- Nisa sûresi

Adsense kodları


Nisa sûresi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Thu 6 January 2011, 03:12 pm GMT +0200
NİSA SÛRESİ


6869- Aişe radiyallahu anhâ'dan: Ona Urve, Cenâb-ı Hakk'ın: "Yetimler hakkında adaleti yerine getirmekten korkar-sanız..." "Mâlik olduğunuz cariye ile yetinin" mealindeki âyet (Nisa, 3) hakkında sordu. Şu cevabı verdi: "Ey kız kardeşimin oğlu! Bu, şunu anlatır: Velisinin himayesinde yetim bir kız olur. Onun güzelliği ve malı velisinin ho­şuna gider ve onunla evlenmek ister. Ancak öte yandan onun mehrini eksik verir. İşte bu ayette mehirlerini tam vermeden onlarla ev­lenmek yasaklanmış, onlarla değil de başkala­rıyla evlenmeleri salık verilmiştir."

Aişe dedi ki: "Bu âyet indikten sonra in­sanlar ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'den bu hususta fetva istediler. Bunun üzerine: "Kadınlar hakkında sana soruyor­lar..." "Ve nikahlamalarını da istediğiniz..." mealindeki âyet (Nisa, 127) nazil oldu. Böy­lece ALLAH bu âyette onlara şunu açıkladı: Hi­mayelerinde olan yetim kız, mal ve güzellik sahibi olduğu zaman, onunla evlenmek ister­ler fakat mehrini tam olarak vermek istemez­ler. Malı ve güzelliği bakımından istenmeye­cek biriyse onunla evlenmek istemezler ve ondan başka kadınları tercih ederler. Onlar nasıl ki, onu istemedikleri zaman, onunla ev­lenmiyorlarsa, onu istediklerinde de ona adil davranıp mehrini tam vermedikçe onunla ev-lenmemelidirler."

6870- Diğer rivayet:

"Ey kız kardeşimin oğlu! O kadından mu-rad şudur: Velisinin himayesinde olan yelim kız ona malında ortak olur; hem malı ve hem de güzelliği velisinin hoşuna gider ve onunla az mehİr vermek suretiyle (adaletsiz) evlen­mek ister. Ona ancak başkalarının verdiği ka­dar mehir vermeye kalkışır. Bu sebeple onlar hakkında adalet gösterip mehirlerinin âdet olan en yüksek derecesine yükseltilmesi dı­şında velilerin onları nikahlamaları yasak edildi."

Hadiste ayrıca şöyle geçer:

Âişe dedi ki: "ALLAH Teâlâ'nın size Ki-tâb'da okunan diye sözettiği ilk âyettir ki, bu âyette ALLAH şöyle buyurmuştur: "Şayet ye­timler hakkında adalet göstermemekten kor-karsanız, size helâl olan kadınlardan nikâh ediverin.'

Aişe dedi ki: "ALLAH Teâlâ'nın diğer âyet­te 'Onlarla evlenmek isterseniz' buyurması, sizden birinizin himayesi altında bulunan ye­tim kızın malı ve güzelliği az olduğu zaman, ona rağbet göstermemesiyle ilgilidir. Böylece veliler bunlara rağbet göstermedikleri için, adaletli olmaları dışında malına ve güzelliği­ne rağbet ettikleri yetim kadınlarla evlenmek­ten nehy olundular."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.]

6871- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Zengin olan (yetimin malından) çekin­sin, fakir olan da usûlü dairesince (ihtiyaç ve emeğine uygun olarak) yesin!" mealindeki âyet (Nisa, 6), yetimin velisi hakkında inmiş­tir. Bu veli, (eğer zengin ise yetimin malına ve parasına dokunamaz) fakirse, aşırıya kaçma­dan uygun bir şekilde yer.' (Buhârîve Müslim.]

6872- İbıı Abbâs radiyallahu anh'dan: "Akrabalar, yetimler ve yoksullar taksi­matta hazır bulunurlarsa (onlara da verin)" mealindeki âyetin (Nisa, 8 ) neshedildiğini id­dia edenler vardır. Hayır vallahi neshedilme-miştir. Ne var ki insanlar buna pek aldırmaz­lar. (Miras taksimatında) İki veli vardır: Biri­si mala vâris olur -ki bu taksimde hazır bulu­nan ihtiyaç sahiplerini de rıziklandırır- Bir de yetim velîsi gibi vâris olmayan veli vardır.

İşte bu ikincisi (inaldan başkalarına bağışla bulunamayacağı için taksimde hazır bulunan ihtiyaç sahiplerine): "Sana vermeye yetişim yoktur" diyerek bu durumu açıklar. [Buharî]

6873- Câbir radiyallahu anh'dan: "Hastalandım, yanımda yedi İane kız kar­deşim vardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanıma girdi, yüzüme okuyup üfledi, hemen kendime geldim ve dedim ki: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Kız kardeşlerime üçte ikisini vasiyet edeyim mi?'

'(Kız kardeşlerine) iyi davran!' buyurdu.

'Öyleyse yarısını?' diye sordum. Yine: '(Kız kardeşlerine) iyi davran!' buyurdu. Son­ra beni bıraktı ve çıktı. Çıkarken şöyle buyur­du: 'Ey Câbir! Bu sancından öleceğini sanmı­yorum. ALLAH âyet indirdi ve kardeşlerinin mi­rastan olan üçte ikilik haklarını da açıkladı.' Câbir derdi ki: 'Benim hakkımda şu âyet na­zil olmuştur:

'Senden fetva isterler, de ki: ALLAH size ba­bası ve çocuğu olmayan kimsenin (kelâlenin) mirası hakkındaki hükmünü şöyle açıklıyor' (Nisa, 176)

6874- Diğer rivayette onun dokuz kız kar­deşi olduğu rivayet edilmektedir.

