- Nûr sûresi

Adsense kodları


Nûr sûresi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Wed 5 January 2011, 08:53 pm GMT +0200
NÛR SÛRESİ


7102- Amr bin Şuayb, babasından, o da dedesinden:

"Mersed b. Ebû Mersed adında bir adam vardı. Mekke'den (müslüman) esirleri alıp Medine'ye götüren kişi idi. Mekke'de Anâk adında bir kadın vardı, onun dostu idi.

Mekke'de esir bulunan bir müslüman da Medine'ye götüreceğini vaad etmişti. (Bun­dan sonrasını) Mersed anlatıyor: Mekke'ye geldim. Mehtaplı bir gecede Mekke'nin du­varlarından birisinin gölgesine indim. Derken Anâk geldi ve duvarın dibindeki gölgemin ka­raltısını gördü. Yanıma gelince beni tanıdı ve:

'Mersed'sin değil mi?'dedi.

'Evet' dedim.

'Merhaba, gel, geceyi yanımızda geçir!' deyince: 'Ey Anâk! Allah zinayı haram kıl­mıştır' dedim. Ben ona yüz vermeyince, şöyle bağırdı: 'Ey ahali! Bu adam esirlerinizi Medi­ne'ye götürüyor,' Onun sesini duyan sekiz ki­şi beni kovaladı. Ben de takipçilerden kaçıp doğru bir mağaraya varıp sığındım. Gelip ba­şımın üstünde durdular, beni görmüyorlardı. Başımın üstüne idrarlarını yaptılar. Allah beni onlardan gizledi. Sonra çekip gittiler. Ben de arkadaşımın yanına varıp, onu yüklendim. Ba-

yağı ağır bir adamdı. (Mekke'nin dışında) İz-hir adlı mevkiiye varınca elindeki kelepçeleri çözdüm. Onu taşıdım o beni çok yordu. Niha­yet yorgun argın Medine'ye geldim.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gidip şöyle dedim: 'Ey Allah'ın Resulü! Anâk'la evleneyim mi?' Ses çıkarmadı, çok geçmeden: 'Zina eden erkek, ancak zina eden kadınla ya da müşrik bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadını da ancak zina eden bir erkek ya da müşrik olan bir kişi alabilir' mealindeki âyet (Nûr, 3) nazil oldu. Onu bana okuyup şöy­le buyurdu: 'Onunla evlenme!'" |Sünen ashabı|

7103- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Hilâl bin Ümeyye, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in huzurunda, kendi hanımı­nın Şerîk bin Şahma ile zina yaptığını iddia etti (iftira attı). Bu hadis liân bahsinde geç­mişti. Bunun üzerine onun hakkında:

'Hanımlarını zina ile suçlayanlar...' me­alindeki âyet (Nûr, 6-7) nazil oldu."

|Buhârî, Ebû Dâvud ve Tirmizî]

7104- Zühri radiyallahu anh'dan:

"O da Urve bin ez-Zübeyr, Saîd bin el-Müseyyeb, Alkame bin Vakkâs ve Ubeydullah bin Abdullah bin Utbe bin Mes'ûd'dan İrk hâ­disesini anlatan hadisi rivayet elti. O hadisede münafıklar Âişe'ye zina suçu isnad etmişlerdi de Allah onun masum olduğuna ve böyle bir şey yapmadığına dair âyet inzal etmişti.

Zührî diyor ki: O hadisi bana hepsi (dör­dü) rivayet ettiler. Bana bunu rivayet edenle­rin kimisi kiminden daha kavrayıcı idi. Hüla­sa hepsinden Âişe'nin hadisini ezberledim. Rivayetler birbirlerini onaylıyordu. Bu hadis­lere göre Âişe şöyle anlattı:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem se­fere çıkacağı zaman, hanımları arasında kur'a çekerdi; kur'a kime çıkarsa onunla o çıkardı. Gene harplerden birine çıkacağı zaman, ara­mızda kur'a çekti, kur'a bana çıktı. Sefere be-

nimle çıktı. Bu sefer, Hicab (örtünme) âyeti nazil olduktan sonra idi. Ben deve sırımdaki tahtırevanımda taşınıyordum. Konak yerlerin­de de onun içinde iniyordum. Nihayet sefere çıktık. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem harbi bitirdikten sonra dönmek için yola re­van oldu. Medine'ye yakın bir yerde konakla­dık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra ha­reket emri verildi. Hareket emri çıktığı sırada ben kalkıp kaza-i hacet için (tek başıma) or­dudan uzaklaşmcaya kadar yürüdüm.

İşimi bitirip kervan yerine geri dönünce elimi göğsüme altım, baktım ki Yemenboncu-ğundan dizilmiş gerdanlığımı düşürmüşüm. Tekrar geri dönüp gerdanlığımı aramaya ko­yuldum. Onu aramak bayağı zaman almışlı. Beni taşıyan kafile, tahtırevanımı içinde oldu­ğumu sanarak deveme yükleyip yola koyul­muşlardı. Çünkü o zamanda kadınlar az ye­mek yerlerdi ve şişman değildiler. Bu neden­le adamlar tahtırevanı kaldırdıklarında duru­mu farketmediler. Ben o zamanlar genç bir

kız idim. Onlar da deveyi önlerine katıp yola düşmüşler. Askerler epey yol aldıktan sonra nihayet gerdanlığımı buldum. Konakladıkları yere gelince, kimseyi bulamadım. Aradıkla­rında orada bulacaklarını düşünerek konakla­dığımız yere gittim.

