- Ne olur gel

Adsense kodları


Ne olur gel

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Tue 19 October 2010, 12:01 pm GMT +0200
1201. Ne olur gel! Canımın yerine sen benim bedenime gir de, bana can ol!

Mefa'îlü, Fe'ilatün, Mefa'îlü, Fa'îlün 

(c. VI,3050)

• Sevgilim sen güzellik hulasasısın, özüsün! Güzelliğin eşsiz padişahısın! Sen her insan gibi balçıktan yaratılmadın, büyük yaratıcı seni akılla, canla yoğurarak yarattı. Bu yüzden sen baştanbaşa cansın, akılsın!

• Gel, gel ki sen halkın hayatısın, canısın, kurtuluşusun! Gel, gel ki sen Hz. yakub'un gözdesisin, gözünün nuru da sensin!

• Suyuma, toprağıma, şu balçık yaratılmış bedenime ayağını bas, beni güzel ayaklarının altında ez! Ez de suyun bulanıklığı, toprağın karanlığı gitsin, su da arınsın, toprak da arınsın, senin sayende kirlilikten kurtulayım, tertemiz insan olayım.

• Senin nurunla taşlar yakut olsun, sana gönül veren, seni arzu eden kişi, senin lütfunla kendisi istenen, gönül verilen bir güzel olsun ve güzeller arasına karışsın.

• Sen bu güzelliğinle yüzlerce cana bedelsin! Ne olur gel, canımın yerine sen bedenime gir de bana can ol!

 

1202. Gizli dilber.

Mef'ulü, Fa'ilatün, Mef'alü, Fa'ilatün 

(c. VI,2931)

• Gözlere görünmeyen, gizlenip duran o sevgiliden eğer can kokusu alırsan, ondan bir iz, bir eser görürsen coşar, taşar, yüzlerce cihana sığamaz olursun.

• Can güneşi görebilirsen, ordusuz bir padişah kesilirsin de, hem gayb mülkünü elde edersin, hem gizli sırları bilene kavuşursun. Duyup, istediğin ve sevdasına kapıldığın hazineyi yer yüzünde göremedi isen, onu gökyüzünde bulursun.

• Aşka hiyanet etmezsen emniyet kazanırsın; nice Çin güzellerini kolayca görür, kolayca elde edersin...

• 0 mübarek gönül aynasında, şüpheden temizlenmiş o berrak aynada, daha bu dünyada iken cennetteki güzelleri, güzellikleri bir bir bulursun, görürsün.

• Aşk oku seni yaraladı, sevgili seni mest etti mi; can elinden giderse kaygılanma! Onun gibi daha yüzlerce can bulursun.

• Eğer gönül vesveselerinin elinden bir an için olsun kurtulursan, çözülmesi pek zor olan tılsımın anahtarını elde eder, o tılsımı bozarsın.

• Can padişahının aşkıyla, putları kır, dök de onları yapanı, onları nakş edeni apaçık gör!

1203. Sen her hayale canım diyorsun, cihanım diyorsun.

Mefulü, Fa'ilatü, Mefulü, Fa'ilat 

(c. VI,3003)

• Keşke bir an için olsun kendini bilseydin! 0 insanı büyüleyen güzel yüzünden haberin olsaydı.

• Sen katırlar gibi çamura düşmüşsün, balçık içinde yatmış uyumuşsun. Ne olurdu aklını başına alsaydın da, kendini güzellerin evlerindeki zevk ve safa meclislerine çekip götürseydin!

• Sen zavallı kendi etrafında dönüp dolaşıyorsun, kendini seviyorsun, kendini görüyor, kendini göstererek meşhur olmak istiyorsun. Halbuki sende gizli bir hazine var, var ama, onu senin benliğin gizliyor, göstermiyor.

