- Olağanüstü elçi Amr İbn Umeyye

Adsense kodları


Olağanüstü elçi Amr İbn Umeyye

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Hadice
Fri 14 January 2011, 02:20 pm GMT +0200
Olağanüstü Elçi: Amr İbn Umeyye


732. Aslen Damra kabilesinden olan Amr ibn Umeyye ibn Huveylid ibn Abdullah ibn Iyâs ibn Abd (yahut) Ubeyd ibn Nâşire ibn Ka’b ibn Cudeyy ibn Damra ibn Bekr ibn Abd Menât ibn Aliyy ibn Kinâne, Resulullah (AS) dönemindeki diplomatik etkinliklerde çok önemli görevler üstlenmiş bir şahsiyettir. Kendisini meslekten yetişmiş İslam’ın ilk siyasî temsilcisi (diplomatı) olarak nitelendirebiliriz.

733. Elimizde kesin bir bilgi olmamakla birlikte, hicretten 25 yıl önce dünyaya geldiğini söyleyebiliriz. Resulullah (AS)’ın yakın akrabalarından Suheyle bint Ubeyde ibn Hâris ibn el-Muttalib’le evlendi.880 Kayınpederi olan Ubeyde, ilk Müslümanlardan biridir ve Bedir Savaşı’nda (H.2) şehit düşmüştür. Kaynağımızın belirttiğine göre Amr ibn Umeyye’nin sülalesi, daha önce yapılmış ittifak anlaşması gereği Mekke’deki Abd Şems kabilesinin bir kolunu oluşturuyordu. Amr, H. 60 yılından önce vefat etmiştir.881 Yukarıda zikredilen soyağacını verdikten sonra, kaynağımız, onun Ebû Umeyye künyesini de taşıdığını ve çok sayıda çocuğu olduğunu, hatta bunlardan Ca’fer, Abdullah ve Fadl adlı oğullarının yanı sıra ez-Zibrikân adlı yeğeninin de hadis alanında yetişmiş bilginler olduğunu eklemektedir. Derin bir hadis bilgini olan eş-Şa’bi de Amr’ın öğrencisi olmuş ve Muhammed (AS)’ın hayat hikâyesi (siret) başta olmak üzere birçok bilgiyi ondan naklettiği hadis bilgilerine dayandırmıştır. Amr, Medine’de vefat etmiştir.882

734. Amr ile Abdu Şems ailesi arasındaki ittifak oldukça ilginç olup, Amr’ın Habeşistan’la olan samimi ilişkilerine açıklık getirmektedir. Îlâf adı verilen meşhur anlaşmalar sayesinde, Abd Şems ve onun soyundan gelenler, Mekke’nin Habeşistan’la olan ticaretini kendi tekellerine almışlardı (aynı tekel, Hâşim ailesinin Suriye ile, el-Muttalib ailesinin Yemen’le ve Nevfel ailesinin Irak’la yaptığı ticari ilişkiler için geçerliydi).883Abd Şems kabilesinin müttefiki olması dolayısıyla, Amr muhtemelen Habeşistan’a düzenlenen kervanlara da katılmıştır. Biz daha önceki bölümlerde, Habeş hükümdarı Necaşî Ashame’nin, gençlik yıllarında Habeşistan tahtı için mücadele eden akrabaları tarafından satıldığına işaret ederek, ömrünün bir kısmını, konumuzun kahramanı Amr’ın kabilesi olan Damralılar arasında köle olarak geçirdiğini yazmıştık.

735. Başlangıçta Amr muhtemelen İslam hareketine karşı duyarsız kalmış ve Bedir ve Uhud savaşlarında Mekkelilerin safında yer almıştır.884 Müslüman oluşu, Uhud savaşından sonra Mekkelilerin geri çekildikleri döneme rastlar. Hiçbir tarihçi, bu iki kanlı savaş sırasında kendisinin herhangi bir askerî harekata katıldığı hakkında bilgi vermez. Duruma bakılırsa, Amr bu savaşlara da formalite gereği katılmıştır: Mekkeli bir ailenin mensubu olarak, kabile başkanının katıldığı her savaşta hazır bulunması gerekiyordu. Acaba kendisinin Muhammed (AS)’ın şahsi bir dostu olduğunu düşünebilir miyiz? Her ikisi de İslam’dan önce kervan ticaretiyle meşgul olmuşlardı. Aşağıda göreceğimiz gibi, böyle bir şeyin olması mümkün görünmektedir:

