müzzemmil
Sun 18 September 2011, 12:43 pm GMT +0200
Nefs’e Karşı Takınılacak Tavır
Mâhiyetini, sıfat ve özelliklerini ve mertebelerini anlatmaya çalıştığımız Nefs'e karşı acaba ne tür bir tavır
takınılmahdır? Eğitilmediği takdirde inşam pek çok kötülüğe iten, onun hem dünya ve hem de âhiret mutluluğuna ve Allah'a vuslatına engel ve perde olan Nefs'e nasıl bir tutum sergilenmeli ki; yukarıda anlatılan mertebeleri bir bir geçip olgun bir yapıya kavuşsun? Yani Nefs'i nefsânî özelliklerden kurtarıp ruhanî sıfatlarla donatmak için neler yapılmalı?
Kısaca vurgulamaya çalıştığımız bu ve benzeri sorular Tasavvuf Tarihi boyunca gündemde kalmış ve özellikle de tarikatların kurulup sistemleşmeye başlamasından sonra (VI. H./XIII. M. yüzyıldan itibaren) Nefs'e ne tür bir metodla yaklaşılması gerektiği hususunda görüşler ileri sürülmüştür.
Biz de bu konuyu birkaç ana başlık halinde işlemeye çalışacağız. [525]
I- Nefs Terbiyesi Ve Onunla Mücadele
En başta şunu hemen belirtmeliyiz ki; Nefs kesinlikle öldürülüp tamamen yok edilemez. Ancak dizginlenip kontrol edilerek denetim altına alınabilir. Zira Nefs'in cevheri, özü ve esas mayası hiçbir zaman yok olmaz. [526] Yani Nefs, kötü huy ve karakterden kurtarılarak ruhun emrine ve yönetimine verilebilir. Zaten seyr-u sülûkün ana gayesi de budur.
Tasavvuf düşüncesinde genellikle açık zikri benimseyerek Nefs'in geçici ve aldatıcı arzularıyla mücadeleye ağırlık veren tarikatlar vardır ki; bunlara Nefsânî Tarikatlar denir. [527] Hakk'a ulaşmak ancak Nefs'e karşı verilen bu mücadele sonucunda gerçekleşebilir. Bu mücadele sırasında, Nefs'in öldürülemeyip sadece kötü huylarının düzeltilebileceği hususu hiçbir zaman gözardı edilmemelidir.
İbn Kayyim, (V 751 H./1350 M.) Nefs'in kötü huylarının nasıl düzeltilebileceğini İbn Teymiyye'ye (V 728 H./1328 M.) sormuş ve şu cevabı almıştır:
"Nefs, lağım çukuruna benzer:
Ne kadar kazarsan kaz, dibi görünmez ve temizlenmez. Fakat bu kuyunun ağzına bir kapak yapıp örtebilirsen, bunu yap ve eşelemekten vazgeç! Sen aslâ bu kuyunun dibine ulaşamazsın; eşeledikçe dibinden yeni şeyler çıkar." [528]
Yine İîbn Kayyim, Nefs'in kötü huylarının nasıl giderilebileceğini şeyhin birine sorar ve şu cevabı alır:
"Nefs'in afetleri, yolcunun yolundaki akreplerin ve yılanların belâlarına benzer. Eğer yolcu bunları öldürerek yolu bunlardan temizlemeye koyulursa, yola devam edemez ve yol alması mümkün olamaz. Fakat senin himmetin; yoluna gitmek, onlara yönelmemek ve onlardan yüz-çevirmek olsun. Yolda ilerlemene bir engel çıkınca, onu öldür ve sonra yoluna devam et!" [529]
Nefs'e karşı verilen mücadele ve savaş, cihad olarak, hatta cihadların en büyüğü ve en önemlisi olarak değerlendirilmiştir.
Abdullah b. Ömer, (V 74 H./693 M.) cihad ve savaş konusunda sorulan bir soruyu:
"Önce nefsinden başla ve önce onunla cihad et, yine ilk önce nefsinle savaş!...” şeklinde cevaplamıştır.[530]
Nefs ile girilen cihada, önce onu terbiye ederek başlanılmalıdır. Ancak bu savaş, sanıldığı kadar pek de kolay değildir.
