hafiza aise
Tue 10 May 2011, 05:06 pm GMT +0200
O'nunla Gelen Yağmur Bereketi
Zaten sıcaklıktan bunalan Mekke'de, uzun süredir devam eden bir kıtlık hakimdi. Sema, rahmet kapılannı kapatmış, yer de susuzluktan gerilip çatlamıştı. Ne yeşillik adına bir şenlik, ne de pınarlarda bir damla su kalmıştı. Hayvanlar kınlıyor, insanlar da hayatlannın en zor günlerini geçiriyorlardı.
Bir ümit, Ebu Talib'in yanına geldiler: - Ey Ebu Talib, diyorlardı.
- Kuraklıktan vadiler kurudu ve artık çoluk-çocuk da, bu
dayanılmaz felaket karşısında kınlıp duruyor. Ne olur, gel de yağmur duasına çıkalım!
Bu durumda zaten yapılabilecek başka bir şey yoktu ve Ebu Talib de, yanına aldığı yeğeniyle birlikte, yağmur duasına kahlmak üzere evinden çıktı. Sadece O'nun üzerinde, adımlannı takip eden bir bulut vardı. Nihayet Kabe'ye kadar geldiler.
Sırtını Kabe'nin duvanna yaslayan Ebu Talib, önce yeğeninin elinden tuttu ve O'nun eliyle birlikte kendi ellerini de kaldırarak, yağmur yağdırması için Kabe'nin Rabbine yalvarmaya başladı.
Çok geçmeden, ufkun dört bir yanından hareket eden bulutlar, Mekke'nin üstünde kümelenivermişti. Daha dua nihayete ermeden sema, Kabe avlusunu rahmet damlalarıyla yıkamaya başlamıştı bile ... Arkası kesilmeyen bir rahmet çağlıyordu. Nihayet, vadiler yeniden yeşermeye başlamış; canlılar da eski günlerine dönmenin hareketliliğine yeniden kavuşmuşlardı. Kıtlıktan kırılan Mekkelilerin yüzü artık gülüyordu.
Çoğu insanın gözünden kaçsa da Amca Ebu Talib, yapılan dua ve duaya karşılık gönderilen rahmet karşısında çok duygulanmış; bütün bunlara yeğeni Muhammed'in sebebiyle mazhar oldukları konusunda tereddüdü kalmamıştı. Zaten
O'nun geleceği konusunda çok hassas davranması gerektiğini biliyordu. Bu gelişme, onun kanaatini bir kez daha pekiştirmiş, yeğenine olan saygısını bir kat daha artırmıştı, Onun için, duygularını şiirin kalıplarına dökecek ve o gün yeğeniyle birlikte Kabe'de yaşadığı bu ilahi mazhariyeti, gelecek nesillere tatlı bir hatıra olarak bırakacaktı.