaşan kimseye Yasin suresinin okunmasının emredilmesi şu hususun ilanı olmaktadır" der ve açıklar: "O sırada lisanın kuvveti zayıftır, dermandan düşmüştür. Fakat kalp bütün varlığıyla Allah´a yönelir. Öyleyse bu esnada ona, kalbinin kuvvetini artıracak, tasdikini takviye edecek, yakinini güçlendirecek birşey okunmalıdır. İşte Yasin suresinde bütün bu hassalar mevcuttur. Zira onda yeniden dirilme, Kıyamet ahvali, eski milletlerin ahvali, sonlarının beyanı, kaderin isbatı, kulların efdalininin Allah Teala´ya dayandığı, tevhidin isbatı, Allah´ın zıddı, ortağı bulunmadığının beyanı, kıyamet alâmetleri, yeniden dirilme ve haşrin vukuu, Arasat´ta huzur-u İlahi´de toplanma, hesap, ceza, hesaptan sonra dönülecek yerler vs. vs. hepsi mevcuttur. Bunun okunması kişide bütün bu ahvalin hatıratını yeniler ve dinin temel meselelerine karşı uyarıda bulunur, kabir ve kıyamet ahvalinden kendisini bekleyen şeyleri hatırlatır."
3- Hadiste, "muhtazara okuyun" demiyor, "ölülerinize okuyun" diyor. Alimler çoğunlukla "ölüler" tabirinden ölüme yaklaşanları yani muhtazarları anlamış ise de, bazıları zahirî manayı esas alarak ölülere okumayı esas almıştır. Ama, "en doğrusu her ikisinin de kastedildiğini anlamaktır" diyenler de olmuştur.
Bir kısım Hanefiler bu hadise dayanarak "Kişi amelinin sevabını bir başkasına bağışlayabilir, ameli kıraat, namaz, oruç, sadaka, hacc, hangi çeşitten olursa olsun farketmez" diye hükmetmiştir. Mu´tezile "Kişi için ancak çalıştığı vardır" (Necm 39) ayetini göstererek itiraz etmiş ise de, ulema mukabil deliller zikrederek Mu´tezilî görüşü reddetmişlerdir (Feyzu´l-Kadir 2, 67).[25]
ـ5418 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ
#: ألمْ تَرَوْا الى ا“نْسَانِ إذَا مَاتَ شَخَصَ بَصَرُهُ قَالُوا: بَلى قَالَ: فذلِكَ حِينَ يَتْبَعُ بَصَرُهُ نَفْسَهُ[. أخرجه مسلم .
3. (5418)- Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "İnsan öldüğü zaman gözleri nasıl belerip kalıyor, görmez misiniz?" buyurmuştu. Cemaat:"Evet, görüyoruz!" dediler. Bunun üzerine:"İşte bu, gözünün, nefsini (çıkan ruhun) takip etmesindendir!" buyurdular." [Müslim, Cenaiz 9, (921).][26]
AÇIKLAMA:
1- Hadis ruhla nefsin aynı şey olduğunu ifade etmektedir. Çünkü, ölünce bedenden çıkan şey "nefis" kelimesiyle ifade edilmiştir.
2- Alimler ölümün ruhu değil, bedeni yok ettiğini, ruhun baki kaldığını ifade ederler. Cesedden de acbu´zzeneb denen kuyruk sokumu kemiğinin çürümeyeceği, bedenin yeniden diriltilmesi o nüveden başlatılıp tamamlanacağı hadislerde gelmiştir.
3- Alimler ölüm vücudî mi, ademî mi yani bir yokluk hadisesi mi, varlık hadisesi mi diye münakaşa etmişlerdir. Vücudî diyenler, ölümün de hayatın da yaratıldığını ifade eden ayete (Mülk 2) dayanırlar, ademî olduğunu söyleyenler, mezkur ayetteki "yaratmak"tan muradın takdir olduğunu söyleyerek te´vil ederler.[27]
ـ5419 ـ4ـ وعن أمِّ سَلَمة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]دَخَلَ رَسُولُ اللّهِ # عَلى أبي سَلَمَة وَقَدْ شَقَّ بَصَرُهُ، فأغْمَضَهُ. ثُمَّ قَالَ: إنَّ الرُّوحَ إذَا قُبِضَ تَبِعَهُ الْبَصَرُ. فَضَجَّ نَاسٌ مِنْ أهْلِهِ فقَالَ: َ تَدْعُوا عَلى أنْفُسِكُمْ إَّ بِخَيْر، فإنَّ الْمََئِكَةَ يُؤَمِّنُونَ عَلى مَا تَقُولُونَ. ثُمَّ قَالَ: اَللَّهُمَّ اغْفِرْ ‘بِي سَلَمة، وارْفَعْ دَرَجَتَهُ في الْمَهْدِيِّينَ، وَاخْلُفْهُ في عَقَبِهِ في الْغَابِرِينَ، واغْفِر لَنَا وَلَهُ رَبَّ الْعَالَمِينَ، وَافْسَحُ لَهُ في قَبْرِهِ وَنَوِّرْ لَهُ فيهِ[. أخرجه الخمسة إ البخاري.
