müzzemmil
Fri 16 September 2011, 06:56 pm GMT +0200
NESHİ MEŞHUR KABUL EDİLEN AYETLERİN İNCELENMESİ
A. Muhkem Ayetler
Kur'ân İlimleri ve tefsir usulüyle ilgili kitaplarda üç yüze yakın ayetin mensuh olduğu nakledilir. Söz konusu ayetlerle ilgili yaptığımız araştırmada, rivayet edilen haberlerin, alimlerin kendi görüşlerini yansıttığı anlaşılır. Bu sayının fazla oluş sebepleri arasında, islâm'ın ilk dönemlerinde, tefsir usulü konularının nesh kapsamında değerlendirilmesi, istisna edatının geçtiği ayetlerin men-suh kabul edilmesi ve alimlerin konuyla ilgili yorum ve görüşlerini gösterebiliriz, ikinci bölümde incelediğimiz gibi, söz konusu ayetlerin nesihle bir ilgisinin olmadığı gözlenmiştir. Bu bölümde, tefsir ve usul kitaplarında, İslâm alimleri arasında neshi meşhur olarak değerlendirilen ayetler üzerinde durulacaktır. Bu ayetlerle ilgili yaptığımız İncelemelerde, konuyla ilgili nakillere tam olarak katılabilmiş değiliz. Bu münasebetle, konuyu iki aşamada değerlendirmemiz mümkündür. Birincisi; muhkem kabul ettiğimiz ayetler, ikincisi; mensuh olabileceğini düşündüğümüz ayetler.[725]
1- Bakara Sûresi'ndeki Ayetler
a) "Ey İman edenler! Oruç, sizden öncekiler farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Ta ki korunasınız."[726]
İbn Abbas'tan gelen rivayete göre, bu ayet mensuhtur.[727] Nâsihi, "Oruç gecesi kadınlara yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir. Sizde onların elbisesisiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul etti..."[728] ayetidir.[729]
Müfessirler incelemeye aldığımız ayet hakkında geniş yorumlarda bulunurlar. İbn Kesir, İslâm'ın ilk dönemlerinde her ayın üç günü oruç tutulduğunu, daha sonra ramazan orucuyla kaldırıldığını bildirmektedir.[730] Alûsî'de, Ramazan gecelerinde yasak olan kadınlarla ilişkinin helal kılındığını ileri sürmektedir.[731] Eserlerinden faydalandığımız diğer müfessirler, ayetle ilgili geniş değerlendirmelerine ilaveten, muhkem şeklinde yorumlarda bulunmuşlardır.[732]
Bakara Süresindeki bu ayet hakkında, belirli bir kanaate varmamız için anlamına dikkat etmemiz gerekmektedir. Ayetten anladığımız kadarıyla, Yüce Allah ilâhi dinlerin tamamında orucu emretmiştir.[733] Kur'an'dakİ bu ayetten, Ramazan gecelerinde hanımlara yaklaşmanın yasak olduğunu çıkarmamız mümkün değildir. Nâsihi kabul edilen ayette ise, hanımlara yaklaşmanın helal olduğu belirtilir. Bu yasağın, İslâm'dan önce gönderilen dinlerde olduğu anlaşılır.[734] Ayet ve hadislerde böyle bir yasak söz konusu değildir. Bakara Sûresi 187. ayette orucun başlama zamanı ve itikafın dışında hanımlara yaklaşmanın günah olmadığı ifade edilir. Yüce Allah, İslâm'ı en kolay bir din olarak göndermiştir. Bununia insanların huzur içinde yaşamaları arzulanır, Durum böyle olmakla birlikte, fıtrat çizgisinden uzaklaşan dinlerde aynı esnekliğin olmadığı gözlenmektedir. Oruç konusu da bunlardan birisidir. Dinler tarihi ve İslam dini kaynaklarında, Ehl-i Kitap'ın orucuyla İlgili farklı nakiller yer almaktadır. Buna göre, Ehl-i Kitap mensupları oruç geceleri uyuduklarında her şey kendilerine haram edilmektedir.[735] Oysa bu bilgiler, mensuh kabul edilen ayette ifade edilmiş değildir. Buhârî (ö. 256/869), ashaptan Kays b. Sırma'nın, yemek yemeden oruç tutması neticesinde bayıldığını haber vermektedir.[736] Başka bir rivayet de Hz. Ömer hakkındadır. Hz. Ömer, eski ilâhi dinlerde mevcut olan yasakların kendisini de kapsadığını düşünerek, hanımıyla yatmak suretiyle hata ettiği kanaatine varmıştır.[737] Mensuh kabul edilen ayette orucun daha önce gönderilen ümmetlere ve Müslümanlara farz kılındığına işaret edilmiş, nasihi kabul edilen ayette ise, yasak ve mubahlar açıklanmıştır.
Yüce Allah birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da Hz. Peygamber aracılığı ile Müslümanların yükünü hafifletmiştir.[738] Bu münasebetle, Kur'ân-ı Kerim, Ehl-i Kitap'ın ihtilaf ettiği ve hata ettiği bir çok konuyu açıklamış,[739] onlara haram olanları helal kılmıştır.[740] Oruç konusunda da onların yanlışlarını düzelterek, Peygamberlere emredilenleri hatırlatmıştır. Hz. İsa ve Hz. Musa'ya oruç geceleri hanımlara yaklaşmanın yasak edildiği bilinmemektedir. Ama Ehl-i Kitap arasında böyle bir uygulama mevcuttur. Diğer konularda olduğu gibi, bu konuda da onların hata etmelerine din adamlarının etkili olduğu sanılmaktadır. İlk Müslümanlar kesin emirler gönderilmeden önce benzer uygulamalarda bulunmuşlardır. Bunun üzerine Yüce Allah yapılması gerekeni haber vermiştir.
Gelen nakiller ve ayetler hakkındaki kanaatimizi şu şekilde özetleyebiliriz. Orucun farziyetini haber veren ayetle, Ramazan geceleri hanımlara yaklaşmanın serbest olduğunu açıklayan ayet arasında bir zıtlık görünmez.[741] Müfessirler arasında ayetin muhkem olduğu görüşü ağırlık kazanır. Mensuh kabul edilen ayetin anlamında haber bulunur. Böyle ayetlerde nesh söz konusu değildir. Kanaatimizce her iki ayet birbirini tamamlamaktadır. Ehl-İ Kitap;ın uygulamaları Allah'ın bir emri ise, bu Kur'ân-ı Kerim'de mevcut değildir. Önceki din sahiplerinin bir uygulamasıdır. Nesh edilen ayet değil, onların yanlış uygulamalarıdır.
b) "...Kimin oruç tutmaya gücü yetmeyecek olursa, her gün bir fakirin karnını doyuracak kadar fidye vermesi gerekir...''[742]
Söz konusu ayetin yukarıya alınan bölümünün mensuh olduğu kabul edilir.[743] Nakledildiğine göre, bu ayet nazil olduğu zaman, dileyen fidye ödemiş, isteyen oruç tutmuştu. Yüce Allah bunu, "...Kim Ramazana erişirse oruç tutsun... "[744] ayetiyle nesh etmiştir denilmektedir.[745] Tefsir ve Kur'ân ilimleriyle ilgili kaynaklarda yer alan yorumlara göre, ayet hakkında farklı görüşler bulunmaktadır.[746] İbn Abbas'a göre bu ayet, oruç tutmaya gücü yetmeyen hasta ve yaşlı insanlar için nazil olmuş, mensuh değildir.[747] Yaptığımız araştırmada yapılan nakil ve yorumların, alimlerin kendi kanaatleri olduğu görülmüştür. Öncelikle uzunca bir ayetin, sadece yukarı alınan kısmının mensuh olması, gelen nakillerin zayıf olduğunu akla getirmektedir.[748] Oysa, ayette üç gruba işaret edilmektedir.
1) Mukim ve sıhhatli olanlar,
2) Yolcu ve hasta olanlar,
3) Allah'ın emrini yerine getirmekten aciz olan yaşlı ve hastalar.