• Sen böylece hep bedenden ibaret bulundukça, yani yiyerek, içerek, zevk ederek, sadece bedenin için yaşadıkça, ruhundan haberin bile olmayacaktır. Ama bedenden ibaret değil de, ruhdan ibaret olursan o zaman ruh mülküne girer, orada ebedî olarak kalırsın.

• Diğer insanlar gibi iyiye, kötüye kapılmaktasın, iyi isen iyi ile, kötü isen kötü ile berabersin.

• Bir tek yemek olsaydın, tek bir çeşit lezzetin olurdu. Tek bir kazana girmiş olsaydın, hep aynı tarzda kaynar dururdun.

• Tortulu bir nesne gibi, sen de bu kaynayışta saf bir hale gelseydin; kirliliklerden kurtulmuş, temizlenmiş olurdun da yücelirdin, göklere yükselirdin.

• Sen zavallı, gölge varlıklara takılıp kalıyor, her hayale canım diyorsun, cihanım diyorsun! Hayallere kapılmasaydın, hayallerden geçseydin sen kendin can olurdun, cihan olurdun.

1204. Kendinden geçiş ne de hoştur, ne de tatlıdır.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. VI, 2504)

• İster zehir sebep olsun, ister şeker! İnsanın benlikten kurtuluşu, kendinden geçişi ne de hoştur? Ne de tatlıdır? Külah ararsın, bulursun da o külahı giyecek baş bulamazsın. Çünkü sen kendinden geçmişsin, kendinde değilsin. Artık benliği düşünecek başın da yok.

• Sevgilinin tuzağına düşüp de, kadehindeki aşk şarabını içince kendini bırakır, kendinden kaçmak istersin ama, kapı bulamazsın. Çünkü kendinden kaçmak, kurtulmak çok zordur. Bu sebeple kendinden geçiş pek hoştur, pek tatlıdır. Bu her adamın karı değildir. Has kullara mahsustur.

• Korkma; sen insan değil misin? Ölmedin ya, şöyle bir kımılda! Sence altın gibi değerli olan benliğini, altını seven o gümüş bedenliye ver, benlikten kurtul; benlikten kurtuluş, kendinden geçiş ne tatlı şeydir?

• Sen kendinde kaldıkça çok soğuksun, kar kesilmişsin! Haydi aşk güneşi ile eri! Yok ol da, derece al, yücel! Varlık gamını az ye; kendinden geçiş ne kadar tatlıdır ne kadar hoştur!

• "Ben dünya sevgisi tuzağına düşmüşüm. Verilen sayılı nefes bitmek üzere, ömür kadehim de ağzına kadar dolmuş." deme! Aşkın yardımı ile ihtiyarlıkta yeni bir ömür elde et de, nasıl gençleştiğini seyret! İhtiyarlıktan kurtulduğun gibi, kendinden de kurtul! Kendinden geçiş, kendinden kurtuluş ne hoştur.

• Kardeşim! Ne diye aklını başında tutuyorsun? Onu at gissin, sen önündeki şarapla dolu aşk denizini görmüyor musun? Ey kafir nefis artık müslüman ol !  Kendinden geçiş, kendini bırakıp gidiş ne tatlıdır, ne hoştur! 72

72 Necib Fazıl merhum "Akıl bir çürük diş, at kurtulursun" diye yazmıştı.

• Sevgilim! Haydi kalk aşk bahçesine gel! Mest olmuş, kendinden geçmişlerin arasına karış! Her birinin elinde bir kadeh var, aşk şarabı içmişler, kendilerinden geçmişler. Kendinden geçiş ne tatlıdır!

• 0 tek olan, benzeri bulunmayan padişahı gör! 0 her yerde hazır, ve nazırdır. Yani 0 her yerde bulunmakta, her şeyi de görmektedir. O'ndan hiç bir şey saklanamaz, 0 gönüllerden geçeni bile görür. Yarattığı bütün canlılarla ilgilenmekte, onları gözetmededir, yarattıklarını başı boş bırakmamıştır. Sen O'nun aşk denizine dal da kendinden geç, kendinden geçiş ne de hoşdur, ne de tatlıdır!