Bu konuda Hasan-ı Basrî (V 110 H./728 M.) şöyle diyor:
"Başıboş ata gem takmak, Nefs'in terbiyeyi kabul etmesinden çok daha kolaydır." [531] Süfyân es-Sevrî (V. 161 H/777 M.) de: "Nefsimden daha zor hiçbir şeyle mücadele etmedim. Bu mücadelemde bazen ben, bazen de nefsini üstün geldi" demiştir. [532]
Tüm bu zorluğuna rağmen Hakk'a ermek için bu güçlüklere katlanarak Nefs'i terbiye yoluna gidilmelidir. Zira Yüce Allah'ın ruh ile göndermiş olduğu güzel özellikler insan vücudunun sağ tarafında, kötü huylar da sol tarafında yerleşmiş durumdadır. Ruh ile kalbin bileşiminden yaratılan Nefs-i Nâtıka'nın gıdası ruhtan verilirse vücudun her yanı adaletle dolar ve insanın hükmü Hakk'tan yana olur. Eğer onun gıdası kalpte bulunan kötü huylardan verilirse vücudun her yanı zulümle dolar ve insanın hükmü hevâdan yana olur. [533]
Şurası hiçbir zaman unutulmamalıdır ki; Nefs ile savaşta dikkat edilecek en önemli nokta, Hakk'a yönelip dünyadan yüzçevirmiş ve nefsini temizlemiş Allah dostları ile bir arada bulunmaktır. Allah'ın sevgili dostlarıyla oturmaktan daha güçlü bir mücahede yöntemi yoktur. Onlan kendine örnek almak, Nefs'in, kötü huylarının terk edilerek güzelleştirilmesine sebep olur.
Ebu'l-Abbas Seyyârî'ye (V. 342 H./953 M.) Nefs'in nasıl terbiye edilebileceği sorulunca:
"Emirleri yerine getirmek ve yasaklardan kaçınmakta, salih kimselerle sohbet etmek ve yoksul kimselere hizmet etmek gibi konularda sabır göstermekle" cevabını vermiştir. [534]
Aslına bakılırsa, peygamberlere verilen görevlerden biri de nefslerin arındırılması görevidir. Kur'an-ı Kerim'de buna ilişkin deliller vardır. [535] Yüce Allah, peygamberleri nefslerin tezkiyesi için göndermiş ve insanların benliğinin arındırılması işini onlara vermiştir. Cenab-ı Hakk onların elinde Nefs terbiyesini bir ahlâk ve ilham yerine bir davet, öğretim, bildiri ve irşad kılmıştır. Dolayısıyla peygamberlerin, kendi ümmetlerini ruhî bakımdan olgunluğa eriştirmek üzere gönderildikleri söylenebilir.
Peygamberler bu görevle gönderilince, onların manevî mirasçısı sayılabilecek olan Allah dostu kâmil bir şeyhe olan ihtiyaç, Nefs'in eğitilerek güzelleştirilmesi hususunda kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Ebu Süleyman Dârânî'ye (V 216 H./830 M.) elde ettiği manevî mertebeye nasıl ulaştığı sorulmuş, o da:
"Erenlere (kâmil şeyhlere) hizmet edip onların himmetlerini almakla" cevabını vermiştir. [536]
Kâmil bir şeyhle dostluk kurup ona hizmet etmek de, ancak şeriat ölçülerine uyan Tasavvufî bir tarikata girmekle mümkün olabilir. Nefs de ancak bu sayede eğitilebilir.
Aziz Mahmud Hüdâyî (V 1038 H./1628 M.) hazretleri;
"Nefs tarikat ile ıslah olunca, onun (kibir, gösteriş, kendini beğenme, haset ve makam sevgisi gibi) kötü ahlâkının güzel ahlâka dönüşeceğini" bildirmektedir. [537] Nefs'in kötü huylarından kurtulan ve güzel ahlâka erişen sâlik, ruhu ile bağlantı kurmuş ve Marifetullâh'a doğru yönelmiş demektir.