Orada beklerken uyku bastırdı ve uyu­dum. Safvân bin el-Muattal es-Sülemî sonra Zekvânî olan bir adam, ordunun arkasından gidiyor, askerlerin unuttuklarını topluyordu.

(Safvân) geceleyin bulunduğum yere gel­diğinde benim karaltımı orada gördü ve dikkat edince beni tanıdı. O, beni örtünme emrinden önce gördüğü için beni rahatlıkla tanıdı ve 'İn-nâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn (= Biz Allah'a aitiz ve Allah'a dönücüleriz)' dedi. Onun sesi­ni duyunca ben uyandım. Hemen başörtümle yüzümü örttüm. Vallahi o bana: 'İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn' kelimesinden başka hiç­bir söz söylemedi. Hiçbir söz de duymadım.

Eğilip devesini çökertti, binmem için de­venin ön ayaklarına ayağıyla bastı, ben de he-

men devesine bindim. Devesinin yularını çe­kerek beni ordunun arkasından götürdü. Ni­hayet Öğle zamanı sıcak bastığında konakla­yan orduya yetiştik. Artık benim bu durumum sebebiyle olan olmuştu.

Bu (iftira) işin(in) büyük kısmını Abdul­lah b. Übeyy b. Selûl üzerine almıştı.

Nihayet Medine'ye vardık. Tam bir ay sü­reyle hastalandım. Medine'de dedikodu almış yürümüş, insanlar iftira atanların sözlerini dil­lerine dolaştırıyorlarmış.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelince; hastalandığım zamanlarda bana gös­terdiği o eski ilgi ve şefkati artık o'nda göre-miyordum. Tabii bu benim sancımı ve üzün­tümü daha da artırıyordu. Resûlullah sallalla­hu aleyhi ve sellem sadece içeriye girip selâm verip 'Nasılsın?' deyip çıkıyordu.

Bu durum beni şüphelendİrmişti. Ama bir kötülük hissetmemiştim. Nihayet iyileştikten sonra dışarı çıktım. Benimle beraber Ümmü Mistah da Menâsi' tarafına doğru çıktı. Bu yer bizim helâmızdı.

Tuvalet ihtiyacı açıkta giderileceği için geceden geceye çıkardık. Bu hadise, helaları evlerimize yakın inşâ etmemizden önce idi. Tuvalet hususunda âdetimiz ilk arapların âde­ti idi. Tuvaletleri evlerimizin yanma yapmak­tan eziyet duyardık. Ben ve Ebû Ruhm İbni'l-Muttalib bin Abdi Menâfin kızı olan Ümmü Mistah beraber yürüdük. Annesi Sahr bin Âmir'in kızı idi, aynı zamanda Ebû Bekr'in teyzesi idi. Oğlu ise Mistah ibn Üsâse İbn Ab-bâd bin el-Muttalib idi.

İşimizi bitirip geri dönerken, Mistah'ın annesi örtüsü İçinde tökezledi ve şöyle dedi: "Kahrolası Mistah!"

Dedim ki: 'Çok kötü bir şey söyledin. Bu­nu Bedir'de bulunmuş bir adam hakkında mı söylüyorsun?' dedim.

Bunun üzerine bana iftira edenlerin sözle­rini ve Medine'de çalkalanan dedikoduyu bir bir anlattı. O zaman tabii ki üzüntüme üzüntü katıldı, hastalığım daha da arttı.

Evime döndüğümde Allah Resulü sallalla-hu aleyhi ve sellem yanıma girerek 'Nasıl­sın?' diye hatırımı sorunca, bana ana-babamın evine gitmem için izin vermesini kendisinden rica ettim. Gidip durumu tam manasıyla on­lardan öğrenmek istiyordum.

Bana izin verdi; hemen baba evine gidip anneme sordum:

'Anneciğim, insanların söyledikleri doğru mudur?'

'Sakin ol kızım, üzülme! Vallahi pek az güzel kadın vardn" ki, kendisini seven bir adamla evli olsun, ortaklan da bulunsun da, onun aleyhinde çok laf etmesinler.'

Kendimi şöyle demekten alamadım: 'Süb-hanallah! Demek ki halkın diline düştük.' O gece sabaha kadar ağladım, ne gözümün yaş­lan dindi ve ne de gözüme uyku girdi.

Sabah olunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ali ve Üsâme'yi çağırdı. Vahiy ge­cikince hanımı ile aynlması hususunda onlarla istişare etti. Üsâme, benim tertemiz bir kadın olduğumu böyle bir şey yapmayacağımı Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatırken şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! O senin hanı­mındır. Vallahi onun hakkında bildiğimiz sade­ce hayırdır, temizliktir, namuslu oluşudur.'

Ali ise şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Allah seni darda koymaz. Ondan başka çok kadınlar vardır. Fazla düşünme, cariyesine sor, sana doğrusunu söyler.'

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem, Berîre'yi çağırdı ve sordu: 'Ey Berîre! Onda (Âişe'de) seni şüphelendirecek bir şey gördün mü?' Şu cevabı verdi:

'Hayır ey Allah'ın Resulü! Seni Hak ile gönderene yemin ederim ki o böyle bir şey yapmamıştır. Ben onda hiçbir kusur görmedim. Sadece o çok gençtir, (o kadar saftır ki) ailesi İçin hamur yapar da uyuya kalır sonra bir oğ­lak gelip onun hamurunu yer. Hepsi o kadar.'

Bunun üzerine aynı gün Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem İbn Ubeyy bin SelûTün iftirasını hükümsüz kılmak için minbere çıkıp şöyle konuştu.