 

1205. 'Sen su gibisin, ben de kuru bir dereyim. Gel buluşalım, gel benim içimde ak!

Mef'ülü, Mefa'îlün,Mef'ailü, Mefailün

 (c. VI,2613)

• Yoldan dönüp geldiğin gün ne mutlu gündür. Gökteki parlak ay gibi gelir can penceresinden ışığını gönüle düşürürsün. Bizi bizden alırsın, başka bir aleme götürürsün.

• Ayın on dördü gibi nurlu ve parlak olan güzel yüzünle, yeryüzüne döşenmiş kara toprağı gökyüzü yaparsın, arş gibi süslersin.

• Şu kirli yeryüzünü nurunla aydınlattığın zaman, benlik balçığına saplanıp kalan nice ayağı bağlı akıllı kişiler kendilerinden geçerler, varlıklarından kurtulurlar. Nice canlar yeniden manevî ballar yemeye, manevî şekerler çiğnemeye başladılar.

* Şu altı köşeli konak yerinden, yani dünyadan şu ana kadar yiyeceksiz, devesiz, atsız olarak nice kervanlar gelip geçtiler. Mekansızlık alemine doğru yola düştüler.

• Sen benim canımı canlandır, aydınlat da, canım bedenime seslensin de desinki: "Ey hoca! Sen gelecek zamanı düşünme, yarını bırak da bugünü düşün, bugünü seyret, bugünü yaşa!"

• Sen su gibisin, ben de kuru dereyim. Ben seninle buluşmaktan gayrı ne isterim? Gel benim içimde ak, benim ol, gel, seni kucaklıyayım, ben seni seviyorum, seni istiyorum. îçinde su akmayan dere ne işe yarar?

• Sen su olduğun için herkesten ilerde koşuyorsun. Herkesten ileri olduğun için sevin, mutlu ol! Fakat Allah'a yemin ederim ki, sen kendinden yana çıktıkça, kendini beğendikçe, kendini, kendi gerçek varlığını bulamayacaksın ve huzura kavuşamayacaksın.

• Ben kaybolan gönlümü aramaya çıkmıştım, yolda ona rastladım. Onu, tedavisi güç bir hastalığa tutulmuş, bir sevdaya düşmüş, perişan olmuş bir halde buldum.

• Ey Tebrizli Şems! Senin ayrılığın beni ezdi, öldürdü. Fakat yüzlerce defa  daha beni ezsen, ayaklar altına alsan, öldürsen yine senin aşkından ayrılamam

 

1206. Şehvet çamurlarına bulanmış kanatlarını yıka, temizlen, uçmaya hazırlan!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. VI,2873)

•Yürü ey can! Yürü acele yürü! Sen şaşılacak, acayip bir yolculuktasın Durma haydi, manalar denizine doğru git! Çünkü o deryanın en değerli incisisin!

• Bedenin, maddî varlığın bir çok konaklar aştı. Mineral, bitki, hayvan mertebelerinden geçti; geldiğin yerleri hatırlamakta inat etme! Bu tavlada, bu hayvanlık konağından da geçip giderek ...

• Aklını başına al da; beden balçığından da kurtulmaya çalış! Şehvet çamurlarına bulanmış kanatlarını yıka, temizlen vakit geçirmeden uçmaya başla! Neden senden evvel uçup giden dostların peşine düşmedin, senin burada ne işin var?

• Ey ab-ı hayat! Ey can! Seni içinde mahbus tutan, senin hürriyetini alan şu beden testisini kır da, şu can ırmağında akmaya başla! Yani ölmeden evvel öl, nefsanî arzulardan kurtul, her testiyi kıranın önünde ne zamana kadar kasecilik edeceksin? Yani müritliği bırak da merd ol, kamil insan ol!