Birinci grupta olanlar oruç tutmak mecburiyetindedir. Yolcular evlerine dönünce, hastalar da sıhhatine kavuşunca bu oruçlarını kaza edebilirler. Oruç tutamayan yaşlılar ve hastalığı sürekli olanlar için tek alternatif fidyedir. Çünkü ihtiyarların gençleşmesi mümkün değildir. Hz. Enes yüz yaşını aştığı zaman içinde oruç tutamamış, onun yerine bir miskini doyurmuştur.[749] Çünkü ibadetlerde önemli olan yapacak gücün olmasıdır. Allah kulların yapamayacakları yükle sorumlu tutmamaktadır.[750] Mezhep imamları arasında yaşlılar için fidye kabul edildiği gibi, İmam-ı Şafiî yapmış olduğu içtihadı ile buna hamile kadınları da ilâve etmiştir.[751] en-Nesh fi'1-Kur'ân müellifi de ayeti geniş tahlil ettikten sonra İbn Abbas'ın görüşüne katılarak muhkem olarak değerlendirmiştir.[752]
Ayet hakkındaki kanaatimizi şu şekilde özetlememiz mümkündür: Konuyla ilgili farklı nakiller olsa da, iki ayet arasında neshe konu olacak bir durum görülmez. Bakara Sûresi 185. ayeti bu ayete açıklık getirmektedir. Ayette yer alan ruhsat yaşlılar ve hastalar için geçerli olduğu anlaşılır. Bu hükümden, oruç tutmaya gücü yetenlerin yararlanması mümkün görülmez. Öte yandan, fidye vermeye ve ibadet etmeye güçleri yetmeyenlerden sorumluluk kaldırılmaktadır. Neshe konu olan ayetler, oruç tutmaya gücü yetmeyen insanların durumuna açıklık getirmektedir. Bu durum, 183-187. ayetler müşterek değerlendirildiğinde daha iyi anlaşılmaktadır.[753]
c) ''Sana haram aydan, onda savaştan soruyorlar. De ki; Onda savaş büyük bir günahtır..."[754]
Kur'ân ve tefsir kaynaklarında nesih haberine rastlanan en fazla ayetlerden biri, Bakara Sûresi 217. ayetinin yukarıya aldığımız bölümüdür.[755] Ayetin nâsihi olarak Tevbe Sûresi 29. ve 36. ayetler gösterilir.[756] Ayetle ilgili bilgileri değerlendiren müfessirlerin birçoğu, söz konusu ayeti mensuh kabul etmişlerdir.[757] Bununla birlikte, muhkem görüşünde olanlar da vardır.[758] Konuyla ilgili araştırma yapan Mustafa Zeyd de konumuzu teşkil eden ayetler arasında zıtlığın olmadığını ileri sürerek ayeti muhkem değerlendirir.[759] Yukarıya almış olduğumuz ayet hakkında karar vermek oldukça zordur. Zira, birçok İslâm alimi ayeti mensuh olarak görmektedirler.[760] Diğer taraftan, adı geçen ayette, haram aylarda savaşın büyük günah olduğuna işaret edilmekte, fakat savaşın yapılamayacağı ifade edilmemektedir. Razi (ö, 606/1209), bu ayetin haram aylarda savaşın yasak edildiğine delil olmadığını belirterek, neshini kabul etmez.[761] Hz. Peygamber döneminde de Hevazin, Huneyn, Sakıf ve Taife yapılan gazaların haram aylara isabet ettiği bilinir.[762] Şayet zaruri hallerde savaş haram olsaydı, Hz. Peygamber buna izin vermezdi. Müfessirler arasında yukarıya almış olduğumuz ayet mensuh olarak değerlendirilse de, gelen nakilleri inceledikten sonra aynı kanaati taşımadığımızı söyleyebiliriz. Bu kanaatimizi aşağıdaki maddeleri belirterek özetleyebiliriz.
1) Ayetler arasında bir zıtlık yoktur.
2) Hz. Peygamber zaruri hallerde bu aylarda savaş yapmıştır.
3) Her asırda Müslümanların saldıranlara karşı kendilerini savunma hakkı bulunmaktadır.
4) Konuyla ilgili gelen nakiller arasında görüş birliği yoktur. Neshe konu olan ayetler birbirini tamamlamaktadır.
e) "...İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker..."[763]
Bakara Sûresi'ndeki şahitliği gizleme ile ilgili ayetin buraya alınan bölümünün mensuh olduğu kabul edilir.[764] Nâsihi olarak, "Allah kim-şeye gücünün yettiğinin dışında bir şey yük/emez..."[765] ayeti kabul ediiir. Bu haberler Ebû Hüreyre ve Vehv b. Ömer'den gelir.[766] Eserlerinden faydalandığımız müfessirler konuyla ilgili geniş yorumlarda bulunurlar. Ayet hakkındaki nakillere yer verildikten sonra muhkem olduğu yönünde açıklamalarda bulunmaktadırlar.[767]
Buraya aldığımız ayet hakkında tefsirlerde bir çok nakil bulunur. Bu haberlere ilaveten, ayetin önce ve sonrası konumuz açısından önemlidir. Zira bir önceki ayette yer alan "Şahitlerinizi gizlemeyin" ifadesi mensuh kabul edilen kısımla ilgilidir.[768] İnsanların şahitliklerini gizleyip haksızlığa sebep olmaları, İslâm'ın istemediği bir şeydir. Bununla birlikte ayette yer alan, "Hesaba çekileceksiniz" ifadesi haber ihtiva etmektedir. Anlamında haber bulunan ayetlerin neshi mümkün görülmez. Ayrıca, Kur'an'da muhkem olarak değerlendirilen benzer ayetleri bulmak mümkündür.[769] Konuyla ilgili doktora çalışması yapan Mustafa Zeyd'de, söz konusu rivayetleri tahlil ettikten sonra anlamında haber bulunduğu gerekçesiyle neshe konu olan ayeti muhkem olarak değerlendirmiştir.[770]
Netice olarak mensuh kabul edilen ayet hakkındaki elde ettiğimiz verileri değerlendirmemiz gerekirse;
a)Ayet şahitliği gizleyen insanları konu edinir. Yoksa kişilerin düşünceleriyle ilgili değildir İsla 'd pet ve menfi düşünen kişi sorumlu tutulmaz. Fiiliyata geçmesi I T nah veya sevap almasına sebep olur.
b) Ayetin anlamında haber bulunmaktadır. Buna göre şahitliği gizleyen ceza görecektir,
c) Ayet bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir,
d) Gelen nakiller arasında farklı görüşler bulunur,
e) Konuyla ilgili yorumlar alimlerin kendi görüşleri olarak algılanır,
f) Mensuh kabul edildiğinde yanlış hükmün ortaya çıkma ihtimali bulunur. Dolayısıyla böyle bir ayetin mensuh olması, nakil ve akıl açısından isabetli bulunmaz.[771]
2- Al-i İmrân Sûresi'ndeki Ayetler
"Ey iman edenler! Allah'tan O'na yaraşır biçimde korkun...'[772] Al-i İmran Sûresi'ndeki bu ayetin, Tağâbûn Sûresi'ndeki "O halde gücünüz yettiği kadar Allah'tan korkun..."[773] ayeti ile nesh edildiği kabul edilir.[774] Bu haberi birçok alim benimser. Said b. Cübeyr Ebu'l-Aliye, Katade, Zeyd b. Eşlem, Suddî ve Mukatil b. Süleyman gibi alimler ayetle ilgili geniş yorum yaparlar. Aralarında mensuh görüşüne katılanlar olduğu gibi, muhkem görüşünü savunanlar da bulunur. Bunlar arsında muhkem görüşünün daha isabetli olduğu gözlenir.[775] Ayrıca, son devir müfessirİerinden Muhammed Abduh, ayetler arasında neshin olamayacağını belirtir.[776]