Bu sırada Hz. Aişe´nin oğlan kardeşi Abdurrahman elinde bir misvak olduğu halde içeri girdi. Hz. Aişe´nin göğsüne dayalı olan Aleyhissalâtu vesselâm misvağa dikkatle bakmıştı. Bunu gören Hz. Aişe, misvağı Hz. Abdurrahman´dan alıp, ucunu dişleriyle koparıp, yumuşatarak Aleyhissalâtu vesselâm´a uzattı. Efendimiz alıp dişlerini misvakladı.
Bu sırada Hz. Üsâme huzura geldi. Onu gören Aleyhissalâtu vesselâm "Artık, Allah´ın bereketiyle git!" buyurdu. Hemen ayrılıp Medine dışındaki ordusuna hareket emri vermişti ki, Fahr-ı Kâinat´ın vefat haberi geldi. O da hareket emrini geri aldı.
Resûlullah, pazartesi öğleden sonra, iyice ağırlaşmıştı: Nefeslerini zor alıyor, bazan da tıkanıyordu. İyileştiği bir anda kölelere iyi davranılması, namazın ihmal edilmemesini tavsiye etti.
Yanındaki su çanağına arada sırada elini batırıyor ve yüzünü ıslatıyordu. "Lâilahe illallah" diyor, dua mahiyetinde ayetler okuyordu. Şu ayeti okumuştu. (Mealen): "Kimler, Allah ve Resûlü´ne itaat ederse onlar, Allah´ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîkler, şehidler ve sâlih kimseler ile beraberlerdir, bunlar ise ne güzel arkadaşlardır" (Nisa 69).
Okuduğu bir dua da şu idi: "Lailahe illallah, Lailahe illallah, Lailahe illallah. Ölümün de şiddetleri, halleri, sadmeleri var. Ey Rabbim, ölümün sarsıntılı anlarında bana yardım et. Ey Rabbim beni bağışla, ey Rabbim beni bağışla!"
Resûlullah´ın mübarek yüzleri bazan sararıp, bazan kızarıyordu. Sonunda nefesi daraldı, hareketleri daha da ağırlaştı. Ellerini yukarı kaldırıp üç kere mübarek parmaklarıyla semaya doğru işaret ederek: "Refik-i A´la´ya, ulvî ve yüksek Refik´e, beni Refik-i A´la´ya ulaştır" dedi.
Bunlar son kelamlardı. Elleri düştü. Gözleri açık olarak tavana dikili kaldı. Mübarek ruhları, talep ettiği Refik-i A´la´ya, Rabb-i Rahimine kavuştu. Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina Muhammedin ve alâ Âl-i seyyidina Muhammedin bi-adedi sevab-ı ümmetihi ve bi-adedi zerrâti´lkâinat.
Her fani gibi Aleyhissalâtu vesselam da vefat etmişti. Ama geride, İslâm´ı medenî dünyanın her tarafına ulaştıracak güzide bir cemaat bırakmıştı: Ashab-ı Kiram... Kur´ân ve sünnet yolunda her şeyini fedaya hazır, sünnetin tek bir kelimesi ve hatta harfi için bir aylık meşakkatli yolculukları göze alan, tek bir hadisteki ufak bir şüphesini gidermek için Medine´den kalkıp Mısır´a giden sahabeler bırakmıştı. Müsterîh olabilirdi. Rabbisinin tebliğ vazifesini hakkıyla yapmıştı, hesabını verebilirdi.