6875- Diğer rivayet:

Dedim ki; "Bana kelâleden başkası varis olmuyor. O halde miras nasıl olacak?"

"ALLAH, çocuklarınız hakkında size (erke­ğe iki kızın hissesi kadar) tavsiye eder" me­alindeki âyet ve devamı (Nisa, 11) nazil oldu.

6876- Diğer rivayet:

Miras âyeti ininceye dek bana bir cevap vermedi. (Nihayet şu âyet nazil oldu:) "Sen­den fetva isterler, de ki: ALLAH size kelâlenin mirası hakkındaki hükmünü şöyle açıklıyor." (Nisa, 176)

6877- Diğer rivayet:

"Dedim ki: Ey ALLAH'ın Nebisi! Malımı ço­cuklarım arasında nasıl paylaştırayım?" Bana cevap vermedi. Nihayet: "ALLAH, size tavsiye eder..." diye başlayan miras âyetleri (Nisa 11) nazil oldu. |Buhârî, Müslim, Ebû Dâvııcl veTirmİzî]

6878- Câbir radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte çıkmıştık, Medine'nin hareminde En-sâr'dan bir kadının yanma geldik. İki kızını getirip şöyle dedi:

'Ey ALLAH'ın Resulü! Bunlar, Uhud günü senin yanında savaşırken şehid edilen Sabit bin Kays'ın kızlarıdır. Amcaları mallarının ve miraslarının tümüne el koydu. Babaları onlara mal namına ne bıraklıysa amcası hepsini aldı."

ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi: 'ALLAH bu hususta hüküm verir.'

Bu konuda Nisa süresindeki 'ALLAH, ço­cuklarınız hakkında... tavsiye eder' ile başla­yan miras âyetleri (Nisa 11) nazil oldu. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu: 'Haydi ba­na o kadını ve çocukların amcasını çağırın!' Kadın ve amcaları geldi. Hz. Peygamber am­caya şöyle dedi:

'Haydi kızlara malın üçte ikisini, annele­rine de sekizde birini ver, gerisi de senindir.'

6879- Diğer rivayet:

"Sa'd bin er-Rebî'nin karısı dedi ki: Sa'd öldü ve geride iki kız bıraktı." Benzeri rivayet.

Ebû Dâvud. Dedi ki: Doğrusu budur (yani Sabit yerine Sa'd).

Tirmizî'de:

"Sa'd bin cr-Rebî'in karısı, Sa'd'dan olan iki kızı ile Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'e geldi." Benzen rivayet.

6880- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapan­lar" mealindeki âyetin (Nisa, 15) tefsirinde şöyle demiştir: "Bunu yapan kadınlar, ölünce­ye kadar evlerde hapis edilirlerdi. Nûr sûresi nazil olup da şer'î cezalar tayin ve tesbît edi­lince bu âyet nesholundu." [Bezzâr.]

6881-  Müslim, Ubâde bin es-Sâmit radi­yallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e vahiy nazil olduğu zaman, sıkıntıya düşer, yü­zü bambaşka bir şekil alırdı. Bir gün yine böyle oldu, kendinden o hal geçince, şöyle buyurdu: '(Onlar hakkındaki hükmü) benden alın! ALLAH onlar için bir yol ihsan eıti: Bekâ­rın bekârla zina yapmasının cezası yüz kamçı ve bir sene sürgündür; evli kimsenin evli kim­se ile zina yapmasının cezası yüz kamçı ve recm (taşlanmaktır).

6882- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Ey iman edenler! Kadınlara zorbalık­la vâris olmanız sizin İçin helâl olmaz. Onla­ra verdiklerinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onlara baskı yapmayın!" mealindeki âyetin (Nisa 19) tefsirinde şöyle dedi:

"(Cahiliyette) kişi öldüğü zaman (erke­ğin) velileri o kadın hakkında hak sahibi olur­lardı; isterlerse onunla evlenirlerdi, isterlerse evlcndirirlerdi, isterlerse evlendirmezlerdi. Onlar, o kadın hakkında kadının ailesinden daha hak sahibiydiler.

İşte bu âyet bunun hakkında indi (ve ko­nuya bir açıklama getirdi)."

[Buhârî ve Ebû Dâvud.]

6883- Onun (Ebû Davud'un) diğer rivayeti: "Kişi akrabasının karısına vâris olurdu.

Ölünceye kadar onu evlenmekten alıkor ve onun malına vâris olurdu ya da ona (erkeğe) o kadının mehri verilirdi.

ALLAH, bu hususta hükmedip konuya bir açıklık getirdi."

6884- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya da­yanan ticaret olması hali müstesna, malları­nızı haksız ve haram yollar ile yemeyin." (Ni­sa, 29) âyetinin tefsirinde şöyle dedi: "Kişi, bu âyetin inişinden sonra, bir başkasının ya-nında yemek yemekten çekinirdi. Sonra bu, Nûr suresinde inen başka bir âyetle neshedil-di ki, o âyet şudur:

'Evlerinizde yemek yemenizde herhangi bir sakınca yoktur...' 'ayrı ayrı'ya kadar (Nûr, 61). Bundan önce zengin adam ailesinden bir ada­mı yemeğe çağırırdı. Davet olunan şöyle derdi:

'Ben bundan çekinirim, bu yemeği yemek­te yoksul benden daha hak sahibidir' derdi.

Mezkûr âyetle ALLAH'ın adının anıldığı şeylerden ve Kitâb ehlinin yemeklerinden de yenilmesi helâl kılınmıştır." [Ebû Dâvud]

6885- (M.) el-Kebîr'ĞG, İbn Mes'ûd radi­yallahu anh'dan:

Dedi ki: "O âyet (Nisa, 29) muhkemdir, neshedilmemiştir."

