- Ölü Araziyi İhya Etme

Adsense kodları


Ölü Araziyi İhya Etme

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Fri 27 January 2012, 05:40 pm GMT +0200
35-37. Ölü Araziyi İhya Etme

 

3073... Said b. Zeyd'den (rivayet olunduğuna göre), Peygamber (s.a) (şöyle) buyurmuştur:

"Kim ölü bir toprağı canlandırırca o toprak onundur. Zalim da­mar (sahibin)e hakk yoktur."[455]

 

Açıklama
 

Bir önceki hadisin şerhinde ölü arazinin ne demek olduğunu  ve kısımlarım açıklamıştık. Burada da ölü bir arazi ihya edilmiş sayılabilmesi hususunda âlimlerin görüşlerini açıklayacağız.

Kendisinden faydalanılamayan araziler, hirbir işe yaramadıkları için ölü­ye benzetilerek ölü arazi diye isimlendirildiği gibi, onları faydalı bir hale ge­tirmekte, onları tekrar hayata kavuşturmaya benzetilerek bu işe ihya (diriltme) ismi verilmiştir. Ölü bir arazinin ihya edilmiş sayılması için nasıl bir muame­leye tabi tutulmuş olması gerektiği meselesi âlimler arasında ihtilaflıdır.

Mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte, ölü bir araziyi ihya eden kimse­nin o araziye sahip olacağı ifade edilmektedir.

Hattâbî (r.a) bu, hadis-i şerifi açıklarken şöyle diyor: "Bir araziyi sür­mekle veya etrafını çevirmekle ya da sulamakla orası ihya edilmiş olur. Bu hususta devlet reisinden izin almaya da ihtiyaç yoktur. Çünkü bu cümle ka­yıtsız olarak gelmiş bir şart cümlesidir. Binaenaleyh hangi şekilde, hangi za­man ve mekanda olursa olsun ihya işini gerçekleştiren bir kimsenin, o araziye sahip olacağını ifade etmektedir. İlim ehlinin ekserisinin görüşü de budur.

İmam Ebû Hanife'ye gçre, "bir araziyi ihya eden kimsenin oraya sahip olabilmesi için devlet reisinden izin alması şarttır."

İmam Malik de bir yerin ihya edilmiş olması için imamın iznine ihtiyaç olmadığını söylüyor. Fakat Maliki âlimleri, bu hususta İmam Ebû Hanife(r.a) gibi düşünmektedir. Malikilerce benimsenen görüş te budur.[456]

Ölü bir arazi içerisine, bir bina inşa etmekle veya ağaç dikmek, sula­mak, sürmek gibi onu faydalı bir hale getirmekle ihya edilmiş olur. Fakat etrafına taşlar veya toprak koymakla ya da etrafım küçük bir duvarla çevir­mekle ihya edilmiş olmaz. Çünkü bunlar araziyi ihya etmek değildir. Arazi­nin sınırlarını belirlemekten ibarettir. Ancak bunu yapan kimse bu hareketiyle bu araziye sahip olmaya daha müstehak bir hale gelmiş olur. Çünkü Rasû-lullah (s.a) kim, bir müslümanın, kendisin­den önce erişemediği şeye herkesten önce erişecek olursa bu kimse o şeye sahip olmaya herkesten daha müstehaklır." buyurmuştur.[457]

Diğer bir hadis-i şerifte de "Mina, önce varan kimsenin konaklama ye­ridir.”[458] buyurmuştur.

Ancak, Hanbelilere göre, bir arazinin etrafım duvarla çevirmek, onun ihya edilmiş sayılması için yeterlidir.

Malikilerle Safilere göre, bu hususta önemli olan örftür. Binaenaleyh hangi beldenin örfünde bir arazinin etrafını duvarla çevirmek, orayı ihya et­mek anlamına gelirse, orada bu arazi ihya edilmiş arazilerden sayılır. Bu ör­fün geçerli olmadığı yerler de ise ihya edilmiş sayılmaz.[459] Fıkıh âlimlerinin çoğunluğu da bu görüştedirler.