'Ailem hakkında yaptığı eziyet ve cefayı bertaraf edecek (ve iftiracıyı cezalandıracak) kimse yok mu?

O anlattıkları adamda (Sapan'da) iyilik­ten, namustan başka bir sey bilmiyorum. Aile­min yanına o, ancak benimle girerdi.'

Bunun üzerine hemen Sa'd bin Muâz ayağa kalkıp şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resu­lü! Vallahi ben onu cezalandınrım. Bu iftira­yı eğer Evs'ten biri yapmışsa hemen boynu­nu vururum. Eğer kardeşlerimiz Hazrec'den biri yapmışsa bize emredersin, ona da aynı­sını yaparız.'Hazrec kabilesinin reisi olan Sa'd bin Ubâde de kalktı. Ümmü Hassan onun amcasının kızı idi. Kendisi ise salih bir adamdı, fakal kabilecilik duygusu ağır bas­mış olacak ki Sa'd bin Muâz'a çıkışarak şöyle dedi:

'Yalan söyledin. Sen onu öldüremezsin, buna gücün de yetmez.' Bunun üzerine he­men Useyd bin Hudeyr -ki o, Sa'd bin Mu-âz'ın amcazadesidir- kalkıp Sa'd bin Ubâ-de'ye şöyle dedi:

'Allah hakkı için sen yalan söyledin. Val­lahi biz onu öldürürüz. Sen münafıkları savu­nan bir münafıksın.' İki kabile böylece ayak­landılar; nerdeyse savaşacaklardı. Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem, minberden onları devamlı olarak teskin etmeye çalışıyor­du, nihayet sakinleşip sustular. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de ses çıkartmadı.

Öbür yandan ben bütün gün ağladım, göz yaşlarım dinmedi. Gözüme de uyku girmedi. O gece de sabaha kadar ağladım, uyuyama­dım. Annem babam da benimle sabahladı. Tam iki gece, bir gün ağladım. Ağlamak ner­deyse ciğerimi parçalayacaktı. Ben ağlarken onlar da yanımdaydı. Derken Ensâr'dan bir kadm gelip izin istedi. İzin verdim, içeriye girdi. O da benimle beraber ağlamaya başladı.

Tam o anda Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem içeri girip selâm verdi ve yanıma otur­du. O iftiradan sonra o güne kadar hiç yanım­da oturmamıştı. Tam bir ay olmuş, hakkımda vahiy gelmemişti. Oturduktan sonra şehadet kelimesini getirip şöyle buyurdu: 'Ey Âişe! Senin hakkında şöyle şöyle duydum. Eğer ma-sumsan Allah mutlaka senin masumiyetine dair âyet inzal edecektir. Eğer bir günah işle-mişsen Allah'tan mağfiret dile ve O'na tevbe et! Çünkü kul günahını itiraf edip de tevbe et­tiği zaman Allah onun tevbesini kabul eder.'

Sözünü bitirdiği zaman yaşlarım dinmişti. Artık ağlamıyordum. Babama dedim ki: 'Al­lah Resulüne söylediği şeyler için sen cevap ver!1 Babam şöyle dedi: 'Vallahi Allah Resu­lünün sözlerine ne diyeceğimi ve nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum."

Anneme döndüm: 'Anneciğim, haydi sen cevap ver! dedim. O da şöyle dedi:

'Vallahi Allah Resulüne ne diyeceğimi bi­lemiyorum.' Ben o zamanlar henüz küçük yaşta bir kadın olduğum ve Kur'ân'dan o ka­dar çok şey bilmediğim halde dedim ki: 'Val­lahi siz insanların dedikodularına inanmış bir halde görünüyorsunuz. Bu, maalesef kalbi­nizde yer etmiş. Size dersem ki: "Ben böyle bir şey yapmadım, suçsuzum bana inanmaya­caksınız. Yapmadığım halde yaptım, dersem -ki Allah yapmadığımı biliyor- beni tasdik edersiniz. Vallahi ben aramızdaki durumla il­gili Hz. Yusuf'un babasını 'Benim işim güzel sabırdan ibarettir ve sizin öne sürdüklerinize karşın Allah yardım edecektir' sözünden daha uygun bir misal bulamıyorum dedim." Ondan sonra dönüp yattım. Hem de gönül huzuru ile. İçimde Allah'ın beni temize çıkaracağı inancı vardı. Ancak hakkımda okunacak bir vahiy beklemiyordum. Benim gibi aciz bir kul hak­kında Allah'ın vahiy göndereceğini sanmı­yordum. İçimden belki Allah Resulü, bera-atİm hakkında bir rüya görür, diye geçiriyor­dum. Vallahi daha oradan hiç kimse çıkma-

dan, Peygamber'e vahiy geldiğini anladım. Çünkü alnı kış günü olduğu halde terlemiş, inci taneleri gibi ter döküyordu. Pek sıkıntılı bir hali vardı. Üzerine inen vahyin ağırlığın­dan dolayı o hali almıştı. Bu durum bitince Resûlullah güldü ve bana sevinç ve müjde do­lu ilk kelimesi şu oldu:

'Ey Ai§e! Haydi Allah'a hamdet, senin masum olduğunu bildirdi. Müjde sana!'

Annem bana dedi ki: 'Haydi Allah'ın Re­sulüne kalk git!' Şu cevabı verdim:

'Vallahi ona kalkıp teşekkür etmem, Al­lah'tan başka hiç kimseye de teşekkür et­mem. Çünkü benim beraatım hakkında âyet gönderen O'dur. Beni o yüce mevlâm temize çıkartmıştır.'