Yukarıda yer alan nakillerden sonra ayetler hakkında belirli bir görüş belirtmek oldukça zordur. Bununla birlikte, ayetin neshedilemeye-ceğini belirten İbn Abbas açıklamalarda bulunurken, Allah yolunda cihadı, hiç kimsenin kınamasına aldırış edilmemesini, ana baba ve kendi nefsi dahi olsa adil olunması gerektiğini belirterek muhkem olduğunu ileri sürer.[777] Neshe konu olan iki ayet incelendiğinde nesih haberinin önceki ayetler hakkında ileri sürülen görüşlerden farkı olmadığı anlaşılır. Zira iki ayette geçen, (Mesteda'tüm) ifadesi ile (Hakka tügâ-tihî) arasında bir zıtlık görülmez. Allah'tan gücünüz yettiği kadar korkun ve Allah'tan hakkıyla korkun ifadeleri birbirini tamamlamaktadır, Âl-İ İmrân Süresindeki 102. ayette bir kapalılık vardır. Allah'tan nasıl korkulması gerekir? Bunun sınırı nedir.? Her insan aynı ölçülerde korkabilir mi? gibi sorulara Teğabün Sûresi'ndeki ayet açıklık getirmektedir. Böylelikle bu ayet neshe konu olan ayeti tefsir etmektedir. Öte yandan, Hz. Peygamber, ilim sahipleri ve sıradan bir insanın Ya-ratıcı'yı tanıması ve O'ndan korkması aynı ölçüde almayabilir. Buna göre, her insan gücü nispetinde Allah'tan korkacaktır. Kur'ân, Allah'tan gerçek manada korkanların ilim sahipleri olduğunu haber verir.[778] Bu ayet de Teğabün Sûresi'ndeki ayeti açıklamaktadır. Dolayısıyla, bu ayetleri müşterek değerlendirmemiz konunun anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Bu nakiller çerçevesinde zamanımızda yapılan çalışmalarda İbn Abbas'tan gelen muhkem görüşünün daha sağlıklı olduğu görülür. Kanaatimizce ayetler arasında nesh söz konusu değildir. Nâsih olarak kabul edilen ayet korkmanın durumuna açıklık getirmektedir. Ayrıca iki ayeti beraber uygulama imkanı bulunurken, aralarında neshin varlığını kabul etmek isabetli görünmez.[779]
3- Nisa Sûresi'ndeki Ayetler
"...Bir de yeminle sözleşme yaptığınız kimselere hisselerini verin..."[780]
Yukarıya aldığımız ayetin mensuh olduğu konuyla ilgili kitaplarda yer almaktadır.[781] İbn Abbas'tan gelen haberde, anlamını aldığımız ayetin, Enfal Sûresinde yer alan, "...Rahim sahipleri Allah'ın kitabına göre bir birlerine daha yakındır..."[782] ayetiyle nesh edildiği belirtilmektedir.[783] Hasan Basrî ve İkrime de söz konusu rivayeti zikretmişlerdir.[784]
Tefsir kaynaklarında incelemeye aldığımız ayet hakkında geniş bilgi bulunur. Bu yorumlardan her iki görüşün temsilcisini bulmak mümkündür. Taberî ayetin geniş tahlilini yaptıktan sonra, muhkem görüşünü kabul etmekte, (eymâneküm) kelimesini yemin, (nasîbehüm) kelimesini de yardımlaşma ve nasihat şekliyle izah etmektedir.[785] Imam-ı Azam da ayetin muhkem olduğunu belirtmektedir.[786] Müfessir-ler arasında da benzer görüşte olanlar bulunur.[787]
Yukarıdaki nakillere ilaveten ayet hakkında vereceğimiz karara ayetin iniş sebepleri yardımcı olmaktadır. İslâm'dan önce Arablar arasında yeminleşerek anlaşma yapıldığı, bunun için "Benim kanım senin kanın, sen bana mirasçı ol, ben de sana mirasçı olayım"
denildiği ve bu kişilerin birbirlerine varis oldukları rivayet edilmekte, İslâm'ın gelmesiyle bu gibi anlaşmaların kaldırıldığı ileri sürülmektedir.[788]
Dikkat edilirse, yeminleşme suretiyle kabul edilen miras sözleşmesi, İslâm'dan önce olan bir hadisedir. İslâm, böyle bir anlaşmanın yapılmasını emretmiş değildir. Yüce Allah, kulların içinde bulundukları yanlışları ve eski dinlerin bozulmuş durumlarını düzeltirken, tedrici bir metot uyguladığı anlaşılır.[789] Ayetler arasında nesih olabilmesi için her iki ayetin aynı konuyu ihtiva etmesi ve anlamlarında bir zıtlık bulunması gerekmektedir. Ayetlerin anlamlan karşılaştırıldığında böyle bir zıtlık görülmez. İslâm'da insanların yararına olabilecek her türlü anlaşmanın yapılması teşvik edilir.[790] Fakat yeminleşme suretiyle varis olunduğu Kur'an'da bulunmaz. Bu Arablarm bir adeti kabul edilir.[791] Konuyla ilgili nakiller, o dönemlerde yapılan bir yorumdan ibarettir.[792] Bununla birlikte, söz konusu yorumlar arasında neshe konu olan ayetin böyle bir hükmü emrettiği görüşü bulunmaz. Adı geçen adetin İslâm'dan Önce olduğu, İslâm'ın meşru olanlara saygı gösterdiği, diğerlerini yasakladığı bilinir. Konuyla ilgili geniş araştırma yapan Mustafa Zeyd, eserinde farklı nakilleri zikrettikten sonra ayetin muhkem olması gerektiğini ileri sürer.[793] Kanaatimize göre ayet muhkemdir. Her şeyden Önce, ayetler arasında neshi gerektirecek bir zıtlık yoktur. İlk ayet yeminlere riayet edilmesini hatırlatmakta, son ayet ise, mirasta hak sahibi olanları açıklamaktadır.[794]
4- Mâide Sûresi'ndeki Ayetler
a) "...Eğer aralarında hüküm vermek için sana gelirlerse, İster aralarında hükmet, istersen onlardan yüz çeuir...."[795]
Başı ve sonu muhkem kabul edilen söz konusu ayetin, buraya alınan bölümü mensuh olarak değerlendirilir.[796] Nesih haberleri İbn Ab-bas ve birçok tabiiye dayandırılır. Onlara göre adı geçen ayet, aynı suredeki, "Sana da kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve onları kollayıp koruyucu olarak bu kitabi gerçekle indirdik..."[797] ayetle neshedilmiştir.[798] Benzer nakiller başka kaynaklarda da zikredilir.[799]
Kur'ân-ı Kerim'de bazı alimierce mensuh olduğu iddia edilen ayet, Gayr-i Müslimlere kendi dinlerine göre yaşama hakkı tanımaktadır. Buna göre Gayr-i Müslimler, kendi aralarında meydana gelen anlaşmazlıklarını, Kur'ân veya inandıkları kitaplarına göre çözme hakkına sahiptirler. İslâm, onları yaşantılarında serbest bırakır. Nasihi olarak kabul edilen ayet İse, asılları itibariyle eski kitapları tasdik etmekte, onlar üzerinde bir konuma görevi yapmaktadır. Buna göre, Kur'ân'a uymayan hükümler, Hz. İsa ve Hz. Musa'ya verilmemiştir. Bu durum, diğer Peygamberlere verilen ile Hz. Peygamber'in getirdiklerinin aynı olduğunu hatırlatır. Böylelikle, onlardan birine inanan, diğerine de inanması gerekmektedir. Kur'ân-ı Kerimde bir çok ayette bu gerçeğe İşaret etmektedir.[800] Neshe konu olan ayet hakkında yaptığımız araştırmada, gelen nakillerin farklı olduğu görülür. Bu nakiller arasında ayetin muhkem olması ağırlık kazanır.[801] Taberî ayetle ilgili rivayetlere geniş yer verir. Kendi yorumunu muhkem doğrultusunda yapar.[802] Diğer müfessirlerden Alûsî, ayetin Zimmîleri ihtiva ettiğini,[803] R. Rı-da'da Müslümanlarla anlaşmaları olanları kapsadığını belirterek,[804] muhkem olduğunu savunurlar. Mustafa Zeyd de ayetler arasında neshi gerektirecek bir zıtlığın olmadığını belirterek muhkem görüşüne katılır.[805]
Gelen nakilleri ve ayetlerin anlamlarını karşılaştırdığımızda neshe konu olmadıkları anlaşılır. Çünkü öncelikle ayet Gayr-i Müslimleri muhatap almıştır. Onİar kendi aralarında çıkan problemleri çözmek için zaman zaman Hz. Peygamber'in hakemliğine müracaat etmişler, daha sonra verilen karara karşı çıkmışlardır. Yüce Allah onların bu tutumlarına karşı Hz. Peygamberi muhayyer bırakmıştır. îster karar verir, dilerse reddeder. Şayet karar verecek olursa, Kur'ân'a göre hareket etmesi tavsiye edilir. Neshe konu olan her iki ayet, Allah'ın emri olan adalete göre karar vermelerini emretmektedir. Buna göre ayetler bir birini tamamlamaktadır. Yüce Allah'ın bu emri, Müslümanlar arasında yaşayan Gayr-i Müslimlere doğru karar vermelerine yardımcı olmaktadır. Çünkü Kur'ân'ın Gayr-i Müslim'lere verilen bu hakkın, hiçbir Gayr-i Müslim ülkesinde, Müslümanlara tanındığını tespit edebilmiş değiliz. Yüce Allah, Hz. Peygamber'in şahsında Müslüman idarecilere yapması gerekenleri hatırlatmaktadır, idareciler isterlerse Kur'ân'a göre, dilerlerse, Kitab-ı Mukaddes'e göre karar verebilirler.[806] Hakeme baş vurma yetkisi ise, Gayr-i Müslimlere bırakılmıştır. İnsanlara kendi dinlerine göre yargı hakkı veren bu hükümlerin, İslâm'ın dışındaki inançlar yanlış bile olsa, onlara değer verdiğini hatırlatmaktadır.
