sidretül münteha
Thu 20 January 2011, 04:46 pm GMT +0200
C- Nisab Hesabında Altının Gümüşe Eklenmesi
imam. Mâlik, İmam Ebû Hanife ve bir cemaat, «Altin ile gümüş birbirlerinin nisabını tamamlar. İkisinden bir nisap meydana geldiği zaman o nisaba zekât düşer» demişlerdir, imam Şafii, Ebû Sevr ve İmam Dâvûd ise, «Ne altın gümüşün, ne de gümüş altının nisabını tamamlamaz» demişlerdir.
Bu ihtilâfın sebebi, bu iki maddeye zekâtın düşmesi, bu her iki maddede bulunan bir vasfın bulunması
içinmidirki o vasıf da- ulemanın dediğine göre- sermaye olmaları ve itlaf edilen malların onlarla kıymetlendirilmesidir, yoksa bu iki maddenin şahsına mahsus bir hüküm müdür diye ihtilâf etmeleridir.
'Bu hüküm onlara mahsus olup onlarda bulunan müşterek vasfın bulunması için değildir. Bunun içindir ki her bırmın nisap miktarı ayrıdır' diyenler, «Yekdiğerinin nisabını tamamlamazlar» demişlerdir. Kendilerinde bu müşterek vasfın bulunması halinde onlara zekât düşer diyenler ise, «Birbirlerinin nisabını tamamlarlar» demişlerdir. Bana kalırsa, iki şeyin, gerek cinsleri, gerek isimleri birbirinden ayrı olduğu zaman, -müşterek bir vasfa sahip olsalar bile- ayrı ayn hükümlere tabi olmaları daha çok akla gelir. İmam Mâlik hem burada, hem Riba babında müşterek vasfa bakmıştır.
Gümüşle altının birbirleri ile tamamlandığını söyleyenler de bu tamamlanmanın keyfiyetinde ihtilâf etmişlerdir, imam Mâlik tamamlanmayı hep değişmeyen bir değer üzerinden kabul ederek, «Bir miskal altının değeri -eskiden olduğu üzere- on dirhemdir» demiştir. Buna göre, on miskal altın ile yüz dirhem gümüşe sahip olan bir kimseye zekât düşer ve bu kimse, zekâtını, isterse yarım miskal altın, isterse beş dirhem gümüş olarak verir.
Başkaları da «Zekât vacib olduğu vakit değer ne ise, o değer üzerinden hesaplanır» demişlerdir.
Buna göre de, yüz dirhem gümüş ile yüz dirhem gümüş değerinde olan dokuz miskal altın ya da dokuz miskal altın ile, on bir miskal altın değerinde olan yüz dirhem gümüşe sahib olan kimseye zekât düşer. Bunu diyenlerden biri imam Ebû Hanife'dir ve Süfyan Sevrî de aynı görüşe katılır. Ancak Süf-yan Sevrî'ye göre, eski değerle yeni değerden, hangisi yoksullara yarıyorsa o değer dikkate alınır.
Bir diğer cemaat de «Altın -ister gümüşten çok, ister az olsun- daima gümüş altınla tamamlanır, altın gümüşle tamamlanmaz. Çünkü altının nisabı hakkında ne subut bulmuş bir nass, ne de kırk miskali bulamayan altında icma1 bulunmaktadır. Bunun için gümüş asıldır, altın fer'dir» demiştir.
Bazıları da «Eğer altın ile gümüş ayn ayn nisabı bulamıyoriarsa birbirlerini tamamlamazlar. Ancak eğer biri nisabı buluyorsa, diğerine de -o değeri ister çok, ister az olsun- zekât düşer» demiştir.
Bu ihtilâfın sebebi, ağırlık bakımından nisapları değişik olan iki maddeden bir nisap meydana getirmek istemiş olmalarıdır ki hepsi de manasızdır. Belki de bunlar, şeriatta hükmü bulunmayan bir şey için hüküm vaz'etmişlerdir. Çünkü bunlar öyle bir nisap kabul etmişlerdir ki o nisap, ne altının, ne de gümüşün nisabıdır. Halbuki onların dediği nisaba, eğer zekât düşmüş olsaydı, şeriat sahibi bunu da bildirirdi? Zira şeriat sahibi, ihtilâf yaratmak için değil, bilakis mevcut ihtilâflan ortadan kaldırmak için gönderilmişken, herhangi bir mükellefiyeti meskût bırakıp da ihtilâflara yol açmamasına imkân yoktur. [50]
[50] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/106-107.