- Obama’nın İslam Dünyası’na Selamı

Adsense kodları


Obama’nın İslam Dünyası’na Selamı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 9 June 2012, 05:19 pm GMT +0200
Obama’nın İslam Dünyası’na Selamı
Mesut ÖZCAN • 53. Sayı / DİĞER YAZILAR


ABD Başkanı Obama Mısır’da Müslümanlara “Essalamu Aleykum” derken kendisini ve ülkesini türlü yükümlülükler altına soktu. Bu yükümlülükleri yerine getiremezse başarısız bir Obama portresi ortaya çıkacak.

ABD Başkanı Barack Obama’nın Haziran ayının başında Mısır’ın başkenti Kahire’de yaptığı konuşma, öncesinde ve sonrasında tüm dünyanın gündeminde önemli bir yer tuttu. İslam dünyası ve Ortadoğu ile ilişkilerde Bush yönetimi zamanındaki sorunlu ilişkiler sonrasında Obama’nın ABD’nin dış politikasına vereceği yön, uzun zamandır tartışma konusu. Bu tartışmanın fitilini ateşleyenlerden biri de Obama’nın kendisi. Seçim kampanyası sırasında Bush’tan oldukça farklı bir çizgi izleyerek, ABD’nin İslam dünyası ile ilişkilerini düzelteceğini savunan Obama, göreve geldikten sonra Müslüman bir ülkeden İslam dünyası ile ilişkilerin temelini oluşturacak zemini anlatacağı bir konuşma yapacağını söylemişti. Medeniyetler İttifakı Toplantıları sırasında Türkiye’ye resmî ziyarette bulunan ve Meclis’e hitap eden Obama, Türkiye üzerinden bir mesaj vermiş olsa da, bu konuşmasının İslam dünyasına mesaj vereceği konuşma olmadığı açıklanmıştı. Bu nedenle Kahire konuşması merakla bekleniyordu.

Ankara’da yaptığı konuşma ile geniş kitleleri memnun etmeyi başaran Obama, aynı şeyi Kahire konuşması ile gerçekleştiremedi. Konuşma öncesinde dahi pek çok yorumcu, bölge insanının vaatlere değil gerçek eylemlere bakacağını dile getirirken, yine de Obama’nın tutumunun önemli bir değişikliği işaret ettiğini dile getiriyorlardı. Bu noktada en baştan başlarsak, Obama’nın Ankara’da ve Kahire’de yaptığı konuşmalar, Nevruz dolayısıyla yayınladığı mesaj gibi davranışları dikkate aldığımız zaman, yeni yönetimle beraber Müslümanların muhatap alınarak bir politika geliştireceğinin işaretlerini görüyoruz. Tek başına bu bile önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Ama son sekiz yılda ABD’nin Müslüman ülkelerdeki imajı göz önüne alındığında en mantıklı yaklaşımın bu olduğu da ortada. Burada Bush yönetiminin tek taraflı ve tüm dünyaya nizam veren aktör rolünün yerine, dünya üzerindeki kontrolü paylaşmaya daha yatkın, çok taraflı bir yönetimin işaretleri görülüyor. Kahire konuşmasında “Amerika’nın herkes için en iyisinin ne olduğunu bildiği iddiasında bulunamayacağını” dile getiren Obama, ifade hürriyetine atıfta bulunarak bunları destekleyeceklerini, bunun ise Amerikan ilkeleri değil, evrensel prensipler olduğunu söyledi. ABD’nin kötü imajının farkında olduğunu göstermekten çekinmeyen Obama, konuşmasının yıllara dayanan güvensizliği ortadan kaldıramayacağının bilincinde olduğunu belirtti. Obama, tasarladığı politikalarını uygulamak için konuşabilmeye, kendine ve ülkesine karşı olan peşin hükümleri aşmak zorunda. Yaptığı konuşmalar ve verdiği mesajlar ile gerçekleştirmeye çalıştığı da, politikalarını uygulayabileceği bir zemin oluşturmak.