6886-   Ümmü  Seleme radiyallahu an-hâ'dan:

Dedim ki: "Ey ALLAH'ın Resulü! Erkekler harp yapıyor, kadınlar ise harp yapmıyor. Biz mirastan da (erkeklere göre) yarım (pay) alıyoruz."

Bunun üzerine ALLAH şu âyeti indirdi: "Al­lah'ın, kiminizi kiminizden üstün kıldığı şeyle­ri temenni etmeyin!" (Nisa 32) Mücâhid dedi ki: Onun (Ümmü Seleme) hakkında: "Doğru­su erkek ve kadın müslümanlar..." (Ahzâb, 35) âyetini de inzal buyurmuştur.

Ümmü Seleme, Medine'ye hicret eden ilk kadm İdi. [Tirmizî. Ayrıca bu rivayetin mürsel olduğu­nu söyledi.]

6887- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O, "(Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından) her birileri için (hisselerini alacak olan) mevâliler kıldık" (Nisa, 33) âyetini şöyle tefsîr etti: Buradaki mevâlîden murad vârisler­dir. (Devamında gelen) "Yeminlerinizin bağla­dığı kimseler"'e gelince, muhacirler Medine'ye geldiklerinde akraba olmaksızın, ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'İn aralarında tesis ettiği İslâm kardeşliği nedeniyle Ensâr'a vâris oluyorlardı. "Her birilerine mevâlî (vârisler) kıldık" âyeti nazil olunca, bu usûl neshedildi. Sonra "Yeminlerinizin bağladığı kimselere his­selerini veriniz" yardım, rifâde (hacılara veri­len yardım) ve nasihat gibi şeyler verildi; hu­kukî miras kalktı, fakat onlar için ihtiyarî vasi­yet kaldı' dedi. |Buhârî ve Ebû Dâvud.]

6888- Dâvud bin el-Husayn'dan: Ebû Bekr'in himayesinde bir yetim olarak yetişen Ümmü Saîd bint'ir-Rubeyyia'ya Kur'ân'dan: "(Vellezîne akadat eymânukum =) Sonra "yeminlerinizin bağladığı kimselere" ise âyetini (Nisa 33) okuyordum. Bana: "Böyle okuma!" dedi. "Çünkü bu (âyet), Ebû Bekr ile o zaman İslâm'ı kabul etmeyen oğlu Abdurrah-man hakkında nazil olmuştur. Ebû Bekr (İs­lâm'ı kabul etmediği için) ona miras bırakma­yacağına yemin etmişti. Abdurrahman bilâhare müslümanhğı kabul edince ALLAH bu âyetle, Ebû Bekr'e onu vâris kılmasını emretti."

Bir rivayette şu ek yer almaktadır: "(Oğlu) Abdurrahman'ın İslâm'a girişi müslümanla-rın kılıçla galip gelmesine kadar gecikti."

[Ebû Dâvud]

6889- İmâm Mâlik:

Bana ulaştığına göre Hz. Ali ALLAH'ın: "Karıkocanın aralarının açılmasından kor-karsamz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadı­nın ailesinden de bir hakem gönderin. Eğer bunlar ıslah etmek isterlerse, ALLAH da onla­rın aralarını buldurur. Çünkü ALLAH, Alîm'dır, Habîr'dir" kavlinde (Nisa, 35) geçen iki ha­kem hakkında şöyle dedi: "ALLAH, bu iki hake­me hem ayırmak ve hem de birleştirmek yet­kisi vermiştir."

6890- Enes radiyallahu anh'dan: "ALLAH şüphesiz zerre kadar zulmetmez.

Eğer bir iyilik olursa, onun karşılığını kat kat verir." (Nisa 40) ALLAH Resulü sallallahu aley­hi ve sellem bu âyeti şöyle tefsir etmiştir: "Al­lah mü'minin yaptığı iyilik babında (karşılığı­nı vermemek hususunda) ona zulmetmez. Eğer bir iyilik yapmışsa mutlaka dünyada da ahirette de onun karşılığını verir.

Kâfire gelince, dünyada yapmış olduğu iyiliğin karşılığını verir, ama o iyiliğine karşı­lık ahirette hiçbir şey alamaz." [Müslim]

6891- Ali radiyallahu anh'dan: "(Abdurrahman) İbn Avf, bize bir yemek

hazırladı, gittik yedik. Haram edilmezden Ön­ce orada içki de içtik. Sarhoş olmuştuk, na­maz vakti geldi, beni imam yaptılar. Namaz­da Kul yâ eyyühel-kâfirûne'yi okudum. Fakat okurken karıştırdım, 'ibadet ettiklerinize iba­det etmem' yerine yanlış olarak: İbadet ettik­lerinize ibadet ederiz' şeklinde okudum. Bu­nun üzerine: 'Sarhoşken ne söylediğinizi bi-linceye dek, namaza yaklaşmayın!' mealinde­ki âyet (Nisa, 43) nazil oldu.'

[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Tİrmizî]

6892- Ali radiyallahu anh'dan:

"Kur'ân'da: 'ALLAH kendisine şirk koşul­masını bağışlamaz. Bundan başkasını diledi­ğine bağışlar' âyetinden (Nisa, 48) daha çok hoşuma giden bir âyet yoktur." ITirmizî]

6893- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "ALLAH'a itaat edin, Peygamber'e ve siz­den olan idarecilere de itaat edin!" âyeti (Ni­sa, 59) Abdullah bin Huzâfe es-Sehmî hak­kında ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onu bir müfrezenin başında gönderdiği zaman nazil oldu. [Mâlik hariç, allı hadis İmamı.)

6894- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Size ne oldu da ALLAH yolunda ... diyen (ço­cuk, erkek ve kadın) güçsüzler uğrunda savaş­mıyorsunuz" mealindeki âyette (Nisa, 75) zik­redilen mustaz'af (güçsüz)lere gelince, ben ve annem de bu güçsüzler arasındaydık.' [Buhârî]

6895- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Mekke'de iken Abdurrahman bin Avf arka­daşlarıyla birlikte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi.

