- Nebi Bozkurt

Adsense kodları


Nebi Bozkurt

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 24 May 2012, 03:18 pm GMT +0200
NEBİ BOZKURT: İPEK YOLU KÜLTÜRLERİN KAYNAŞMASINA VESİLE OLMUŞTUR
Ali AYÇİL • 44. Sayı / DOSYA YAZILARI


Prof. Dr. Nebi BOZKURT
1950’de Silifke’de doğdu. İlkokulu köyünde tamamladı. 1969’da İstanbul İmam-Hatip’ten, 1972-73’te İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Asr-ı Saadette Mescitler ve Fonksiyonları” adlı Yüksek Lisans ve “Sünnet Verilerine Göre Hz. Peygamber Dönemi Hicaz Folkloru (Mesken)” başlıklı doktora tezlerini hazırladı. Hadislerde Sosyal Hayat, Hadisler Açısından Helal Kazanç Yolları ve Hadiste Folklor-Eğlence gibi yayınlanmış kitap çalışmaları bulunuyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi olan Bozkurt, aynı zamanda Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Merkez İlim Heyeti’nde yer alıyor.

Nebi Bey, sizinle İpek Yolu’nu, bu yolun tarihî, ekonomik, kültürel serüvenini konuşmak istiyoruz. İsterseniz bu güzergâhın ilk olarak nasıl şekillendiğini konuşalım. İpek Yolu’nun ilk güzergâhı nasıl ortaya çıktı?

Güzergâhın başlangıç zamanının tam bir tespitini yapmak zor. Güzergâhın belirli kesimlerinde ticarî ilişkiler eskiden beri söz konusu olmalıdır. İpeğin Çin’de keşfini M.Ö. 3000 yılına kadar götürenler var. Bunu biraz daha erken döneme, Shang Hanedanlığı dönemine kadar getirenler de var. Bu hanedanlık Milattan önce XVI- XI. asırları arası hüküm sürmüştür. İpek ticaretinin kesin tarihini belirlemek de zor. M.Ö. VI. asırda yaşayan ve kitabı Eski Ahd’in içinde bir bölümü oluşturan Hezekiel’in yazdıklarından anlıyoruz ki bu dönemde Kudüs kadınları içinde ipekli elbise giyenler vardı. Burada “..sana ipekler giydirdim…”, “…ve esvabın ince keten, ipek ve renk renk işlemeli kumaştı… “ ifadeleri geçmektedir (Hezekiel, 16/10, 13). H. W. Haussig’in yazdığına göre -ki bu zatın İpek Yolu ve Orta Asya Kültür Tarihi adıyla Türkçeye çevrilmiş bir eseri var- M.Ö. VI. yy’a ait bir Kelt hükümdar mezarında Çin ipeğine tesadüf edilmiştir. Çin’in zenginlikleri çok daha sonraları Marko Polo gibi seyyahların abartılı anlatımlarıyla Batı’nın dikkatini çekmiş ve deniz yoluyla Hindistan ve Çin mallarını elde etme yoluna gidilmiştir. İpek Yolu’nda ilk keşifler Batılı arkeologlar ve coğrafyacılar buraya ulaşmadan önce yapılmıştır. İlk notlar 1863’te Hindistan’daki İngiliz idaresi tarafından Taklamakan bölgesinin keşfi için gönderilen ve Karakurum’dan Doğu Türkistan’a yolculuk yapan Mohamed-i- Hameed (Muhammed Hamid) adlı tecrübeli Hindli bir Müslüman kâtibe aittir. 1865’te Willam Johnson ve birkaç yıl sonra Sir Douglas Forsyth, Hotan ve çevresine ulaşan ilk Batılı kâşifler oldular. Daha sonra Ruslar Güney Sibirya bölgesinde araştırmalar yaptılar ve tarihî Lop Nor Harabeleri’ni yıkılmış surlarla çevrili eski Uygur başkenti Karahoço (Kao-chang) şehrini keşfettiler. Daha sonra da Batı’nın bu bölgeye ilgisi devam etti.

