müzzemmil
Sun 18 September 2011, 12:59 pm GMT +0200
Nefs'in Sıfat Ve Özellikleri
Tasavvuf literatüründe yukarıdaki gibi bir anlama sahip olan Nefs'in kendine has birtakım sıfat ve özellikleri vardır. Seyr-u sülük esnasında ruhî özelliklerin nefsî özelliklere galip gelebilmesi için Nefs'in sıfat ve özelliklerini iyi tanımak gerekmektedir. Tasavvuf ehlinin Ahkâmü'n-Nefs (Nefs'in hükümleri) veya Cünûdü'n-Nefs (Nefs'in askerleri) diye niteledikleri bu sıfat ve özelliklerin başlıcaları şunlardır:
Şehvet: Canın çektiği, arzuladığı, şiddetle hoşlandığı şey; yeme, içme ve cinsel arzularda ölçüyü aşan istek [339] demek olan şehvet, Nefs'in en açık sıfatıdır. Şehvet insanoğlunun bütün parçacıklarında ve organlarında dağılmış olarak bulunan bir mânâdır. Bütün organlar, hevâ için giriş kapılarıdır. Kul, bunların hepsini korumakla yükümlüdür. [340] Şehvet insanı yoldan saptırıcı özellikte olduğu için Kur'an'da da ona uyulmaması gerektiği ifade edilmiştir. [341]
Gazap: Kanın intikam hırsıyla köpürmesi, öfke, kızgınlık gibi mânâlara gelen gazap da, Mutasavvıflarda şehvetle birlikte Nefs'in sıfatları arasında sayılmıştır. [342] Faziletlerin ve kötü hallerin büyük bir bölümü, insandaki "Tahayyül, şehvet ve gazap" kuvvelerinden doğmaktadır. Bu üç kuvve, Nefs'in görüntüleri ve değişmez huylarıdır. [343]
Hevâ: Nefs'in, tabiatının gereği şehvete meyletmesi [344] demek olan hevâ, Kur'an-ı Kerim'de en yıkıcı belalardan biri kabul edilmiş ve tehlikelerine işaret edilmiştir. Bu nedenle de ondan kaçınılması gerektiği öğütlenmiştir. [345]
Hevâ Nefs'i etkileyerek onu itekleyen, onu kötü yola doğru yönlendirip yöneten, insan tabiatının istek ve arzusudur. [346] Hevâ, Nefs'in ruhudur ve onda yerleşmiştir. Hevâya uymak bir ayıp ve kusur sayılır.[347] îhsânı bozan şey, Nefs'in ve hevânın kötü istekleri, hileleri ve kalp üzerindeki egemenliğinde bulunan kötü arzularıdır. Ne zaman Nefs hevâsıyla kalp üzerinde hâkimiyet kurarsa, o zaman âmeli bozar, amelin meyvelerim heder eder ve ruhsuz bir suret, meyvesiz bir ağaç haline getirir. [348]
Kihir ve Ucub:
Kibir, büyüklenme, kendini büyük görme, başkalarını küçük görme, alçak gönüllü olmama [349]; Ucub da kendini beğenme ve şımarma [350] demektir. Kibir ve ucbun tipik örneği Kar’an'dur. Kur'an-ı Kerîm onun hikayesine geniş yer verir ve onun kötü sonunu gözler önüne serer. [351] Fahr (övünmek), ferah ve merah (taşkınlık) gibi kelimelerle de ifade edilen kibirden insanoğlu sakındırılır. [352] Ayrıca kibir ve ucbun karşıtı olan tevazu, alçakgönüllülük tavsiye edilmiştir. [353] Nefs'in; insanlar arasında şerefli birisi olmaya çok arzu etme, kendini beğenme, başka insanlara karşı kendinin daha iyi ve faziletli olduğu vehmine kapılma ve kendisinin seçkin ve doğru birisi olduğuna inanma gibi birtakım özellik ve hileleri vardır. [354] Şeytanla ortak hareket ederek insanı yoldan çıkaran Nefs'in, kendini beğenme duygusuna bağlı olarak beylik, mevkî ve makam sahibi olmak gibi istekleri vardır. [355] Nefs, kibir ve ucba kapılarak kendisinin bir değeri bulunduğuna ve başkaları tarafından kıymetinin bilinmesi gerektiği kanısına kapılır. Bundan dolayı bu kendini beğenme hastalığı gizli şirk sayılmıştır. [356] Kibir ve ucbun sonucu olarak Nefs, riyakârlığa kapılır ki; bu gösteriş arzusu da Nefs'e tapma olarak nitelendirilmiştir. [357] Gönlün âfeti kendini beğenme, dinin âfeti riya ve İslâm'ın âfeti de hevâ olarak belirtilmiştir. [358] Kendini beğenme kalbi köreltir. Öyle ki; kendini beğenen kimse kendisini, kötü olduğu halde iyi, helak olduğu halde kurtuluşa ermiş ve yanlış iş yaptığı halde iyi yapmış görür. Kendini beğenen kişi, uyanık olduğu halde gaflete dalmaya başlar. Günah ve hatalarını bildiği halde bunları küçük görür ve çoğunu da unutur. Bu günah ve hataların çoğu, onun gözünü bürür ve bunların günah olmadığını sanmava baslar. [359]
Serdife ve Katı Kalplilik:
Yumuşaklık (lîn) ve nezaketin zıddı olan sertlik (huşunet), katı kalplilik ve duygusuzluk demek olan kasvet ve gılzat da [360] Nefs'in sıfatlarındandır.