Netice olarak, iki ayetin anlamlarında bir zıtlığın olmayışı, Gayr-i Müslimleri kapsamına alması, ayetlerin bir birini tamamlamış olması ve gelen nakillerin Hz. Peygambere dayanmayışı gibi sebepler bu ayetlerin muhkem olduğu kanaatini kuvvetlendirmektedir.
b) "£y iman edenler, ne Allah'ın işaretlerine, ne haram aya, ne kurbana, ne gerdanlık (lı kurbanlara) ve ne de, Rab'lerinin lütuf ve rızasını arzu ederek Beyt-İ Haram'a doğru gelenlere saygısızlık etmeyin..."[807]
Mâide Sûresi'ndeki ikinci ayetin yukarıya alınan bölümünün mensuh olduğu bildirilir.[808] Konuyla ilgili olarak İbn Abbas adı geçen surede 2 ve 42. ayetlerin mensuh olduğunu,[809] Katade, Suddî ve Mücahid de 2. ayetin Tevbe Sûresinin 5. ayetiyle hükmünün kaldırıldığını ileri sürmektedirler.[810] Müfessirİerin birçoğu, anlamını almış olduğumuz ayete geniş yer vermişlerdir. Bunlardan Tabeh. haram aylarda Müşriklerle savaşılacağına dair icma olduğunu, Müslümanlarla bir anlaşma olmadan Medine'nin ağaçlarını gerdanlık yaparak kendilerini kurtaramayacaklarını belirtir.[811] öte yandan, (Vela âmmine'I-beytel-harâ-me) âyeti Müslüman ve Müşrikler için umum ifade ettiği, Müşriklerin Tevbe Sûresi 5. ayetin ihtiva ettiği anlamla neshedildiği kabul edilmektedir.[812]
Konumuzu ilgilendiren ayetle İlgili olarak yaptığımız araştırmada, Tevbe Sûresi 5. ayetle yukarıya almış olduğumuz ayet arasında neshe konu olabilecek bir ilginin olmadığı görülmüştür. Dikkat edilirse, söz konusu ayet, Müslümanların saygıda kusur edilmemesi gerektiğini açıklamaktadır. Neshedilecek olursa, İslâm'ın cevaz vermediği durum ortaya çıkacaktır. Alimler arasında nesih görüşüne katılanlar olsa da, muhkem veya tahsis edildiğini söyleyenler çoğunluktadır.[813] İslam'ın hedefi İnsanlar arasında sulhu sağlamaktır. Sulhun sağlanması tedbirli olmaya bağlıdır. Müslümanlar haksız yere kimseye saldırıda bulunamazlar ve Allah'ın emirlerine karşı gelemezler. Kendilerine saldırı olması durumunda haklarını korumaları gerekecektir. Neshe konu olan ayet bu duruma açıklık getirmektedir.
c) "...Yahut yer yüzünde yolculuk ederken başınıza ölüm musibeti gelmişse, sizden olmayan iki kişiyi şahid getirin..[814]
Mâide Süresindeki bu ayetin, yukarıda zikredilen bölümünün Talak Sûresi'ndeki, "...İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şahid tutun..." ayetindeki ifadeyle kaldırıldığı kabul edilmektedir.[815] Bu nakil, Zeyd b. Eslem'e dayandırılır. Eşlem, söz konusu ayetin mensuh olduğunu kabul eder.[816]
İslâm hukukunda önemli bir yeri işgal eden ayet Hıristiyan iki kişinin şahit tutulmasını içerir. Bu hadise yolculukta hastalanarak ölen bir Müslüman İle ilgilidir. Rivayete göre, Müslüman birisi, yolculuk halinde hastalandığında yanında bulunan kıymetli mallarını Gayr-i Müslim'lere ailesine vermek üzere bırakır. Onlar mallar arasında bulunan değerli gümüş bir kabı gizlerler. Bunun üzerine neshe konu olan ayet nazil olur.[817] Bu ayete göre Gayr-i Müslim birisi şahid tutulabilir. Onların da emanete riayet etmeleri gerekir. Müfessirler konuya geniş yer verirler. Bununla birlikte, ayetin nesih haberi, müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından kabul görmez.[818]
Suyutî yukarıya alınan ayeti her ne kadar mensuh olarak değer-lendirse de,[819] yaptığımız araştırmada bu görüşün isabetli olmadığı anlaşılmıştır. Her şeyden Önce, ayetle ilgili görüşler, İslâm alimlerinin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmez. Diğer taraftan, Zeyd b. Es-lem'den gelen nakilde ayetin neshi için bir illet gösterilmez. Bu haberler, alimlerin kendi görüş ve kanaatlerini yansıttığı anlaşılır.
Elde edilen verilere göre, ayetle ilgili kanaatimizi şu şekilde özetlememiz mümkündür:
Şahitlikte asıl olarak aranan kişilerin Müslüman olmalarıdır. Fakat böyle güvenilir kişileri her zaman bulmak mümkün olmayabilir. Yolculuk halinde veya başka sebeplerden dolayı, Kitap Ehİi'nİn şahitliği kabul edilebilir. Bu durum, Yüce Allah'ın kullarına tanıdığı bir kolaylıktır. Bu ayetin muhkem oluşu zamanımızda daha iyi anlaşılmaktadır. İletişim açısından zamanımızda dünya çok küçülmüştür. Devletler ve onların halkları kendi alanında bu iletişim araçlarını kullanmaktadırlar. Bu imkanların bulunmadığı yerlerde olabilmektedir. Konunun bu açıdan düşünülmesi gerekmektedir. Ayrıca, nasih ve mensuh kabul edilen ayetler birbirlerini tamamlamaktadır. Ayetlerin ihtiva ettiği konular bir birinden farklıdır. Biri nikahtaki şahitliği, diğeri yolculuk halindeki durumu ifade eder. Ayetleri yorumlayan müfessirler arasında zaruret halinde Gayr-i Müslimlerin şahitliğini kabul etmeyene rastlanmaz. Bu veriler bize ayetin muhkem olduğunu göstermektedir.[820]
5- Enfal Sûresi'ndeki Ayetler
"... Eğer içinizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, onların iki yüz'üne galip gelir. Sizden yüz kişi olursa, kafirlerden bin kişiyi yener. Çünkü o kafirler anlamaz bir topluluktur."[821]
Bu ayetin nâsihi olarak aynı suredeki; ''Şimdi Allah yükünüzü hafifletti. Zira içinizde zaaf olduğunu biliyordu. Sizin sabırlı yüz kişiniz onlardan iki yüz kişiyi yener; sizin bin kişiniz, Allah'ın izniyle iki bin kişiyi mağlup eder. Allah sabredenlerle beraberdir."[822] ayeti kabul edilir.[823] Konuyla ilgili olarak İbn Abbas, İkrime ve Ha-san'dan aynı doğrultuda rivayetler gelmektedir.[824]
Müfessirler Enfal Sûresi 65. ve 66. ayetlerini izah ederlerken 66. ayetin, 65. ayeti neshettiğini zikretmekte ve cumhurun 'mensuh' görüşüne yer vermektedirler.[825] Bununla birlikte R. Rıda (ö. 1354/1935) bu görüşe katılmayarak, İbn Abbas'tan gelen naklin neshe delil olmayacağını, birinci ayetin mendup, ikinci ayetin vucup ifade ettiğini, iki ayet arasında nesih olamayacağını belirtir.[826]
Yukarıya almış olduğumuz ayetlerin Bedir Harbi'nden Önce nazil olduğu nakledilir.[827] Bunlara ilaveten, Kur'ân-ı Kerim'de savaş ve cihatla ilgi hayli ayet bulunmaktadır.[828] Söz konusu ayetlere genel olarak baktığımızda zafere ulaşmak için inanç ve gereğini yerine getirmek, savaş için gerekli hazırlık yapmak, iyi bir eğitim ve gerekli sabrı göstermenin ilk sıraya aldığı gözlenir. Müslümanların ilk yaptığı Bedir Harbi'nde, Hz. Peygamber gerekli hazırlıkları yaptırmış, eğitim ve silah açısından düşmanın sahip olduğu seviyeye gelinmiş, iman ve sabırla gerekli zafere ulaşılmıştır. Enfal Sûresi 60. ayette bu durum veciz bir şekilde özetlenmektedir. Dikkat edilirse, neshe konu olan ayette Müslümanların savaşa teşvik edilmesi ve sabır etmeleri istenmektedir. Bu durumda yirmi kişinin iki yüz kişiye galip geleceği belirtilmektedir. Benzer sabır diğer savaşlarda zaman içinde gösterilememiştir. Bunun üzerine 66. ayette söz konusu sayının bire karşı iki ile umum hale getirildiği anlaşılır. Sayının ikiye indirilişine sebep olarak zayıflama gösterilmektedir. Bu yukarıda belirtilen şartların olması halinde, az sayıdaki Müslümanların, kendilerinden çok fazla insanla savaşa bileceklerini hatırlatmaktadır. Çünkü Müslümanlar savaşmak zorunda kaldığında Allah inancı, vatanlarını koruma ve adaleti te'sis etmek için silaha sarılırlar. Diğerlerinin hedefi, dünya çıkarlarını devam ettirmektir.