İpek Yolu ilk defa kim tarafından bu adla anılmaya başlandı acaba?


Ticaret yollarına adını veren, ticaret mahallerinde olduğu gibi ticaret metaı olmaktadır. “Koza Han”, “İpek Hanı” gibi ilgili olduğu meta ile adlandırılır. Eski büyük ticaret yolları da temel ticaret malına göre ad almıştır. İlk ve Ortaçağ’da Çin ile Ortadoğu ve Batı ülkeleri arasındaki yolda en önemli, ana ticaret metaı ipekti. Çok uzun bir yol. Kervanların aylarca giderek kat ettikleri yolun zahmetine göre taşınan malın kıymetli olması gerekir. Bu bakımdan Batı’da değeri çok yüksek olan ipek ve baharat bu yolların ana metaı olmuştur. Gerçi Cahiz’in et-Tabassur fi’t-ticare adlı risalesinde Doğu’dan gelen başka mallardan da söz edilir. Bunlar daha çok İpek Yolu’nun o dönemde deniz bağlantıları ile taşınan mallardır. Meselâ kıymetli kereste ve bazı değerli taşlar bu mallar arasında yer alır. Ama Batı’da keşiflerin önemli sebeplerinden biri yemeklerdeki önemli çeşniyi sağlayan ve bilhassa saray ve asilzade konaklarında çokça aranan baharatın ve kadın giyiminde aranan ipeğin kaynağına ulaşmaktı. Eskiden baharat Mısır’da İskenderiye ve Doğu Akdeniz Limanları’na Kızıldeniz yoluyla geldiği için baharatın kaynağı Arap Yarımadası sanılırdı. Kur’an’da Kureyş Suresi’nde söz edilen yaz ve kış seferleriyle Doğu’nun zenginliği kuzeye taşındığı için ve bu malların önemli miktarını baharat oluşturduğu için bu yola “Baharat Yolu” da denilmiştir. Bilhassa Çin’in başkenti Xi’an’dan Hexi koridorunu geçerek Taklamakan Çölü’nün etrafından dolaşıp Batı’ya doğru uzanan yola “İpek yolu” adı 1905’te vefat eden, Çin’e birçok kez gezi yapan ve notları Çin hakkında kaynak olan Alman coğrafyacı Baron Ferdinand von Richthofen tarafından verilmiştir. Daha sonra bu ad yaygın olarak kullanılmıştır.

Sanırım İpek Yolu, tek bir güzergâh üzerinden işlemedi. Dallanıp budaklandı. Zaman içinde bu güzergâh nasıl şekillendi, hangi coğrafyaları kapsadı?