Bunun yanında Obama’nın bizzat kendisi, geldiği arka plan ABD’ye zemin oluşturmak için bir avantaj sağlıyor. Siyahî kökeni, Müslüman babası ve Endonezya’da geçirdiği çocukluğu onu çok kültürlü Amerika’nın önemli bir yansıması haline getiriyor. İkinci isminin Hüseyin olması da, İslam dünyasında kabul edilirliğini artırıyor. Bu özelliklerin farkında olan Obama da, Mısır’daki konuşmasına “Essalamu Aleykum” diye başlayarak hem salondaki izleyicilerin, hem de televizyonları başındaki milyonlarca Müslüman’ın sempatisini kazandı. Yine İslam’a olan yakınlığını ve bu kültürü tanıdığını göstermek için Endonezya’daki çocukluğuna konuşmasında atıflar yaptı. İslam Dünyası ile bu kadar pozitif bir tavır içerisinde yeni bir başlangıç yapmak isteyen Obama’nın karşı karşıya bulunduğu en önemli dış politika sorunları, böylesi bir tutumu gerekli kılıyor. Afganistan ve Irak işgalleri nedeniyle ABD’nin Müslümanlar nezdindeki imajı ciddi yaralar almışken, dış politikadaki önceliklerini Afganistan ve Pakistan olarak açıklayan, bu bölge için Dayton Barışı’nın mimarı tanınmış diplomat Richard Holbrooke’u özel temsilci olarak atayan Obama, Müslümanların kalplerini kazanmadan başarılı olamayacağının farkında. Geçtiğimiz ay Pakistan ve Afganistan’da yaşanan gelişmeler, bu konuların ABD’nin dünya üzerindeki etkinliğini ne kadar ciddi şekilde etkileyeceğinin bir göstergesiydi. Müslüman dünyası için önemli olan diğer bir sorunun Filistin sorunu olduğunu göz önüne alırsak, Obama’nın bu sorun ile ilgili olarak genel ABD tutumunun aksine daha dengeli bilinen Mitchell’i ataması da pozitif bir işaret olarak algılandı.

Konuşmasında ayetler okuyarak doğruyu söylemeye vurgu yapan Obama, İslam’ın öngördüğü bu
prensibe uygun hareket ederek kendisinin de doğruyu söyleyeceğini ifade etti. İfade özgürlüğüne vurgu yapan Obama, Müslüman kadınların başörtüsü özgürlüğünü savunduğu dile getirirken, kadın-erkek eşitliğine önem verdiğini de hatırlattı. Müslümanların kültürel taleplerine saygılı olduğu, bu konuda onları destekleyeceği mesajını veren Obama’nın siyasi anlamda Müslümanları ne kadar memnun edebileceğini ise zaman gösterecek.

Konuşmanın İslam dünyasından pek çok kişiyi memnun etmediği ise aşikâr. Örneğin İran dinî lideri Hamaney, güzel konuşmaların ABD’ye karşı duygularını değiştirmeyeceği söyleyerek, Müslümanların Amerikan saldırganlıklarından uzun süredir zarar gördüklerini dile getiriyordu. Lübnan’daki bir Hizbullah sözcüsü ise konuşmayı bir vaaz olarak nitelendiriyordu. Aynı şekilde bazı Amerikalı gözlemciler de, Obama’nın söylediği tek doğru şeyin “tek bir konuşmanın yıllar süren güvensizliği ortadan kaldırmaya yetmeyeceği” ifadesiydi diye değerlendirmelerde bulundular.

İslam Dünyası’nı ciddi şekilde etkileyen Filistin sorunu, Afganistan, Pakistan gibi konular Obama’ya karşı bundan sonra takınılacak tavrı belirleyecek. “Müslümanların söz değil icraat bekliyoruz” mealindeki değerlendirmeleri, daha önceki zamanlarda da büyük umutlarının hayal kırıklığına dönüşmesinin bir neticesi olsa gerek. Bu nedenle Kahire konuşmasının ardından İslam dünyasından yükselen temkinli görüşlerin bu gerçekler ışığında değerlendirilmesi uygun. ABD’nin Filistin sorununda atacağı adımlar ve Afganistan-Pakistan denkleminde takınacağı tavır, Ankara ve Kahire’de verdiği mesajlara verilecek uzun dönemli tepkileri şekillendirecek. Örneğin, Filistin konusunda işgal edilmiş topraklardaki yerleşimlerin genişletilmesi son dönemde ABD ile İsrail arasında tartışma konusu. Obama, bu yerleşimlerin genişletilmesine karşı çıkıyor. Benzer şekilde, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Filistin devletinin varlığına karşı çıkan tutumunu da eleştiriyor. Bunlar olumlu işaretler olmakla beraber, bölgedeki sorunun kalıcı bir şekilde ve Müslümanların taleplerini de gözeten bir bakış açısıyla çözülmesini sağlamaya yetecek davranışlar değil. O nedenle, Kahire konuşmasına İslam dünyasından gelen temkinli değerlendirmeleri olumluya çevirmek için Obama’nın daha çetrefilli konulardaki tutumunu takip etmek gerekecek. Çünkü Obama, verdiği mesajlar ile kendisini ve ülkesini yükümlülükler altına soktu ve beklentileri yükseltti. O nedenle, bu beklentileri karşılayamazsa, ülkesi ve kendisi için daha ciddi bir başarısızlık söz konusu olabilir.