• Şu dağın başından aşağılara doğru koşan sel gibi, ak! Başını taştan taşa vurarak, coşarak, köpürerek feryad ederek vahdet denizine koş! Bu dağda kimse kemer kuşanamaz, yani bu dağda kalmakla kimse yararlı insan olamaz, kendinden kurtul, insanlığa karış!

 

1207. Dünyada hased gibi, insanın hem kendisine, hem de başkalarına zararı dokunan bir şey yoktur

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. VI, 2659)

• Tenbel tabiatlı olan ve hayatta başarıya ulaşamayan kişi, hiç kimsenin sağlığını, hoşluğunu istemez.

• Aklını başına al da, başarıya ulaşanlara hased eden kişilere eteğini kaptırma, onlar seni aşağılara çekerler.

• Dünyada hased gibi, insanın hem kendine, hem de başkalarına en fazla zararı dokunan bir şey yoktur.

• Yusuf (a.s.) gibi sana hased eden, seni çekemeyen kardeşlerden ayrılırsan, Mısır'a sultan olursun, kurtlardan kendini kurtarırsın.

• Hased eden kişi, yüzüne gülüp iki ayağını öpse de bil ki iç yüzünden iki eliyle sana hançer saplar.

• Onun merhameti ve sevgisi yoktur; neden ona güvenirsin? Onun gönlü yoktur; niçin ona gönül verirsin?

• Eğer, sen takva kalesine sığınırsan, yol bulur da o kaleye girebilirsen; ebedi olarak hasedden de, hased eden kişiden de kurtulursun.

 

1208. Benim gibi bir dilenciye senin gibi bir padişahlar padişahının karşılık vermesi doğru mudur?

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün 

(c. VI,2661)

• Ettiğin ahd, ettiğin yemin, verdiğin söz ne oldu? Nerelere gitti?

• Hani gökyüzü döndükçe, başı dönmüş bu şaşkın aşıktan yüz çevirmeyecektıin? Sen böyle dememiş miydin?

• Güneşin gönlü sıcak kaldıkça, bizim aşkımızın sıcaklığına bir soğukluk gelmez dememiş miydin?

• "Bütün ermişlerin canlarına, erkekliğine yemin ederim ki. gönlümüz bir kalacak, birbirinden ayrılmayacak." diyen sen değil miydin?

• "Sen bana daha önce cevretmiştin de, onun için ben de sana cevr ettim " diyorsun.

• Benim gibi bir dilenciye senin gibi bir padişahlar padişahının karşılık vermesi doğru olur mu?

• Ben değersiz bir varlığım, toprağım, rüzgarının önünde toz olur savurulursam beni ayıplama, hoş gör!

• Benim gibi bir hiç olan, ayaklar altında çiğnenen tozdan yola bir ayıp gelmez. Senin aşkın yüzünden solmasından, sarı olmasından altın utanmaz.

1209. Sen can oğlusun, senin işin küçük aşktır.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. VI,2660)

• Neden bir düşünceye takıldın, çaresiz kaldın? Kendi içine kapandın, gamlara battın?

• Sen parça parça iken, yani maddî varlığın çeşitli yerlere dağılmış iken, unsurlara takılıp, kalmışken ben seni bir araya topladım, neden vesveseye düştün, yüz parça oldun?

• Benim aşk mülkümden varını yoğunu çektin götürdün de, şu gurbet yurdunda dünyada avare oldun, perişan oldun.

• "Yeryüzünü senin için beşik yaptım."73 Sense, ni'metin, lütfun kadrini bilmeyerek, döndün sanki beşik tahtası oldun

    73 Taha Suresi, 20/53. ayete işaret var.

• Taştan sana ab-ı hayat akıttım. Sen kirli, kupkuru bir aleme gittin, manevî duygularını kaybettin, taş oldun, kaya oldun.

• Sen can oğlusun, senin işin küçük aşktır. Neden asıl işini bıraktın da başka çeşit işlere kendini verdin?

