- Nübüvvet Şehri'nin Elçileri

Adsense kodları


Nübüvvet Şehri'nin Elçileri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
rabia
Mon 17 May 2010, 03:35 pm GMT +0200
Nübüvvet Şehri'nin Elçileri

Ey Mekke! Cihanın dudaklarında adın duyulacak, hazır ol iki âlemin şahı tahtını senin kalbine kuracak, şehirlerin anası şahların şahına mekân olacak. Temizlen kirlerinden ey yer, gül kokulu ayaklar kumlarında yunacak.

Bu şereften mahrum kalırsan eğer, en sevgili tahtını Yesrib’e alıp, gönlünü sana bırakacak.

Ey şehir! Bir gece arşta misafir edilen yolcu, geri dönüp senin için ağlayacak. Ey şehir! Cenneti gören gözler orada kalmayacak, siyah taşlarına gözyaşlarını sunacak. Bahtın Batha’nın taşlarından daha mı kara ey gönül? Güller şahına kalbin ne gün yâr olacak?

Sana atılan zehirli oklara kahırlanmadın Efendim, sana atılan Taif’li taşlara gücenmedin!

Bir bir gönül avladın, gönüllenmedin Efendim!

Şimdi Medine’ydi şerefli yurdun, sonra cihana döndün, âleme seslendin! Mekke bir mihraptı sana, Medine minberin. “Ey insanlar” diyordun. Nur Dağı’nda, muhatabın değildi yalnız Müminlerin.

Doğuya yöneldi sesin, Batı’da yüceldi nefesin, sen arzın sultanısın Efendim. Emir ver şahlar görsün kapında hizmetini. Cebrail, atını tutmuş önünde giderken cihanın sultanları üzengini öpsün birer birer. Sana, arştan Nübüvvet fermanı inerken, diz çöksün ehl-i arz, ehl-i sema! Hükmün yürüsün efendim mahşere kadar!

Fermanın yürüsün efendim diyar-ı Rum’da, mülk-i Acem’de. Namın okunsun bütün minberlerde. Ne Mısır’da kalsın mührünü öpmeyen bir dil, ne Habeş’te, ne Yemen’de adını işitmeyen bir gönül.

Emir ver güneş geri dönsün; işaret ver sultanım ay ikiye bölünsün, ordunda ağaçlar yürüsün. Taşlar gülle olsun avuçlarında, yürü sultanım orduna gölge olsun bulutlar!

Efendim hani kuşatılmıştın Yesrib’de çepe çevre, bir hendek derin bir sur gibi sarmıştı şehrini! Ashabına direnen bir taş vardı, bir sır vardı emanet onda, direniyordu omzuna inen balyozlara. Seni çağırdılar, Vardın üzerine! ‹lk hamlede çakan şimşek sana arzın doğusunu ve batısını gösterdi; Kisra’nın saraylarını, Şam’ın kızıl köşklerini, Yemen’in anahtarlarını, San’a’nın kapılarını!

Hatip’i Mısır ülkesine gönderdin Sultanım! Kadim dünyanın anasına, Firavunlar diyarına kardeşin Musa’nın terk ettiği topraklara gitti elçilerin. Kıpt kavminin büyüğü Mukavkıs’a ulaştı fermanın.

"Bismillahirrahmanirrahim!

Allahü Teâlâ’nın kulu ve resulü Muhammed'den,(s.a.s) Kıbt'ın büyüğü Mukavkıs'a! Selâm, hidayete uyanların üzerine olsun. Seni, selâmet bulman için ‹slâm'a davet ederim. Müslüman ol ki, selâmet bulasın ve Allahü Teâlâ’nın iki kat ecrine nail olasın. Eğer yüz çevirirsen bütün Kıbt'ın günahı senin üzerinedir. "Ey ehl-i kitap! Gelin, sizinle bizim aramızda müşterek olan kelimede, Allah'tan başka bir tanrıya tapmamak, O'na hiç bir şeyi ortak koşmamak, Allah'tan başka aramızda hiç kimseyi amir ve efendi yapmamak üzerinde birleşelim. Şayet onlar sırtlarını dönüp kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz. Siz şahit olun ki, kesinlikle bizler, Allah'a itaat edip teslim olan Müslümanlarız."

O gün mülküne yazık etti Mukavkıs! Anlayamadı tahtına konan hüma kuşunu Sultanım! Bahtına yazık etti!