Rabbimiz, bizleri onun şefaatinden mahrum etmesin, şeriatından ayırmasın, sünnetinden mahrum kılmasın. Amin.[13]
* RESULULLAH ALEYHİSSALATU VESSELAM´IN YIKANMASI KEFENLENMESİ
ـ5409 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَمَّا أرَادُوا غُسْلَ رَسُولِ اللّهِ # قَالُوا: وَاللّهِ َ نَدْرِي أنُجَرِّدُ رَسُولَ اللّهِ # مِنْ ثِيَابِهِ كَمَا نُجَرِّدُ مَوْتَانَا؟ أوْ نُغَسِّلُهُ وَعَليْهِ ثِيَابُهُ؟ فَلَمَّا اخْتَلَفُوا ألْقَى اللّهُ عَلَيْهِمُ النَّوْمَ، حَتّى مَا مِنْهُمْ رَجُلٌ إَّ وَذَقْنُهُ في صَدْرِهِ، فَكَلَّمَهُمْ مُكَلِّمٌ مِنْ نَاحِيَةِ الْبَيْتِ، َ يَدْرُونَ مَنْ هُوَ: اغْسِلُوا رَسولَ اللّهِ # وَعَلَيْهِ ثِيَابُهُ. فَقَامُوا فَغَسَلُوهُ وَعَلَيْهِ قَمِيصُهُ، يَصُبُّونَ الْمَاءَ فَوْقَ الْقَمِيصِ، وَيُدْلُكُونَهُ بِالْقَمِيصِ دُونَ أيْدِيهِمْ، وَكَانَتْ عَائِشةُ تَقُولُ: لَوِ اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أمْرِى مَا اسْتَدْبَرْتُ، مَا غَسَلَ رَسُولَ اللّهِ # إَّ نِسَاؤُهُ[. أخرجه أبو داود .
1. (5409)- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı yıkamak istedikleri zaman: "Allah´a kasem olsun bilmiyoruz! Ölülerimizi soyduğumuz gibi, Resûlullah´ı da elbiselerinden soyacak mıyız, yoksa elbisesi üzerinde olduğu halde mi yıkayacağız?" dediler. Bu şekilde ihtilaf edince, Allah üzerlerine uyku attı. Öyle ki, onlardan herbirinin çenesi göğüslerindeydi. Beyt cihetinden, kim olduğu bilinemeyen bir konuşmacı:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı elbisesi üzerinde olduğu halde yıkayın!" diye konuştu. Bunun üzerine kalkıp, kamîsi üzerinde olduğu halde yıkadılar. Su, kamîsin üzerinden dökülüyordu... Aleyhissalâtu vesselâm´ın bedenini elleriyle değil, kamîsiyle ovuyorlardı."
Hz. Aişe sözlerine devamla dedi ki: "Eğer, daha önce yaptığım işi şimdi yapacak olsaydım, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı kadınlarından başkası yıkamazdı." [Ebu Davud, Cenâiz 32, (3141).][14]
ـ5410 ـ2ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كُفِّنَ رَسُولُ اللّهِ # في ثَثَةِ أثْوَابٍ نَجْرَانِيَّةٍ، اَلْحُلَّةُ ثَوْبَانِ وَقَمِيصُهُ الّذِى مَاتَ فيهِ[.زاد في رواية عن عامر الشعبى: »وَغَسَّلَهُ عَلِيٌّ وَالْفَضْلُ وَأُسَامَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهم وَهُمْ أدْخَلُوهُ قَبْرَهُ« أخرجه أبو داود.»نَجْرَانِيَّةُ« منسوبة الى نجران، موضع باليمن معروف كان فيه نصارى نجران .
2. (5410)- İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) üç necrânî kumaş içerisine kefenlendi: İki parçalı bir hulle, bir de öldüğü sırada üzerinde bulunan kamîs."