Buharî'de neshe konu olan ayet mensuh olarak ifade edilse de,[829] birliklerini koruyup, inançlarını muhafaza eden, gereli eğitim, silah ve teknik bilgilerle sahip olan Müslümanların, sayıları az da olsa, kendilerinden sayıca üstün olan kişilere galip gelmesi her zaman mümkündür. Buna göre, birinci ayet istisna olarak düşünülmekte, diğer ayettin umum ifade ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, ayetler bir birlerini nesihten ziyade tamamladığı anlaşılmaktadır.[830]
6- Tevbe Sûresi'ndeki Ayetler
"Sizler gerek hafif, gerekse ağır olarak hep birlikte savaşa çıkın..."[831]
Tevbe Sûresi'ndeki bu ayet mensuh kabul edilir.[832] Nesih haberi İbn Abbas'tan gelir. İbn Abbas, yukarıya alınan ayetin aynı suredeki "Bütün insanların toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Her topluluktan bir gurubun toplanıp dini iyice öğrenmeleri ve kavimleri kendilerine dönüp geldikleri zaman kaçınmaları için onları uyarmaları gerekmez mı?"[833] ayeti tarafından nesh edildiğini belirtmektedir.[834] Öte yandan, Suddi'den gelen nakilde nasih Tevbe Sûresi 91. ayet kabul edilir.[835] Ayrıca, nâsihleri arasında Tevbe Sûresi 120 ve Nur Sûresi 61. ayetleri de bulunur.[836] Tövbe Sûresi 91. ayette zayıf, hasta olan ve Allah ve Resulü için nasihat verenlerin savaşa katılmamaları halinde günaha girmeyecekleri belirtilir. 120. ayette Müslümanların savaş veya barışta çektikleri sıkıntıdan dolayı sabretmeleri halinde kendilerine sevap yazılacağı ifade edilir. Nur Sûresi 61. ayette de, İslâm'ın görgü kuralları açıklanır. Yukarıya alınan ayetlerin anlamlarını karşılaştırdığımızda savaşa katılamayacak insanlara açıklık getirilmektedir. Tevbe Sûresi 41. ayette bütün İnsanlar için savaş em-redilirken, diğer ayetlerde hastalar, yaşlılar ve dini öğrenerek halkın aydınlanmasını sağlayan ilim adamlarının savaşa katılmamaları sebebiyle günah işlemedikleri açıklanır. Tevbe Sûresi'ndeki neshe konu olan ayetin, Tebük Savaşı'na katılmamak için tarlalarını, evlerini ve rahatsızlıklarını İleri sürerek mazeret belirten insanlar hakkında nazil olduğu belirtilir. Bunun üzerine, Hz. Peygamber geride bazı erkek ve kadınları tedbir için bırakmış, geri kalanların savaşa katılmalarını istemiştir.[837] Neshe konu olan ayet, savaşa katılmak istemeyen insanların gizli düşüncelerini Haber vermektedir. Hz. Peygamber, eli silah tutan herkesi savaşa almamış, gereğini yapmıştır. Ayetlerin iniş sebebi ve Hz. Peygamber'in sünneti örnek alındığında, ayetler arasında nesihten ziyade bir tahsisin olduğu görülmektedir. Ayrıca, ayetin nâsih-leri arasında bir ittifak yoktur. Buradan hareketle, gelen nakillerin konuyla ilgili eser veren alimlerin kendi görüşleri olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü tefsir kitaplarında farklı farklı yorumlar bulunur. Bunlar içinde tercih edilen görüş, ayetin muhkem olmasıdır.[838] En'Nesh fi'1-Kur'ân müellifi de ayetin muhkem olduğunu ileri sürer.[839] Netice olarak, Hz. Peygamber'in uygulamaları, ayetlerin nüzulü ve anlamlan bir bütünlük içinde değerlendirildiğinde mensuh olmadığı anlaşılır.[840]
7- Nur Sûresi'ndeki Ayetler
a) "Zina eden erkek, ancak zina eden veya Allah'a eş koşan bir kadmia evlenebilir. Zina eden bir kadın da zina eden veya Allah'a eş koşandan başkasına nikahlanamaz. Bu şekilde evlenmek Mü'minlere haram kılınmıştır."[841]
Nur Sûresi'ndeki bu ayetin aynı surede yer alan "İçinizden bekarları ve köle ve cariyelerinizden iyileri evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah, lütfuyla onları zengin eder. Allah geniş (nimet ve lütuf sahibi)dir. (her şeyi) bilir,[842] ayeti tarafından neshedildiği ileri sürülür.[843] Bu nakiller bir çok tefsirde yer alır.[844] Ayetin nâsihleri arasında Nisa Sûresi üçüncü ayet de bulunur.[845] Eserlerine baş vurduğumuz alimler farklı yorumlar yaparlar.[846] Taberi, konuyla İlgili nakillere yer verdikten sonra doğru olan, zânî birinin başka bir zâni ile evlenmesidir şeklinde görüş belirtir.[847] İbn Arabî de, ayette nesihten ziyade tahsisin olduğunu benimser.[848] Ağırlıklı görüş ayetin muhkem olması doğrultusundadır.[849] Bununla birlikte, ayetin nehiy manasında olduğu kabu! edilerek mensuh olması gerektiğini savunanlar da bulunur.[850]
İncelemeye aldığımız ayetle ilgili sıhhatli bir karar verebilmemiz için Kur'ân-ı Kerim'de yer alan konuyla ilgili ayetlerin müşterek değerlendirilmesi gerekmektedir. Her şeyden önce, neshe konu olan ayet İslâm'ın başlangıcında kötü fiili işlemek isteyenler hakkında nazil olur. İslâm, evlilikte iffet ve nikahı esas alır.[851] Bunun dışındaki yaşantıyı kabul edilmez bulur. İkinci olarak Nur Sûresi 25. ayet, mensuh kabul edilen ayetle benzer anlamdadır. Bu ayet ise muhkemdir. Yüce Al-iah, Müslümanların evlenmeleriyle ilgili, Nisa Sûresi 3 ve 24, Mâide Sûresi 5. ayetlerde gerekli emirleri hatırlatmaktadır. Nisa Sûresi 23 ve Bakara Sûresi 221. ayette de yasak olan kadınlar belirtilir. Buna göre, evlilikte esas olanın iffet olduğu vurgulanmış olur. İlâhi din sahiplerinin kötü fiili işleyen birini İffetli kabu! etmesi mümkün değildir. Ayette belirtilen günahtan temizlenmesi tevbe ile mümkündür. Kur'an'da bulunun benzer ayetler ve konuyla ilgili gelen nakilleri değerlendirdiğimizde böyle kişilerle evlenilmesi için tevbe etmeleri ve bir daha o fiili işlememeleri gerekmektedir. Aksi durumda, İslâm'ın hedeflediği aile mefhumunu sağlamak mümkün olmayabilir.