Mecellemde hangi muamelelerin ihya için yeterli sayılmadığı açıklanır­ken şöyle deniyor. ".... Tohum ekmek, fidan dikmek, nadas yapmak, sula­mak, sulamak için ark ve kanallar açmak, suların basmaması için yeterli yükseklikte duvar yapmak ve benzeri işler ihyadan sayılır.[460] Ancak Han­belilere göre, bir arazinin etrafını duvarla çevirmek onun ihya edilmesi anla­mına gelir.

Metinde geçen terkibindeki kelimesi tenvinli ve tenvinsiz olmak üzere iki şekilde rivayet edilmiştir. Hafız tbn Hacer'in dediği gibi, bu kelime tenvinli okunduğu zaman kendisinden sonraki zalim kelimesi ya bu ırk kelimesinin sıfatı yahutta ırk kelimesinin başında bulunduğu kabul edilen Zû (= sahip) kelimesinin sıfatı olur. Birinci ihtimale göre söz konusu kelimenin bulunduğu cümle "zalim damar için hak yoktur” anlamına gelir.

Damardan maksat ağaç damarı olduğuna göre, "Bu cümle ile kasdedilen baş­kasının toprağına haksızlıkla dikilen bir ağacın bir damarının bile onu diken kimse için helal olamayacağıdır.”

İkinci ihtimale göre ise bu cümle "bir damarın zalim olan sahibi için hakkı yoktur" anlamına gelir- Netice itibariyle bu takdire göre de cümlenin manası yine birinci ihtimale göre verdiğimiz mana gibidir. İbn Esir'in en-Nihaye'de açıkladığı üzere, hadisi şu şekilde açıklayabiliriz. "Bir kimse ge­lir, kendisinden önce başkası tarafından ihya edilen bir araziye sahip olabil­mek için oraya ağaç dikerse, bu ağaçların bir damarında bile onu diken bu zalim kimsenin hakkı olmaz".

"Irk" kelimesinin zâlim kelimesine izafe edilerek tenvinsiz olarak okun­ması halinde de çıkan mana böyledir.

İmam Tirmizî, bu cümlenin manasını açıklarken şöyle eliyor. "Ebu Musa Muhammed b. el-Müsenna bize nakletti ve dedi ki:"Ebû'I- Velid el-Tayâlisî'ye, zalim bir damar için hak yoktur!" sözünün manasını sordum. Bunun üzerine "zalim damar kendisinin olmayan şeyi alan gasıb (zorba)dır!" dedi. Ben de "başkasının toprağına ağaç diken mi?" "İşte o!" dedi."[461] Ni­tekim aşağıdaki hadislerde de bu husus açıklanmaktadır.[462]

 

3074... Yahya b. Ureve'nin babasından (rivayet olunduğuna gö­re) Rasûlullah (s.a)

"Kim ölü bir toprağı diriltirse, ölü toprak onundur." buyur­muş (Yahya b. Urve bu rivayetine devam ederek bir önceki hadisin sonunda bulunan cümlenin) aynısını zikretmiştir. (Yine Urve sÖzleH-ne devamla şöyle) demiştir. Bu hadisi rivayet eden kimse bana (şunla­rı da) söylçdi; iki adam mahkeme olmak üzere Rasûlullah (s.a)'e müracaat etmişlerdi. Bunlardan birisi diğerinin toprağına hurma ek­mişti. (Hz. Peygamber bunları dinledikten sonra toprağın sahibine ve­rilmesine, hükmetti. Hurma sahibine de hurmasını oradan sökmesini emretti. Ben o hurmaların (sökülmeleri için) köklerine balta ile vuru­lurken gördüm. Onlar uzun hurmalardı. Nihayet oradan sökülüp çı­karıldılar.[463]

 