Âmiru´ş-Şâbi´den kaydedilen bir rivayette İbnu Abbâs şu ziyadede bulunur: "Aleyhissalâtu vesselam´ı Hz. Ali, Fazl ve Üsâme radıyallahu anhüm yıkadı ve bunlar kabrine indirdiler." [Ebu Dâvud, Cenâiz 34, (3153).][15]
ـ5411 ـ3ـ وعن مالكٍ قال: ]بَلَغَنِي أنَّ رَسُولَ اللّهِ # تُوُفِّىَ يَوْمَ ا“ثْنَيْنِ وَدُفِنَ يَوْمَ الثَُثَاءِ، وَصَلّى عََلَيْهِ النَّاسُ أفْرَاداً َ يَؤُمُّهُمْ أحَدٌ. فقَالَ نَاسٌ يُدْفَنُ عِنْدَ الْمِنْبَرِ. وَقالَ آخَرُونَ: بِالْبَقِيعِ. فَجَاءَ أبُو بَكْرٍ فقَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: مَا دُفِنَ نَبِيُّ إَّ مَكَانَهُ الّذِي تُوُفِّيَ فيهِ، فَحُفِرَ لَهُ فيهِ. فََلَمَّا أرَادُو غُسْلَهُ أرَادُوا نَزْع قَمِيصِهِ فَسَمِعُوا صَوْتاً يَقُولُ: َ تَنْزِعُوا الْقَمِيصَ، فَغُسِّلَ وَهُوَ عَلَيْهِ[ .
3. (5411)- İmam Mâlik anlatıyor: Bana ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) pazartesi günü vefat etti ve salı günü de defnedildi. Halk namazını (cemaat halinde değil) ferd ferd kıldı, hiç kimse imamlık yapmadı.
Bir kısmı: "Minberin yanına defnedilsin" dedi. Bazıları da: "Bakî mezarlığına defnedilsin" dedi. Bu (münakaşaya) Hz. Ebu Bekir geldi ve: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın "Her peygamber öldüğü yere defnedilir" buyurduğunu işitmiştim" dedi. Bunun üzerine hemen orada mezar kazıldı.
Aleyhissalâtu vesselâm´ı yıkamak istedikleri vakit, gömleğini çıkarmak istediler. Derken: "Gömleği çıkarmayın!" diye bir ses işittiler. Bunun üzerine gömleği üzerinde olduğu halde yıkadılar." [Muvatta, Cenâiz 27, (2, 231).][16]
ـ5412 ـ4ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ] جُعِلَ تَحْتَ رَسُولِ اللّهِ # في قَبْرِهِ قَطِيفَةٌ حَمْرَاءُ[. أخرجه النسائي والترمذي .
4. (5412)- İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Kabrinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın altına kırmızı bir kadife kondu." [Tirmizî, Cenâiz 55, (1048); Nesâî, Cenâiz 88, (4, 81); Müslim, Cenâiz 91, (967).][17]
ـ5413 ـ5ـ وعن محمد بن عليّ بن الحُسيْنِ قال: ]الّذِي ألْحَدَ قَبْرَ رَسُولِ اللّهِ # أبُو طَلْحَةَ، وَالّذِي ألْقَى الْقَطِيفَةَ تَحْتَهُ شُقْرانُ مَوَْهُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما[. أخرجه الترمذي .
5. (5413)- Muhammed İbnu Ali İbni´l-Hüseyin anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kabrine lahid[18] yapan Ebu Talha´dır. Aleyhissalâtu vesselâm´ın altına kadifeyi koyan (Aleyhissalâtu vesselam´ın) azadlısı Şükran radıyallahu anh´dır." [Tirmizî, Cenâiz 55, (1047).][19]
ـ5414 ـ6ـ وعن القاسم بن محمّد قال: ]دَخَلْتُ عَلى عَائِشةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها بَيْتَهَا؛ فَقُلْتُ: يَاأُمَّهْ؛ اَكْشِفِي لِي عَنْ قَبْرِ رَسُولِ اللّهِ # وَصَاحِبَيْهِ. فَكَشَفَتْ لِي عَنْ ثَثَةِ قُبُورٍ: َ مُشْرِفَةٍ وََ َطِئَةٍ، مَبْطُوحَةٍ بِبَطْحَاءِ الْعَرْصَةِ الْحَمْرَاءِ[. أخرجه أبو داود.
6. (5414)- Kâsım İbnu Muhammed rahimehullah anlatıyor: "(Halam) Hz. Aişe radıyallahu anhâ´nın evine gidip yanına girdim ve: "Ey anneciğim! Bana Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve iki arkadaşının kabirlerini(n örtüsünü) aç da bir göreyim!" dedim. Üç kabri de benin için açıverdi. Bunlar (yer seviyesinden ne) yukarıda ne de aşağıda idiler. Kırmızı arsanın kumlarıyla kumlanmış idi." [Ebu Dâvud, Cenâiz 72, (3220).][20]
ـ5415 ـ7ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]أنَّهُ رَأى قَبْرَ النّبِىِّ # مُسَنَّمَا[. أخرجه البخاري .