Evet, Allah onun masum olduğunu, günah işlemediğim beyan eden âyetleri indirmişti. O âyetler şöyle başlıyordu: 'İftira edenler şüb-hesiz içinizden bir grubtur.'

Allah benim beraatım hakkında bu âyetle­ri indirince, Ebû Bekr şöyle dedi:

'Artık ben Mistah bin Üsâse'ye asla yar­dım etmem.' Kendisi yoksul ve akrabası oldu­ğu için ona infak ederdi, devamlı olarak yar­dım elini uzatırdı. Bunun üzerine Allah şu âye­ti inzal buyurdu: 'içinizden lütuf ve servet sa­hibi olanlar, yakınlarına, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermemek için yemin etmesinler; affetsinler, geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah hem Gafûr'dur, hem de Rahîm'dir.' (Nûr 22)

Bunun üzerine Ebû Bekr şöyle dedi: 'Ben, Allah'ın beni bağışlamasını severim.' Ondan sonra dönüp tekrar Mistah'a yardım etmeye devam etti ve 'Vallahi ondan asla yardım eli­mi çekmem' dedi.

(Âişe). dedi ki: "Allah Resulü benim bu durumum hakkında Zeyneb bint Cahş'a da sordu, dedi ki: 'Ey Zeynep! Sen bu hususta ne biliyorsun, görüşün nedir?'

Zeynep şu cevabı verdi: 'Ey Allah'ın Re­sulü! Gözümü ve kulağımı (dedikodulardan) korurum. Vallahi, ben onun hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyorum.'

O Peygamber'in hanımları içinde benimle boy ölçüşen kadın idi. Allah onu vera (ve tak­va) sayesinde iftira etmekten korumuştur. Kız kardeşi Hanine ise bu hususta ona katılmıyor­du, onun için o iftira olayına karışanlarla bir­likte kendisi de helak olup gitti."

İbn Şihâb der ki: "İşte o (dörtlü) grubun hadisinden bana ulaşan haber budur."

7105- Onun rivayetlerindendir: Âişe dedi ki: "İftiraya uğrayan bu adam (Safvân b. el-Muattal) dedi ki: 'Sübhanallah! Canım elinde olan Allah'a kasem ederim ki, bugüne kadar hiçbir kadının eteğini açmamı-şımdır (yani cinsî ilişkide bulunmamışım-dır).' Daha sonraları o adam Allah yolunda öl­dürülüp şehit düşmüştür."

7106- Onun rivayetlerinden:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, hutbeye çıkıp şehadet kelimelerini getirdikten sonra hakkımda şöyle dedi:

'İnsanlar içinde hanımıma iftira eden bir­takım adamlar hakkında düşüncenizi söyle-yin! Allah'a yemin ederim ki ailemde kötü bir hareket görmedim. (İftiraya maruz) Adam da evime ancak ben evde iken girmiştir. Allah'a yemin ederim ki onun hakkında da kötü bir harekete şahit olmadım. Hangi sefere çıkmış-sam o da benimle beraber çıkmıştır.' Bunun üzerine Sa'd bin Muâz kalkıp şöyle dedi."

Benzeri rivayet; ayrıca onda şöyle geçer:

"O gün akşam olunca, bir ihtiyacım için Ümmü Mistah'Ia beraber dışarıya çıktım. Onun yürürken ayağı kayıp düştü. 'Kahrolsun Mis-tah!' dedi; ben de dedim ki: 'Ey ana! Bunu oğ­lun hakkında mı söylüyorsun?' sustu. Sonra ikinci kez ayağı kaydı, yine 'Kahrolsun Mİs-tahl'dedi. 'Ey ana! Bunu yine oğlun hakkında mı söylüyorsun?' dedim. Yine sustu.

Sonra üçüncü kez tökezleyip yine Mistah hakkında 'kahrolsun' deyince dayanamadım ve onu azarladım.

Bu sefer şöyle dedi: 'Vallahi ben onu senin namına söylüyorum.'

'Benim hangi işim için?'diye sorunca ba­na, olan bitenleri anlattı.

'Demek ki"öyle!' dedim.

'Evet vallahi' deyince, içimde çıktığım ka-zâ-i hacet hissini duymadan evime döndüm, hastalanıp yatağa düştüm."

Onda yine şöyle geçmektedir: "O kadar ağladım ki evin üstünde Kur'ân okumakta olan Ebû Bekr aşağı inip anneme 'Onun nesi var?' diye sordu.

Annem de 'galiba hakkında söylenenleri duymuş', deyince, babamın gözleri dolu dolu oldu ve şöyle dedi: 'Yavrum, derhal evine dö­neceksin.' Ben de döndüm.

Derken Allah Resulü gelip benim hakkım­da hizmetçime sordu. O da şu cevabı verdi:

'Vallahi, onun bugüne dek hiçbir kusuru­nu görmedim, bilmedim, sadece iş yaparken uyuya kalır. Koyun gelip pişirmekte olduğu ekmeği veya yoğurduğu hamurunu yer de far­kına varmaz. 'Ashabından biri onu (hizmetçi­yi bu sözden dolayı) azarladı ve 'Allah Resu­lüne doğruyu söyle!' dedi ve hatta hizmetçi Berîre'yc o işi açıkça söyledi. Kadın bülün metaneliyle şöyle dedi: 'Vallahi kuyumcu kır­mızı altın hakkında ne biliyorsa ben de Âi-şe'nin hakkında onu biliyorum, (o tertemiz bir kadındır)'

Onda ayrıca şöyle geçmektedir: "Babam­la annem yanımdan, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem gelip girinceye dek ayrılama-dılar." Onda yine şöyle geçer:

"Zihnimde Ya'kub'un ismini aradım fa­kat bulamadım; onun için 'Yusuf'un babası' dedim."