736. Büyük sîret yazarı Şe’mî’nin ifadesine göre,885 Resulullah (AS)’ın Bedir Savaşı’nda Mekkeliler karşısında elde ettiği zaferden sonra bunlar, uğradıkları yenilginin intikamını almak üzere Necâşî nezdinde bir elçi heyeti göndererek, kendisinden Habeşistan’a sığınmış olan Müslümanların sınır dışı edilmesini istediler. Resulullah (AS), Mekkelilerin bu hilesini öğrenir öğrenmez, derhal Amr ibn Umeyye’yi Müslümanlar lehine şefaatçi olmak üzere Necâşî’ye elçi olarak gönderdi. (Olayın ayrıntısını Habeşistan’la ilgili bölümde vermiştik.) Bu küçük olay bile, Amr’ın öncelikle Muhammed (AS)’ın şahsî dostu olduğunu ve her ne kadar Bedir Savaşında Müslümanlara karşı safta yer almış olsa da kendisine sonsuz bir güven duyduğunu delilleriyle birlikte gayet güzel açıklamaktadır. Yine bu olay bize, Muhammed (AS)’ın gayrı müslimleri de elçi olarak görevlendirmekte hiç tereddüt etmediğini göstermektedir. Son olarak bu olay bizi bu zatın diplomatik özellikleri ve Necâşî ile olan yakın ve samimi ilişkileri hakkında bilgilendirmekte ve düşmanlarının oyun ve hilelerini boşa çıkarmak için Resulullah (AS)’ın daima yerinde ve zamanında bilgi toplamayı bildiğini göstermektedir.

737. H. 4 yılında, bedevilerin önde gelen başkanlarından Ebû Berâ’ Mulâ’ib el-E’inne, yanında hangi amaçla getirdiği bilinmeyen hediyelerle birlikte Resulullah (AS)’ı ziyaret için Medine’ye geldi. Ancak İslam’a girmek istemiyordu. Yapılan görüşmeler sonucunda, Resulullah (AS)’ı, kendi kabilesinde İslam’ı yaymak üzere çok sayıda sahabeyi kendisiyle birlikte götürmeye razı etti. Olayın kahramanı Amr da onlardan biriydi. Bi’ru Maûne denilen yerde,886 Ebu Berâ’nın yeğeni ‘Amir ibn Tufeyl887 Müslümanlara ani bir baskın düzenledi; hayvanları otlatmak için kamptan ayrılmış olan Amr ve bir başka Medine’li Müslüman dışında tüm kafile kılıçtan geçirildi. Döndüklerinde düşman süvarileri hala oradaydı. Girdikleri çatışma sonunda Amr esir edildi, arkadaşı ise şehit düştü. Ancak saldırgan Amir ibn Tufeyl: “Annem bir köle azat etmeyi nezretmişti” diyerek, onu fidye almaksızın azat etti. Kaynaklarımızın ek olarak verdiği bilgiye göre, azat edildiğinin bir göstergesi olarak alnının üstündeki saçları kesip, o haliyle serbest bıraktı. Amr tebliğle görevlendirilen 70 arkadaşının şehit edildiğini haber vermek için yaya olarak Medine’ye yöneldi. Ancak Medine yakınlarında bu kılıçtan geçirme olayının sorumlusu olan kabileye mensup iki kişiye rastladı ve onların Resulullah (AS)’ın himayesi altında olduklarından habersiz, sakin sakin kendi yollarına gitmekte olan bu iki kişiyi öldürdü (Belki de bunlar İslam’ı kabul etmişlerdi). Resulullah (AS), Amr’ın başından geçenleri öğrenince, yanlışlıkla öldürülen bu iki kişinin yakınlarına alışılagelmiş kan diyetini gönderdi.888