7. (5415)- İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ´nın anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kabrini yerden yükseltilmiş olarak görmüştür. [Buharî, Cenâiz 96).][21]
AÇIKLAMA:
Burada kaydedilen yedi hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın vefatından sonra yıkanması, kefenlenmesi ve defnedilmesiyle ilgilidir.
* Resûlullah pazartesi günü vefat etmişti. Ancak defin işi salıya kaldı. Ashab teçhiz ve tekfin işlerinde hizmet etmek için can atıyordu. Cenazenin birinci derecede sahibi olarak Hz. Ali vaziyete hakim oldu. Bu hizmetleri önce kendisi olmak üzere Aleyhissalatu vesselâm´ın en yakınlarıyla yürüttü: Hz. Abbâs, Fadl İbnu Abbâs, Kusam İbnu Abbâs, Usâme İbnu Zeyd ve Aleyhissalâtu vesselam´ın azadlısı Şükrân radıyallahu anhüm ecmain. Hz. Ali, Ensar-ı Kirâm´ı temsilen, Bedir ashabından olan Evs İbnu Havlî radıyallahu anh´ı içeri alıp odanın kapısını kapattı.
* Yıkama sırasında elbisesinin çıkarılıp çıkarılmayacağı hususunda ihtilaf vaki oldu ise de, İlahî bir irşadla elbise çıkarılmadan yıkamaya karar verildi. Üst giysileri kaftan ve izar soyuldu ise de, kamîsi ( iç gömleği) soyulmadı. Kamîs üzerinden oğularak yıkandı. Böylece Aleyhissalâtu vesselâm´ı yıkayan Hz. Ali´nin eli Resûlullah´ın bedenine değmemiş oldu. Hz. Aişe, bilahere bir pişmanlık duyarak: "Şimdiki aklım olsaydı, Aleyhisselâtu vesselâm´ın yıkanma şerefini, hanımlarından başkasına bırakmazdım" manasında bir söz sarfetmiştir.
* Aleyhissalâtu vesselâm bir sedir üzerinde yıkandı. Hz. Abbas ve iki oğlu Kusam ve Fadl, Aleyhissalâtu vesselâm´ın cedeslerini çevirme hizmetini yaptılar.
* Aleyhissalâtu vesselâm üç parça pamuklu kumaş ile kefenlendi. Bu kumaşlar Necran´da bulunduğu için necrânî deniyordu. Hz. Aişe´den gelen bir riayette, Resulullah´ı kefenlemede kullanılan kumaşın renginin beyaz olduğu belirtilir.
Resulullah´ın nereye defnedileceği de ihtilaf edilmiş ise de, Hz. Ebu Bekir, Aleyhissalâtu vesselâm´ın: "Allah Teala bir peygamberin ruhunu ancak o peygamberin defnolunmasını istediği yerde kabzeder" sözünü hatırlatır ve Aleyhissalâtu vesselâm´ı en son yattığı döşeğin altına gömmek gerektiğini söyler ve böylece münakaşa biter. Resulullah´ın cesedi başka yere kaldırılarak, son nefesini verdiği karyolanın altına mezar kazıldı.
Yıkanıp teçhiz ve tekfin işi bittikten sonra daha önceden kullanmakta olduğu ve kendisine Es´ad İbnu Zürare (radıyallahu anh) tarafından yapılıp hediye edilmiş olan sedir üzerine kondu. Hücresi küçük olduğu için, Müslümanlar, küçük gruplar halinde sırayla erkekler, kadınlar, en sonra da çocuklar ve köleler gelip teker teker namaz kıldılar. Namazın cemaatle kılınmayışına sebep olarak bir de hadis zikredilir. Buna göre, kendisine kılınacak namazdan sorulduğu zaman Aleyhissalâtu vesselâm: "Beni kabrimin kenarında sedirimin üzerine koyup bölük bölük melekler, erkekler, kadınlar ve çocuklar sıra ile namazımı kılarsınız" buyurmuştur. namaz, teker teker kılındığı için, salı günü gece yarısına kadar devam etti. Bu sebeple defin gecikti ve salıyı çarşambaya bağlayan gecenin yarısında defnedilebildi. Defnin gecikmesine, ölüm haberinin Aleyhissalâtu vesselâm´ın yakınlarını ne yapacaklarını şaşırtmasıyla da izah ederler. Nitekim, Hz. Ebu Bekr´in araya girmesiyle ölüm haberine inanmışlar ve kendilerine gelmişlerdir. İlaveten denir ki: Hz. Ebu Bekr´in Mescid-i Nebevî´de okuduğu hutbe bittiği zaman, cenazenin teçhiz, tekfin ve defin işlerine vakit kalmamıştı. Esasen kabrin kazılması işi de başka gecikme amili olmuştur: Çünkü teçhiz, tekfin işlerinin bitiminden sonra kabir kazılmıştır. Yer meselesi de münakaşa ile halledilmiştir.