Ayette işaret edilen nokta, zâninin kendisi gibi biriyle veya Müşrike ile evlenecek olmasıdır. Kur'ân-ı Kerim'in haber verdiğine göre, Müslüman bir erkek, Müslüman ve kitaplı bir hanımla evlenebilmektedir. Kitap sahibi hanımlar Müşrike kabul edilmezler.[852] Müşrike hanımla evlenmek ise yasak kapsamına alınır.[853] Bu ayetler ise muhkemdir. Öte yandan nâsih olarak kabul edilen 32. ayet ile 3. ayet arasında bir zıtlık bulunmaz. 32. ayette Yüce Allah Müslüman erkek ve kadınların evlenmesini emretmekte, evliliğin kolaylaştırılması istenmektedir. Dolayısıyla, ayetler bir birlerini nesihten ziyade tamamlamaktadır. Konuyla ilgili araştırma yaparak ayetin muhkem olduğunu savunan alimler, ayetler arasında neshi gerektirecek zıtlığın olmadığı görüşündedirler.[854] Ayrıca, bu kötü fiilin işlenmesi nefretle karşılanır. İffetli bir hanımın, kötü fiili işlediği bilinen bir erkekle evlenmesi veya temiz bir erkeğin, kötü fiili işleyen bir hanımla evlenmesi, her insanın kabul edebileceği bir hadise değildir. Yüce Allah Nur Sûresini, "Bu indirdiğimiz ve hükümlerinin tatbikini farz kıldığımız bir suredir."[855] ifadeleriyle tanıtır. Bu ayetin anlamı ve mensuh kabul edilen ayetteki "...bunlar müzminlere haram kılındı" ifadesi, ayetlerin nesihle ilgisinin olmadığını ortaya koymaktadır. Nesih olması için haramın, helale dönüştürülmesi gerekmektedir. Böyle bir durum yoktur. Ayrıca nesih kitaplarının dışındaki kaynaklarda ayetin muhkem olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır.[856]
b) "Ey İman edenler! Ellerinizin altında köle ve cariyeler ve sizden henüz erginliğe erişmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğle sıcağında, soyunduğunuz zaman ve yatsı namazından sonra yanınıza gireceği vakit üç defa izin istesinler..."[857]
Nur Sûresi'ndeki bu ayetin, "Çocuklarınız erginlik çağına eriştiği zaman, kendilerinden öncekileri izin istedikleri gibi, onlar da İzin istesinler..."[858] ayetiyle neshi nakledilir.[859] Bu bilgiler, sadece nesih kitaplarında yer alır. Eserlerine müracaat ettiğimiz müfessirler ayeti muhkem olarak değerlendirmişlerdir.[860] Suyûtî ise, ayetin mensuh olduğu görüşündedir.
Neshe konu olan ayetlerin anlamlarını karşılaştırdığımızda ayetlerin birbirlerini tamamladığı görülür. Buna göre, çocukların büyükleri örnek alarak, aynı görgü kurallarını yapmaları arzulanır. Dolayısıyla iki ayet arasında anlam bütünlüğü bulunur. Böyle ayetlerde nesih söz konusu değildir. Ayrıca aynı suredeki 27, 58 ve 59. ayetler benzer hükümleri içermektedir. Söz konusu ayetler, İslâm'ın görgü kurallarını ortaya koymaktadırlar. Allah'ın izin alınmasını isteği vakitler, anne ve babanın istirahat ettiği saatlerdir. Bu zamanlarda, yatak kıyafetleriyle durulur. Bir de, sıcak ülkelerin durumu düşünülürse, izin istemek anlaşılmış olur.
Konuyla ilgili gelen nakillerin bir değerlendirmesini yapacak olursak, 27. ayette anne babanın odalarına izin alınmadan girilmemesi belirtilmekte, 58. ayette erginlik çağına gelen çocukların yapması gerekenler hatırlatılmakta, 59 ayette de ufak çocukların uymaları gerekenlere işaret edilmektedir. Dolayısıyla neshe konu olan ayetler İslam'ın ahlak kurallarını ortaya koymaktadır. Gelen nakillerin kabul edilmesi durumunda anne ve babanın yatak odalarına izin alınmadan girileceği akla gelmektedir. Bu ise ayet ve hadislerin genel anlamlarına uymamaktadır.[861]
8- Ahzab Sûresi'ndeki Ayetler
''Bundan sonra artık sana (başka) kadınlar (la evlenmek), bunları başka eşlerle değiştirmek helal değildir. İsterse, güzellikleri çok hoşuna gitsin. Yalnız elinin altında bulunan cariyeler müstesnadır. Allah her şeyi gözetîeyicidir."[862]
Yukarıya almış olduğumuz ayetin, aynı suredeki "Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve Peygamber nikahlamayı dilediği takdirde- Mü'minlerden ayrı, sırf sana mahsus olmak üzere kendisinin mehrini Peygambere hibe eden mü'mine kadını almanı helal kılmıştır...."[863] ayetiyle nesh edildiği kabul edilir.
Konuyla ile ilgili eser yazan alimlerden bazıları,[864] Hz. Ali ve bazı sahabenin, Hz. Aişe'den nakledilen, "Hz. Peygambere İstediği kadınla evlenmek helal olmadan ölmemiştir."[865] mahiyetindeki hadisi delil olarak, Ahzab Sûresi 52. ayetinin mensuh olduğunu ileri sürmüşlerdir.[866]
Müfessirler, söz konusu ayet hakkında, farklı görüşlere sahiptirler. Taberi sekize yakın nakil zikrettikten sonra ayeti muhkem olarak değerlendirir.[867] îbn Arabi ise, Hz. Aişe'den gelen hadisi zayıf kabul eder.[868] "En-nesh fil Kur'ân" müellifi de, Taberi ve İbn Arabi doğrultusunda görüş belirtir.[869] Bununla birlikte, bazı alimler de mensuh kabul ederler.[870]
Ahzab Sûresi'nde yer alan 52 ve 50. ayetleri ve onlar hakkında zikredilen rivayetleri incelediğimizde, ilk bakışta kesin görüş belirtmek oldukça zordur. Bununla birlikte, ayetleri anlam bütünlüğü içinde, mü-fessirlerin görüşleri ve gelen nakillerden faydalanarak bir kanaate varmak mümkündür. 52. ayetin anlamına dikkat edilirse, "...bundan sonra başka kadınla evlenmek veya bunları başkalarıyla değiştirmek..." ifadesi yer almıştır. Buradan şunu anlamamız mümkündür. Hz. Peygamber'in belirli bir sayının dışındaki hanımları nikahına alması mümkün değildir. Ancak, onlardan birinin vefat etmesi veya boşanması durumunda başka bir hanımı nikahına alabileceği akla gelmektedir. Nitekim Elmalılı, söz konusu ayeti tefsir ederken, ayet nazil olduğu sırada nikahı altında bulunan hanımlarının isimlerini zikrederek, söz konusu hanımların dışında başka bir hanımla evliliğin olmadığı ileri sürmektedir.[871] Dolayısıyla O'na göre ayetin muhkem olması gerekmektedir, öte yandan, Müslüman erkeklerle ilgili Nisa Sûresi 3. ayette, nikahları altında en fazla dört hanımın bulundurulacağı ifade edilmektedir. Bu ayetlerin ifadelerinden, bir defada dört hanımın dışında nikahlamanın caiz olmadığı anlaşılmaktadır. Yüce Allah, Azab Sûresi'ndeki ayette Hz. Peygamber'i, Nisa Sûresi'ndeki ayette diğer Müslümanları konu edinmektedir. Ayrıca, Ahzab Sûresi 50. ayette ni-kahlanmada helal olanlar, Nisa Sûresi 23. ayette de yasak edilenler açıklanmıştır. Kur'an'da yer alan benzer ayetleri, Hz. Peygamberin uygulamalarını ve gelen rivayetleri müşterek incelediğimizde nesih görüşüne katılamadığımızı belirtmemiz mümkündür.[872]
9- Mümtehıne Sûresi'ndeki Ayetler
"£y Mümin erkekler! Şayet hanımlarınızdan biri sizden kafirlere kaçarda, sonra siz ganimet alırsanız, hanımları kaçmış olanlara harcamış oldukları mehri verin. Kendisine iman ettiğiniz Allah'a karşı gelmekten sakının,"[873]
Buraya aldığımız ayetin, Tevbe Sûresi 1, 5 ve Enfa! Sûresi 41. ayetleri tarafından nesh edildiği rivayet edilmektedir.[874] Nâsih olarak kabul edilen birinci ayet anlaşmalı Müşriklere yapılan ihtarı hatırlatmakta, beşinci ayette hac mevsiminden sonra Müşriklere verilecek caza ifade edilmekte, Enfal Sûresi 41. ayet ise, ganimetleri konu edinmektedir. Dikkat edilirse, mensuh kabul edilen ayet ile bu ayetlerin içeriği faklıdır. Mümtehıne Sûresi'ndeki ayetin ihtiva ettiği anlam ender rastlanan bir hadisedir. Müslümanlar arasında çok az görülür. Yüce Allah, Müslüman birinin hanımının kafirlerin bulunduğu bir memlekete kaçması halinde, hanımı kaçan Müslüman'ın ganimetlerden alınanlar ile mağduriyetinin Önlenmesini ve yeni bir evlilik için kolaylık sağlanmasını hedeflemektedir. Dikkat edilirse ayetler arasıda neshedi-lecek bir durum görülmemektedir.