İpek Yolu’nun bir kısmı deniz bağlantılı olmak üzere birçok güzergâhı vardı. Arkeolojik kazılardan hareketle bunların en eski olanı tespit edilmeye çalışılmıştır. Sibirya’nın güneyinde eski kurganlardan çıkan eşyalar bazı ipuçları vermektedir. Don Nehri’nin denize döküldüğü yerden Hazar’ın kuzeyinden Çin’e uzanan ve “kürk yolu” da denen güzergâhın İpek Yolu’nun en eski kollarından biri olduğu anlaşılıyor. Herodot’un yazdıklarından bu yolun belli bir kesimi hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Urallar’ın doğusundaki Tobol kazılarında Milattan önce V. ve IV. yüzyıla ait Grek sikkeleri eski Yunan ve Romalı tüccarların buralarda ticaret yaptığını göstermektedir. İlk bakışta biraz Kuzey’e kaydığı düşünülürse de Sibirya’nın güneyindeki Pazırık kurganlarında Çin’den gelen ipek parçalarına rastlanmıştır. Zaten bu bölgenin İpek Yolu’na dâhil edilmesinin sebebi buralarda bulunan ipek kumaş ve dokuma parçalarıdır. Mâlum kurganlara dolan suların donması ve yüzlerce yıl bu buzulların çözülmemesi, buradaki eşyanın iyi korunmasını sağlamıştır. Pazırık kurganlarında bulunan Grek, Göktürk, Çin ve Hint dillerinden ibareler taşıyan ticarî eşya, sikke ve gümüş külçeler İpek Yolu’nun ne kadar geniş bir coğrafyayla ilgili olduğunu göstermektedir. Yolun ana güzergâhı Çin’i Orta Asya ve İran üzerinden Mezopotamya bölgesine, oradan da Antakya ve Sur gibi Doğu Akdeniz Limanları’na bağlayan çok uzun bir kara yoludur. Yol hakkında en eski mâlumat Milattan önce VII. yy’a ait çivi yazılı bir tablet üzerinde bulunmuştur. Mezopotamya’dan Hemedan’a kadar olan kısmı ile ilgili mâlumat vardır. Yol buradan Ahemeniler döneminde Soğd bölgesinin çok önemli bir merkezi olan Kuruşkat’a uzanıyordu. Hindistan’dan pamuk, kumaş, fildişi; Orta Asya’dan gümüş, bakır, turkuaz, lapis-lazuli yani lacivert taşı; Kuzey Doğu Hindistan bölgesinden keten, kumaş çift hörgüçlü develerden oluşan kervanlarla Batı’ya doğru taşınırdı. Zamanla İpek Yolu’nun deniz güzergâhları oluştu. Çin’in başkenti Xi’an’dan Doğu’ya doğru gelişen ticaret Doğu sahillerindeki limanların daha işlek olmasını sağladı. M.Ö. 221’de Çin’de bir sikke ayarına gidilmiş, ipek ticaretinde sahtekârlıkların önlenmesi için bir dizi tedbirler alınmıştır. İpeğe belirli standartlar getirilmiş ve devlet kontrolü sağlanmıştır. Ancak İpek Yolu’nun büyük bölümü milattan önce II. yy’ın ilk çeyreğinde Hunların eline geçmiştir. Bugün Moğalistan’ın başkenti Ulan Bator yakınlarında Noyun Ula’da kurganlarda çok sayıda ipek kumaş parçaları çıkmıştır. M.Ö. 140’ta Çin hükümdarı olan Wu di Hun hâkimiyetini yıkmak için Zhang Qian’ı -ki bu zât İpek Yolu’nun ilk seyyahı kabul edilir- 100 kişilik bir kervanla araştırma yapmak üzere görevlendirdi. Bu zât uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra geri döndü ve hükümdara tafsilatlı bir rapor sundu. Orta Asya’daki şehir devletleri ve Fergana atları hakkında bilgi veriyordu. Hunların başarısında bu atların rolü büyüktü. Wu di raporu değerlendirdi ve Orta Asya’da kendi kontrolünü sağladı. Ancak daha sonraları Çin’de ipek üretimi artmasına rağmen ticareti durgunlaştı. İpek üretimi Hindistan, Kuça ve Turfan bölgesine de yayıldı. Ortaçağ’da bu yola birçok devlet sahip olmak istemişti. Bizans-İran mücadelesinin sebeplerinden biri de bu kabul edilir.

VII. yüzyılın başlarında Çin sınır valilerinden Peikiou ve bir Hindli rahibin hatıratı bu dönemde yolun güzergâhı hakkında fikir verir. Söz konusu rapora göre bu yollar üç koldan oluşuyor ve tâli yollarla birbirine bağlanıyordu. Yolların kesiştiği yer Taşkent, Semerkand ve Buhara’dan sonra Merv, Nişabur ve Herat gibi şehirlerdi. Sonra Batı’ya doğru devam ederdi. Saydığımız bu şehirler Medeniyet tarihi açısından çok önemlidir. Yolun güneye uzanan bir kolu da vardı. Sarp dağlar arasından geçen kervanlar malları Deybul ve Surat limanlarına ulaştırırlardı. Böylece Kızıldeniz, Güney Arabistan, Basra Körfezi, Umman Denizi, Hind Okyanusu limanları arasında gemiler çalışırdı. Bu gemiler daha Doğu’ya Malaka Boğazı’ndan geçerek başta Kanton (Canton) olmak üzere Çin’in doğusundaki limanlara kadar uzanıyordu.