Mezarın nasıl kazılacağı da ihtilaflı oldu. Bu işi iyi beceren iki kişi vardı: Biri muhacirlerden Mekkeli Ebu Ubeyde İbnu´l-Cerrah, diğeri de ensardan Medineli Ebu Talha (radıyallahu anhümâ) idi. Ebu Ubeyde Mekkelilerin usulünce yerde bir çukur kazıyordu. Ebu Talha ise, Medinelilerin usulünce bir lahid yapıyordu. Efendimiz´in mezarı ne şekilde olacağı müzakere edilince, Hz. Ömer: "İkisine de haber salalım, hangisi erken gelirse onun tarzınca kazdırırız" teklifinde bulundu. Teklif kabul görünce her ikisine de adamlar çıkarıldı. Ebu Ubeyde evinde bulunamadı. Ebu Talha ilk gelen olunca, Medinelilerin usulünce kabir kazıldı.
Kazma işi bitince, Fahr-i Âlem´in mübarek cesedleri, Hz. Ali, Fazl İbnu Abbas, Üsame İbnu Zeyd ve Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anhüm) tarafından mezara indirilip defnolundu. Kusam İbnu Abbas, Şükran ve Evs İbnu Havlî (radıyallahu anhüm) de definde hazır bulundular.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve güzel ahlakı tamamlamak vazifesiyle gelmiş bulunan Benî Adem´in en eşrefi, Rabbülalemin´in Habibi Muhammed Mustafa (aleyhissalâtu vesselâm) ebedî istirahatgâhına, Rabb-i Rahiminin huzuruna tevdi edilmiş oldu. Cenab-ı Hak bizleri ve bütün mü´minleri O´nun şefaatinden mahrum etmesin. Kıyamet günü Livau´l-Hamd altında beraberlik nasib etsin, sünnetine ittiba ve hizmetten ayırmasın. Amin, elfü elfi amin.
* Son iki hadiste (5414, 5415) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kabirleriyle ilgili bilgi var: Kasım İbnu Muhammed halası olan Hz. Aişe´ye Aleyhissalâtu vesselâm´ın ve beraberinde bulunan Hz. Ebu Bekr ve Ömer´in kabirlerinin üstündeki örtüyü açtırarak yakından gördüğünü, bu üç mezarın da yer seviyesinde olduğunu belirtiyor. İbnu Abbas ise, kabrin yerden yüksekçe olduğunu ifade ediyor.
Bu hususta azçok farklılık arzeden rivayetler var. Nitekim Cafer İbnu Muhammed, babasından naklen: "Resulullah´ın kabrinin yerden bir karış kadar yükseltildiğini ve arsadan alınan kırmızı toprakla sıvandığını" belirtir. Hakim´in rivayetinde aynı vecihten şu ziyade vardır: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kabrini gördüm, o öndeydi. Hz. Ebu Bekr´in başı, Resulullah´ın iki yanı arasındaydı. Ömer de Aleyhissalâtu vesselâm´ın ayak tarafındaydı."
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kabrini Ömer İbnu Abdilaziz´in emîrliği sırasında "dört parmak kadar" yerden yüksek gördüğünü belirten müşahidin veya "bir karış veya bir karış kadar yüksek" gördüğünü belirten müşahidlerin rivayetleri mevcuttur. Keza Buhârî´de "Süfyan et-Temmar´dan "Resulullah´ın kabrini yüksekçe gördüğü" kaydedilmiştir
Beyhakî merhum, farklı rivayetleri şöyle te´lif eder: "Muhtemeldir ki, bidayette kabirler yer seviyesinde idi. Ömer İbnu Abdilaziz´in Medine valiliği zamanında kabrin duvarları inşa edilince, kabirleri yükseltmiştir. Bidayette düz olması meselesini, Aleyhissalâtu vesselâm´ın Hz. Ali´ye "yer seviyesine indirilmedik kabir bırakmaması" ile ilgili emri de doğrular."