Onda şöyle geçmektedir: "Müjde ey Âise! Allah senin beraatini (tertemiz olduğunu) in­dirmiştir." Oldukça fazla öfkelenmiştim. Ba­bam, annem bana dediler ki: "Haydi kalk! Al­lah Resulüne teşekkür et!" Dedim ki: "Hayır vallahi ne ona, ne de size kalkar, teşekkür ede­rim. Ben ancak ve ancak hakkımda masum ol­duğum beraatini indiren Allahıma hamdede-

rim. O iftirayı duyduğunuz zaman hiçbiriniz karşı çıkıp onu bertaraf etmeye çalışmadınız."

7107- Zührî dedi ki: Bana el-Velîd bin Ab-di'I-Melik: "(Hz.) Ali'nin, Âişe'ye iftira eden­ler arasında olduğunu duydun mu? diye sordu"

"Hayır! Yalnız bana Ebû Seleme bin Ab-durrahman, Ebû Bekr bin Abdurrahman İb-ni'1-Hâris bin Hişâm'dan Âişe'nin şöyle dedi­ğini bildirdi:

'Ali, benim hakkımda susanlardan ol­muştur.'"

7108- Onun rivayetlerindendir:

O, iftira atanlardan sadece şu isimleri zik­retti: İbn Ubeyy, Hassan (b. Sabit), Mistah ve Hamne. Daha sonraları, Âişe, Hassân'm ken­di yanında (bu sebeple) ayıplanmasını iste­mezdi. Ve onun hakkında derdi ki: "Şu (şiiri) inşad eden odur: 'Babam, annem ve namu­sum, Muhammed'in namusunu sizden koru­mak için feda olsun!'"

7109- Onun rivayetlerindendir: "Mesrûk dedi ki: Âişe'nin yanına girdim;

Hassan yanındaydı. Ona (övgü dolu) şiirler söylüyordu: 'İffetlidir, akıllıdır; hiçbir şüphe ile itham olunamaz. Gafil kadınların etlerini yemeden aç sabahlar.-dedikodu yapmaz-'

Ona Âişe dedi ki: 'Lâkin sen böyle değil­sin (yani iftiracıların yanında yer aldın).' Mesrûk ona (Âişe'ye) demiş ki:

'Öyleyse sen, onun senin yanına girmesi­ne nasıl izin veriyorsun? Allah onun hakkında şöyle buyurmuştur: 'İçlerinden gnun (iftira­nın) büyüğünü atan kimse var ya, onun için büyük azap vardır.' (Nûr, 11) Buna Âişe şu ce­vabı verdi:

'Körlükten büyük azap var mıdır?' Sonra sözlerine şunu da ilave etti:

'O Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'i (hicivleriyle) savunurdu.' [Buharı, Müslim, Tirmizî ve Nesâî.]

7110- Buhârî, Ümmü Rûmân'dan:

"Ben, (kızım) Âişe ile birlikte otururken Ensâr'dan bir kadın içeriye girdi ve (iftira atanları kastederek) şöyle dedi: 'Allah falana şöyle şöyle yapsın.' Ümmü Rûmân sordu:

'Sana ne oldu ki?'

Cevap verdi: 'Oğlum da bu sözü söyle­yenler arasındadır.'

'Nedir o söz?'

'Şöyle, şöyle demişler' diye cevap verdi.

Âişe dedi ki: 'Bunu Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem duymuş mu?'

'Evet' dedi.

'Ebû Bekr?'

Kadın: 'Evet' der demez Âişe hemen yere düşüp bayıldı. Ayüdiğı zaman ateşe yakalan­mış, tir tir titriyordu. Elbisesini üzerine örtüp kapadım. Derken Allah Resulü sallallahu

aleyhi ve sellem geldi ve 'Bunun nesi var?'di­ye sordu. Ben de durumu kendisine: 'Ateş onu yakaladı. Tir tir titredi durdu' diye anlattım.

Şöyle buyurdu: 'Muhtemelen bu, konuşul­makta olan bir söz (iftira) sebebiyle olmuştur.'

'Evet' (öyle oldu).

Ondan sonra Aişe oturdu ve şöyle dedi: 'Vallahi eğer (yapmadığıma dair) yemin eder­sem, beni doğrulamazsmız, doğruyu söyler­sem beni mazur görmezsiniz. Benim duru­mum ile sizin durumunuz, Ya'kub ile oğulla­rının durumuna benzer. O şöyle demişti:

'Sizin anlattıklarınıza karşı kendisinden yardım istenecek tek varlık, Allah'tır.'(Yûsuf, 18).

7111- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem se­fere çıkmak istediği zaman hanımları arasında kur'a çekerdi." Benzeri hadis. Ayrıca onda şöyle geçer: "Safvân bana durumumu sordu, ondan yüzümü baş örtümle gizledim. Durumu-

mu bildirdim. Devesini yaklaştırdı, ön ayakla­rına basıp devenin başını bana verdi. Nihayet elbisemi düzelterek deveye bindim. Sonra onu bıraktı, benimle yürümeye koyuldu. Nihayet Medine'ye öğlene doğru ulaşıp girdik." Aynca onda şöyle geçmektedir:

"Ümmü Mistah'a dedim ki: 'İbriği al, ona su doldurup onu Menâsi'a (tuvalete) götür!' Onu alıp çıktı. Ayağı kaydı, tökezledi." Ben­zeri rivayet.

