sumeyye
Wed 16 February 2011, 09:52 pm GMT +0200
Öğrenim Durumu:
Şah Veliyyullah Dihlevî, ilim tahsiline çok küçük yaşta başlamıştır. Beş yaşında ilk mektebe kaydettirildi. Yaşı henüz yedi yaşını geçmemişken Kur’ân’ı ezberlemiş bulunuyordu. Tahsilini normal medreselerde yapmayıp, babasından almıştır. Önce bir sene kadar Farsça, sonra da Arapça tahsil etti. Ön yaşında iken el-Kâfiye’yi bitirmiş ve onun şerhi olan el-Câmi’yi okumaya başlamıştı. Babasından zamanında okunması mutat olan ilimleri okumuştu: Lügat (Arapça), hadis, tefsir, fıkıh, usûl, tasavvuf ve felsefe bunlardandır. On beş yaşına ulaştığında yüksek seviyede bir ilim tahsil etmiş; el- Beydâvi’nin bir kısmını okumuş ve o zaman okutulmakta olan ilimleri tamamlamış bulunuyordu. Bu münasebetle babası büyük bir ziyafet vermiş ve herkesi davet etmişti.
Kendisi için özel program uygulayan ve üzerinde özel olarak duran babası ile olan sürekli beraberliği sayesinde kendisinde yüksek melekeler oluştu.
Şah Veliyyullah, el-Cüz’ü’l-lâtîf adlı kendi hayatını ele aldığı kitabında, takip ettiği ders programını bütün detaylarıyla anlatır.
Şah Veliyyullah Dihlevî’nin, okuduğu bu müfredatın belirlenmesinde, dersler arasında seçimin yapılmasında, ayıklamalara gidilmesinde babası ve ilk gerçek hocası Şeyh Abdurrahim’in rolü büyüktü. Çünkü Hindistan’da yedinci hicrî asırdan bu yana uygulanagelmekte olan ders programı çok şişkin tutulmaktaydı. Baba Abdurrahim, oğlunun zekasına güvenerek, okutulmakta olan kitapların sayısını azaltma yanında, tekrarlanarak işlenen konuları da ayıklamaya gitmiş ve oğluna dolambaçlı bir müfredat uygula-mamıştı.
Meselâ, edebiyat alanında Makâmâtu’l-Harîrî çok revaçta idi. Hatta anlatıldığına göre bazı üstadlar onu ezbere bilirlerdi. Buna rağmen biz onu, Şah Veliyyullah’ın okuduğu dersler arasında görmemekteyiz. el-Menâr ve şerhleri, el-Keşşâf, Meşâriku’l-envâr gibi eserler de böyledir.
Aynı dönemde kendisinden yaşça büyük olan ve üstâzu’l-ulemâ bulunan Molla Nizâmuddin es-Sehâlevî (ö. 1161), o sırada okutulmakta (mukarrar) bulunan ders kitapları sanki azmış gibi, özellikle sarf, nahiv, mantık, felsefe, riyaziyat, belagat, kelâm ilimlerine dair pek çok kitabı daha ilave etmiş; bunlar, talebeleri, talebelerinin talebeleri zamanında giderek plânsız ve programsız bir biçimde medreselerde okutulan müfredat haline gelmiştir ve bazı yerlerde hâlâ da okutulmaktadır.
Şah Veliyyullah Dihlevî’nin okuduğu dersler arasında Arap edebiyatına dair herhangi bir kitap olmamakla birlikte o gerek mütalaa yoluyla ve gerekse Hicaz’da kalması sayesinde dilini geliştirmiştir. Hüccetullâhi’l-bâliğa adlı şaheseri onun sadece Arap diline, Arapça ile eser yazmaya kadir olmadığını, bunun ötesinde İbn Haldûn-vari yeni bir üslup tarzının da ortaya koyucusu olduğunu göstermektedir. Makâmâtu’l-Harîri’yi ders kitabı olarak okumaması onun için bir noksanlık olmaktan çok meziyet olmuştur. Çünkü bu eseri okuyan herkes, yazdıkları eserlerinde onun seçili üslubunun etkisinden kurtulamamış, fikirlerini açık, net ve tekel lüfsüz bir şekilde ifade etmekte güçlük çekmişlerdir.