• Seni yüzlerce defa parlayan, bir çok ihtiyaçlar peşinde koşturarak hırpalayan, harap eden bu dünya evinin kapısına düştün, çevresinde dönüp dolaşıyor oradan bir türlü ayrılamıyorsun.

• Can helvası ile beslendiğin, yüzlerce tatlılar tattığın mana evine güvenemedin, tuttun nefs-i emmareye kul oldun.

 

1210. Bu şarap, üzüm suyundan yapılmamıştır;bunun kadehi de yoktur.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün

 (c. VI,3058 )

• Sevgilim seher vaktinde bana bir şarap sundu. Ne olur, daha bir şey yememiş şu ham adama, bana verilen şaraptan veriniz!

• Bu şarap tuhaf bir şaraptır. Bu üzüm suyundan yapılmamıştır. Onun kadehi de yoktur. Sarhoşların şarap içerken yedikleri badem, şeker gibi mezesi de mevcut değildir.

• Bir saman çöpünü rüzgar nasıl havaya uçurursa, o şarap da beni öyle havalandırdı. Beni benden kurtardı. İşte sevgili seher vaktinde o ateşli şarabıyla beni böyle ağırladı.

• Çok yalvardım; "Bana şarap verme!" dedim, fakat o bana; "Yapma, yapma iç; bu fırsat daha ele geçmez.

• Böyle hoş bir şarap, benim gibi bir sakî, sen de sanki içi boş bir ney gibisin. Bu durumda hangi akılsız, hangi bilgisiz; 'Ben şarap içmem.' der?"

1211. Aslında aşk sultanlıktır, olgunluktur, murada ermektir

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, 

(c. VI, 3059)

• Aşığın ayıplanmadan, adının kötüye çıkmasından korkusu olur mu? Çünkü aslında aşk sultanlıktır, olgunluktur, manen murada ermektir.

• Aşk kaplanı, cihanın renginden, kokusundan hiç korkar mı? Yokluk timsahı, cehennemi yutmaktan çekinir mi?

• Aşık, o şarabın verdiği mestlikle ne hallere düşer, kadeh bile o şarabın yüzünden erir, kadehlikten çıkar.

• Toprağın da yeri mi, sözü mü olur? Tür dağına o aşk şarabının bir katresi döküldükte, dağ, binlerce gürültü ile oynamaya başladı. Binlerce coşkunlukla düştü.

• Sen dayanıksız sırça bir gönüle sahip oldukça, aşk kadehinin ne olduğunu, onun gücünü ve tesirini ne bileceksin? Sen dünya sevgisi, dünya nimetleri tuzağına düşmüş bir kuşsun. Aşk tuzağının ne olduğunu nereden bileceksin?

• Bana bak da gör, bu dünyada halkın en aşağısıyım. Ama öyle kendimden geçmişim ki; kim ileridedir, kim aşağıdadır, ayırdedemiyorum?

 

1212. Gönlüm bedenimden sıçrayıp çıksaydı da bir daha geri gelmeseydi.

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, MUfte'ilün 

(c. VI,2461)

• Gönlüm bedenimden sıçrayıp çıksaydı da bir daha geri gelmeseydi. Böylece ben, beni çok hırpalayan, perişan eden gönülden kurtulsaydım ne iyi olurdu. Ben gönülsüz kalınca, dünyada hoşa gitmeyen ne varsa, hepsi güzelleşir, hepsi hoşa giderdi . 74

• İyi olsun kötü olsun, doğru olsun eğri olsun, az olsun çok olsun, hoca bunların hepsinden de kurtulurdu.

• Lüzumsuz bir iş kalmazdı. Bıkmak, usanmak yok olur, giderdi. Ne bilgi kalırdı, ne abdallık; mutluluk meydana çıkar, davul çalmaya başlardı.

• Toprak yığınımın yani mezarımın üstüne çık da bağır; de ki: "Ey beni öldüren kişi; ben görünüşte mezardayım ama, aslında çayırlıktayım, çimenlikteyim."