Bu yoldan yapılan ticaretin mahiyeti neydi? Ticarî mal sadece ipekle mi sınırlıydı, yoksa başka mallarda taşınıyor muydu?

Evet, İpek tek meta değildi. Biraz önce bu mallardan bazılarına deyindik. Sibirya’nın güneyinde “Kürk Yolu” denilen bölgede kürk ticareti yapılırdı. Deniz yolu ile gelen malların içinde baharatın önemli bir yeri vardı. Ayrıca Afrika bağlantılarında fildişi ticareti önemliydi. Bir dönem Çin’den gelen mallar arasında, Mesela Cahiz’in verdiği bilgiye göre ipek, kılıç, kâğıt, mürekkep, eyer, altın ve gümüş kaplar vs. sayılır.

Genellikle İpek Yolu tek yönlü bir güzergâh olarak algılanır. Bu yoldan yapılan ticaret sadece Doğu-Batı yönünde miydi? Ters istikamette de bir ticaret söz konusu oldu mu?

Doğu-Batı ve deniz bağlantılarını nazar-ı itibara aldığımızda eski dünyanın çok büyük bir bölümünü içine aldığını söyleyebiliriz. Söylediğiniz doğru. Çoğunlukla ticaretin istikameti Doğu-Batı yönünde olsa da, aksi istikamette de ticaret yapılmıştır. Zaten, bir ticaret yolunda yalnızca tek bir yöne doğru akan bir trafik ve taşımacılık olmaz.

Eski dünyada ticaret yollarının en önemli sorunlarında biri tabiat şartlarıysa, bir diğeri de bu yollarda güvenliğin sağlanabilmesiydi. Bir tüccar kafilesinin baskına uğraması, onca meşakkatle taşıdığı malın elden çıkması sıkça rastlanan bir durumdu. Acaba İpek Yolu’nda güvenlik nasıl sağlanıyordu?

Kervanlar çok değerli mallar ve ticaret için gerekli paralar taşıyorlardı. Yol çok uzundu ve yolculuk günlerce sürüyordu. Kervanların yanlarında yol kesenleri caydırmak için bir miktar silahlı güç bulunurdu. Kervanlar için yol güzergâhlarında etrafı surlarla çevrili konaklama yerleri oluşturulmuştu. Özellikle Anadolu’da hâlen ayakta olan kervansaraylar bunların güzel örnekleridir. Bütün bunlara rağmen zaman zaman eşkiyanın -özellikle geçilen dar boğazlarda-yolları kestiği ve kervanları yağmaladığı oluyordu. Bunları engellemek zordur. Ancak şunu söylememiz gerekiyor; her dönemde İpek Yolu’na hâkim olan siyasî güçler bu yolun güvenliğine önem vermişler, getirisinden dolayı, güvenliğini azamî ölçüde sağlamaya çalışmışlardır.

İpek Yolu’nda sadece ipek ve diğer mamuller taşınmadı, bir anlamda kültür ve siyaset de taşındı; tarihteki toplumların kültürel alışveriş yolu da oldu bu yol. Özellikle hangi kültürlerin teması bu yolla gerçekleşti?