Şah Veliyyullah Dihlevî, üstün kabiliyeti yanında talebeliğinin akabinde hemen ders okutmaya başlaması sayesinde hemen her ilimde derinleşmişti. Babası 1131 yılında vefat edince, onun er-Rahîmiyye adlı medresesinde bizzat kendisi öğretime başlamıştı. Hemen yüksek mevkii ile tanınıverdi ve her yönden kendisine öğrenciler akın etmeye başladı. Bu faaliyeti on iki yıl devam etti.
Şah Veliyyullah Dihlevî, ilim tahsili yanında tasavvuf alanında da boş durmadı. On dört yaşındayken babasına intisab etti. Böylece seyr-i sülük, özellikle de Nakşibendî tarikatı için gerekli olan riyazetlere kendi kendini verdi. Bu konuda hayli ilerledi ve tarikat âdabını öğrenmede epey mesafe aldı. Hil’at giydirildi. On yedi yaşına girdiğinde babası hastalandı ve Allah’ın rahmetine kavuştu. Ölüm hastalığında elini tutarak, irşadda bulunmak konusunda kendisine icazet verdi ve “Eli, elim gibidir.” sözünü tekrarladı.
Şah Veliyyullah Dihlevî’nin babasından sonra memleketinde en çok istifade ettiği hocası ise Şeyh Muhammed Efdal es-Seyalkûtî idi.
Şah Veliyyullah Dihlevî’nin Evliliği:
On dört yaşında iken dayısı Pühletli Şeyh Abdullah Sıddîkî’nin kızıyla evlendi. Babası, bir an önce evlendirmek için acele etmişti. Hatta hısımları kendisinden, bu iş için gerekli hazırlıkları yapmak üzere mühlet istediklerinde onlara yazdığı mektupta, bu işte acele etmede bir hikmet olduğunu belirtmişti. Sonra olaylar ve peşipeşine gelen beklenmedik musibetler ortaya koymuştu ki, evlilik eğer o anda yapılmamış olsaydı, seneler sonra ancak olabilecekti.
Bu eşinden ilk oğlu Şeyh Muhammed dünyaya gelmiştir. Bu oğlu kendisinden ilim tahsil etmiştir. Şâh Veliyyullah, onun için bir başlangıç risalesi bile telif etmiştir. Şâh Veliyyullah bu oğlunun adıyla anılır ve kendisine künye olarak “Ebû Muhammed” denilirdi. Bu oğlunun, çocukları olmadığı belirtilmektedir.
İkinci Evliliği;
İlk hanımının ölmesi üzerine Sonipetli Seyyid Senâullah’ın kızı İrâdet hanımla evlenmiştir. Seyyid Senâullah, Sonipet sâkinlerindendi ve Sonipetli şehit Seyyid Nâsıruddin’in sülalesindendi. Bu değerli eşinden dört tane erkek çocuğu olmuştu ki hepsi de ilim ve irfanda tanınmış kişilerdir: Şeyh Abdulaziz, Şeyh Rafiuddin, Şeyh Abdulkâdir, Şeyh Abdulganiy. Bunlar, babaları tarafından başlatılan ve Hind kıtasında gerçekleşen büyük dinî hamlenin dört rüknünü oluşturmaktadırlar. Allah, hepsine rahmet eylesin! Ayrıca Emetülaziz adında bir de kızı olmuştur. Bu, Pühletli Şeyh Muhammed Âşık oğlu Şeyh Muhammed Faik ile evlenmiş ve çocukları olmuş, böylece sülalesi devam etmiştir.