- O’nun (s.a.v) Amelinin Bereketiyle Çadırdan Mescide

Adsense kodları


O’nun (s.a.v) Amelinin Bereketiyle Çadırdan Mescide

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Tue 20 December 2011, 05:51 pm GMT +0200
O’nun (s.a.v) Amelinin Bereketiyle Çadırdan Mescide

Şubat 2008 29.SAYI

Rasulullah’ın (s.a.v) Veda Haccı’na Nemire Dağı eteklerinde kendisi için kurulan çadır da şahitlik eder. O çadırın bulunduğu yere daha sonraları bir mescit inşa edilir ve o kutlu mekan Nemire Mescidi olarak bilinir.

Mekanların da kardeşleri vardır ve bu kardeşliği en fazla Mekke ve Medine çevresinde hissederiz. Mescid-i Haram, Arafat, Mina, Müzdelife, Mescid-i Nebevi vs. hep aynı dili konuşur, aynı ruhun bekçiliğini yapar havası ve toprağı ile. En sakin anlarında sıcakla yüzeyin çarpıştığı bu yerler, sanki gizli bir tövbe makamına götürür cismimizi. Hac ya da umre vazifesi ile henüz ayak basmadan buralara, hata, günah ve aczden yakınan cümlelerimiz bizden önce düşer yola.

Lebbeyk diyen dillerle, öğle ile ikindi vaktinin secdelerini birleştiren Nebi’nin sünnetine denk geldiğinizde bilin ki Mescid-i Nemire’desinizdir. Bu sünnete bir sonraki adımda Müzdelife’de akşam ile yatsının vakitleri yoldaşlık etse de biz bir müddet konaklayalım Mescid-i Nemire’de.

Dağların görkemli ve bir o kadar ürperten bir duruşu vardır fakat Arafat’ın batısında kalan Nemire Dağı öyle değil. Yamaçları etrafa adeta şefkat saçıyor. Bu saçılış önce bir çadıra ve sonrasında hala tazeliğini koruyan bir ruhla mescide sızıyor.

Efendimiz (s.a.v) Veda Hutbesi’ni burada ümmetine emanet etti

Rasulullah’ın son haccı olan Veda Haccı’na tüm alem gibi Nemire Dağı eteklerinde kendisi için kurulan çadır da şahitlik eder. Sabah namazını Mina’da kıldıktan sonra geldikleri Nemire’de kıldan bir çadırın kurulmasını istediler ve güneş doğuncaya kadar burada bir müddet beklediler. Dağın yamaçlarının aşağılara süzülen kısmında yani Urene vadisindeki düz alanda Rasul-i Ekrem (s.a.v) Veda Hutbesi’ni ümmete emanet ettikten sonra öğle ile ikindi namazını cem’i takdimle kılıp vakfeye durdular.

Onun (s.a.v) ruhi varlığının feyz ve neşesini kaybetmemek ve sanki bu mekanın mülkünü manen ümmetin omuzlarına yüklemek için namaz kılıp, hutbe okudukları bu yere bir mescit yapıldı. Mescid-i Arafe, Mescid-i İbrahim, Mescid-i Urene ve Arafat meydanına izafeten Arafat Musallası olarak da bilinen bu mescit, Peygamberimiz’in çadırının kurulduğu tepeciğe nispetle Mescid-i Nemire diye meşhur oldu.

Urene vadisi üzerinde Veda Hutbesi için Rasul-i Ekrem’e küçük taşlardan bir minber yapılmıştı. Manasını yitirmese de sel sularının etkisiyle zamanla aşınan minber, Abdullah bin Zubeyr tarafından hurma kütüğünden yapılan yeni bir minber ile yenilendi. Burası vakfe için gelen Müslümanların öğle ve ikindi namazlarını cem ederek kılmak üzere toplandıkları etrafı duvarsız ve üstü açık düz bir alan iken Emeviler döneminde etrafı duvarla çevrildi. Zengiler Devleti vezirlerinden Cemaleddin el Isfahani ve Memluk Sultanı el Melikü’z Zahir Çakmak tarafından onarım gören bu mescit Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, I. Ahmet ve IV. Mehmet zamanında da Osmanlı Devleti’nin Haremeyn bölgesine gösterdiği itinadan nasiplendi.

Evliya Çelebi, 1672 yılındaki hac ziyareti sırasında gördüğü mescidin Arafat’ın güneyinde dört köşe kale gibi bir cami olduğunu ve etrafının 608 adım tuttuğunu söyler. Onun anlattığına göre; mescidin kıbleye bakan üç kapısı olup minaresi yoktur. Mihrap tarafında on dört kubbe yer alır. İçi saat kumu gibi ince kumla döşeli olup halı ve avizesi mevcut değildir.

Suudi hükümeti Haremeyn’deki diğer mescitler gibi Mescid-i Nemire’yi de yıkarak iki defa yenilemiştir. Yapılan düzenlemelerin ardından mescit son şekliyle bugün muhafaza edilmektedir. Mekke ve Medine’deki yapıları bir araya toplamışçasına iki ana yapıdan oluşan mescidin tavanı genel görüntü olarak geniş ve düzdür. Bu genişlik ve düzlüğü manevi iklimden soluduğumuz hale tercüme edersek, adeta ümmetin sayıca çokluğuna ve imanındaki kalitesine yani ihlasından kaynaklanan doğruluğuna gönderme yapmaktadır. Maddeden oluşan bu yapıyı inşa ettirip hala ayakta tutan her birimizin kendi çapında sırtlandığı bu maneviyat değil midir?

“Rasulullah (s.a.v) öğle ve ikindi namazlarını tek bir ezan ve iki ayrı kametle kıldı. İki namaz arasında nafile namaz kılmadı…” Muhammed İbn Mesleme’nin (r.a) dilinden zamanımıza akıp, kainatı uyandırırcasına cisimlerin çok, canların bir olduğu bu cem ediştir buradaki manayı tamamlayan.

Minarelerinden yükselen ezan sesi kendi gürültümüzden kurtarır bizi

Mihrabının bulunduğu duvarın iki yanında birer minare bulunur. Kubbe kasnakları üzerinde de sekizer pencere yer almaktadır. Mescidin önde iki, ön bölümünün arka köşelerinde birer ve arka bölümde ana girişin iki tarafında birer olmak üzere toplam altı zarif minaresi vardır. Minareler aynı tipte olup, iki şerefelidir. Bu minarelerden yükselen ezan sesi, hac niyeti taşıyanlara kendi gürültüsünden sıyrılarak terk edişleri yaşatır.

Her ne kadar mescit ışığını yanlarda ve üstte bulunan çok sayıda pencerelerden alsa da bu ışık Rasulullah için kurulan kıldan çadırın içindeki nur’un zamanı aşarak bugüne yansımasından başka bir şey değil. Ana giriş dışında ön bölümün iki tarafında bulunan dört büyük ve 60 küçük toplam 64 kapıdan girip, iki vakti bir araya toplayan müminler buradan tekbir, tehlil ve telbiyelerle Müzdelife’deki Meş’ari’l Haram’a çağıldayarak yol alır.

Huriye KARNAP