Evet, İpek Yolu kültürlerin kaynaşmasına, bilginin yaygınlaşmasına vesile olmuştur. Yolun Çin’deki başlangıç noktası olan Xi’an (Chang’an)’da her milletten ve dinden insana rastlamak mümkündü. Müslüman tüccarlar Emeviler döneminden itibaren buraya gelip gitmeye başlamışlardır. Burada bulunan Ulu Cami’nin kuruluş tarihi 742 olarak verilir. Bu tarih Çin’in Müslümanlara yenildiği Talas Savaşı’ndan öncedir. İslamiyet Orta Asya’ya hâkim olduktan sonra Çin ortalarına kadar yayılmıştır. Bilindiği gibi Hz. Peygamber’in bir hadisi vardır. “İlim Çin’de de olsa talep edin” buyurur. Bu hadis uzaklıktan kinaye olduğu gibi, yani çok uzakta da olsa ilmi almak için gidin anlamına geldiği gibi; Çin’in bazı keşiflerin, bilgilerin merkezi olacağına telmih, işaret ediyor. Medeniyetin gelişmesinde çok önemli rolleri olan kâğıt, matbaa ve barut Çin’de keşfedilmiştir. Çin Sanatı’nın Türk Sanatı, Türk Sanatı’nın da Çin Sanatı üzerinde bir etkisinin olduğu muhakkaktır. Tabi bu karşı tarafın kültürünü bütünüyle alıp benimsemek tarzında olmuyor, ancak baskın kültür daima öbürü üzerinde etkili olur. Çok değerli Sanat Tarihi hocamız Prof. Dr. Selçuk Mülayim Bey’in “Değişimin Tanıkları”  adlı bir eseri vardır. Burada Çin kültüründen alınan motiflerin geçirdiği evreler anlatılıyor. Meselâ, Çin’de yaygın olarak kullanılan ejder motifinin Selçuklu döneminde nasıl stilize yaprak motifine dönüştüğünü anlatır. Çin’den çiniyi almışız, ona oraya izafe ederek “çini” yani Çin’e ait demişiz. Üzerindeki motiflerden kopya ettiklerimiz olmuş. Sonra bizim elimizde gelişip, değişip bizim malımız olmuştur. Yine bu yol vesilesiyle, Hint inançları, Hıristiyanlık, Orta Asya’nın İslam’dan önceki inanç ve kültürü de birbiriyle etkileşim içine girmiştir. Denilebilir ki, İpek Yolu kadîm dünyanın inanç ve kültürlerinin birbiriyle hasbihale giriştikleri bir yol olmuştur.

Şehirlerin en şanslısı ya bir ticaret yolu üzerinde bulunan ya da bir ticaret yolunun yakınında kurulanları olduğu söylenir. Yollar kuşkusuz bu kentlerin imarını, kültürünü, ekonomisini, günlük hayatını ciddi bir biçimde etkiliyor, başka bir deyişle kalkındırıyordu. İpek Yolu üzerindeki önemli şehirlerden bahsedelim isterseniz. Bu yol üzerindeki şanslı şehirler hangileriydi?

Tabi Xi’an, Çin’in merkeziydi. Batı’ya doğru gidildiğinde birçok şehir vardır. Bunlardan Kansu’ya giden yollardan birkaçının kesiştiği Linxia önemli bir merkezdi. Burası Çin’de olmasına rağmen bir İslam şehriydi ve Küçük Mekke olarak anılırdı. Burada bulunan birçok cami sonradan Komünist hükümet tarafından tahrip edilmiştir. Batı’ya doğru gittiğimizde Orta Asya bölgesinde Dunhuang, Turfan, Urumçi, Kuça, Hotan, Taş Kurgan ve Kaşgar önemli şehirlerden bazılarıdır. Özellikle Kaşgar önemli bir kültür merkeziydi. Daha Batı’da sırayla Taşkent, Semerkand ve Buhara ile Belh, Merv ve Nişabur büyük önem taşır. Bunlardan Nişabur hâlen arkeolojik kazıların sürdüğü çok önemli bir şehirdi. İlk medreselerin Nişabur’da yapıldığı kabul edilir. Onun güneydoğusundaki Herat sanatta ekol olmuş bir şehirdir. Özellikle XV. yy Herat minyatürleri günümüzde dünyada en pahalı sanat eserleri arasındadır. Daha Batı’ya gidildiğinde Damgan, Tahran, Kazvin, Hemedan; güneyde İsfehan, Siraf, Kiş; Mezepotamya’da Bağdat, Basra, Übülle; Karadeniz ve Azak Denizi kıyılarında Trabzon, Kerç; Suriye, Mısır ve Doğu Akdeniz’de Rakka, Dımeşk (Şam), bir dönem Palmira, İskenderiye, Antakya, Sur, Kudüs ve Anadolu’da Efes ile İstanbul önemli şehirlerdi. Afrika’da Mogadişu limanıyla, Güney Arabistan’daki Aden, Mehre, Muskat’ı da unutmamak gerekir Bunların tamamen harabe olanları, hâlen önemini koruyanı ve zaman zaman parlayıp sönenleri vardır.