Ama sen o gün fethetmiştin Nil’i. ‹brahim’in annesi Mısır’ın toprakları olarak dönmüştü sana. “‹brahim yaşasaydı, Kıpt kavminden Cizye’yi ebediyyen kaldıracaktım.” buyurmuştun. ‹brahim’e dökülen gözyaşlarını Nil’e mi dökmüştün Efendim?

Bu sırrı Amr b. As (r.a) anlamıştı, 40 yıl sonra Mısır’da “Biz ‹brahim’in dayılarına kılıç çekmeyiz, biz sizinle akrabayız.” demişti de bütün başlar eğilivermişti önünde.

“Biz ‹brahim’in dayılarıyız.” diye.

Sonra Nil coşkun aktı Efendim! Bir daha ebediyyen firavunlara ibadet edilmeyecek diye.

Sonra ‹ran’a gitti elçilerin!

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla:

Hidayet yoluna girip tabi olana; Allah'a, O'nun ve Resulüne iman edene; Allah'tan başka tanrı olmadığına, O'nun bir tek ve ortaksız bulunduğuna; Muhammed'in O'nun Resulü ve kulu kölesi olduğuna şehadet edip, bunu kabul edene selâm olsun. Bana göre ben, seni tam bir ‹slâm daveti ile (‹slâm'a) çağırıyorum. Zira ben, kim olursa olsun, can taşıyan herkese belli bir tehlikeyi haber verip bunları uyandırmak ve inanmayanlar üzerinde Allah'ın sözünü gerçekleştirmek için istisnasız bütün insanlara gönderilmiş bir Allah Resulü’yüm. O hâlde sen, ‹slâm'a gir. Sonunda emniyet ve selâmet içinde olursun. Şayet kaçınacak olursan, bu hâlde hiç şüphesiz Mecusilerin günahı senin üzerinde toplanacaktır."

Doğduğun gün kaybetmişti mülkünü Kisra! Ne burcu kalmıştı yerinde, ne tahtı!

Medayin’in beyaz köşkleri sana verilmişti Efendim, hendeğe indiğin günü bilemezdi Hüsrev Perviz! Nameni parçalarken bilemezdi mülkünü tahrip ettiğini.

Tekbirlerin gölgesi düşmüştü eyvana, akıncıların geldi sonra Tus’a, Herat’a, Nehrivan’a sonra Seyhun ve Ceyhun’a!

Bin yıllık ateşi söndüğü zaman anlamalıydı oysa, her kalbin hidayet hakkını her mazlumun adalet hakkını görmeliydi! Kanadı kırık kuşlar arşa taşırken mazlumların âhını, Allah zulümkârlara izin vermezdi.

Habeş’e gitti elçilerin, Yemen’e gönderdin kalbini, iman ezelden Yemen’liydi aslında Selâm olana, selâmet verene, emin olup emniyet verene, her şeyi gözetip koruyana çağırmıştın Efendim. Fermanın gitmeden sesin gitmişti Bilal’in ağzından. Kim bilir Medine’de okunan ezanlar gitmişti Habeşli kardeşlerine.

"Bismillahirrahmanirrahim!

Allahü Teâlâ’nın Resulü Muhammed (aleyhisselâm) dan, Habeş Meliki Necaşi Eshame'ye!..

Hidayete tabi olana selâm olsun!... Ey Hükümdar! Selâmette olmanı diler, sana olan nimetlerinden dolayı, Allah Teâlâ’ya hamd ederim. Ondan başka ilâh yoktur. O Melik'tir; bütün kainatta tasarruf sahibi yalnız O'dur. Kuddüs'tür; her türlü ayıp ve kusurlardan beridir Selâm'dır; kullarını bütün tehlikelerden selâmette bulundurucudur. Mü'min'dir; emniyet verendir. Müheymin'dir; her şeyi gözetip koruyandır.

Ben şehadet ederim ki, ‹sa (aleyhisselâm), Allahü Teâlâ’nın, çok temiz, iffet sahibi, dünya hayatından tamamiyle çekilmiş bulunan Meryem'e ilka ettiği, ruhu ve kelimesidir. Allah Teâlâ, Âdem'i, kudreti ile nasıl yarattı ise, ‹sa'yı da öyle yaratmıştır.

