sidretül münteha
Thu 20 January 2011, 04:59 pm GMT +0200
B- Zekât Vacib Olduktan Sonra Ödeme İmkânı Bulmazdan Önce Malın Kaybolması
Zekât vacib olduktan sonra ve fakat çıkarılmasına da daha imkân hasıl olmamışken, malın bir kısmı zayi olduğu taktirde, kimisi «Geri kalandan zekâtın tamamı çıkarılır» [15], kimisi «Malın sahibi ile yoksulların durumu, mallarının bir kısmı zayi olan iki ortağın durumu gibidir» demiştir.
Bu ihtilâfların sebebi, borç nasıl malın aynına değil de, borçlunun zimmetine taalluk (nisbet) ediyorsa, zekâtda malın aynına değil de, zekât sahibinin zimmetine mi taalluk eder, yoksa emanet olarak bir kimsenin elinde bulunan diğer haklar gibi zimmete değil de, malın aynına mı taalluk eder diye ihtilâf etmeleridir.
Zekât sahiplerini, ellerinde emanet bir mal bulunan kimseye benzetenler, «Zekât malın içinden çıkarıldıktan sonra kaybolursa, mal sahibine bir şey lâzım gelmez» demişlerdir.
Zekât sahibini borçluya benzetenler ise, «Zekât müstehaklann eline geçmedikten sonra -maldan çıkarılmış olsa bile- kaybolması halinde mal sahibi onu ödemek zorundadır» demişlerdir.
Zekât'ın kaybolmasında kusurlu bulunmakla bulunmamak halleri arasında ayırım yapanlar da, zekât sahibini her bakımdan, elinde emanet bir mal bulunan kimseye benzetmişlerdir. Zira elinde emanet mal bulunan kimse, emaneti korumada kusur gösterdiği zaman zâmin (kefıl)'dir, yani o emanetin bedelini vermek zorundadır. «Eğer mal sahibi zekâtın kaybolmasında kusur göstermişse geri kalanın zekâtını verir» diyenler ise, malının bir kısmı çıkarıldıktan sonra kaybolan kimseyi, zekât düşme zamanı gelmeden malının bir kısmı telef olan kimseye benzetmişlerdir. Bu kimse nasıl, malına zekât düştüğü zaman mevcudu ne ise ona göre zekât veriyorsa, ötekiside ancak kalana göre zekât verir.
Bu ihtilâfın sebebi, malında zekât bulunanın hem borçluya, hem elinde emanet mal bulunana, hem ortağa ve hem zekât düşmeden malının bir kısmı telef olan kimseye benzemesidir. Malına zekât vacib olduğu ve zekâtını vermeğe imkân bulduğu halde, malının bir kısmı telef oluncaya kadar geciktiren kimsenin yeniden ödeyeceğinde -kanaatimce- ihtilâf yoktur. Şayet ihtilâf varsa canlı mallar hakkındadır. Çünkü Maliki mezhebinde canlı mallara zekât düşmesi için, üzerinden bir yıl geçmesinden başka, sai'nin (zekât tahsil memurunun) tahsilata çıkması da şarttır. [16]
C- Zekât Mükellefinin Ölümü
Zekât borcu bulunan bir kimse borcunu ödemeden ölürse, kimisi: «Zekât terekesinden çıkarılır» demiştir. îmam Şafii, imam Ahmed, îshak, Ebû Sevr ve bir cemaat bu görüştedir.
Kimisi de 'Eğer vasiyet etmişse, zekât terekesinin üçte birinden çıkarılır, vasiyet etmemişse bir şey lâzım gelmez' demiştir ki bunlar da iki gruba ayrılmaktadırlar. Kimisi «Önce zekât çıkarılır, sonra diğer vasiyetleri verilir» kimisi de «Bütün vasiyetler eşit olup zekât için bu öncelik yoktur demiştir» [17] ki bu her üd görüş de imam Mâlüc'ten rivayet olunmuştur. Lakin İmam Mâlik'in meşhur olan görüşü, zekâtın da diğer vasiyetler gibi olmasıdır. [18]
[15] Hanefi mezhebine göre, kalan malın hissesinde zekât ödenir.
[16] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/91.