Kur'an-ı Kerîm, sertliği, yumuşaklığı övmek suretiyle dolaylı yönden kötülemiştir. Kur'an'a göre yumuşaklık Allah'ın bir rahmetidir. [361] Kalp katılığı ise Yahudiler'in özelliklerindendir ve kesinlikle bundan kaçınılmalıdır. [362] İncelik ve merhamet sahibi, nazik ve yumuşak huylu olunmalıdır. Çünkü yumuşak kalplilikte Allah'a ve ahiret yurduna yönelmek, Allah'ın emri üzere uyanık bulunmak ve O'nun nimet ve cezası üzerinde düşünmek vardır. Katı kalplilikte ise bunlardan yüzçevirme ve uzun süreli gaflet özellikleri bulunur. [363]
Alaycılık-Hafiflik ve Açgözlülük-Hırs:
Gizli ve açık alay (mezh ve hüzüv, istihza), hafif davranış ile açgözlü ve hırslı olmak da Nefs'in sıfatlarındandır. Kur'an-ı Kerim alay etmemek gerektiği hususunda çok titiz davranmış ve bu konuya başlı başına bir sûre ayırmıştır. [364] Ayrıca Nefs'in hırsından kaçınmak gerektiğini, [365] bununla birlikte insan nefsinin hırsa meyilli olduğunu [366] bildirmektedir. Nefs'in tüm özellikleri, şu iki mânâda yatar Hafiflik ve açgözlülük. Hafiflik cahillikten, açgözlülük de hırstan doğar ve bu iki özellik Nefs'in fıtratından kaynaklanır. [367] Nefs öyle hırslıdır ki; istediği şeyler verilse bile daha başkalarını ister. Ömer b. Abdülaziz (V 101 H./720 M.): "Benim şu nefsim çok hırslıdır. Ona dünyalık birşey vermeye göreyim, hemen ondan daha üstününü ister. Ondan daha üstün birşey bulunmayan Halifeliği ona verdiğim halde daha üstününü istedi" [368] diyor.
Kin ve Haset:
Kin ve bunun sonucu olan intikam hırsı ile çekememezlik de Nefs'in sıfatlarındandır. [369] Kur'an-ı Kerîm'de kini ortadan kaldıran affedicilik övülmüş ve affı benimsemek tavsiye edilmiştir. [370] Kin ile din bir arada bulunmaz. Ayrıca haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden de Allah'a sığınmak önerilmiştir. [371]
Boş ve Gereksiz Konuşma (Lağv): Boş yere, çokça ve gereksiz gevezelik de, içinde çirkin ve yalan söz çok olabileceğinden hoş görülmeyen, Nefs'in sıfatlarındandır. [372] Çok sözün yalansız olmayacağına dâir atasözü de buna işaret etmektedir. Kur'an'da, mü'minlerin boş, faydasız, çirkin ve gereksiz sözlerden kaçınacakları [373] belirtiliyor.