(Müşriklerle çarpışmak için izin istemek amacıyla) Dediler ki: 'Ey ALLAH'ın Resulü! Biz müşrikken daha güçlü ve mevki sahibi idik. İman ettikten sonra zelil olduk.'

Cevap verdi: 'Ben ancak affetmekle emro-lundum, onlarla (şimdilik) savaşmayın!'

ALLAH onları Medine'ye hicret ettirince, on­lara (müşriklerle) savaşmayı emretti. Fakat bu defa bu zevat savaşmaktan kaçındılar. Bunun üzerine: 'Kendilerine elinizi (savaşmaktan) çekin, namazı dosdoğru kılın!..' 'Size zerre ka­dar zulmedilmez''e kadar mealindeki âyet (Nisa 77) nazil oldu (ki bu âyetin devamında sa­vaşmak farz olduğunda, azı müstesna hepsi sa­vaştan yüz çevirdiler, denilmektedir.) " [Nesai]

6896- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ebû Berze el-Eslemî bir kâhin idi; baş vurdukları zaman yahudiler arasında hüküm verirdi. Müslümanlardan birtakım insanlar da ona baş vurunca, 'Sana indirelene, senden ön­ce indirilene iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi?' mealindeki âyet (Nisa, 68) na­zil oldu." [Taberânî, Mu' cemu' l-Kebîr'de.]

6897- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek şöyle dedi:

'Ey ALLAH'ın Resulü! Ben seni kendimden ve çocuğumdan daha çok seviyorum, evde otururken seni hatırlıyorum, sabredemeyip gelip seni görüyorum. Sonra senin ölümünle ve benim Ölümümü hatırlıyorum; ikimiz de cennete girdiğimiz halde, Sen kaldırılıp Pey­gamberlerin yanına gittiğin zaman ben yalnız ve sensiz cennette ne yaparım? Seni göreme­mek adetâ beni helak eder.'

ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, ona hiçbir cevap vermedi. Çok geçmeden: 'ALLAH'a ve Peygamber'e itaat edenler, işte onlar (âhirette) peygamberler, sıddıklar, şe­hitler ve salihlerden ALLAH'ın kendilerine lü-luflarda bulunduğu kimselerle beraber ola­caklardır, ne güzel arkadaşlıktır bu!' mealin­deki âyet (Nisa, 69) nazil oldu.

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat ves-Sagir'de]

6898- el-Hasan radiyallahu anh'dan: "Size selâm verildiği zaman verilen selâmdan daha iyisiyle selâm alın!" (Nisa, 86) Bu, mü 'min-ler için sözkonusudur. "Ve yahut aynısıyla karşı­lık verin!" Bu ise müşrikler içindir. [Ebû Ya'll]

6899- Hârice bin Zeyd radiyallahu anh'dan: "Zeyd bin Sâbit'in bu mekanda şöyle de­diğini duydum:

'Kİm bir mü" mini taammüden öldürürse, onun cezası ebedî kalmak üzere cehennem­dir'mealindeki âyet (Nisa, 93), Furkân süre­sindeki 'O kimseler ki ALLAH'la birlikte başka bîr ilaha dua etmezler, haksız yere insan öl­dürmezler' mealindeki âyetten (Furkân, 68) allı ay sonra nazil oldu." |Ebû Dâvud ve NesâîJ

6900- Onun diğer rivayetinde "Sekiz ay" olarak geçmektedir.

6901- Onun diğer rivayeti:

"O âyet (Nisa, 93) inince, korktuk ve en-

dişeye kapıldık. Ondan sonra, (tevbe etliği za­man affedileceğini lebşîr eden) Furkâiı süre­sindeki âyet nazil oldu."

6902- Saîd bin Ciibeyr radiyallahu anh'dan: İbn Abbâs'a dedim ki: "Taammüden bir mü'mini öldüren kimsenin levbcsi var mıdır?"

"Hayır."

Ondan sonra ona Furkân süresindeki âye­ti okununca, şöyle dedi:

"Bu Mekke'de inen âyettir, onu Medi­ne'de İnen: Kim bir mü'mini taammüden öl­dürürse...' ayeti neshetmiştir." (Nisa, 93)

6903- Diğer rivayet: İbn Abbâs dedi ki: "Onlar ALLAH'ın yanında başka bir tanrı

edinip ona yalvarmazlar" ayeti (Furkân, 68-9) Mekke'de nazil olunca, müşrikler dediler ki: "İslâm'ın bize ne faydası olacak, biz Al­lah'ın yasakladığı cinayeti işledik, bir sürü büyük günahlar irtikâp ettik. Ha müslüman olmuşuz, ha olmamışız artık ne fark eder?"

Bunun üzerine ALLAH: "Ancak tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenler müstesna" me­alindeki âyeti (Furkân, 70) İnzal buyurdu.

Diğer rivayette şu ek bulunmaktadır: "An­cak İslâm'a girip onu iyice idrak ettikten son­ra insan öldürürse, o zaman levbesi kabul ol­maz." j Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.]

6904- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Ona, bir mü'mini kasten öldürdükten sonra tevbe edip salih amel işleyen kimse hakkında soruldu. Şu cevabı verdi: "Onun için tevbe na­sıl olur ki? Ben Peygamberiniz sallallahu aley­hi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum:

"Maktul katilin yakasına yapışmış boyun damarlarından kan fışkırarak gelir ve der ki: "Ey Rabbim, sor bakalım bu adam beni ne­den Öldürmüş?'

Sonra dedi ki: "Vallahi ALLAH, o âyeti inzal etti ve onu bir daha da neshetmedi."

[Tirmizî ve aynı lafızla Nesâî.]