7112- Diğer rivayet:

"Safvân bin el-Muattal, Hassan bin Sâ-bit'e kılıç elinde pusu kurdu. Ona bir darbe indirdi, Safvân darbeyi indirirken şöyle dedi: 'Al sana kılıcın keskin yerini. Ben bir köle­yim, hicvedildiğim zaman cevap vermek için şair değilim. Fakat ben namus ve şerefimi ko­ruyan, tertemiz ve kahraman okçulardan ol­duğum için intikam almasını bilirim.'

Hassan çığlık attı, insanlardan yardım is­tedi. Halk gelince, Safvân kaçtı. Hassan Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip Safvân'ı şikayet etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ondan Safvan'ın saldırısını bağışlamasını istedi, o da bağışladı. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem, Hassân'a bü­yük bir hurma bahçesi, bir de Şîrîn İsminde bir cariye verdi. O cariye ona şair olan oğlu Abdurrahman'ı doğurdu."

Onda yine şöyle geçer: "İftira ehli hakkın­da birçok şiirler söylenmiştir.

Ebû Bekr kendisine Avf da denilen Mis­tah'a hitaben şöyle dedi:

"Ey Avf, Yazık sana! O hususta güzel söz­ler söylemeliydin? Kötü sözlere tamah et­mekten uzak kalmalıydın öyle değil mi?

Kıskandıktan zaman, kötü söz söylemeyip, onlardan uzak durman lazım gelmez miydi?

Suçsuz kısrağa (taş ve benzeri şeyler) atarsan o kısrak sana boyun eğer mi, senin kadrii kıymetini bilir mi?

İftira atan kötüler içinde bulundunuz. Söz­lerin en çirkinini, en korkuncunu nasıl da uy­durdunuz?

Allah, onun tertemiz olduğuna, dedikleri­nizden tamamen berî bulunduğuna dair İndir­di Kur'ân'ını.

Sizlere ve sizin tinerinizde olanlara gös­terdi burhanını.

Avf, şimdi yaptıklarının hesabını Allah'a versin. Yaşarsam, ona vereceğim cezaları kendi gözleri ile görsün.

Ona öyle bir ceza vereceğim ki hem ken­disine, hem de cümle âleme ibret ve Öğüt ve­rici bir ders olacak, herkes gibi o da cezasını bulacak."

Ümmü Sa'd bin Muâz şu şiiri söyledi:

"Evs'in genci-yaşlısı, büyüğü-küçüğü tüm nesli, S iddik'm kızının namuslu, şerefli, iffet­li olduğuna, dosdoğru bulunduğuna tanıklık etmiştir.

Açık yerde olsun tenha ve kimsenin gör­mediği yerlerde olsun o, Allah'tan korkmuş ve namusunu korumuştur.

Bu, Allah'ın kendisine verdiği en büyük bir lütfü ve nimetidir. Bundan hiç kimse şüp­he etmemelidir.

Ruh ve beden yapısı olarak o, kadınların en doğru olanıdır. Soy ve neseb cihetinden onun seviyesine çıkabilecek kimse var mıdır?

Sa'd ve ona bu iftirayı atanlar keşke bunu yapmasalardı, haddi aşıp zalim davranmasa-lardı."

Hassan da şu şiiri inşâd edip özür beya­nında bulunmuştur:

"İffetlidir, akıllıdır; hiçbir şüphe ile itham olunmaz. Gafil kadınların etlerini yemeden aç sabahlar.

Din ve mansıb bakımından insanların en iyisi olan, hidayet, şeref ve fazilet peygambe­rinin o tertemiz eşidir."

Sözlerine devamla nihayet şöyle demiştir:

"Söylediklerimden benden nakledilenler varsa, kamçımı parmaklanma kaldırmadım.

Senin hakkında söylenenlerin ne aslı var­dır ve ne astan. Tüm insanlar ve zaman buna şahittir."

Kaba davranıp o iftirada bulunanlar hak­kında İse şöyle demiştir:

"Abdullah zaten neye lâyık ise onu tattı. Peygamber'in iffetli hanımına iftira attı.

Hamne ve Mis tali da ondan geri durmadı. Ona katılıp yapacaklarını yaptı.

Peygamberlerinin iffet sembolü hanımına iftira attılar.

Arş'in sahibi Rablerinin öfkesini üzerleri­ne çektiler.

Yaydıkları dedikodu ve biçimsiz laflarla Allah Resulünü üzdüler, nihayet kendileri de rezil ve rüsvay olup belâlarını buldular."

[Taberânî, Mu'cemu' I-Kebîr'de]

7113- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

sefere çıkmak istediği zaman hanımları ara­sında kur'a çekerdi. Benû'l-Mustalik savaşın­da kur'a Âişe'ye çıktı.

Gecenin ortasında Âişe, tuvalete çıktı; def-i hacet esnasında gerdanlığını kaybetti. Boynunda onu bulamayınca aramaya gitti. Benzeri rivayet.

Ayrıca onda şöyle geçmektedir: "Safvân bin el-Muattal, ordunun arkasından gider, dü­şürülen maşrapa, azık heybesi, ibrik gibi şey­leri alır ve onları (bir sonraki konaklama yeri­ne) taşırdı." Âişe hadisinin benzeri bir hadis.

[Bezzâr. ]

Ayrıca Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'd&, İfk hadisini Âişe'nin rivayetine benzer bir şekil­de, İbn Abbâs'tan metruk bir râvi kanalıyla ve Ömer'den hadis uyduran bir râvi vasıtasıyla nakletmişlerdir.