• İnsan, Allah ile beraber olduktan sonra, mezarda bulunması ne hoştur, ne güzeldir. Allah'ın sevgi tuzağına düşmüş kişiye şeytan ne yapabilir? Onu hiç tuzağa düşürebilir mi?

• Fazlaca Allah'tan ayn düşen kişi "Hallac-ı Mansür" olsa karıncadan bile güçsüzdür. Küçüktür, zavallıdır. Çünkü onun dayanacağı, güveneceği yoktur.

74 Bu beyitlerde Hz. Mevlana, insanı perişan eden duygularından kurtulmayı anlatıyor. Daha doğrusu, kendini beğenmeyen, kendinden kurtulmak isteyen bir insanın ruh halini dile getiriyor. Nitekim Mesnevî'nin V. cildinin 668-670. beyitlerinde aynen şöyle buyurur:

"Damarlarım attıkça, canım bedenimde oldukça kaçmadayım, insanın kendinden kaçıp kurtulması kolay olur mu? Başkasından kaçan, ondan uzaklaşınca, ondan kurtulunca, kaçmayı bırakır, olduğu yerde durur. Ben ise, hem kendimin düşmanıyım hem de kendimden kaçıp kurtulmak istiyorum. Kaçarken kendimi de beraber götürdüğüm için kendimden kurtulmama imkan yok. Bu yüzdendir ki, benim işim kıyamete kadar durmadan kaçmaktır, kaçmaktır."   Ahmed Haşim merhum da "Başım" adlı şiirinde düşünceleri ile gönlü arasındaki uçurumu anlatır.

"Bî-haber gövdem gelmiş konmuş 

Müteheyyiç mutakallis bir baş 

Ayırır sanki bu baştan etimi 

Ömr-i ihrama mu'adil bir baş

 Ürkerim kendi hayalatımdan 

Şanki kandır şakağımdan akıyor 

Bu kızıl çehrede ateş gözler 

Bana güya ki içimden bakıyor

1213. Aşk, Allah evidir, ey Hakk aşığı;  sen de o evde oturmaktasın.

Mefulün, Failat, Mefa'îlün, Fa'ilat 

(c. VI,2997)

• Ey başımızın üstünde dönüp duran gökler! Siz de o mana güneşinin aşkına tutulmuşsunuz, siz de, benim giydiğim gibi aşk hırkasını giymişsiniz. Sizler de benim gibi aşıksınız.75

  75 Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'in başka bir yerinde:

"Eğer başımızın üstünde dönüp duran şu gökler aşık olmasalardı, göğüsleri böyle saf ve temiz olmazdı." diye buyurmuştur. (c. 6, nr: 2674)

• Vallahi aşıksınız. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim: İçiniz de, dışınız da pırıl pırıl, lekesiz, ter ü taze yem yeşil...

• Sizin biz zavallı insanları etkileyen dört unsurla ilginiz yok. Su sizi ıslatamamış, toprak sizi kirletmemiş, ondan uzaksınız, ateş de sizi yakamaz. Hele' rüzgar size hiç bir şey yapamaz.

• Ey değirmen çarhı gibi dönüp duran gök, seni hangi ırmağın suyu döndürüyor? Bir defacık olsun söyle? Sen ne de sağlam demirden yapılmış bir çarksın...

• Bazen bir dönüşte yeryüzünü îrem bağı gibi süslersin, her tarafı çiçeklerle, güllerle, meyvelerle doldurursun, bazen öfkeye kapılır, ortalığı kırar geçirirsin, ağaçları bile köklerinden söker atarsın.

• Sanki güneş bir mumdur, sen de, ey gök, onun pervanesisin. Bu yüzdendir ki, gönül verdiğinin etrafında dönüp, duruyorsun.

• Ey gökyüzü! Sen de hacılar gibi ihrama büründün, maddî bir örtü sarındın Kabe'yi tavaf ediyorsun.