6905- Ebû Miclez radiyallahu anh'dan: "Onun (katilin) cezası cehennemdir" âye­ti (Nisa, 93) hakkında şöyle dedi. "Evet, o su­çun cezası budur. Ancak ALLAH kulundan bu cezayı affedebilir." |Ebû Dâvud]

6906- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Müslümanlardan birtakım insanlar (bir savaş esnasında), bir adamı koyunlarının ara­sında gördüler.

Adam 'Esselâmü aleyküm' dedi. Onlar ise buna aldırmadan adamı yakalayıp öldürdüler ve o koyunları da aldılar. Bunun üzerine Al­lah: 'Size selâm verene 'Sen mü'min değilsin' Jemeym/'meâlindeki âyeti (Nisa, 94) inzal buyurdu."

[Tirmizî, Ebû Dâvud ve aynı lafızlarla ile Buhârî ve Müslim.]

6907-  İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Mü'minlerden (özürsüz olarak) oturan­lar ile (ALLAH yolunda savaşan) mücahidler bir olmaz" mealindeki âyet (Nisa, 95) Bedir savaşına çıkanlarla, çıkmadan oturanlar hak­kında nazil olmuştur. [Buhârî]

6908- Tirmizî şunu ekledi:

"Bedir savaşı ile ilgili "özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla Al­lah yolunda cihad edenler birbirlerine eşit değildir" ayeti inince, Abdullah bin Cahş ile İbn Ümmi Mektûm şöyle dediler: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Biz kör insanlarız, bizim için bir ruhsat var mıdır?' Bunun üzerine hemen şu âyet nazil oldu:

'insanlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla ALLAH yolunda cihad edenler birbirlerine eşit değildir. ALLAH, mal ve canlarıyla cihad edenleri, derece ola­rak oturanlardan üstün kılınmıştır. ALLAH hep­sine de cenneti vâdetmişür, ancak ALLAH, ci-hâd edenleri özürsüz olarak yerlerinde otu­ranlara, büyük ecirler, dereceler, mağfiret ve rahmetle üstün kılmıştır. ALLAH bağışlar ve merhamet eder.' (Nisa, 95-6)

6909- Muhammed bin Abdirrahman radi-yallahu anh'dan:

"(İbnü'z-Zübeyr zamanında) Medine hal­kından (Şamlılarla harbetmek için) bir müfre­ze gönderilmek üzere karar alındı, ben de on­ların içinde gönüllü gitmek üzere bu müfreze­ye yazıldım. Sonra İbri~AbbJâş!ırL-azatlısı İkri-me'ye rastladım ve durumu ona bildirdim. O beni bundan şiddetle menederek dedi ki:

"İbn Abbâs bana şunu bildirdi: ALLAH Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında (Mekke'de kalıp hicret etmeyen) birtakım müslümanlar onlarla beraber olmak suretiyle müşriklerin sayısını artırmış oldular. (Bedir harbinde) Müşriklere atılan okun, bazen gelip onlardan birine isabet edip Öldürdüğü veya kı­lıçla vurulup Öldürüldüğü oluyordu. İşte ALLAH onlar hakkında: 'Kendilerine yazık edenlere, melekler ruhlarını alırken...' mealindeki âyet (Nisa, 97) nazil oldu. (O âyetin devamında onlara neden hicret etmedikleri sorulacağı be­yan edilmektedir).'" |Buhârî]

6910- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Damre bin Cündeb muhacir olarak yola çıktı ve ailesine dedi ki: 'Beni müşriklerin topraklarından alıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e iletin!' Sonra giderken yol­da öldü. Bunun üzerine: 'Kim evinden ALLAH

ve Resulüne muhacir olarak çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükafatı ALLAH'a düşer...' 'Rahîm'dir'e kadar mealin­deki âyet (Nisa, 100) nazil oldu." [Ebû Ya'lâ]

6911-   Ya'lâ bin Ümeyye radiyallahu anh'dan:

Hz. Ömer'e: "Kâfirlerin size fenalık yap­masından korkarsanız, namazı kısa kılmanız­da sizin üzerinize bir sakınca yoktur" mealin­deki âyet (Nisa, 101) hakkında sordum ve de­dim ki "Artık insanlar emniyet içindedir, kor­ku da yoktur. Öyleyse seferde namazı kısa kılmanın bir anlamı kalmadı."

Şu cevabı verdi: "Aynı şeyi ben de merak edip ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e sorduğumda şöyle buyurdu: 'Bu, ALLAH'ın size lütfettiği bir sadakadır, lütfen onun bu sadaka­sını kabul edin!' [Müslim ve sünen ashâbıj

6912-  Katâde bin en-Nu'mân radiyallahu anlı'dan:

"İçimizde kendilerine Benû Ubeyrik deni­len ve fertleri Bişr, Büşeyr ve Mübeşşir olan bir aile vardı. Büşeyr, şiirler söyliyerek Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı­nı hicveden bir münafık idi. Sonra da bu şiiri bir Arab'a nisbet ederek 'Falan adam böyle böyle dedi. Filan da şöyle şöyle dedi' derdi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı da bu şiirleri duydukları zaman şöyle demekten kendilerini alamazlardı: 'Vallahi bu şiiri o habis söylemiştir'. Nihayet 'Bunu Ubeyrik'in oğlu söylemiştir' derlerdi.

(Râvi) Dedi ki: 'Bu aile cahiliyet devrinde de, İslâm devrinde de fakir ve ihtiyaç sahibi insanlardı. O zamanlar halkın da Medine'de­ki yiyecekleri hurma İle arpadan ibaretti. Kişi imkânı olduğunda, has un tüccarı geldiği za­man, gider ondan satın alırdı ve bunu sadece kendisine tahsis ederek kimseye vermezdi. Yalnız kendisi yerdi, çocuklarına ise yine hur­ma ile arpa yedirirdi. Bir defasında yine Şam'dan has un getiren bir tüccar geldi. Am-

cam Rifâa bin Zeyd, bir sırt yükü has un alıp ambarına koydu. Ambarda aynı zamanda si­lah, zırh ve kılıç da vardı. Gecenin karanlığın­da (toprağın) altından ambar delindi. Buğday ve silah alındı.