Mümtehıne Sûresi'ndeki neshe konu olan ayet hakkında yaptığımız araştırmada, gelen nakiller sıradan bir haber olarak yer alır.[875] Suyutî ayetle ilgili üç görüşe işaret eder. Birincisi seyf ayetiyle neshi, ikincisi Enfal Sûresi 41. ayet tarafından neshedilmiş olması, üçüncüsü de ayetin nesihten ziyade muhkem olması.[876] Mustafa Zeyd'de, ayetle ilgili sağlam naklin olmadığını savunur.[877]
Kur'ân-ı Kerim'de yer alan konuyla ilgili ayetlere işaret edilecek olursa, konunun daha iyi anlaşılacağını düşünmekteyim. Kur'an'da ganimetlerle ilgili Enfal Sûresi 1 ve 41. ayetle, fey konusuna yer verilen Haşr Sûresi 6 ve 7. ayetler dikkatimizi çekmektedir. Bu ayetlerle Mümtehıne Sûresi'ndeki ayetler arasında nesih görülmez. Tevbe Sûresi 1 ve 5. ayetler Müşrikleri konu edinir. Anlam itibariyle neshe konu olan ayetle bu ayetler arasında bir zıtlık yoktur. Üzerinde durulması gereken üçüncü nokta mehir meselesidir. Neshe konu olan ayet, hanıma verilen mehiri ihtiva eder. Burada üzerinde durulan mesele hanımı kaçan adamın verdiği mehrin geri alınması veya tazmin edilmesidir. İşte Yüce Allah, adı geçen ayette buna işaret ederek, hanımı kaçan adama, kaçtığı tarafla savaş yapılması durumunda elde edilecek ganimetten, taksimden önce bu mağduriyetin giderilmesini istemektedir. Düşünülürse, söz konusu Müslüman, hem malından, hem de, hanimından mahrum kalmıştır. İncelemeye konu olan ayet, İslâm toplumunda eşine az rastlanan bir olayı konu edinir. Böylelikle, mağdur olan bir Müslümanın, ikinci bir evliliği yapabilmesi İçin kendisine bir imkan tanımış olur.
Özetlemek gerekirse, ayetle ilgili ileri sürülen görüşlerde ittifak yoktur. İncelemeye aldığımız ayetle nâsihi kabul edilen ayetler arasında bir zıtlık bulunmaz. Müfessirler arasında nesih görüşünü savunanlar azınlıktadır.[878] Ayette işaret edilen hadisenin her asırda olması imkan dahilindedir.
Kur'ân-ı Kerim ve tefsir usulü kitaplarında neshi meşhur olarak ifade edilen, fakat yaptığımız araştırma sonunda mensuh olmadığı kanaatine vardığımız ayetlerin listesi şunlardır:
Mensuh Ayetler
Bakara Sûresi 183. 187.
29 ve 36.
286.
Mâide Sûresi 42.
Mâide Sûresi 46.
Enfal Sûresi 65.
Tevbe Sûresi 41.
Nur Sûresi 3.
Nur Sûresi 58.
Ahzab Sûresi 52.
Mümtehıne S. 11.
Nâsih
5.
75.
Ayetler 16.48.
2.
66.
91,120 ve 122.
Nâsih Ayetler
Bakara Sûresi Bakara Sûresi Tevbe Sûresi Bakara Sûresi Teğâbün Sûresi Tevbe Sûresi Enfal Sûresi Mâide Sûresi Talak Sûresi Enfal Sûresi Tevbe S. Nur Sûresi Nur Sûresi Ahzab Sûresi Tevbe.[879]
[725] Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 129.
[726] Kur'ân-ı Kerim, Bakara. 2/183.
[727] Hibetullah Vrk. 10a-ll b.
[728] Kur'ân-ı Kerim, Bakara. 2/187.
[729] Taberî Tefsir, 11/131; İbn Arabî. 1/90.
[730] İbn Kesîr, Tefsir, 1/213.
[731] Alûsî, Tefsir, 11/56.
[732] Bk. Taberî, Tefsir, 11/132; R.Rıdâ, 11/175; Elmalılı, 1/625.
[733] Bk. Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 16/29,31: I. Samual, 7/6; 31/13: II Samual. 1/12; 12/22; Ezra, 8/21,23; Matta, 6/16-18; Geniş bilgi için bk. Rabinson, David. Concor-dance To The Good News Bible. New York 1976, s. 354-355.
[734] Nüzulüyle ilgili bk. İbn Arabî, Ahkâmu'l-Kur'ân, 1/89.
[735] Bk. İbn Kesîr, 1/120; İbn Arabî, 1/89.
[736] Buharİ, Savm, 15.
[737] İbn Kesîr, 1/120; İbn Arabî, 1/89; R.Rıdâ, 11/175.
[738] Bk. Kur'ân-ı Kerim. Araf. 7/157.
[739] Bk. Kur'&n-ı Kerim. Nemi. 27/76
[740] Bk. Kur'ân-ı Kerim, Âl-i İmran, 3/50.
[741] Konuyla ilgili bk. Zerkânî. 11/259. Zeyd. s. 635-639.
[742] Kur'ân-ı Kerim. Bakara. 2/184.
[743] Bk. Hibetullah. Vrk. llb; İbn Hazin. s. 162; İsferâînî. S.155.
[744] Kur'ân-ı Kerim, Bakara, 2/185.
[745] Buharı, Tefsir, 11/26.
[746] Bk. İbn Kesîr Tefsir, 1/215; İbn Arabî, 1/180; Alûsî, 11/59; Kasımî, 111/185; Elmalılı,1/632.
[747] Buharı, Tefsir, 11/25.
[748] Buharı, Tefsir, 11/26.
[749] Bk. Râzî, Tefsir. V/79; Ebnahlı, 1/638.
[750] Bk. Kur'ân-ı Kerim. Bakara, 2/185.
[751] Bk. Sabûnî. 1/211.
[752] Zeyd, s. 644.
[753] Geniş bilgi için bk. Kurtubî, Tefsir, 11/288; Elmalılı, Tefsir. 1/638.
[754] Kur'ân-ı Kerim, Bakara, 2/217.
[755] Bkz. Hibetullah, Vrk, 12 ab; Suyutî, 11/29.
[756] Bkz. İbn Arabî, 1/147.
[757] Bkz. Sabûnî, 1/264. Daha geniş bilgi için bkz. Taberî, 11/353-355; İbn Arabî, 1/147.
[758] Bkz. Alûsî. 11/108, Kasımı, 111/547.
[759] Bkz. Zeyd. a.g.e.. s. 661.
[760] Bkz Sabûnî. a.g.e., 1/264.
[761] Razî, Tefsir, VI/31.
[762] Bkz. Sabûnî, a.g.e., 1/264.
[763] Kur'ân-ı Kerim, Bakara. 2/284.
[764] Hibetullah. Vrk. 16b.
[765] Kur'an-ı Kerim. Bakara, 2/286.
[766] Bk. Buharî. Tefsir, Bakara, 55: Müslim. İman, 80-, Ahmed b. Hanbel, 11/412.
[767] Taberî, Tefsir, 111/149: Alûsî, Tefsir, 111/64-65: Kâsımî, 111/725-726: R.Rıdâ. 111/139; El-mahiı, 11/990.
[768] Bk. Mekki b. Ebî Talip el-Kaysî, Li Nâsihi'l Kur'âni ve Mensuhıhî, s. 200.
[769] Bk. Kur ân-ı Kerim. Bakara. 2/225: Âl-i İmrân, 3/29; Tâ'hâ. 20/7.
[770] Zeyd, s. 608.
[771] Konuyla ilgili geniş bilgi için bk. Kurtubî, Tefsir. 111/421-424. Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 129-135.
[772] Kurân-ı Kerim. Âl-i İmrân, 102.
[773] Kur'ân-ı Kerim. Tegâbün. 64/16.
[774] Bk. Taberî. İV/29; İbn Kesîr. 1/388; Kasımı. IV/912. Hibetullah. Vrk. 17b: îbn Hazm, s. 167; Suyııtî. el-İtkân, 11/30.
[775] Bk. Taberî. İV/27; Alûsî, IV/17; Elmalılı. 11/1153.
[776] Bk. R. Rıdâ. İV/19.
[777] Bk. Taberî. Tefsir. İV/29; İbn Kesîr, 1/38; Alûsî. Tefsir. IV/17: R.Rıda. IV/19.
[778] ".. (Allah'ın) kullan içinden ancak bilginler. Allah'tan korkar..." Kur'ân-ı Kerim, Fâ-tır, 35/28.
[779] Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 135-136.
[780] Kur'ân-ı Kerim. Nisa. 4/33.
[781] Bk. Hibetullah. Vrk. 21b; İbn Hazm. s. 171: Suyutî. el-İtkân, 11/30.
[782] Kuran-i Kerim. Enfal, 8/75
[783] Buharı, Tefsir, 4/8.
[784] Taberî. Tefsir, V/52.
