hafiza aise
Tue 19 April 2011, 09:22 am GMT +0200
Necran Hey'eti
Bunlar arasında, on dördü eşraftan olmak üzere toplam atmış kişilik bir hey' etle Medine'ye gelen Necrôn grubu ayrıca dikkat çekiyordu. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara mektup yazmış ve: - Ben sizi, kullara kulluğu bırakıp da Allah'a ibadet etmeye, in-
sanların yakınlığını bir kenara bırakıp da Allah'ın velayetine davet
- Ben bir elçiyi alıkoyarnam; sen şimdi git ve gerçekten Müslüman olmak istiyorsan, daha sonra gel, tavsiyesinde bulunacaktı. Bkz. Ebu Davud, 3/82 (2758); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/8 (23908); Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 1/323 (963)
368 Misafir olarak Mescid-i Nebevi'ye gelen bu insanlara hizmette kusur edilmemesi gerektiğini hatırlatan Efendiler Efendisi, vefatı öncesinde de aynı konuyu dile getirecek ve onlara iyi davranılması gerektiğini söyleyecekti. Bkz. Buhari, Sahih, 3/1111 (2888),3/1155 (2997); Müslim, Sahih, 3/1258 (1637); Ebu Davud, 3/165 (3029)ediyorum; şayet kabul etmezseniz cizye verirsiniz. Bunu da kabullenmezseniz, bilin ki bu, sizin için savaş sebebidir! Vesselam, diyerek maksadını ifade etmişti.
İşte, Allah Resülü'niin bu mektubundan sonra Necranlılar, meseleyi kendi aralarında müzakere etmiş ve bir hey'et göndererek durumu netleştirmelerini istemişlerdi. Şimdi ise onlar, üstlerinde ipek elbiseler giyip parmaklarına da altın yüzükler takmış olarak şair, vezir ve din adamlarıyla birlikte Medine'ye gelmişlerdi. Mescid-i Nebevi'ye girince doğu cihetine dönmüş ve duaya durup namaz kılmaya başlamışlardı. Ashab için bu, büyük bir yanlıştı; Resülullah'ın mescidinde yanlış bir kıbleye dönülür müydü hiç! Hemen müdahale etmek istemişlerdi. Onların bu halini gören hoşgörü insanı Allah Resülü ise:
- Onları kendi hallerine bırakın, diyecek ve ashabını ikaz edecekti. İbadetlerini rahatlık içinde eda ettikten sonra da gelip Efendimiz'e selam vermişlerdi; selamlarını alan Efendiler Efendisi onları İslam'a davet edecek, ancak onlar:
- Biz, sizden önce de zaten Müslüman'dık, diyerek bu davete icabet etmeyeceklerdi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara:
- Sizi Müslüman olmaktan alıkoyan üç şey; haça ibadet etmeniz, domuz eti yemeniz ve Allah'a oğul isnat etmenizdir, diyecekti. Mescid-i Nebevi'de büyük bir gürültü kopmuştu; en temel meselelerini dile getiren Allah Resülii'nün bu yaklaşımından hiç hoşlanmamışlardı! Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara Kur'an okuyar ve yalan yanlış anlayışlarını tadil etmeye çalışıyordu.
Ortada nebevi bir cömertlik vardı ve bu süreç, günlerce devam edecekti. Efendimiz'e soru üstüne soru soruyorlardı! Ne soruları soru ne de aldıkları cevap karşısında takındıkları tavır anlaşılır bir tavırdı; sorularının ardı arkası kesilmeyince Efendimiz de onlara soru sormaya başlamış ve karşılıklı soru cevap şeklinde devam eden meclisler günlerce sürer olmuştu!