Nefs'in terbiye edilmesinde tedricî bir metod uygulamak esastır, imam Gazzâlî'ye (V 505 H./1111 M.) göre bu tedrîcîlik şu biçimde olmalıdır:
"Nefs'in terbiyesi şöyle yapılır:
Önce dünya nimetlerinin zevk ve sefasına bakmaktan, onları görüp onlarla yakınlık kurmak ve onlarla neşelenmekten uzaklaştırılır. Nefs'e:
"Neyi seversen sev, sonunda ölümle ondan ayrılacaksın" diye seslenilir. Nefs, böyle sevdiği herşeyden, eninde-sonunda ayrılacağını ve onun hasretini çekeceğini anlayınca, ayrılığı kaçınılmaz olan her sevgiliye karşı başkaldırır ve ayrılığı olmayan bir sevgiliyle meşgul olmak için araştırma yapmaya başlar ki; o da Yüce Allah'ı zikir ve hatırlamadır. Bu zikrullah, mezarda bile kendinden ayrılmaz ve ona yoldaş olur." [538]
Bu sözlerden hareketle, Nefs terbiyesinde "az yemek, az konuşmak ve az uyumak" şeklinde ifade edilebilecek olan temel bir konuya geçebiliriz. Saydığımız bu üç prensip, Nefs terbiyesinin ve hatta Tasavvufun ana düsturlarından biridir. Abdülkerîm Kuşeyrî'nin (V. 465 H./1072 M.) Risâle'sinde Hasan Kazzâz'dan naklen aktardığına göre:
"Tasavvuf işi üç şey üzerine kurulmuştur:
Mecburiyet olmadıkça yememek, uyku iyice bastırmadikça uyumamak ve mecbur kalmadıkça konuşmamak." [539]
Hacı Bektaş-ı Velî'nin (V. 669 H./1271 M.) bildirdiğine göre de Nefs terbiyesinde açlık ve kanaatkârlık önemli bir yere sahiptir. [540] Zira Nefs'i aç bırakmak, Nefs'in kötülüğü emretme özelliğini giderir. Az yemek gönlü saflaştırır, Nefs'in pisliğini ve karanlığını ortadan kaldırarak sâlikin zihnini güçlendirir. Açlık insanı ibadet ve tâate yönlendirir. İnsan, açlık sayesinde Allah'a itaatkâr bir kul olur. Az yemek, Nefs'in bedendeki etkinliğine ve egemenliğine son vermesine sebebiyet verir. Orucun hikmeti ve mutasavvıfların az yemeye bu kadar önem vermesi bundandır.
Yahya b. Muâz Râzî (V 258 H./871 M.) şöyle der:
"Nefsine karşı riyazet kılıcıyla savaş. Riyazet dört şekilde yapılır:
Az yemek, az uyumak, az konuşmak ve hiç kimseye eziyet vermemektir. Az yemek, şehveti öldürür. Az uyumak, saf iradeyi doğurur. Az konuşmak, tehlikelerden korur. Başkalarına eziyet vermemek de insanı gayeye ulaştırır." [541]
Nefs'in terbiyesinde önemli bir nokta da, azimetlere göre değil de ruhsatlara göre hareket etmektir. Hakim Tirmizî (V 285 H./898 M.) buna işaretle der ki:
"Azimetle hareket edilince kalp, Nefs'in (Hak yoldan) kişiyi alıkoymasına ve azimle şaşırtmaya çalışmasına karşı kuvvet bulur. Nefs yalnız kalır ve eriyip gider. Şehvetin azgınlığı durulur, lezzet ölür ve hareketlilik sona erer." [542] Bu nedenle Nefs'i ruhsatla değil, azimetle eğitmelidir. Nitekim Kuşadah İbrahim Halvetî'ye (V 1262 H./1845 M.) göre de sâlik ruhsat üzere değil, sürekli azimet üzere olmalı ve böylece nefsini tüm kötü huylardan korumalıdır. [543]
Ayrıca Nefs, edepli olmaya zorlanarak da terbiye edilir. Seril b. Abdullah Tüsterî (V. 283 H./896 M.):
"Nefsini edep ile kahreden kişi, Allah'a ihlasla kulluk yapar" [544] demiştir. Kuşeyrî (V. 465 H./1072 M.) de, edebin, kişinin nefsini bilip tanıması demek olduğunu söyler. [545]
Nefs'i eğitmenin bir yolu da çok sefer yapmaktır. Tarikat ehli, gerek cismanî ve gerekse ruhanî sefere büyük önem vermiştir. Ruhî sefer kadar bedenle yapılan yolculuğun, değişik yerler görüp farklı insan ve Allah dostlarıyla tanışmanın değeri de büyüktür. Zira ibret almak için çok yer ve memleket görmek gereklidir. Çok gezmenin gayesi, sebeplere güveni ortadan kaldırmak ve Nefs'i terbiye etmektir. [546]
Nefs terbiyesinde; Nefs ile isteklerinin arasına engel koymak, ona korku salmak, rahatlığını azaltıp önüne birtakım zorluklar koymak, gıdasını kısmak, lezzetlerden onu yoksun bırakmak, ve Allah'ın emirlerine uyma isteği kibir duygusuna üstün gelinceye kadar onu tehdit altında bırakmak [547] da önemli metodlardandır.