3075... İbn İshak'dan (bir önceki hadisin) manası (yine bir önce­ki hadisin) senediyle (yani Urve vasıtasıyla rivayet olundu). Ancak (şu farkla ki Urve, bir önceki hadiste geçen) "Bu hadisi bana haber veren kimse..." sözü yerine (burada, Bu hadisi bana rivayet eden kimse) "Peygamber (s.a)'in ashabından bir adamdı. Kuvvetle ihtimal veriyo­rum ki Ebû Said-el-Hudri idi. Ve ben o adamı hurmaların köküne (bal­ta) vururken gördüm sözünü kullandı.[464]

 

Açıklama
 

Yukarıda meallerini sunduğumuz 3074 ve 3075 numaralı hadis-i şerifler bir kimsenin ihya yoluyla sahip olduğu bir top­rağı sahibinin izni olmadan başka birinin ekemeyeceğini şayet izinsiz olarak ekerse ektiğini sökmek mecburiyetinde kalacağını ifade etmektedirler.[465]

 

3076... Urve' (r.a)'den demiştir ki:

"Ben, Rasûlullah (s.a)'in -toprağın, Allah'ın toprağı, kulların da Allah'ın kulu olduğuna" ve "ölü bir toprağı imâreden bir kimse­nin ona (sahip olmaya herkesten) daha fazla müstehak olduğuna (da­ir) hükmettiğine şahitlik ederim. (Çünkü) bu hükmü bize Peygamber (s.a)'den (uygulamalarıyla, bilfiil) getiren(ler bize) ondan namazları getiren kimselerdir.[466]

 

Açıklama
 

Tabiîn'in başta gelenlerinden biri olan Hz. Urve b. Zübeyr b. Avvam (r.a) yukarıda mealim sunduğumuz sözleriyle Hz. Peygamberin: "Kulların hepsi Allah'ın kuludur. Ve hukuki yönden arala­rında hiç bir fark yoktur. Toprakta Allah'ın mülküdür. Kimsenin onun üze­rine hakkı yoktur. Binaenaleyh ölü bir araziyi ihya eden, o araziye herkesten daha fazla müstehaktır. Bir başkası onun üzerinde hak iddia edemez" mea­lindeki sözlerini ifade etmek istiyor.

Hz. Peygamberin bu sözünü pekçok sahabiden duyduğunu onların is­mini saymanın uzun süreceğini ve esasen sahabilerin güvenilir, kişiler olduğu için isimlerini saymaya gerek olmadığını anlatabilmek için de şöyle diyor. "Hz. Peygamberin bu hükümlerini bize nakledenler (öyle sıradan kişiler de­ğillerdir. Onlar) Hz. Peygamberden bize namazları nakleden kimselerdir" diyor.

Bu hadis-i şerifte ölü bir toprağı ihya eden bir kimsenin o toprağa sahip olacağı değil de sahip olmaya herkesten daha fazla müstehak olduğu ifade ediliyor.

Bu bakımdan mezheb imamları buradaki ihya kelimesinin toprağı tam

manasıyla ihya etmek anlamında değil de, etrafını taş, toprak, sel baskınına dayanamayacak kadar basit ve küçük bir duvarla çevirmek anlamında kul­lanıldığı görüşündedirler.

Bir toprağın etrafım bu şekilde çeviren kimse oraya tam manasıyla sa­hip olamaz. Fakat oraya sahip olmak hususunda kendinin öncelik hakkı olur. Dolayısıyla bir anda onunla birlikte bazı kimseler orayı ihya etmeye teşeb­büs etseler, ihya hakkı ona tanınır. Nitekim 3073 numaralı hadisin şerhinde de açıklamıştık.[467]

 

3077.... Semure (r.a)'den (rivayet olunduğuna göre), Peygamber (s.a):

"Kim bir toprağın etrafım duvarla çevirirse o toprak onundur.” buyurmuştur.[468]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerif bir toprağın etrafını duvarla çevirmenin, onu  ihya etmek için yeterli sayıldığına ve bir toprağın etrafını taşla çeviren kimsenin oraya sahip olacağına delalet etmektedir.