- Nasılolur da Sen, bizim sahibimiz hakkında kötü söz söyler ve onun, Allah'ın oğlu olmadığını ifade edersin, diyorlardı. Garip bir yaklaşımdı ve Efendiler Efendisi onları:
- Evet, şüphesiz ki o, Allah'ın kulu ve resülü, bekar ve iffetli Meryem'e Allah'ın ilka buyurduğu bir ruhtur, diye cevaplayacaktı. Kızmışlardı:
- Babasız bir insan gösterebilir misin; şayet sözünde doğru isen bize bir örneğini göster, diyorlardı.
Yine imdada Cibril-i Emin yetişmiş, Efendimiz'e şunlan tebliğ ediyordu:
- Allah yanında İsa'nın durumu, aynen Adem'in durumu gibidir. Allah Adem'i topraktan yaratıp 'ol' dedi, o da derhal oluverdi. Hakikat, Rabbinin tarafından gelir. Bunda hiçbir tereddüdün olmasın. Artık sana bu ilim geldikten sonra, kim seninle İsa hakkında tartışmaya girerse de ki: "Haydi gelin oğullarımzzı ve oğullarznzzz, hanımlarımizı ve hammlarınızı ve bizzat kendimizi ve kendinizi çağzrzp, sonra da gönülden Allah' a yalvaralzm da bu konuda kim yalancz ise Allah'zn lônetinin onlarzn üzerine inmesini dileyelim!"369
Her şeyaçıktı ama onlar, Kur'an'ın haberlerine inanmıyor ve söylenilenlerin doğru olmadığını ileri sürüyorlardı. Buna rağmen sabır gösteren Allah Resnlü (sallallahu aleyhi ve sellern), düşünmeleri için bir gün daha mühlet tanıdı onlara. Ancak ertesi gün geldiklerinde de durum farklı değildi ve bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), başta Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olmak üzere ehl-İ beytini yanına alıp mescide gelecek ve onlara:
- Ben dua edince sizler de 'Amin' deyin, diyerek Neoran hey'etinin kararını beklerneye başlayacaktı! Açıkça bu, bir meydan okumaydı ve duruma muttali olan Necranlılar, düşünmek için müddet isteyeceklerdi. Zira iş, sandıklanndan daha ciddi idi; başlarındaki sözcülerine dönüp:
- Sakın böyle bir şeyi tercih etme; zira O, gerçekten de bir Nebi ise, bu duayı yaptığı zaman ne bizler ne de bizlerden sonra gelenler iflah olabilir! Bizim adımıza yeryüzünde en küçük bir kıl veya tırnak bile bundan etkilenip yok olur, diyorlardı.
Gerçekten de doğruydu; bunca alarnet O'nun, beklenen Nebi olduğunu gösteriyordu! Öyleyse bir inat uğruna helake doğru siiriiklenecek bir tercihte bulunmak olmazdı ve Efendimiz'in huzuruna gelip:
369 AJ-i İrnran, 3/S9-6
- Bizden ne istiyorsan Sana onu vereceğiz, diyorlardı! Müslüman olmasalar da teslim oluyor ve İslam'ın hükmüne göre yaşamaya rıza gösteriyorlardı. Bunun üzerine Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellem) onlarla, Receb ve Safer aylarında getirip teslim etmek üzere iki bin hulle ile bir o kadar da gümüş cizye takdir edip yeni bir sözleşme yapacaktı. Geri dönerken ellerinde, Allah Resülii'niin kendileri için yazdığı emanname vardı; hem kendilerine tanınan hakları hem de onların Efendimiz'e karşı olan mükellefiyetlerini ihtiva ediyordu!
- Bize, sulh gereği ödememiz gerekenleri teslim edebileceğimiz emin bir adam gönder, diyorlardı. Sultan-ı Rusül Efendimiz:
- Sizinle birlikte Ben, gerçek manada emin bir adam göndereceğim, buyurdu. Daha sonra da:
- Ayağa kalk ya Eba Ubeyde İbn Cerrah, diye seslenecekti. Arkasından da onlara dönerek:
- İşte bu, ümmetin eminidir, diyecekti.