Sabah olunca amcam bana gelip dedi ki: "yeğenim! Bu gece bize saldırıda bulunuldu, ambarımız delindi. Buğdayımız ve silahımız gitti. Evi ve mahalleyi araştırdık, bize denildi ki: Ubeyrikoğulları bu gece ateş yaktılar, buğ­dayınızı da onların yanında gördük."

Ubeyrikoğulları ise şöyle dediler: 'Siz av­luda bizi sorguya çekerken, Vallahi aradığınız arkadaşınız Lebîd bin Sehl'den başkası değil­dir.' Oysa Lebîd içimizde müslümanlığı ve doğruluğuyla tanınan bir zattı.

Lebîd bunu duyunca, kılıcını çekti ve şöy­le dedi: 'Demek ben çalıyorum ha! Vallahi ya bu hırsızlığı isbat edersiniz, ya da bu kılıcı beyninize yersiniz!' Bunun üzerine 'Ey adam, bizden uzak dur! Onun faili sen değilsin'dedi­ler. Mahallede soruşturduk ve hırsızların on­lar olduğunda şüphemiz kalmadı.

Amcam bana dedi ki: "Yeğenim! ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e gitsen de ona bunu anlatsan" diye teklif etti?

Hemen ona vardım ve şöyle dedim: "Biz­den bir hane çok kötü zulüm yaptı. Rifâa bin Zeyd'e gidip ambarını deldiler, yiyeceğini, si­lah ve teçhizatını çaldılar. Hiç olmazsa bizim silahlan geri versinler, yiyeceği istemiyoruz, kendilerinin olsun.' Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: 'Merak etme ben işinizi hallederim, onlara silahlarınızı geri ver­melerini söylerim.' Benû Ubeyrik bunu duyun­ca onların Esîr bin Urve adındaki bir adamına gelip konuştular. Bu hususta mahalle halkından birtakım insanlar toplanıp dediler ki:

'Ey ALLAH'ın Resulü! Katâde ve amcası bi­zi hırsızlıkla suçladılar. Ellerinde hiçbir delil ve şahitleri olmadığı halde namuslu adamları­mıza iftira ettiler.'

Katâde der ki: Bunun üzerine ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip konuştum.

Bana dedi ki: 'Sen nasıl olur da namuslu insanları elinde hiç bir delil olmadığı halde hırsızlıkla itham eder, onlara iftira atarsın?'

Utanarak döndüm, İçimden şöyle geçir­dim: 'Malımın hepsi gitseydi de bu hususta ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e muhatab olmasaydım.! Amcam bana gelip:

'Yeğenim ne yaptın? Ne oldu iş?' diye sordu.

'ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in bana söylediklerini kendisine anlat­tım.' Amcam şöyle dedi: 'Kendisinden yar­dım islenecek tek varlık ALLAH'tır."

Çok geçmeden: 'Ey Muhammedi Doğrusu insanlar arasında ALLAH'ın sana gösterdiği gi­bi hükmedesin diye Kitâb'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden yana olma!' âyeti (Nisa 105) nazil oldu. Hainlerden murad Ubeyrikoğullarıdır. 'ALLAH'tan mağfiret dile!' Yani Katâde'ye dediklerin için 'ALLAH'tan ba­ğışlanma dile! Çünkü ALLAH hem bağışlayan­dır, hem de esirgeyen.'

'Kendilerine hainlik edenlerden yana uğ­raşmaya kalkma. ALLAH hainlikte direnen suç­luyu sevmez.'

'İnsanlardan gizliyorlar...' 'Merhamet sa­hibi olarak bulacaktır'a. kadar (Nisa ,105-110).

Yani eğer ALLAH'tan günahlarının bağış­lanmasını dileseydiler elbetteki ALLAH onları bağışlardı.

'Kim bir günah kazanırsa kendi nefsinin aleyhine kazanır...' 'Apaçık günah1 & kadar (Nisa, 111).

Lebîd'e söylediği sözleri.

'Eğer ALLAH' in sana olan ihsanı ve rahme­ti olmasaydı...' 'Bunları yapana büyük ecir vereceğiz'^ kadar (Nisa, 113-14)

Bu husustaki âyetler inince, Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'e silahlar getirildi. O da onları bize geri verdi. (Katâde dedi ki:) Am­cama silahı ben getirince, o zamana kadar am­camın hakikî olarak müslüman olduğunu bil­miyordum. Çünkü o cahiliyette yaşamış veya gözleri çok zayıflamıştı. Evet ona silahı getirip vermek istediğimde şöyle dedi: 'Ey yeğenim! Onu ben ALLAH yolunda vakfediyorum.' Bunun üzerine onun gerçek müslüman olduğunu anla­dım. Büşeyr ise müşriklere katıldı. Doğru Sülâ-fe bint Sa'd bin Sümeyye'ye katıldı. Bunun üzerine ALLAH şu âyeti inzal buyurdu: 'Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra Pey­gamber'den ayrılıp İnananların yolundan baş-

kasına uyan kimseyi döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız.' (Nisa, 115-6)

O, Sülâfe'nin yanına gidince, Hassan bin Sabit de birkaç şiirle o kadını hicvetti.