Kendisine, Nefs'in hangi bağlarla kontrol altına alınabileceği sorulan hikmet sahibi bir âlimin cevabı şöyle olmuştur:
"Açlık ve susuzlukla onu bağla; zikre devam etmek ve büyüklenmeyi terk sıcaklığıyla onu yumuşat; âhiret yolcularının ayakları altına koymakla da onu küçült; dış görünüş süsünü terk ile onu kır; töhmet altında bulundurmakla onu kötülüklerden koru ve hoşlanmadığı kimselerle onu arkadaş et ki; böylece nefsini kurtarmış olasın." [548]
Öyle anlaşılıyor ki; Nefs terbiyesi ve onunla mücadelede ön plâna çıkan ilk husus, Nefs'in beden üzerindeki yönetici etkinliğini göz önünde bulundurarak birtakım bedensel riyazetlere girmektir. Böylece Nefs'in insana bazı kötü davranışları sergiletmesinin önüne geçilmeye çalışılır. Nefs'in beden üzerindeki nüfuzunu en aza indirmek hedeflenir. Daha sonra Nefs muhasebesi, ona muhalefet ve Nefs'i küçük görmek gelecektir. [549]
[525] Ahmet Ögke, Kur'an'da Nefs Kavramı, İnsan Yayınları: 97.
[526] Hucvirî, Keşfü'l-Mahcûb, s. 321.
[527] İrfan Gündüz, Gûmüşhanevi, s. 208.
[528] İbn Kayyim, Medâricü's-Sâlikîn, c. II, s. 261.
[529] A.e.,c. II, s. 262.
[530] İbn Ebi'd-Dünya, Muhâsebetü'n-Nefs, s. 70.
[531] Gazzâlî, îhyâ, c. III, s. 71.
[532] A.e., Aynı yer.
[533] Nefs'iıı Yedi Mertebesine Dâir Risale, Anonim, İst. Sûleymaniye Küt., Kasideci Zade, Nr.: 703/6, Vr.: 42b-43a.
[534] Kuşeyrî, Risale, s. 419.
[535] Bkz.: Bakara: 2/151; Cuma, 62/2.
[536] Eşrefoglu Rûmî, Müzekki'n-Nüfus, s. 89.
[537] Hasan Kâmil Yılmaz, Aziz Mahmûd Hüdâyî ve Celvetiyye Tarikatı, s. 218, Marmara Ün. İlahiyat Fak. Vakfı Yay., ist., Ts.
[538] Gazzâlî, İhya, c. III, s. 74.
[539] Kuşeyri, Risale, s. 98.
[540] Es'ad Coşan, Hacı Bektaş-ı Veli-Makâmât, s. 119.
[541] Gazzâlî, İhyâ, c. III, s. 71.
[542] Ahmed Abdürrahîm es-Sâyih, es-Sülük lnde'l-Hakîm et-Tirmizî, s. 180.
[543] Yaşar Nuri Öztürk, Kuşadalı İbrahim Halveti, s. 273.
[544] Kuşeyrî, Risale, s. 286.
[545] A.e.. Aynı yer .
[546] Kelâbâzî, Taarruf, s. 134.
[547] Muhâsibî, Vesâyâ, s. 231.
[548] Gazzâlî, İhyâ, c. 111, s. 91.
[549] Ahmet Ögke, Kur'an'da Nefs Kavramı, İnsan Yayınları: 97-101.