Ebu Hanife, Malik, Ahmed, Müzenî ve Şafiîlerden birçoğu -hatta Kadı Hüseyin, Şafii´nin ashabının ittifak ettiğini iddia eder- Kadı İyaz´ın ulemanın ekseriyetinden nakline göre, kabri yüksek tutmanın efdal olduğuna hükmetmişler ve Süfyan et-Temmar´ın kavlini esas almışlardır. [22]
İKİNCİ BAB
ÖLÜM VE ÖLÜMLE İLGİLİ BAHİSLER
(Bu babta yedi fasıl vardır.)
*
BİRİNCİ FASIL
ÖLÜMÜN BAŞLANGICI VE GELİŞİ
ـ5416 ـ1ـ عن أبي سعيدٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَقِّنُوا مَوْتَاكُمْ َ إلَهَ إَّ اللّهُ[. أخرجه الخمسة إَّ البخاري .
1. (5416)- Ebu Saidi´l-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) Lailahe illallah demeyi telkin edin." [Müslim, Cenaiz 1, 2, (916, 917); Tirmizî, Cenaiz 7, (976); Ebu Davud, Cenaiz 20, (3117); Nesâî, Cenaiz 4, (4, 5).][23]
ـ5417 ـ2ـ وعن مَعْقِلِ بْنِ يَسَارٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # اِقْرَءُوا عَلى مَوْتَاكُمْ سُورَةَ يس[. أخرجه أبو داود .
2. (5417)- Ma´kıl İbnu Yesar (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) Yasin suresini okuyun." [Ebu Davud, Cenaiz 24, (3121); İbnu Mace, Cenaiz 4, (1448).][24]
AÇIKLAMA:
1- Birinci hadis, muhtazar denen can çekişme halinde olan bir hastanın yanında kelime-i tevhid ve kelime-i şehadet veya her ikisini birden okuyarak telkinde bulunulması tavsiye edilmektedir. Telkin, onların telaffuz edilmesi suretiyle olur. Alimler, hastaya "bunu söyle!" diye emretmemek gerektiğini, yanında söylemekle iktifa edilmesini tavsiye ederler. Telkin çok sık olmamalıdır. Bir kere söylendi mi hemen tekrar edilmemeli, araya başka bir kelam girmişse arkadan bir kere daha söylenmeli derler.
Resulullah bir başka hadislerinde "Kimin son sözü Lailahe illallah olursa cennete girer" buyurarak ölülerimizin son kelamlarının Lailahe illallah olmasının ehemmiyetini belirtmiştir. Bir başka hadiste de: "lailahe illallah kelimesini, ölüm onunla sizin aranıza girmeden çok tekrar edin, öleceklerinize de telkin edin" buyrulmuştur.
2- İkinci hadis, muhtazarlara Yasin suresinin okunmasını tavsiye etmektedir. Bazı alimlerimiz, buradaki hikmeti, Yasin suresinde ahiretle ilgili bahislerin çokluğuyla izah eder. "Surede Allah´ın zikri, kıyamet ve yeniden diriltilme ile ilgili haller mevcuttur. Muhtazar, bunları işiterek, o ahvalle ünsiyet peyda eder" derler. Fahreddin-i Razi, Tefsir-i Kebir´inde Aleyhissalâtu vesselâm´ın "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur´an´ın kalbi Yasin´dir" sözünün yanında bir de ölüme yaklaşan kimseye Yasin suresinin okunmasının emredilmesi şu hususun ilanı olmaktadır" der ve açıklar: "O sırada lisanın kuvveti zayıftır, dermandan düşmüştür. Fakat kalp bütün varlığıyla Allah´a yönelir. Öyleyse bu esnada ona, kalbinin kuvvetini artıracak, tasdikini takviye edecek, yakinini güçlendirecek birşey okunmalıdır. İşte Yasin suresinde bütün bu hassalar mevcuttur. Zira onda yeniden dirilme, Kıyamet ahvali, eski milletlerin ahvali, sonlarının beyanı, kaderin isbatı, kulların efdalininin Allah Teala´ya dayandığı, tevhidin isbatı, Allah´ın zıddı, ortağı bulunmadığının beyanı, kıyamet alâmetleri, yeniden dirilme ve haşrin vukuu, Arasat´ta huzur-u İlahi´de toplanma, hesap, ceza, hesaptan sonra dönülecek yerler vs. vs. hepsi mevcuttur. Bunun okunması kişide bütün bu ahvalin hatıratını yeniler ve dinin temel meselelerine karşı uyarıda bulunur, kabir ve kıyamet ahvalinden kendisini bekleyen şeyleri hatırlatır."