İmam Ahmed'in meşhur olan görüşü de budur. Ancak İmam Ahmed (r.a)'e göre bu duvarın orada görülmesi mümkün olan zararlardan orayı ko­ruyacak nitelikte bulunması gerekir.

Aliyyu'1-Kâri (r.a)'in açıklamasına göre, İmamı Nevevî bu mevzuda şöyle demiştir... Bir kimsenin herhangi bir toprağı hayvanlara ağıl yapmak ya da meyva veya sebze kurutmak için kullanmak istediğinde, buranın kendisine tahsis edebilmesi için oranın etrafını duvarla çevirmiş olması gerekir. Onun etrafına taşları veya ağaç dallarını koymuş olması yeterli değildir.

İmam Kâsâni'nin dediği gibi, bir toprağın etrafına taşlar koyarak orayı çeviren kimsenin, o toprağa sahip olamayacağına dair icma vardır. Çünkü bu kimsenin yaptığı iş, bu taşları oraya sadece koymaktan ibarettir. Bu kim­se bu işiyle oraya malik olmasa da oraya sahip olma hususunda bir öncelik hakkına sahip olur.

3073 numaralı hadisin şerhinde de açıkladığımız gibi, hanefi âlimlerine göre, "toprak etrafına çevrilen bir duvarın, ihya için yeterli sayılabilmesi için orayı sel baskınından koruyacak kadar yüksek olması gerekir.[469]

Şâfiilerle Malikilere göre, bu duvarın yeterli olup olmadığını orada ge­çerli olan örf tayin eder.[470]

 

3078... Hişam (b. Urve) dedi ki: "Haksız damar(dan maksat) Bir kimsenin, bir başkasının toprağına ağaç dikip ona sahip olmaya kalk­masıdır." îmam Malik de "Haksız damar(dan maksat) haksız olarak kazılan her kuyu ve (haksız olarak) dikilen her ağaçtır" dedi.[471]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerif 3073 numarada geçen "zalim damar" tabiri üzerinde Hz. Hişam b. Urve ile İmam Malik (r.a)'in yaptık­ları açıklamaları ifade etmektedir.

Biz, âlimlerin bu tabir üzerindeki açıklamalarını sözü geçen hadisin şer­hinde zikrettiğimizden burada tekrara lüzum görmüyoruz.[472]

 

3079... Ebû Hamayd-es-Saîdî'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a)'le birlikte Tebük savaşına çıkmıştım. (Hz. Peygamber) Vadilkura'ya gel­diği zaman bahçesinde (duran) bir kadınla karşılaştı.

Bunun üzerine sahabilerine (Bu kadının bahçesinden kalkacak olan hurmanın miktarını) "tahmin edin" (bakalım) buyurdu ve kendisi (onu) on kile (olarak) tahmin etti, kadına da: "Buradan çıkacak olan (hur­ma mikdarın)i iyi belle!" dedi. Sonra (yola koyulduk ve) Tebük'e gel­dik. (Orada) Eyle hükümdarı Rasûlullah (s.a)'e beyaz bir katır hediye etti. Rasûlullah (s.a) de o hükümdara bir cübbe giydirdi. Ve O'na ya­ni memleketi (halkı)'na (cizye karşılığında eski topraklarında kalacak­larına dair bir eman) yaz(dır)dı. (Bu seferden dönüşümüz esnasında) Vadilkura'ya geldiğimizde (Hz. Peygamber daha önce bahçesinde rast­lamış olduğumuz) kadına

"Bahçende ne kadar (hurma) oldu?" diye sordu. (Kadın) da:

"On kile" dedi (yani) Rasûlullah (s.a)'in tahmini(ni söyledi).Bunun üzerine Rasûlullah (s.a)

"Ben Medine'ye (gitmekte) acele ediyorum. Benimle beraber ace­le (Medineye gitmek) isteyen acele etsin" buyurdu.[473]

 

Açıklama
 

Vadilkura: Hicaz'ın Şam tarafına düşen eski bir şehirdir. Ey-le'de; Mısır'la Mekke arasında bir sahil şehridir. Buranın hü­kümdarı Yuhanna b. Ru'bedir.