Cimrilik'. Cömertliğin zıddı olan eli sıkı ve cimri olmak da Nefs'in özelliklerindendir. [374] Kur'an'da da Nefs'in cimri olduğu, insana bolluk erişince cimrileşeceği ve bu cimrilikten sakınılması gerektiği; [375] kulun sevdiği şeylerden bol bol bağışlamadıkça kurtuluşa eremeyeceği [376] ifade edilmektedir. Cimrilik, insanın mayasındaki çamur fıtratının bir gereğidir. [377]
Zulüm: Nefs'in en yıkıcı sıfatı olan [378] ve "karanlık, ışıksızlık" anlamındaki "zulmet" ile aynı kökten gelen [379] zulüm, Kur'an'da kötülük, küfür ve şirk anlamında kullanılmakta, [380] zulümle değil adaletle hükmetmek gerektiği [381] ve Allahü Teâlâ'nın asla zâlim olmadığı [382] vurgulanıyor ve Allah adına yalan söylemek de en büyük zulüm olarak nitelendiriliyor. [383]
İhanet ve Aldattcıhk: Kur'an-ı Kerîm'de döneklik edilmemesi buyurulan ve yerilen [384] bu huylar da Nefs'in sıfatlarındandır. [385]
Hakîm Tirmizî, "Müridlere Tavsiyeler" bölümünde; Allah'a ulaşmak amacıyla yola çıkan müride, kendisini aldatan pis bir nefsin ilişeceğini, onun da nefsin oyununa gelerek aldatılabileceğini, Yüce Rabb'ine giden yolculuğu sırasında onu (bedeni) çürümüş bir ölü haline getiren baş düşmanı Nefs'in ona gelerek onu etkisi altına alacağını, onu türlü hilelerle aldatmaya çalışacağını, nefsinin kötü isteklerini ona süslü göstereceğini ve müridin de oyuna gelerek bunlara kanabileceğini dile getirmektedir. [386] Nefs, her türlü kötü şeyi yapmaya teşvik ederek kulu saptırmaya çalışır ve bu kötülükleri süslü gösterir. Birtakım zorluklarla karıştırmak suretiyle de her türlü iyi işten alıkoymaya çalışır. [387] Dönek olan Nefs, insanı aldatmak için vesvese verir. Nefs'in vesvesesi ise günahların en kötüsüdür. [388] İnsanı aldatmak için her yolu deneyen [389] Nefs, çok zor kontrol edilir. Bu konuda Ebubekir Tamestânî (V. 340 H./951 M.) şöyle der:
"Nefs yangın gibidir; bir yerden söndürülür, başka bir yerden alevlenir. Nefs de böyledir; bir yandan sakinleşir, başka bir yândan başkaldırır." [390] Zira Nefs, hareket üzere yaratılmış ve sükûn üzere emrolunmuştur. [391]
Nefs, kötü huyların ve şerrin kaynağıdır:
Nefs'te, insandan ortaya çıkan kötü huy, davranış ve şerrin nedeni oları gizli bir cevher vardır. [392] Bâyezid Bistâmî (V. 261 H./874 M.):
"Nefs, bâtıl olandan başka birşeyle sükûn bulmayan bir özelliğe sahiptir" demiştir. [393] Şerrin kaynağı olan Nefs, sahip olduğu kötü huyları zamanla itiyat ve alışkanlık haline getirir, itiyat haline getirdiği bu alışkanlıklar onun tabiatı olur ve kolay kolay değiştirilemez duruma gelir. [394] Belli bir süre sonra da edepsizleşir. İbn Atâ: "Nefs, yapısı gereği edepsizdir. Oysa kul, sürekti edebe uymakla yükümlüdür.. Nefs, yaratılışı gereği muhalefet meydanında cirit arar; kul, harcadığı çabayla Nefs'in, kötü isteklerine ulaşmasını engeller. Nefsinin yularını salıveren kişi her türlü kötü işinde onun ortağı olur" [395] demiştir.
