sumeyye
Sun 23 January 2011, 02:26 pm GMT +0200
Nefisle Her An Mücadele Edilmelidir:
Bil ki: Nefis, yaratılış itibariyle şehvanî şeylerin arkasından gitme eğilimindedir. İman nuru inip de onun gözünü açmadıkça nefis, aslî hali üzere olmaya devam eder. Hz. Yûsufun (s.a.) diliyle ifade edilen, "Ben nefsimi temize çıkaramam; şüphesiz nefis hep kötülüğü emreder; Rabbimin acıyıp koruduğu hariç.[1123] âyet-i kerimesi bu manayı ifade eder.
Mü'min, hayatı boyunca Allah'ın nurundan istimdadla nefsine karşı mücadele verir. Her ne zaman içinden şeytanî bir fit geçse, hemen Allah'a sığınır, Allah'ın celâl ve azametini hatırlar, itaatkârlar için vaad buyurduğu sevabı, isyankârlar için hazırladığı azabı düşünür ve bunun üzerine kalbinde ve aklında hak şimşeği çakar ve o, bâtıl düşüncenin kafasına indirir ve o bâtıl düşünce sanki hiç olmamış gibi olur. Şu kadar var ki, arif ile müste'nif arasındaki fark az değildir.
Rasûhıllah (s.a.) şeytanî fit ile rahmanı telkin (hatır) arasındaki çekişmeyi; nefsin, mutmeinne ve iman nuru ile aydınlanmış aklın âdabına bürünmüş olması halinde rahmânî telkine (hatır) uyacağını, âsî ve serkeş ise bâtıla uyacağım, hak olan hâtıra karşı taşkınık edip, onu dinlemeyeceğini, cimrilik ve cömertlik meselesi hakkında, biri geniş, diğeri dar demirden iki zırh içindeki adamların misaliyle açıklamış ve şöyle buyurmuştur:
"İnfâk edenle, cimrilik edenin misali, üzerlerinde demirden zırhlar bulunan ve elleri memeleriyle köprücük kemiklerine doğru sıkıştırılan iki adam gibidir. Cömert her sadaka verdikçe, zırhı genişler; o derecede ki parmak uçlarını bile kaplar, izini örter. Cimri, bir sadaka vermek istedi mi zırhı büzülür ve her halkası yerini alır.[1124]
Nefsi, yaratılıştan ve kesb yoluyla mutmain olan kimsenin içine doğan rahmânî telkin (hatır), onun nefsine hâkim olur ve ilk ortaya çıktığı anda hemen onu kendi kontrolü altına alır. Nefsi isyankâr ve serkeş olan kimseye gelince, rahmânî telkin (hatır) ona hiç etki etmez; aksine kesici âletlerin ağızının dönmesi gibi döner. [1125]
Aklın, İman Nuru İle Aydınlanması:
Allah Teâlâ, Kur'ân-ı KermVde, aklın iman nuru ile aydınlanmasını ve onun nurunun nefis üzerine yansımasını açıklamış ve bu meyanda şöyle buyurmuştur:
"Takvaya erenler var ya; onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda, hemen (Allah'ı) hatırlarlar; bir de bakarsın onlar gerçeği görmektedirler. [1126]
Şeytan, nefsin şehvet penceresinden insanın içini gözetler ve ona, masiyete sürükleyecek şekilde fit verir. İnsan, bu halde iken Rabbinin celâlini hatırlar ve huşu içerisinde O'na yönelirse, onun için aklında bir nur peyda olur ki bu, âyette sözü edilen "ibsâr = gerçeği görme"âir. Sonra bu nur kalbe ve nefse iner ve verilen fiti defeder, şeytanı kovar.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Sen sabırlı davrananları müjdele. O sabredenler ki, kendilerine bir belâ geldiği zaman, 'Biz Allah için varız ve biz sonunda
O'na döneceğiz' derler. İşte rablerinden bağışlamalar ve merhametler hep onlaradır. Ve yalnızca onlar doğru yolu bulmuşlardır.[1127]
Âyetteki "İnnâ lillah = Biz Allah için varız" ifadesi, rahmanı hatırın (telkin) inişine işarettir. "İşte rablerinden bağışlamalar ve merhametler hep onlaradır." buyruğu; sabrın, nefsin nûrâniye-tinden ve meleklere benzeyişinden ürettiği bereketlere işaret olmaktadır.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah, her şeyi bilendir. [1128]
"Allah'ın izni olmaksızın" ifadesi, kader bilgisine işarettir. "Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür." buyruğu ise, hatırın akıldan, kalbe ve nefse indiğini gösterir. [1129]
[1123] Yûsuf 12/53.
[1124] Buhârî, Cihâd, 89; Müslim, Zekât, 75.
[1125] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/312-313.
[1126] A'râf 7/201.
[1127] Bakara 2/155-157.
[1128] Teğâbun 64/11.
[1129] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/313-314.