Hadisin zahirine bakılırsa, Hz. Peygambere Düldül, hicretin dokuzun­cu senesinde vukubulan bu gazada hediye edilmiştir. Oysa Hz. Peygambe­rin, hicretin sekizinci yılında vukubulan Huneyn savaşında bu katırın üzerinde bulunduğu sahih hadislerle rivayet edilmiş ve şöhret bulmuştur.

Kadı Iyâz bu zahiri çelişkiyi gidermek için şöyle demiştir: "O halde hay­vanın hediye edilmesi Tebük gazasından önceye hamledilir. Zaten hediye me­selesi, elçinin gelmesi üzerine (vav) ile atfedilmiştir. Bu edat tertib iktiza etmez.

Vesk: Altmış sa' demektir. Bu mikdar tahminen onbeş teneke eder.

Avnü'l-Ma'bûd yazarına göre, mevzumuzu teşkil eden bu hadisin, bab başlığıyla ilgisi, Hz. Peygamberin Vadilkura'da bir bahçede rastladığı kadı­nın bahçesini yine o kadına bırakmasıdır. Çünkü bu bahçeyi o kadın ihya ettiğinden bahçe onun mülkü olmuştur. Rasûl-ü Zişan Efendimiz bu sebeble sözü geçen bahçeyi eski sahibesinin elinde bırakmıştır.

Bezlü'l-Mechûd yazarına göre, bu hadisin bab başlığıyla ilgisi Hz. Peygamberin Eyle arazisini cizye karşılığında Eyle halkına bırakmasıdır. Çün­kü o araziyi Eyle halkı ihya etmiştir. Bu sebeple Hz. Peygamber bu araziyi cizye karşılığında yine eski sahiplerinin elinde bırakmıştır.

Siyer kitaplarında bu hadise şöyle anlatılır.

Eyle halkı, Arap kabilelerinin birer birer müslüman olduklarını görün­ce, Peygamberimizden korkmağa başlamışlardır.

Fakat Peygamberimizin Ukeydir, b. Abdülmelik'e asker gönderip on­lara şefkatli davrandıklarını gördükleri zaman, Eyle kralı Yuhanne b. Ru'-be yanına Cerba' ve Ezrûh halkı temsilcilerini alarak, Tebuk'e Peygamberi­mizle görüşmeye geldi.

Yuhanne'nin göğsünde altın bir haç, alnının saçı da, toplanmış ve bağ­lanmış bulunuyordu.

Yuhanne Peygamberimizi görünce, ellerini, göğsüne koyup başını eğe­rek Peygamberimize saygı işareti yaptı.

Peygamberimiz de, ona "kaldır başını!” diye işaret buyurdu.

Yuhanne, hıristiyandı. Aynı zamanda Uskuftu.

Uskuf, Hıristiyan din bilgini, din başkanı demektir.

Peygamberimiz, Yuhanne'ye, yemen kumaşından yapılmış bir elbise giydirdi.

Kendisinin, Bilâl-i Habeşî'nin yanında konuklanmasını ve ağırlanması­nı emr buyurdu.

Yuhanne, getirdiği ak katırı Peygamberimize hediye etti. Musa b. Uk-be'ye göre: Peygamberimiz-Yuhanne'yi Müslümanlığa davet, etti.

Yuhanne, yanaşmadı ve cizye vermeğe razı oldu.

Yuhanne'nin Peygamberimizle Yaptığı Anlaşma:

Yuhanne b. Ru'be, yurdundaki erginlik çağına basıp ustura tutmağa baş­layan her erkek başına yılda bir dinar (altın) cizye vermek üzere Peygambe­rimizle sulh yaptı.

Eyle'de üç yüz erkek bulunuyordu. Buna göre: Yıllık cizye, üçyüz di­nar tutuyordu.

Eyle"halkı, müslümanlardan, yanlarına uğrayacak olanları konuklamak ve ağırlamakla da, mükellef idiler.