Allah'ın emirlerine uymak Nefs'e ağır gelir:
Allahü Teâlâ, kullarını, "günahlarını bağışlamak için iyi ameller işlemeye" çağırır; [396] onları "esenlik yurduna davet eder" [397] ve bunlara ulaşabilmek için de "insanları yaşatacak şeylere çağırdıkları zaman Allah'ın ve Rasulü'nün çağrısına koşmaya" [398] davet etmektedir. Allah'a ulaşılınca kalp, ruh ve Nefs hayat bulur. Ancak Nefs, -içinde şehvetleri terk ve hevâdan uzaklaşmak bulunduğundan- Allah ve Rasulü'nün çağrısına uymanın ne kadar zor ve ağır olduğunu bilir. [399] Bu nedenle de güzel ahlâkı kolay kolay kabullenip benimseyemez. Amelleri yerine getirse bile güzel ahlâka uymakta güçlük çeker. [400] Hele hele ihlâs ve samimiyetle kulluk etmek ise, Nefs'e en zor gelen şeydir. Sehl b. Abdullah Tüsterî'ye (V 283 H./896 M.):
"Nefs'e en ağır gelen şey nedir?" diye sorulunca:
"İhlâstır. Çünkü Nefs'in ihlâsta en küçük bir nasibi yoktur" karşılığını vermiştir. [401] Bu nedenle de Nefs, iyi işlerden pek hoşlanmaz. Bunun için Nefs'in hoşnut olmadığı işleri yapmaya özen göstermek gerekmektedir. Zira Ömer b. Abdülaziz'in (V 101 H./720 M.) dediğine göre, amellerin en faziletlisi, nefsterin ondan hiç hoşlanmadığı işlerdir. [402]
Nefs, Allah ile kul arasında bir perdedir:
Mutasavvıfların tümü şu görüşte birleşmişlerdir:
"Nefs, kul ile Allah arasında bir perdedir. Kul, bu perdeyi yırtmadıkça Allah'a ulaşamaz." [403] Ebubekir Tamestânî (V 340 H./951 M.) de:
"En büyük nimet, Nefs'ten çıkıp uzaklaşmaktır. Nefs, seninle Allâhü Teâlâ arasında bulunan perdelerin en büyüğüdür" demiştir. [404]
Nefs'in nazlarının manevî yükselişe engel olduğunu bildiren Cafer b. Nasr der ki:
"Nefs'ten zevk alan bir kul, Allah ile olan muamelesinden bir haz duyamaz. Çünkü hakikat ehli kimseler, Allah'a giden yollarını nefsânî bağlar kesmeden önce, bu tür bağları koparıp atmışlardır. "[405]
Nefs, örtü ve perde mahallidir, hakikat ise keşf mahallidir. Perde arkasında, sakin ve rahat olan bir mürid, asla keşf haline sahip olamaz. Demek ki; hakikatlerin idrak edilmesi, tabiatların alışık oldukları şeylerden yüzçevirmeye bağlıdır. [406]
Nefs'in sıfat ve özelliklerini böylece belirttikten sonra, onun sıfatlarını özet bir şekilde veren aşağıdaki bilgiyi de sunarak araştırmamızın ilk bölümünün bitimine gelmiş oluyoruz:
Nefs, nitelik bakımından birbirinden farklı dört ayrı sıfata düşkündür:
1- Rabb'lik Sıfatları: Kibir, zorlama, övülmeyi sevme, büyüklük ve zenginlik gibi.
2- Şeytanların Huyları: Aldatma, hilecilik, haset ve gazap gibi.
3- Hayvanların Tabiatları: Yeme, içme ve cinsel ilişkiden hoşlanma gibi tabiatlar.
4- Kulluk özellikleri: Allah korkusu, alçakgönüllülük ve kendini küçük görme gibi vasıflardır. [407]
[339] Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 450.
[340] Hucvirî, Kesfü'1-Mahcûb, s. 324.
[341] Nisâ: 4/27; Meryem, 19/59.
[342] Yaşar Nuri Öztürk, Kur'an-ı Kerim ve Sünnete Göre Tasavvuf s. 135, III. baskı, Marmara Ün. İilahiyat Fak. Vakfı Yay, tst., 1989.
[343] Gazzâlî, Meâricü'l-Kuds, s. 84.
[344] Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 219,
[345] Câsiye: 45/23; Mâide, 5/70; Necm, 53/23; Nisa, 4/135; Sâd, 38/26.
[346] Hucvirî, A.g.e., s. 321.
[347] Ebu Tâlib Mekkî, Kûtü'l-Kulûb fi Muâmektil-Mahbûb ve Vasfı Tariki'l-Müriâ ilâ Makâmi't-Tevhîd, c. I, s. 78, II cilt bir arada, Dâru Sâdır, Mısır, Ts.
[348] Muhasibi, Âdâbü'n-Nüfûs, (Mukaddime), s. 30.
[349] Süleyman Uludağ, A.g.e., s. 292.
[350] A.e.,s. 495.
[351] Kasas: 28/76-83.
[352] İsrâ: 17/37; Lokman, 31/18-19.
[353] Suarâ: 26/215-216; Hicr, 15/88.
[354] Muhâsibî, Vesâyâ, s. 342, 343.