738. Ebû Sufyân, Resulullah (AS)’ı öldürmek üzere Medine’ye bir bedeviyi göndermişti. Belki de böylece hem Bedir Savaşında öldürülen çok sayıda yakın akrabasının, hem de Müslümanlar tarafından Mekke ticaret kervanlarına karşı yürütülen ve arkası gelmeyen ekonomik baskının intikamını almak istiyordu. Resulullah (AS) bu suikasttan kurtuldu. Bu sırada, Müslüman misafirlerin haince kılıçtan geçirildiği er-Raci’ olayı meydana geldi. Bu davetlilerden birkaçı da tutsak edilerek Mekkelilere satılmış, onlar da bu iki Müslüman’ı çarmıha gererek öldürmüşlerdi. Bu durum karşısında Resulullah (AS), Ebû Sufyân’ı öldürmeleri için iki görevliyi, yani Amr ve yanındaki Medineli Müslümanı gönderdi. Amr’ı Mekke’de tanıdılar ve Ebû Sufyân, bu korkunç “şeytan”ın oraya geliş amacını anladı. Ve sadece kendi güvenliği için değil, aynı zamanda ellerinden kaçmış olan Amr’ı ele geçirmek üzere önlemlerini aldı. Amr ve arkadaşı dağlardaki bir mağaraya saklanmışlardı. Ertesi gün aramaya son verildiğinde, kendisi yeniden şehre gelerek, Hubeyb’in çarmıha gerilmiş durumdaki cesedini bulunduğu yerden indirdi. Daha sonra, o sırada karşılaştığı halktan üç kişiyi öldürüp, birini de esir aldı ve sağ salim Medine’ye dönerek, olup biteni Resulullah (AS)’a anlatmak üzere Medine’nin yolunu tuttu.889

739. Amr daha sonra Kuzey-Doğu Arabistan’da oturan Benu’d-Di’l kabilesi nezdinde bir kez daha elçi-tebliğci olarak gönderildi. Ancak hiçbir başarı gösteremeden Medine’ye döndü. Muhammed (AS)’e verdiği sözlü raporunda şunları anlattı:

        “Onlara vardığımda dağınık bir durumda idiler. Kaldıkları yere döndükleri zaman aralarına girdim ve onları Allah ve Resulünün yoluna girmeye davet ettim. Ancak beni kesin bir dille reddettiler.”

        Bunun üzerine Resulullah (AS)’ın yanında bulunanlar onlara karşı bir cezalandırma seferi düzenlenmesini istedilerse de, o bu teklife şöyle diyerek karşı çıktı:

        “Hayır, onları kendi hallerine bırakınız! Eğer başkanları İslam’ı kabul edip namazlarını kılar, sonra onlara dönerek “siz de Müslüman olun” derse, kimse bunu reddetmeyecektir.”890

        Ancak bu rivayetin yer aldığı kaynaktaki (Ya’kûbî) hadisler genellikle şüphelidir.

740. H. 6 yılına doğru Amr Habeşistan kralı Necâşî nezdine gönderilmiştir. Bu görevlendirmenin amacı, genç bir dul kadın olan, Ebû Sufyân’ın kızı Umm Habibe’yi Resulullah (AS)’la gıyaben nikâhlamaktı. Umm Habibe’nin kocası, Habeşistan’a hicret ettikten sonra burada İslam’dan çıkmış ve Hıristiyanlığa geçmişti. Taberî’nin verdiği bilgiye göre,891 karısının da Hıristiyanlığa geçmesi için büyük çaba harcamış, ancak başarılı olamamıştı. Ve sonunda alkolik bir adam olarak ölmüştü.892 Muhammed (AS), bu genç dul kadını İslam’a olan bağlılığından dolayı ödüllendirmek istemişti. Necâşî, Umm Habîbe’nin rızasını aldıktan sonra, parlak bir törenle bu gıyabî nikâhı kıymıştır.893 Elçi Amr’ın görevi sadece Necâşî nezdinde bu nikâhın kıyılmasını rica etmek değil, aynı zamanda Müslüman mültecilerin Medine’ye gönderilmesini sağlamaktı. Necâşî bunlar için iki gemi temin etmiş ve Amr’ın görevi de böylece başarıyla sonuçlanmış oldu.

741. İslam tarihi ile ilgili kaynaklarda, Resulullah (AS)’ın iki ayrı Necâşî’ye gönderdiği ve İslam’a davet içerikli iki mektuptan söz edilir. Bunların her ikisinde de elçilik görevini Amr üstlenmiştir (bk. “Habeşistan’la İlişkiler” bölümü).