Peygamberimizin Yuhanne ve Eyle Halkı İçin Yazdırdığı Yazı:

Peygamberimiz, Yuhanne ve Eyle halkı için yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu:

Bismillahirrahmanirrahim

Bu, Allah ve Allah'ın Rasûlii Peygamber Muhammed tarafından Yu­hanne b. Ru'be ile Eyle* halkından denizdeki gemilerde bulunanları ve karadaki gezen, dolaşanları için eman yazısıdır:

Gerek bunlar ve gerek Şam, Yemen ve deniz sahili halkından Eylelilerle birlikte bulunanlar, Allah'ın ve Muhammed Peygamberin himayesi ildedirler.

Onlardan bir kötülük işleyeni, yanındaki malı koruyamayacak, onun malı, insanlardan, alan kimse içinde, helâl olacaktır.

Gerek su almak isteyenin, gerek denizde veya karada dilediği yola git­mek isteyenin engellenmesi helal olmayacaktır.

Bunu, Rasûlullah (s.a)'ın izniyle Cuheym b. Salt ve Şurahbil b. Ha se­ne, yazdı".

Peygamberimiz Eyle halkına e mân alameti olmak üzere verdiği Bürde:

Peygamberimiz, Eyle halkına, yazı ile birlikte kendileri için eman ala­meti olmak üzere bir de Bürde (elbise) vermişti.

Abül Abbas Abdullah b. Muhammed, bu.Bürde'yi üçyüz dinara satın almıştır.

Abbas oğullan, bu hırkaya, seleften halefe tevarüs ettiler. Halifeler, bay­ram günlerinde onu, üzerlerine giyinip peygamberimize aid Asa'yı ellerine alarak sekînet ve vakarla dışarı çıktıkları zaman, ondan kalbler ürperir, gözler kararırdı.[474]

 

Bazı Hükümler
 

1. Kâfirlerin verdiği bir hediyyeyi kabul etmek caizdir.

2. Olu bir araziyi ihya eden kimse o araziye sahip olur.[475]

 

3080... Hz. Peygamberin hanımı Zeyneb'den (rivayet olunduğu­na göre) kendisi (bir gün) Rasûlullah (s.a)'in başını tararken (Hz. Pey­gamberin) yanında Osman b. Affan'ın hanımı ile muhacirlerden bazı kadınlarda varmış. Bunlar, (Hz. Peygambere, varislerin çokluğundan dolayı) evlerinin kendilerine dar gelmeye başladığından ve (yakında) oradan çıkarılacaklarından şikayet etmişler.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) muhacirlerin evlerine (onların) ha­nımlarının) mirasçı kılınmasını emretmiş (derken) Abdullah b. Mesud vefat etmiş karısı da Medine'de (ona ait olan) bir eve mirasçı olmuş.[476]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerifi açıklarken Hattâbî (r.a) şu görüşlere yer vermektedir: "Bazı hadislerde Peygamber (s.a)'in, Medine'ye göç eden muhacirlere, Medine'deki bazı evleri bağışladığı rivayet edilmektedir.

Hz. Peygamberin bu evleri muhacirlere bağışlaması iki şekilde te'vil edilmiştir.

1. Aslında Hz. Peygamber'in muhacirlere bağışladığı ev değil arsadır. Bu arsaları onlara ev yapıp oturmaları için vermiştir. Bu şekilde onlar önce arsaya sonra da arsa içerisine yaptıkları eve sahip olmuşlardır. Dolayısıyla onlar vefat ettikten sonra da bu evler hanımlarına kalmıştır.

2. Hz. Peygamberin onlara verdiği evdir. Fakat bu evleri onlara mülk olarak değil, ödünç olarak vermiştir. Ebu İshak el-Mervezî'nin görüşü budur.

Meseleye bu açıdan bakınca Hz. Peygamberin Medine'deki muhacirle­re verdiği evlerin, onların mülkü olmaması ve dolayısıyla miras olarak ha­nımlarına kalmaması gerekir. Bu durumda hadiste geçen bu evlere muhacir­lerin hanımlarının mirasçı olmaları izaha muhtaçtır.