7114- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kıyamet gününde Allah Aişe'ye iftira edenlere, tüm mahşer halkının gözü önünde seksener kamçı vurarak cezalandıracaktır, iç­lerinden muhacirlerin bağışlanmasını Rabbi-mizden isteyeceğiz. Bunun için de ey Aişe sen­den izin isteyeceğiz." Bunu Âişe duyunca ağ­ladı ve şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resulü! Seni Hak ile gönde­rene yemin ederim ki, senin sevincin, bana be­nim sevincimden daha sevimli ve değerlidir." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tebes­süm edip şöyle buyurdu: "Babasının kızı."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'de zayıf bü senedle.]

7115- el-Hakem bin Utbe'den:

İnsanlar Âişe için yayılan dedikoduyu ço­ğaltınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem Âişe'yi çağırttı. Âişe bu durumu şöyle anlatmaktadır:

"Hasta olmadığım halde titreyerek Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e geİdİm. Dedi ki:

'Ey Aişe! İnsanlar senin hakkında neler diyorlar?' Şöyle cevap verdim:

'Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, semadan vahiy inene kadar, senden özür dile-miyeceğim.' Bunun üzerine Allah onun bera­atı (masumluğu) hakkında Nur sûresinden lam onbeş âyet indirdi. Sonra el-Hakem, ilgi­li âyetleri '...murdar kadınlar, murdar erkek­ler için; murdar erkekler de murdar kadınlar için; iyi kadınlar iyi erkekler için; iyi erkekler de iyi kadınlar içindir" mealindeki âyete (Nûr, 26) ulaşıncaya kadar okudu. Ve şöyle dedi: 'Kadınların murdarları (kötüleri) erkek­lerin pisleri (murdarları) içindir; erkeklerin murdarları da kadınların murdarları içindir. İyi kadınlar da iyi erkekler içindir.'

[Taberânî, Mu'cemıı'I-Kebîr''de miirsel olarak.]

Onun Katâde'den rivayeti: "Murdar söz ve davranışlar, çirkin ruhlu insanlara yaraşır."

7116- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Benim masum olduğuma ait âyetler inin­ce, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem minbere çıkıp günahsız olduğumu belirtti ve Kur'ân âyetlerini okudu. Emretti, iki adam ile bir kadını (iftira ettiklerinden dolayı) şer'î ce­zaya çarptırdı. Üçüne de o cezayı sırtlarına kamçı vurdurmak şeklinde uygulattı." [Tirmizî]

7117- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Allah ilk muhacir hanımlarını esirgesin!

'Başörtülerini yakalarına .sarkıtarak başları­nın üzerine koysunlar (örtsünler)'mealindeki âyet (Nûr, 31) nazil olunca örtülerini (kena­rından) kesip onunla yüzlerini de örttüler." [Buhârîve Ebû Dâvud.|

7118- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Mü'min kadınlara söyle gözlerini (bakıl­ması yasak olan şeylere karşı) yumsunlar" mealindeki âyet (Nûr, 31) hükmünü daha son­ra gelen bir âyet (kısmen) neshetti: "Evlenme umudu kalmayan yaşlı kadınlar" (Nûr, 60) (istisna edildi) [Ebû Dâvud]

7119- Câbir radiyallahu anh'dan: "Abdullah bin Ubeyy bin Selûl, cariyesine şöyle dedi: 'Git biraz fahişelik yap (ta para ka­zan)!' Bunun üzerine Allah: 'Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi zinaya zorlamayın!'^me­alindeki âyeti (Nûr, 33) inzal buyurdu."

7120-Diğer rivayet:

"İbn Ubeyy (bin Selûl), Müseyke adında­ki cariyesiyle, Ümeyme adındaki cariyesini fahişeliğe zorlardı. Bunun üzerine gelip onu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e şi­kayet ettiler. Ve şikayeti müteakip şu âyet na­zil oldu: 'İffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın!' (Nûr, 33)

[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Müslim.]

7121- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "O, çarşıda, ezanı duyar duymaz mallarını bırakarak namaza koşan bir- takım insanlar gördü. Şöyle buyurdu:

Allah'ın haklarında inzal buyurduğu: 'Ne bir ticaret ve ne de alış veriş onları Allah'ın zikrinden alıkoymaz' âyeti (Nûr, 37), işte on­lar hakkındadır."

|Taberânî, Mu'cema'l-Kebfr'de İsmi belirtilmemiş bir râvi kanalıyla.]

7122- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Iraklılardan bir grup insan ona (İbn Abbâs'a) şöyle dedi: "Ey İman edenler! Köleleri­niz —içeriye girerken— sizden izin istesinler" mealindeki âyet (Nûr, 58) hakkında ne dersin

ki, Allah bize izin almayı emrediyor; fakat hiç kimse bunu gereği gibi uygulamıyor."

İbn Abbâs şu cevabı verdi: "Allah Ha-lîm'dir, mü'minleri esirgeyicidir, onları örtme­yi sever. İnsanların evlerinde o zaman perdeler yoktu. Kişi, karısının üstündeyken, hizmetçisi. Çocuğu ya da adamın yetîmesi içeriye dalıp gi­rerdi. Onun için o avret ve mahrem durumlar­da onların içeriye girmeleri için izin istemele­ri bu âyette emredildi. Böylece Allah, onlara örtü ve hayır ihsan etti. Ancak ne var ki, hâlâ bu emirle amel eden tek bir kişi görmedim."

7123-Diğer rivayet:

"İnsanların çoğu izin isteme âyetine riayet etmedi. Ben şahsen bu cariyeme içeriye gire­ceği zaman izin istemesini emrediyorum."