Kârlı bir ticaret yolu olduğu için, tarihte İpek Yolu’nun güzergâhlarına hâkim olmak için siyasî-askerî mücadeleler de verildiğini biliyoruz. Bu yolu elde tutmak için ne tür siyasî mücadeleler yapıldı, yola hangi devletler hâkim oldu?

Makedonyalı İskender’in Doğu’ya yaptığı sefer ve nereye kadar gittiği bilinir. Ancak onun ölümünden sonra imparatorluğu üzerinde pek çok devlet kuruldu. Ondan sonraki dönemde Çinliler ve Hunlar arasında uzun süren mücadeleler oldu. Ünlü Çin Seddi’nin yapılış hikâyesi malumdur. Ancak uzun tarih ve çok geniş bir coğrafya… Yani birçok devletin mücadele sahnesi olmuş, zaman zaman ticaret bu yüzden durma noktasına gelmiştir.

Osmanlı Devleti bu yolun hangi güzergâhlarına hâkim oldu? Osmanlıların yıkılışında, ticarî güzergâhın denize kaymasının etkisi söylendiği gibi büyük oldu mu?

Mâlum Osmanlı Devleti başlangıçta küçük bir beylikti. Onlardan önce Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçukluları bu yolun büyük bir bölümüne hâkim olmuşlardır. Medeniyetin gelişmesinde onların hâkim olduğu dönemin özel bir önemi vardır. Osmanlılar, topraklarının en geniş olduğu dönemlerde yolun bir bölümüne hâkim olmuşlardır. Onların döneminde yolun deniz bağlantıları önem kazanmış, ticarî emtianın bu yolla daha ucuza taşınması sağlandıkça kara yolu önemini yitirmişti. Osmanlılar Doğu Akdeniz, Kızıldeniz, Basra Körfezi, Karadeniz’de Trabzon ve Kırım’a hâkim olunca yolun Batı’ya açılan neredeyse tüm kapılarına hâkim duruma geldiler. Bu bakımdan Batı, Afrika’nın güneyinden dolaşarak Doğu’nun zenginliklerine ulaşmak yoluna gitti. Akdeniz ve Hint Okyanusu’nda büyük mücadeleler verildi. Tabi Osmanlı’nın yıkılmasında Batı’nın bu yollardan elde ettiği gelişmenin etkisi büyük olmuştur. Ayrıca pek çok bilgi Endülüs ve Sicilya yoluyla Müslümanlar tarafından Batı’ya karşılıksız verildi. Sigrid Hunke’nin dediği gibi bakkal hesabından uzay hesabına kadar her olayda kullanılan rakamlar için patent hakları olsaydı Batı varını yoğunu verse ödeyemezdi. Fiziği, kimyayı, matematiği, trigonometriyi, optiği, tıbbı Batı, Müslümanlar’dan aldı. Müslümanlar düşmandı ama aynı zamanda hocaydı. Fernand Grenard, barbar Avrupa’nın gelişmesinde Müslümanlığın en etkin rolü oynadığını söyler. Batı bilgi yanında sömürgecilikten elde ettiği gelirleri Müslümanlar ve tabi Osmanlılar aleyhine kullandı.

İpek Yolu tarih içinde peyder pey tenhalaştı, zamanla eski görkemini yitirdi. Bunun sebepleri olmalı. Neden fonksiyonunu yitirip tenhalaşmaya başladı bu yol?