(Bunun üzerine Sülâfe, Büşeyr'in) Pılı pırtısını toplayıp başına koydu. Çıkardı ve sel yatağına attı. Sonra şöyle dedi: 'Defol! Bana Hassan'm şiirinden başka bir hayır hediye et­medin.' |Tirmizî|

6913- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını

görür" âyeti (Nisa, 123) nazil olunca, müslü-manlar bundan çok etkilendiler. Bunun üzeri­ne ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Amellerinizde orta yolu bu­lun ve doğruyu bulmaya çalışın! Müslümanın başına gelen her şey, hatta bir kere tökezle­mesi ya da ayağına batan bir diken bile; onun günahına keffâret olur." |Müslim ve Tirmizî]

6914-   Ebû Bekr es-Sıddîk radiyallahu anh'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanındaydım; "Kim bir kötülük yaparsa kar­şılığını görür" mealindeki âyet (Nisa, 123) nazil oldu.

Buyurdu ki: "Bana şu anda inen âyeti sa­na okuyayım mı?"

"Evet, ey ALLAH'ın Resulü, oku!" dedim. Okuyunca, sanki belim kınlacakmış gibi ol­dum, o yüzden eğildim. Buyurdu ki: "Ne ol­du .sana ey Ebû Bekr?"

Şöyle dedim: "Ey ALLAH'ın Resulü! Ba­bam ve annem sana feda olsun, hangimiz kö­tülük yapmıyoruz ki? Demek ki biz yaptıkla-

rımızın cezasını mutlaka göreceğiz." Şöyle buyurdu:

"Ey Ebû Bekr! Sen ve mu minler yaptıkla­rının karşılığını bu dünyada görmektesiniz. Nihayet ALLAH'a günahsız olarak kavuşacaksı­nız. Diğerlerine gelince, yaptıkları bir araya getirilecek ve âhirette karşılığı toptan mutla­ka verilecektir." [Tirmizî]

6915- Ali bin Zeyd annesinden

O, Aişe radiyallahu anhâ'ya: "Siz içinizde-kini açıklasanız da, gizleseniz de ALLAH onunla sizi hesaba çeker" âyeti (Bakara, 284) ile "Kim bir kötülük yaparsa mutlaka karşılığını görür" âyeti (Nisa, 123) hakkında bir soru sordu; Âişe şu cevabı verdi: "Ben bunu ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e sorduğum günden beri hiç kimse bunu bana sonnadı.

O şöyle buyunnuştu: 'Bu, kulun, hastalık, tökezleme, hatta cebine koyduğu malın düşüp kaybolmasından duyduğu üzüntü gibi şeyler­den dolayı karşılaştığı sıkıntı hakkında Al­lah'ın ona uyguladığı bir cezalandırmadır. Kul, saf altın tozunun körükten saf ve kızıl çık­tığı gibi günahlardan çıkıp arınmasına kadar (dünyada) bu gibi şeylerle karşılaşır.' |Tirmizî]

6916- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Şevde, Peygamber sallallahu aleyhi ve

sellem'in kendisini boşamasından korktu ve şöyle dedi:

'Beni boşama, yanında tut! Günümü Âişe'ye ver!'O da bunu yaptı ve bunun üzerine şu âyet nazil oldu: 'Aralarında anlaşmaların­da herhangi bir sakınca yoktur. Anlaşmak da­ha iyidir.' (Nisa, 128) Onun için karı kocanın (herhangi) bir hususta anlaşması caizdir."

[İkisi de Tirmizî'ye aittir.]


6869-6870-İlk lafız Buhârî'nin, ikinci ise Müslim'indir.

Bu hadisi Buhârî (nikâh 1/2, VI, 116; 16, VI, 123, ilk lafız buraya ait; 37/1, VI, 134; hiyel 8, VIII, 62; tefsîr Nisâ 1/1-2, V, 176), Müslim (tefsîr 6, s. 2313, ikinci lafız buraya ait; tefsîr 7-9, s. 2314-5), Ebû Dâvud (2068) ve Nesâî (nikâh 66, VI, 115-6), Hişâm b. Urve ve Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6871-Bu hadisi Buhârî (buyû‘ 95/3, III, 36-7; tefsîr Nisâ 2, V, 177) ve Müslim (tefsîr 10, s. 2315), Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6872-Bu hadisi Buhârî (vasâyâ 18, III, 192-3, lafız buraya ait; tefsîr Nisâ 3, V, 177), Saîd b. Cübeyr ve İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6873-6877-Bu hadisi Buhârî (vudû' 44, I, 56; mardâ 5, VII, 4; 21, VII, 11; farâîd 1, VIII, 2; 13, VIII, 7, ; tefsîr Nisâ 4, V, 177-8; i'tisâm 8, VIII, 148), Müslim (farâid 5-8, s. 1234), Ebû Dâvud (2886, 2887), Tirmizî (2097, 3015) ve İbn Mâce (2728), Muh. b. el-Münkedir ve Ebû'z-Zübeyr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İlk lafız Ebû Dâvud'a aittir.

6878-6879-Bu hadisi Ebû Dâvud (2891-2), Tirmizî (2092) ve İbn Mâce (2720), Abdullah b. Muh. b. Akîl an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı sahîhtir.

6880-Güvenilir bir râvi olan Mersî b. İshâk el-Ensârî dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 2).

6881-Bu hadisi Müslim (hudûd 12-3, s. 1316-7), Ebû Dâvud (4415) ve Tirmizî (1434), el-Hasan an Hittân b. Abdillah an Ubâde asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6882-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 6, V, 178) ve Ebû Dâvud (2089), Esbât b. Muh. ani'ş-Şeybânî an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6883-Ebû Dâvud (2090), bunu Ah. b. Muh. b. Sâbit an Ali b. Hüseyn b. Vâkıd an ebîhî an Yezîd en-Nahvî an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6884-Bu hadisi Ebû Dâvud (3753), Ah. b. Muh. el-Mervezî an Alî b. Hüseyn ... yukarıdaki senedin aynısı ile tahrîc etti.

6885-Râvileri, Heysemî'ye göre güvenilir kimselerden oluşmuştur (Mecma‘ VII, 3).