742. Hendek Savaşı’ndan sonraki dönemde894 Resulullah (AS) Mekkeli müşriklere karşı kesin bir yumuşama politikası gütmüş ve bu amaçla, bölgede çıkan kıtlığı fırsat bilerek, diğer insani bir takım davranışların yanı sıra, günümüzde önemli bir meblağ oluşturan 500 altın dinarı, Mekkeli yoksullar arasında dağıtılmak üzere göndermişti. Bu dağıtım işinde, Ebû Sufyân ve Safvân ibn Umeyye gibi Mekke’nin ileri gelen başkanları devreye sokulmuş ve böylece onların da gönülleri alınmış oldu.895 Bu yardım dağıtma işinde Amr da görevliydi. Resulullah (AS) aslında bu parayı Amr ibn el-Fagavâ el-Huzâî adlı sahabeye teslim etmiş ve kendisine bu yolculuğunda yanına bir arkadaşını almasını emretmiştir. Seçtiği yol arkadaşının Damra kabilesinden Amr ibn Umeyye olduğunu bildirmesi üzerine, Resulullah (AS) şöyle söylemiştir:

        “Damralıların bulunduğu bölgeden geçerken, bu kabileyle seninki arasında mevcut gerginlikten dolayı, kendine dikkat et!”

        Göründüğü kadarıyla Amr ibn Umeyye bir vesile ile Amr ibn el-Fagavâ’nın Damralıların bölgesinden geçeceğini onlara bildirmiş ve onlar da kalabalık silahlı bir grupla bu iki elçiyi “karşılamaya” gelmişlerdi. Resulullah (AS) tarafından önceden uyarılmış olan İbn el-Fagavâ, devesinin yürüyüşünü hızlandırıp, yol arkadaşını oldukça gerilerde bırakmış, Damralılar yetiştiğinde ise kendisi kabile arazisi dışında güvenli bir yere gelmişti. O zaman Amr ibn Umeyye biraz acele edip arkadaşına yetişti ve Damralıların kendisine konukseverliklerini sunmak üzere geldiklerini, kötü bir şey yapma niyetinde olmadıklarını vs. söyleyerek, onunla yeniden uzlaşmayı başardı. Yolculuğun bundan sonraki gidiş ve dönüş aşamaları tatsız bir olay çıkmadan tamamlandı.

743. Resulullah (AS) H.9 yılında Tebuk Seferi için Medine’den yola çıktığı zaman, aynı zamanda Dûmetu’l-Cendel hükümdarı Ukayzir’e karşı Hâlid ibn Velîd komutasında askeri bir birlik göndermişti. Halid bu hükümdarı tam avlandığı sırada bir baskın düzenleyerek ele geçirmiş ve haberi ulaştırması için Amr ibn Umeyye’yi Resulullah (AS)’a geri yollamıştı. Bu arada hükümdar ve yandaşlarından ele geçirdiği ganimetleri ve özellikle hükümdarın kardeşine ait ipekten kıymetli bir kaftanı da Resulullah (AS)’a gönderdi.896

744. İbn el-Kelbî’nin verdiği bilgiye göre,897 Resulullah (AS), H. 10 yılına doğru sözde peygamber Museylime’ye yazdığı cevabi mektubu göndermek üzere Amr’ı bir kez daha elçilikle görevlendirmiştir. Yazarın ifadesi şöyledir:

        “Resulullah (AS) Amr’ı beş kez siyasi elçi olarak görevlendirmiştir: Bir kez kendisini İslam’a davet etmek üzere Necâşî’ye, bir kez Habeşistan’da bulunan muhacir bir Müslüman kadınla kendisini gıyaben nikahlaması için yine Necâşî’ye, bir kez yine Habeşistan’a olmak üzere Ca’fer ibn Ebî Talib ve diğer mültecilerin dönüşlerini sağlamak için, bir kez sahte peygamber Museylime’ye yazdığı mektubu teslim etmesi için ve nihayet, Mekkeli Kureyşlilerin çarmıha gerdiği, Ensar’dan Hubeyb ibn Adî’nin naşını bulunduğu yerden aldıktan sonra Ebû Sufyân’ı öldürmek üzere toplam beş kez.”

        Museylime ile yapılan yazışmadan daha önce bahsetmiştik. Muhammed (AS), cevabi yazısını Museylime’nin elçisi aracılığıyla değil de, kendisinin görevlendirdiği elçilerden biriyle göndermeyi tercih etmesindeki amaç, herhalde bir sahtekarlığın önüne geçmek ve durumu Benû Hanîfe kabilesine bizzat açıklamak olsa gerektir. Amr, bu son elçilik görevinde hiçbir başarı elde edememiştir. Çünkü Museylime iddiasında ısrar etmiş ve daha sonra Ebû Bekir’in halifeliği döneminde ölüp gitmiştir.