[785] Taberî, Tefsir, V/52.
[786] İbn Arabî, 1/415; Alûsî. V/22-23: R.Rıdâ. V/66
[787] Bk. Taberî, V/52; Alûsi, V/23; R.Rıda. V/66; Elmalılı, 11/1347,
[788] Taberî, V/52; İbn kesîr. 1/489; R.Rıdâ. Menar. V/66.
[789] İçki yasağında görüldüğü gibi alışkanlıklar birden yasaklanmamış, üç aşamalı bir metod ile kötülüğün önlenmesi sağlanmıştır. Bk. Bakara, 2/219; Nisa, 4/43; Mâide. 5/90-91.
[790] Bk, Kur'ân-ı Kerim, Mâide. 5/2,
[791] Bk. Taberî, Tefsir, V/55.
[792] Bk. Suyutî, 11/30.
[793] Bk. Zeyd, a.g.e., s. 701.
[794] Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 136-137.
[795] Kur'ân-ı Kerim, Mâide, 5/42.
[796] Bk. Hibetullah, Vrk. 23b: İbn Hazm, s. 173-174; Suyutî. 11/30.
[797] Kur'ân-ı Kerim. Mâide, 5/48.
[798] Bk. İbn Kesîr, 11/60; Mücâhid. 1/197. Elmalık, III/1688.
[799] Bk. Taberî. VI/245.
[800] Bk. Kur'ân-ı Kerim, Mâide Sûresi. 5/68.
[801] Bk Taberî. VI/246; İbn ArabV. 11/624; Alûsî. VI/141; R.Rıdâ. VI/394: Kâsımî. VI/1992. Elmalılı, 111/1688.
[802] Taberî. VI/246.
[803] Alûsî, VI/141.
[804] R.Rıdâ. Menar, VI/394.
[805] Zeyd. s. 716.
[806] Bk R. Rıdâ. Menar, Vİ/394.
[807] Kur'ân-ı Kerim, Mâide 5/2.
[808] Bkz. Hibetullah, vrk, 23 a; İbn Hazm. a.g.e.. s. 173; Zerkânî, II/264; Suyûtî, II/30.
[809] Bkz. İbn Kesîr, Tefsir, II/4
[810] Taberî. Tefsir. VI/60.
[811] Taberî. Tefsir. VI/61.
[812] Bkz Taberî. Tefsir. Vİ/61; İbn Kesîr. Tefsir. 11/4; Alûsi, Tefsir. VI/54; Elmalık. Tefsir. 111/1554.1555.
[813] Bkz. R. Rıdâ. Menar. Vl/126 Zeyd. a.g.e., s. 790.
[814] Kur'ân-ı Kerim, Mâide, 5/106.
[815] Hibetullah. Vrk. 24a; Suyutî. 11/30.
[816] Bk. Taberî. Tefsir. VI1/106.
[817] Vahidi. Esbâbün-Nüzül, s. 120.
[818] Bk. Taberî. Tefsir. VII/106-107; İbn Arabî. H/1723; İbn Kesir, Tefsir. 11/111: Alûsî, Tefsir. VII/48; Kasımı, Tefsir, VI/2194: Elmalılı. Tefsir, III/1833.
[819] Bk. Suyutî. İtkân. 11/30.
[820] Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 138-141.
[821] Kur'ân-ı Kerim, Enfal 8/65.
[822] Kur'ân-ı Kerim, Enfal 8/66.
[823] Hibetullah, Vrk. 270.
[824] Bkz. Taberi, Tefsir. X/39
[825] Bkz. Taberî. Tefsir, X/47; İbn Arabi. 11/ 877: İbn Kesir. Tefsir. 11/324.
[826] R.Rıdâ, X/92-93.
[827] Bk. Elmalılı. M. Hamdı Yazır, Tefsir, İV/251.
[828] Bk. Kurân-ı Kerim, Bakara, 2/156-160; Nisa, 4/71-77: Enfal, 8/49-65.
[829] Buhari. Tefsir, Enfal, 66 ve 68.
[830] Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 141-143.
[831] Kurân-ı Kerim. Tevbe. 9/41.
[832] Hibetullah. Vrk. 28b; Suyutî, 11/30.
[833] Kur'ân-ı Kerim. Tevbe. 9/122.
[834] Bk. İbn Kesir, Tefsir, 11/400.
[835] Alûsî. Tefsir. X/104.
[836] Bk. İbn Kesîr. Tefsir, II/400; Suyûtî. 11/30.
[837] Nüzulüyle ilgili bk. Razi. Tefsir. XVI/70.
[838] Bk. Tabcrî, Tefsir, X/140: İbn Arabî, H/954; Alûsî, Tefsir, X/104; R.Rıdâ, X/537; Kâ-sımî, Tefsir, V1I/3161; Elmalılı, Tefsir, IV/2548.
[839] Zeyd. s. 744-745.
[840] Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 143-144.
[841] Kur'ân-ı Kerim, Nur, 24/3.
[842] Kuran-ı Kerim, Nur, 24/32.
[843] Bk. Suyûtî, 11/30; Zerkânî, 11/267.
[844] Bk. Taberî, Tefsir, XVllI/75; İbn Arabî, 111/1331; İbn Kesir. Tefsir, 111/264.
[845] Bk. Elmalılı, Tefsir, IV/3475. Farklı nakiler için bk. Alûsî, Tefsir, XVIIl/87-88.
[846] Taberî, Tefsir, XVIlI/70-75.
[847] Taberî, Tefsir, XVIII/75
[848] İbn Arabi. Tefsir. III/1331.
[849] Bk. Alûsî, Tefsir. XVIII/87-88; Kâsimî, Tefsir, XİI/4444; Elmalıli; Tefsir, IV/3475.
[850] Bk. Zerkânî, 11/267
[851] Bk. Kurân-ı Kerim. Nisa. 4/24.
[852] Bk. Kuran-ı Kerim. Bakara. 2/105; Beyyine. 98/6.
[853] Bk. Kuran-ı Kerim. Bakara. 2/221.
[854] Bk. Zeyd. Mustafa, s. 795-797.
[855] Kur'ân-ı Kerim, Nur, 24/1.
[856] Geniş bilgi için bk. Kurtubî. Tefsir, XII/167-171: Mekki bi Ebî Talip el Kaysî. Li nâsihi'l Kur'ân'i ve Mensûhıhî. s. 359-361.
[857] Kur'ân-ı Kerim. Nur. 24/58.
[858] Kur'ân-ı Kerim. Nur. 24/59.
[859] Bk. Hibetullah. Vrk. 35a. îbn Hazm. s. 186: Suyutî. 11/30.
[860] Bk Taberî. XVIII/162: Îbn Arabî. III/1395-1394-. jbn Kesîr. IH/303' Alûsî. XV1II/2O9; Kâsımî XlI/4547; Elmalılı, IV/3538.
[861] Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 144-147.
[862] Kurân-ı Kerim. Ahzap. 33/52.
[863] Kur'ân-ı Kerim. Ahzap. 33/50.
[864] Bkz Hibetullah. Vrk.36b. Suyutî. 11/30; Zerkanî. 11/267.
[865] Tirmîzî. Tefsir, 34.
[866] Suyutı. 11/30: Alûsî. XXII/66.
[867] Taberî. XXII/30.
[868] İbn Arabi. 111/1571.
[869] Zeyd, a.g.e., s, 766.
[870] Bkz. İbn Kesir. Tefsir. 11/502; Alûsî. Tefsir. XXIİ/66: Kâsımî. Tefsir. XIII/4889
[871] Elmalılı, Heyet İst.. Ts.VI/328.
[872] Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 147-148.
[873] Kur'ân-ı Kerim, Mümtehıne. 60/11.
[874] Konuyla ilgili bk. İsferâînî, s. 176; Suyutî, 11/30. Zerkânî, 11/269.
[875] Konuyla ilgili geniş bilgi için bk- Taberî. Tefsir. XXVIlI/77; İbn Arabî. IV/1790; İbn Kesir. Tefsir, İV/352; Alûsî, Tefsir, XXVIII/28-29; Kâsımî, Tefsir, XVl/5773; Elmalılı. Tefsir, VII/4915.
[876] Suyutî. Itkân. 11/30.
[877] Zeyd, s. 798-802.
[878] Konuyla ilgili geniş bilgi için bk. Taberî, XXVIIİ/77; fon Arabî. İV/1790; İbn Kesir. IV/352; Alûsî, XXVIII/28-29; Kâsımî, XVl/5773; Elmalılı, VI1/4915.
[879] Doç. Dr. Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerim'de Nesih, ISBN : 975-97468-1-6, Bursa Nisan 2001: 148-150.