Siyasî mücadelelerin doğurduğu sonuçları unutmamak gerekir. Moğol istilası zaten pek çok şeyi yok etmiştir. Ancak İslam müstevliler tarafından çabuk kabul edilip, yani kendi fatihlerini fetheden din olunca yol tekrar önem kazanmıştı. Ancak söylediğimiz gibi deniz yollanın gelişimi karayolunun eski önemini yitirmesine sebep oldu. Dünyada yeni yollar ve zenginlik kaynakları keşfedildi. Uzaktan alınan mallar artık yakına geldi. Herodot pamuktan Hindistan’da ağaçtan elde edilen yün olarak bahseder. Avrupa ondan yüzlerce yıl sonra Müslümanlar sayesinde pamuğu tanıdı. Yine de şunu bir kez daha vurgulamakta yarar var. İpek Yolu’nun kıymetinin azalmasında, Batılılar’ın deniz yoluyla Hindistan’a ulaşmalarının etkisi birinci derecededir.

Son zamanlarda Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan’ın İpek Yolu’nu diriltme çabaları var. Bir demirden İpek Yolu hayâli kuruluyor. Öyle bir hayâl ki, Çin’den kalkan bir trenin yükü, raylardan indirilmeden Londra’ya kadar gidebilecek. Bu çabalar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu ülkelerle bizim başka yakınlıklarımız da var. Belki söylemeyi unuttuk Gürcistan’ın başkenti Tiflis tarih boyunca hep bir ilim, sanat ve kültür merkezi olmuştur. Azerbaycan’ın başkenti Bakü de öyle… İpek Yolu’nun Hazar Denizi içinde deniz yoluyla devam eden güzergâhları vardı. Burası yeni ticaret mallarıyla uygulanabilirlik alanı en kolay olan bölgedir. Mutlaka daha da geliştirmek gerekir. Ancak Çin’e kadar uzanan uzun yolun geliştirilmesi saatte hızı 250 km olan trenlerin yapıldığı dünyamızda zor değil, boş bir hayâl değil. Ancak bunun fayda mı zarar mı getireceği şüphelidir. Özellikle İran ve Türkî Cumhuriyetler’le olan ticarî münasebetlerimiz AB ile olan kadar rahat olmalıdır. Ancak günümüzde tüm dünyanın yaşadığı Çin malı istilası ekonomik açıdan büyük sakıncalar doğurmaktadır. Ucuz iş gücü, ucuz malzeme ve ucuz mal ticaret için öyle çok da yararlı gözükmüyor. Mallara belirli standartlar getirmek ve kontrolü için sert tedbirler almak gerekir. Dünya’da gelirler ve harcamalar noktasında da bir denge yoktur. Bunlar dış ticaretin aleyhimize dönmesine, kaliteli mallarımızın elimizde kalmasına, istihdamın azalmasına yol açacaktır. Ama söylediğim gibi Türkiye’den şimdi uçaklarla yapılan seferlerin karayoluyla yapılması ham bir hayâl değil.

Böyle bir hayâl gerçekleşse, Türkiye’nin jeopolitik konumu eskisine nazaran daha da güçlenir sanıyorum…

Bizim, Çin’e kadar olan bölgelerle yakın ilişki içinde olmamız gerekir. Bu geniş coğrafyada yaşayan akraba topluluklarla biraz daha yakın olmamız bazılarını korkutabilir. Ama zaman içinde onlarla daha da yakın olacağımıza inanıyorum. Bunun için gereken ön adımlar atılıyor. Bu bölge aslında dünya için gerekli enerji kaynaklarının büyük bir bölümüne sahip. Eski İpek Yolu’nun merkezi durumundaki Çin, geleceğin devi olarak görülüyor. Bu devin altında ezilmemek için Orta Asya’ya kadar olan ülkelerle yakın ilişki içinde olmamız gerekir. Bu gerçekleşirse inşallah 21. yüzyılın Türk Asrı olması çabuklaşacaktır.

Teşekkür ediyorum Nebi Bey.

Ben teşekkür ederim.