745. Amr daha sonra kesin olarak Medine’ye yerleşmiş ve oldukça yaşlanmış olarak vefat ettiği Harratîn (marangozlar) mahallesinde oturmuştur.898

746. Amr’ın çok yönlü ve renkli kişiliği bir takım romancılara (menkıbe yazarlarına) da ilham kaynağı olmuştur. Nitekim, Dâstânu Emîr Hamza adlı eserde, diğer birçok şahsiyetin yanı sıra, kitaptaki en heyecan verici ve şeytani kurnazlıkları planlayan Amr adında bir kahraman da yer almaktadır.


882 İbn Abd el-Berr, İsti’âb, II, Nº 1889.

883 İbn Sa’d, I/I, s. 43-46; ayrıca bk. Mélanges Massignon’da (Şam) yayınlanan makalem.

884 İbn Sa’d, IV/I, s. 182-183.

885 Şe’mî, Sîre, daha önce belirtilen yer, IV, 111.

886 İbn Hişâm, s. 648 vd.

887 Bu olayda Ebû Berâ’nın suç ortaklığı yaptığını düşünmek yanlış olur. Zira, Suheylî’ye göre (II, 321) bu zat Resulullah (AS)’la gayet dostane ilişkiler sürdürmekte idi: Muhabbar’da verilen bilgilere göre (s. 472-473) kendisi yakın akrabalarını korumanın verdiği suçluluk duygusuyla kahrından ölmüştür. İbn Hişâm (s. 650) ise onunla yeğeni arasındaki düşmanlığa göndermede bulunur. Burada daha çok bu gayretli görevlilerin küçük bir tedbirsizliğinden söz etmek gerekecektir. Gerçekten de, yolculuk sırasında, düşman olduğu açıkça bilinen bir bölgeden geçerken, içlerinden biri o vadide oturan insanlar arasında İslam’ı tebliğ için ortaya çıkmıştır. Bu “hakaret”e öfkelenen o bölgenin başkanı Amir, tebliğle görevlendirilmiş olan sahabelere saldırarak onları katletmiştir (bk. İbn Kesîr, Tefsîr, I, 426, Ali İmran: 3/169).

888 İbn Hişâm, s. 650; İbn Sa’d, II/I, s. 38.

889 İbn Hişâm, s. 992-994; İbn Sa’d, II/I, s. 68; IV/I, s. 183. İbn Râhûye, İbn Hacer’den naklen, Metâlib, Nº 4344.

890 Ya’kûbî, II, 77.

891 Taberî, I, 1672.

892 Belazurî, I, § 529, 903-904.

893 İbn Sa’d, I/II, s. 15-16; İbn Hişâm, s. 144.

894 Kaynağımız (İbn Sa’d (IV/II, s. 32-33) bu dönemden uzun uzadıya bahsederek, söz konusu dinarların gönderilmesi olayını “Mekke Fethi”nden sonraki döneme oturtur. Burada açıkça müstensihin kalem sürçmesi söz konusudur. Zira İbn Sa’d’da şöyle bir açıklama vardır: Para Mekke’ye ulaştığında Ebû Sufyân şöyle homurdandı: “Muhammed (AS) bununla bizim gençlerimizi kandırmak istiyor.” Fetihden, dolayısıyla Ebû Sufyân’ın İslam’ı kabul etmesinden sonra Ebû Sufyân’ın böyle bir tepkide bulunması imkansızdır. Öte yandan, Fetihden sonra Resulullah (AS), fakirlere yapılacak olan yardım dağıtımının özel kişilerce değil, hükümetin kendi valisi ve memurları aracılığıyla yapılmasını istemiştir. Bu durumda metnin “Hendek Savaşı’ndan sonra” veya “Hudeybiye Anlaşmasından önce”, yahut da “Mekke’nin Fethinden önce” şeklinde okunması gerekir ki biz bu son seçeneği, yani metindeki “sonra” ifadesi yerine “önce”yi tercih ediyoruz.

895 Sarahsî, Mebsût ,X, 91-92; Aynı yazar, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, I, 69 (S. Munecced baskısı, § 91); Belazurî, Ensâb, II, 715 (İstanbul elyazması).

896 Makrîzî, I,464.

897 İbn el-Kelbî, Cemheretu’l-Ensâb, British Museum elyazması, Vr. 45b-46a. (Bu ayrıntıyı Sayın Levi della Vida’nın değerli yardımları sayesinde öğrendim).

898 İbn Sa’d, IV/I, s. 183.