Ey Hükümdar! Ben, seni, eşi ortağı olmayan Allah Teâlâ’ya imana, O'na ibadet etmeye ve bana tabi olmaya, Allah Teâlâ’nın bana gönderdiklerine inanmaya davet ediyorum. Çünkü, ben, Allah Teâlâ’nın bunları tebliğ etmeye memur resulüyüm.

Şimdi ben, sana lazım olan tebliğatı yapmış, dünya ve ahiret saadetini sağlayacak nasihatı etmiş bulunuyorum. Nasihatımı kabul ediniz! Hidayete eren, doğru yola kavuşanlara selâm olsun."

Selâm ile giden fermanın teslimiyetle geri döndü Efendim, Habeşli Mü’minlerle birlikte!

Sen gelmezsen Sultanım, fermanın gelsin, şefkatine muhtaç hiçbir vicdan kalmasın yeryüzünde, hak bilinsin, adın anılmışken hiçbir zulmün ahı iştilmesin göklerde. Yaktığın nur, yaksın küfrün karanlığını! Emir ver Sultanım, Arap atları Kostantiniyye’ye yürüsün. Yıldızlar dökülsün Rum’un şehirlerine, bir bir altın anahtarları gelsin Medine’ye.

Nâmeni Rum diyarına Dihye (r.a.) götürsün:

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla;

Allah'ın kulu ve Elçisi Muhammed'den, (s.a.s) Rumların Başbuğu Heraklius'a:

Allah'ın selâmı ve hidayet yoluna girmiş bulunan kimseye olsun. Buna göre ben, seni tam bir ‹slâm devleti ile ‹slâm'a çağırıyorum. ‹slâm'a gir, sonunda emniyet ve selâmet içinde olursun ve Allah sana iki defa sevap verecektir. Şayet bundan kaçınacak olursan, tebaanın günahı da senin üzerinde toplanacaktır. “Ve siz ey Mukaddes kitap sahipleri! Gelin, sizinle bizim aramızda bir tek kelimede, Allah'tan başka bir tanrıya tapmamak, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamak, Allah'tan başka aramızda hiç kimseyi amir ve efendi yapmamak üzerinde birleşelim. Şayet onlar sırtlarını dönüp kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz: Siz şahit olun ki, kesinlikle bizler, Allah'a itaat edip teslim olan Müslümanlarız."

Heraklius! Ah Heraklius! Vicdanında yanan ışığa uyabilseydin, Lebbeyk diyebilseydin bir! “Sana hizmet etmeyi şu saltanata tercih ederim.”derken düşebilseydin yollara!

Cihan saltanatı, o gün senindi sonsuza kadar.

Bir müjde bıraktın Efendim, “Kostantiniyye fethedilecek! Emiri ne güzel emir, askeri ne güzel asker!” diye!

Bir müjde bıraktın Efendim, “Kostantiniyye fethedilecek” Rumlar Amik ovasına indikten sonra diye!

Nur ordusuna emir ver Sultanım, “bir gecede ıslah edilen zatın.....” ışık askerlerine!
Tekbirlerle kuşatılsın surlar, tesbihlerle, tahmidlerle yere insin burçlar! Bizler kılıçları koyduk kınına sultanım! Şimdi devir söz sultanının!

Emir ver Sultanım! Kızıl ufukların gerisinde “Söz”le kurulsun yeni Şamlar! Yeni Bağdad’lar bina etsin Nur’a sevdalanmış komutanların Tuna nehrinin ötesinde!.

İki cihan sultanına ne taç gerekirdi ne toprak. Uhut ordunda askerin, Arafat kışlandı. Arzın dört bucağından koşup gelen mü’minlerin, o gün gönderdiğin fermanlarındı.

Üzerinde emir olduğun kavme hidayet kapılarını aç! Tacın tahtın senin olsun diyordun! Sana mü’minlerin temiz kalpleri geldi. O gün sultanlara uzanan el, arştan inen eldi.

Mührünü kalplere bastın Efendim varaklar pârelendi.

Mü’min olarak ravzana gelenlere, zincirlere vurulmuş cebbarlar eklendi.

Bu âlem senin Efendim bu ferman senin

Mührünü kalplere vurdun Efendim, vurdun kalpleri sen can evinden, kalplere bir emanet bıraktın Efendim “söz atlıları” ile Rum diyarlarına giden!

Ramazan BALCI