[Ebû Dâvud]

7124- Ukbe bin Âmir radiyallahu anh'-dan:

"Allah her şeyi hakkıyla bilendir" mealindeki âyete (Nûr, 64) gelince; ben, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in bu âyeti Nûr sûresinin sonunda okuduğunu ve par­maklarım da gözlerinin altına koyarak şöyle dediğini gördüm: "Ve Allah, her şeyi hakkıyla görendir,"

[Taberânî, Mu'cermt'l-Kebîr'de Ieyyin bir senedle.]


 
7102- Bu hadisi Ebû Dâvud (2051), Tirmizî (3177) ve Nesâî (nikâh 12, VI, 66), Ubeydullah b. el-Ahnes an Amr b. Şuayb asl-ı senedi ile tahrîc etti ve Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7103- Bu hadisi Buhârî (şehâdât 21, III, 160; tefsîr N‍r 3, VI, 4; talâk 28, VI, 178), Ebû Dâvud (2254) ve Tirmizî (3178), Hişâm b. Hassân an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7104- Bu hadisi Buhârî (şehâdât 15, III, 154, tam metin; 30, III, 164-5, muhtasar; cihâd 64, III, 221 muhtasar; mağâzî 34, V, 55-60, tam metin; tefsîr N‍r 6, VI, 5-9, tam metin; eymân 18/1, VII, 228-9; i'tisâm 28, VIII, 163; tevhîd 35, VIII, 198; tevhîd 52/2, VIII, 214) ve Müslim (tevbe no. 56-7, s. 2129-37), Zührî'den tahrîc ettiler.

7105- Bu lafzı Buhârî (magâzî 34, V, 60) tahrîc etmiştir.

7106- Bu rivayeti Buhârî (tefsîr N‍r 11, VI, 11-3), Müslim (tevbe 58, s. 2137-8) ve Tirmizî (3180), Ebû Usâme an Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7107- Bu rivayeti Buhârî (mağazî 34, V, 60), Abdullah b. Muh. an Hişâm b. Yûsuf an Ma'mer ani'z-Zührî senedi ile tahrîc etti.

7108- Bu rivayeti Müslim (tevbe 57, s. 2137) tahrîc etti.

7109- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 34, V, 61) ve Müslim (fâdâilu's-sahâbe 155, s. 1934), Şu'be an Sül. an Ebî'd-Duhâ an Mesr‍k asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7110- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 34, V, 60), Mûsâ b. İsm. an Ebî Avâne an Husayn an Ebî Vâil an Mesr‍k an Ümmi R‍mân senedi ile tahrîc etti.

İfk hadisini Nesâî (tahâret 194, I, 163-4), Kuteybe an Mâlik an Abdirrahman b. el-Kâsım an ebîhî an Âişe senedi ile tahrîc etti.

7111- Bu hadisin râvileri Sahîh ricâlindendir. Ancak hadisin metninde geçen bazı bölümler Sahîh'tekilere muhâliftir (Mecma‘ Iî, 236).

7113- Ebû Hureyre hadisini Bezzâr rivayet etti; râvisi Muh. b. Amr "hadisi hasen" kabul edilen bir şahıstır. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ Iî, 230)

7114- Bu hadisinin ravilerinden Abdullah b. Hârûn Ebû Alkame el-Feravî zayıftır (Mecma‘ Iî, 240).

7115- Mürsel bir hadistir. Ancak râvileri Sahîh ricâlindendir. Şayet isnâdında yer alan Süleyman adlı şahıs Sül. b. Abdirrahman ed-Dimaşkî ise (Mecma‘ VII, 82).

7116- Bu hadisi Tirmizî (3181), Muh. b. Beşşâr an İbn e. Adî an Muh. b. İshak an Abdillah b. e. Bekr an Urve an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

7117- Bu hadisi Buhârî (tefsîr N‍r 12/1, VI, 13) ve Ebû Dâvud (4102-4), ez-Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

7118- Bu hadisi Ebû Dâvud (4111), Ah. b. Muh. el-Mervezî an Ali b. el-Hüseyn b. Vâkıd an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7119-7120- Lafızlar Müslim'e aittir. Bu hadisi Müslim (tefsîr 26-27, s. 2370), el-A'meş an Ebî Süfyân an Câbir asl-ı senedi ile;

Ebû Dâvud (2311), Ah. b. İbr. an Haccâc an İbn Cüreyc an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc ettiler.

7121- Mecma‘ VII, 83.

7122- Bu hadisi Ebû Dâvud (5192), Abdullah b. Mesleme an Abdilazîz b. Muh. an Amr b. e. Amr an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

7123- Bu hadisi Ebû Dâvud (5191), Süfyân an Ubeydillah b. e. Yezîd an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

7124- Râvilerinden İbn Lehîa'nın hıfzı kötüdür. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 84).



Bilal2009
Mon 15 July 2019, 03:01 pm GMT +0200
Esselamü aleyküm Rabbim bizleri Kur an ile amel eden kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun

ceren
Mon 15 July 2019, 07:44 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri bu ayetleri ışığında yaşayan kullardan eylesin inşallah. ..

Sevgi.
Tue 16 July 2019, 10:39 am GMT +0200
Aleyküm selâm. Rabbim bizleri herzaman Kur'an âyetleri ışığında ilerlemeyi nasip etsin inşaAllah

gulsahkilicaslan
Tue 16 July 2019, 10:41 am GMT +0200
Rabbim bizleri ne için yarattıysa o  uğurda yaşatsın inşallah selam ve dua ile..