3- Hadiste, "muhtazara okuyun" demiyor, "ölülerinize okuyun" diyor. Alimler çoğunlukla "ölüler" tabirinden ölüme yaklaşanları yani muhtazarları anlamış ise de, bazıları zahirî manayı esas alarak ölülere okumayı esas almıştır. Ama, "en doğrusu her ikisinin de kastedildiğini anlamaktır" diyenler de olmuştur.
Bir kısım Hanefiler bu hadise dayanarak "Kişi amelinin sevabını bir başkasına bağışlayabilir, ameli kıraat, namaz, oruç, sadaka, hacc, hangi çeşitten olursa olsun farketmez" diye hükmetmiştir. Mu´tezile "Kişi için ancak çalıştığı vardır" (Necm 39) ayetini göstererek itiraz etmiş ise de, ulema mukabil deliller zikrederek Mu´tezilî görüşü reddetmişlerdir (Feyzu´l-Kadir 2, 67).[25]
ـ5418 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ
#: ألمْ تَرَوْا الى ا“نْسَانِ إذَا مَاتَ شَخَصَ بَصَرُهُ قَالُوا: بَلى قَالَ: فذلِكَ حِينَ يَتْبَعُ بَصَرُهُ نَفْسَهُ[. أخرجه مسلم .
3. (5418)- Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "İnsan öldüğü zaman gözleri nasıl belerip kalıyor, görmez misiniz?" buyurmuştu. Cemaat:"Evet, görüyoruz!" dediler. Bunun üzerine:"İşte bu, gözünün, nefsini (çıkan ruhun) takip etmesindendir!" buyurdular." [Müslim, Cenaiz 9, (921).][26]
AÇIKLAMA:
1- Hadis ruhla nefsin aynı şey olduğunu ifade etmektedir. Çünkü, ölünce bedenden çıkan şey "nefis" kelimesiyle ifade edilmiştir.
2- Alimler ölümün ruhu değil, bedeni yok ettiğini, ruhun baki kaldığını ifade ederler. Cesedden de acbu´zzeneb denen kuyruk sokumu kemiğinin çürümeyeceği, bedenin yeniden diriltilmesi o nüveden başlatılıp tamamlanacağı hadislerde gelmiştir.
3- Alimler ölüm vücudî mi, ademî mi yani bir yokluk hadisesi mi, varlık hadisesi mi diye münakaşa etmişlerdir. Vücudî diyenler, ölümün de hayatın da yaratıldığını ifade eden ayete (Mülk 2) dayanırlar, ademî olduğunu söyleyenler, mezkur ayetteki "yaratmak"tan muradın takdir olduğunu söyleyerek te´vil ederler.[27]
ـ5419 ـ4ـ وعن أمِّ سَلَمة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]دَخَلَ رَسُولُ اللّهِ # عَلى أبي سَلَمَة وَقَدْ شَقَّ بَصَرُهُ، فأغْمَضَهُ. ثُمَّ قَالَ: إنَّ الرُّوحَ إذَا قُبِضَ تَبِعَهُ الْبَصَرُ. فَضَجَّ نَاسٌ مِنْ أهْلِهِ فقَالَ: َ تَدْعُوا عَلى أنْفُسِكُمْ إَّ بِخَيْر، فإنَّ الْمََئِكَةَ يُؤَمِّنُونَ عَلى مَا تَقُولُونَ. ثُمَّ قَالَ: اَللَّهُمَّ اغْفِرْ ‘بِي سَلَمة، وارْفَعْ دَرَجَتَهُ في الْمَهْدِيِّينَ، وَاخْلُفْهُ في عَقَبِهِ في الْغَابِرِينَ، واغْفِر لَنَا وَلَهُ رَبَّ الْعَالَمِينَ، وَافْسَحُ لَهُ في قَبْرِهِ وَنَوِّرْ لَهُ فيهِ[. أخرجه الخمسة إ البخاري.