Ebû'Dâvud, Hz. Peygamberin, muhacirlere bağışlamış olduğu bu yer­lerle ilgili hadisleri *'ihyâ-ül-mevat = ölü arazilerin ihya edilmesi" başlıklı baba koyarken buraların daha önce kimsenin mülkiyetinde olmayan ölü arazi olduğunu, muhacirler, Hz. Peygamberin izniyle içerisine ev yapmak sure­tiyle buraları ihya ederek mülkiyetlerine sahip olduklarını ifade etmek iste­miştir.

Meseleye musannif Ebû Davud'un açısından bakınca, muhacirlerin bu evlerinin hanımlarına miras olarak kalmasında kapalı bir taraf görülmez.

Bu evlerin muhacirlerin diğer varislerine verilmeyip te sadece hanımla­rına verilmesinin sebebini açıklarken de Hattâbî şöyle diyor. "Medine'de bu­lunan muhacirlerin hanımları, kocalarının vefatından sonra evsiz barksız ka­lınca çok perişan duruma düşecekleri bilindiği için Hz. Peygamber, varisler arasında paylaştırılacak olan mallardan eylerin hanımlara evin dışındaki mal­ların da diğer mirasçılara verilmesini uygun görmüş ve miras esasları çerçe­vesinde evler kadınlara diğer mallarda öteki varislere verilmiştir.

Bir başka izah şekline göre de, Hz. Peygamber muhacirlerin hanımları na bu evlerin mülkiyetini değil ölünceye kadar bu evlerden oturarak fayda­lanma hakkını vermiştir. Hz. Peygamberin de muhacirlerden olduğu düşü­nülürse Hz. Peygamberin evlerinin de hanımlarına kalacağı tabiidir.

Bu mevzuda Süfyân b. Uyeyne, Hz. Peygamberin hanımları hakkında diğer muhacirlerin hanımlarından, farklı bir izah şekli getirmektedir. O'na göre, Hz. Peygamberin vefatından sonra, O'nun hanımlarının başka biriyle evlenmesi haram olduğundan, bu hanımlar hayatlarının sonuna kadar iddet bekleyen kadınlar durumundadırlar. İddet bekleyen bir kadınınsa kocasının evinde mülkiyetine sahip olmadan oturması hakkıdır.

Bu bakımdan Hz. Peygamberin hanımları hayatlarının sonuna kadar Hz. Peygamberin evlerinde mülkiyetlerine sahip olmadan oturmuşlardır.[477]



[455] Tirmizi, ahkam 38; Buharı, hars 15; Muvatta, Ukdiye 26, Ahmet b. Hanbel 327.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/403.

[456] ez-Züheylî Vehbe, el-Fikh-û-lslâmi II, 531.

[457] 22 Züheyli Vehbe el-Fıkhul-lsIami 11-530.

[458] Ebû Dâvud, menasik 89, Tirmİzî, hac 52, İbn Mace, jnenasik 52, Darımı, menasik 87; Ahmed VI-187, 207.

[459] ez-Züheyli Vehbe, el-Fıkhül-lslâml 11,530.

[460] Ali Haydar Efendi, 111,553-554.

[461] Tirmizi, ahkam 38.

[462] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/403-405.

[463] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/405-406.

[464] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/406.

[465] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/406.

[466] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/406-407.

[467] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/407.

[468] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/408.

[469] Mecelle Mad. 1275-1276, Ali Haydar Efendi III, 553-554.

[470] ez-Züheyli Vehbe, el-Fıkhül-İsIâmi 11-530.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/408.

[471] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/409.

[472] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/409.

[473] Buharî, zekât 2, 54, cihâd 49, 136, hibe 28, cizye 2; Müslim, fadail 10, 11, Ahmed b. Hanbel V-424-425.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/409-410.

[474] Koksal M. Asım, İslâm Tarihi, IX, 224-226.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/410-412.

[475] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/412.

[476] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/412-413.

[477] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/413-414.