[355] Es'ad Coşan, Hacı Bektas-ı Velî-Makâlât, s. 109.
[356] Kuşeyri, Risale, s. 87.
[357] Kayyim, Medâricü's-Salikîn, c. II, s. 76.
[358] Ebu Tâlib Mekkî, Kütü'l-Kulûb, c. I, s. 76.
[359] Hâris b. Esed Muhasibi, er-Riâye li-Hukûkillâh, s. 267, II. baskı, Dâru'l-Maârif, Kahire, 1990.
[360] Abdurrahman Bedevi, Dirâsât ve Nhsüsfi'l-Felsefeti ve'l-Ulûm Inde'l-Arab, s. 124,
el-Müessesetü'I'Arabiyye, Beyrut, 1981; Süleyman Uludağ, A.g.e., s. 278.
[361] Âİ-i İmran: 3/159; Zûmer, 39/23.
[362] Bakara: 2/74.
[363] Ebu Talib Mekkî, Kûtû'l-Kulûb, c. t, s. 76.
[364] Hümeze: 104/1-9; Ayrıca bkz.: Hicr, 15/11; Tevbe, 9/64; Mâide, 5/57.
[365] Haşr: 59/9.
[366] Nisâ: 4/128,
[367] Ebu Talib Mekkî, A.g.e., c. 1, s. 84; Sühreverdî, A.g.e., s. 565.
[368] İsfahanî, Hılyetü'l-Evliyâ, c. V, s. 331
[369] Abdurrahman Bedevi, Dirâsât ve Nusûs, s. 125.
[370] A'râf: 7/199.
[371] FeIak: 113/5.
[372] Abdurrahman Bedevî, Dirâsât ve Nusûs, s. 122.
[373] Mü'minûn: 23/1-3; Furkân, 25/72; Kasas, 28/55.
[374] Abdurrahman Bedevî, A.g.e., s. 122.
[375] Haşr: 59/10; Meâric, 70/19-20; Beled, 90/11-17.
[376] Â1-i İmrân: 3/92.
[377] Yaşar Nuri Öztûrk, Tasavvuf, s. 136.
[378] Ebu Talib Mekkî, A.g.e., c. I, s. 85.
[379] Süleyman Uludağ, A.g.e., s. 543.
[380] Lokman: 31/13.
[381] Nisâ: 4/58.
[382] Hûd: 11/101; Mü'min, 40/31; Âl-i İmran, 3/108, 182; Enfal, 8/51; Fussılet, 41/46.
[383] Ankebût: 29/60; Kehf, 18/15; Secde, 32/22; Zümer, 39/32.
[384] Mâide: 5/1; Saff, 61/3-4.
[385] Abdurrahman Bedevî, A.g.e., s. 123-124.
[386] Hakîm Tirmizî, Tabâiu'n-Nüfüs, s. 73-74.
[387] Muhasibî, Vesâyâ, s. 122.
[388] Sûhreverdi, Avârifü'l-Meânf s. 575.
[389] Ahmed Abdûrrahim es-Sâyih, es-Sülûk Inde'l-Hakim et-Tirmizî, s. 181.
[390] İsfahanî, Hılyetü'l-Evliya, c. X, s. 382.
[391] Ebu Talib Mekkî, Kûtû'l-Kulûb, c. I, s. 84.
[392] Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh, s. 212.
[393] Hucvirî, Keşfü'l-Mahcûb, s. 313.
[394] A.e.,s. 133.
[395] Kuşeyri, Risale, s. 151-152.
[396] İbrahim: 14/10.
[397] Yunus: 10/25.
[398] Enfâl: 8/24.
[399] Hakîm Tirmizî, Tabâiu'n-Nüfûs, s. 82.
[400] Sühreverdî, A.g.e., s. 295.
[401] Kuşeyri, A.g.e., s. 209.,
[402] İbn Ebi'd-Dünya, Muhâsebetü'n-Nefs, s. 95, Müessesetü'I-Kûtübi's-Sekâfiyye, Beyrut, 1988.
[403] İbn Kayyim, Medâricû's-Sahkîn, c. II, s. 8.
[404] Kuşeyri, A.g.e., s. 423.
[405] A.e.,s.437.
[406] Hucvirî, A.g.e., s. 252.
[407] Ebu Talib Mekkl, A.g.e., c. I, s. 85-86 Ahmet Ögke, Kur'an'da Nefs Kavramı, İnsan Yayınları: 67-72.