6886-Bu hadisi Tirmizî (3022), İbn e. Ömer an Süfyân an İbn e. Necîh an Mücâhid an Ümmi Seleme senedi ile tahrîc etti.

6887-Bu hadisi Buhârî (kefâlet 2, III, 57; tefsîr Nisâ 7) ve Ebû Dâvud (2921), Ebû Usâme an İdrîs b. Yezîd an Talha b. Musarrif an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6888-Bu hadisi Ebû Dâvud (2922), Muh. b. Seleme an İbn İshâk an Dâvud b. el-Husayn asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6889-Muvattâ, talâk 72, s. 584.

6890-Bu hadisi Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 56, s. 2162), Yezîd b. Har‍n an Hemmâm b. Yahyâ an Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6891-Bu hadisi Ebû Dâvud (3671) ve Tirmizî (3026), Atâ b. es-Sâib an Ebî Abdirrahman es-Sülemî an Alî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında Tirmizî "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

6892-Bu hadisi Tirmizî (3037), Hallâd b. Eslem ani'n-Nadr b. Şümeyl an İsrâîl an Süveyr b. e. Fâhite an ebîhî an Ali senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6893-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 11, V, 180), Müslim (imâret 31, s. 1465), Ebû Dâvud (2624), Tirmizî (1672) ve Nesâî (bey'at 28, VII, 154-5), İbn Cüreyc an Ya'lâ b. Müslim an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6894-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 14/1, V, 181), Abdullah b. Muh. an Süfyân an Ubeydillah an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6895-Bu hadisi Nesâî (cihâd 1, VI, 3), Muh. b. Alî b. el-Hasan an ebîhî ani'l-Hüseyn b. Vâkıd an Amr b. Dînâr an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6896-Râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 6).

6897-Güvenilir bir râvi olan Abdullah b. İmrân el-Âbidî dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VII, 7).

6898-Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 7).

6899-6900-6901-Bu hadisi Ebû Dâvud (4272) ve Nesâî (tahrîmu'd-dem 2, VII, 87), Hammâd b. Seleme an Abdirrahman b. İshâk an Ebî'z-Zinâd an Mücâlid b. Avf an Hârice b. Zeyd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İlk lafız Ebû Dâvud'a aittir. Diğer lafızlar Nesâî'ye ait olup aynı yerde iki ayrı tarikten Ebû'z-Zinâd an Hârice asl-ı senedi ile tahrîc etmiştir.

6902-6903-Her iki lafız da Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 29, IV, 239; tefsîr Nisâ 16, V, 182; tefsîr Furkân 2/2-4, 3, 4, VI, 15), Müslim (tefsîr 16-21, s. 2317-8), Ebû Dâvud (4273-5) ve Nesâî (tahrîmu'd-dem VII, 85-6), Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile muhtelif metinlerle tahrîc ettiler.

6904-Bu hadisi Tirmizî (3029) ve Nesâî (tahrîmu'd-dem 2, VII, 87), Şebâbe b. Sevvâr an Verkâ b. Saîd an Amr b. Dînâr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6905-Bu hadisi Ebû Dâvud (4276), Ah. b. Yûnus an Ebî Şihâb an Süleymân et-Teymî an Ebî Miclez senedi ile tahrîc etti.

6906-Lafız Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 17, V, 182), Müslim (tefsîr 22, s. 2319) ve Ebû Dâvud (3974), Süfyân b. Uyeyne an Amr b. Dînâr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6907-6908-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 18/4, V, 183) ve Tirmizî (3032), İbn Cüreyc an Abdilkerîm an Miksem mevlâ Abdillah b. el-Hâris an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6909-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Nisâ 19, V, 183; fiten 12, VIII, 93), Abdullah b. Yezîd an Hayve an Muh. b. Abdirrahman senedi ile tahrîc etti.

6910-Râvileri, Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VII, 10).

6911-Bu hadisi Müslim (müsâfirîn 4, 478-9), Ebû Dâvud (199), Tirmizî (3034) ve Nesâî (taksîru's-salât 1, III, 116), İbn Cüreyc an Abdirrahman b. Abdillah b. e. Ammâr an Abdillah b. Bâbeyh an Ya'lâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6912-Bu hadisi Tirmizî (3036), Ebû Müslim el-Harrânî an Muh. b. Seleme el-Harrânî an Muh. b. İshâk an Âsım b. Ömer b. Katâde an ebîhî an ceddihî Katâde senedi ile tahrîc ve etti isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

6913-Bu hadisi Müslim (birr ve's-sıla 52/2, s. 1993) ve Tirmizî (3038), Süfyân b. Uyeyne an İbn Muhaysın an Muh. b. Kays b. Mahrame an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6914-Bu hadisi Tirmizî (3039), Revh b. Ubâde an Mûsâ b. Ubeyde an Mevlâ İbn Sebbâ' an İbn Ömer an Ebî Bekr asl-ı senedi ile tahrîc etti.

İsnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi ve Mûsâ'yı zayıf addetti.

6915-Bu hadisi Tirmizî (2991), Abd b. Humeyd ani'l-Hasan b. Mûsâ ve Revh b. Ubâde an Hammâd b. Seleme an Alî b. Zeyd an Ümeyye an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6916-Bu hadisi Tirmizî (3040), Muh. b. el-Müsennâ an Ebî Dâvud an Sül. b. Muâz an Simâk an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.


Bilal2009
Wed 17 July 2019, 12:29 pm GMT +0200
Esselamü aleyküm Rabbim bizleri Kur an yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun

gulsahkilicaslan
Thu 18 July 2019, 10:30 am GMT +0200
Allah razı olsun hocam insallah selam ve dua ile

Sevgi.
Fri 19 July 2019, 05:23 am GMT +0200
Rabbim bizleri herzaman Kur'anı kendine rehber edinenlerden eylesin inşaAllah