• Allah; "Hac edilecek yere erişen emandadır."76 diye buyurdu. Ey Hakk'ır emrine uyan, gökyüzü, bu yüzden sen afetlerden kurtulmuşsun.

  76 Al-i İmran Suresi, 3/97. ayete işaret vardır.

• Şu dünyada gördüğümüz herşey, hepsi bahanelerdir. Ne varsa aşktan ibarettir. Aşk, Allah evidir. Ey Hakk aşığı, sen de o evde oturmaktasın.77

   77 Hz. Mevlana'nın şu ruba'îsi aynı konuyu ifade etmektedir:

"Her nereye başımı koysam secde edilen ancak odur, altı cihette de ve altı cihetin dışında da ma'bud ancak odur. Bağ, gül, bülbül; güzel dost, bunların hepsi birer bahanedir. Bunların hepsinden de maksat yalnız odur.

• Artık bundan fazla söylemem. Fakat Allah'a yemin ederim ki, şu gönülde söylenecek ne nükteler, ne manalı sözler var. Var ama onları söylememe imkan yok.

 

1214. Ey başı kesilmiş ney; dilsiz, dudaksız olarak sırlar söyle!

Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fe'ilat

(c. VI,2994)

• Ey güzel sesli ney! Çıkardığın seslerle gönüller almadasın. Hoşsun, güzelsin, sıcak sıcak nefes vermedesin. Soğuklukları silip, süpürmedesin.

• İçin bomboş, ne boğum var, ne başka bir şey! Sen dertlere düşmüş, perişan olmuş gönüllerden, dertlere düşmüş canlardan derdi, elemi almakta, onları da kendine döndürmekte, böylece de dertli, kederli, elemli kişilerin yerine sen feryad etmekte, sen ağlamaktasın.78

78  Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'inin başka yerlerinde, ruba'îlerinde de ney hakkında güzel şiirler söylemiştir. Mesnevî'ye "Bu neyi dinle!" diye başlamıştır. Mevlana aşığı merhume Fevziye Çamsever Hanım'ın Mesnevî başındaki "Dinle neyden" ilham alarak yazdığı "Dinledim Neyden" başlıklı şiirinden birkaç kıt'a alarak bu şiiri açıklamak istiyorum:

"Andırır bir hasta kalbin ah ve istimdadını

Nağmesinden topladım bin bir fırakın yadını

Peyrev eyler ahına güya gönl-i naşadını

Dinledim neyden, bu akşam, hasretin feryadını

 

Kah coşar aşkın sesiyle şimdi mestane eda 

Kah yanar fırkat diliyle sanki bir vuslat-ı cuda 

Yükselir kurb-ı cemale, nefha nefha her sada

Dinledim neyden bu akşam, firkatin feryadını

 

Ruhlara serin nevayi yaralı bir ney midir? 

Nağmeler, nağme değil de bir ilahî mey midir? 

Öyle mest olmuş ki ruhum neşve de bir şey midir? 

Dinledim neyden bu akşam hasretin feryadını

 

Nağmesi güya sada-yı 'bişinev ez ney'den gelir 

Sîne-i aşığa uğrar da ilaha yükselir Sır mıdır? 

Sevda mıdır? Şekva mıdır? Bilmem nedir? 

Dinledim neyden bu akşam firkatin feryadını"

• Herkesin gönlüne göre sesleniyorsun, sızlanıyorsun. Herkesin sevgilisine benzer resimler yapıyorsun, okuma yazma bilmiyorsun ama, iç yüzde, gönüller aleminde çok başarılı resimler yapan bir ressamsın.

• Ey bütün görünen ve görünmeyen şeylerin, hakîkatlerin, aslı, şekli, sureti olan güzel varlık! Sen şimdi hangi perdedesin, hangi makamdasın, hangi nağmedesin? Ey şeker gibi tatlı olan azîz varlık; ne olur lütfet, ney'in nağmeleri arasından bir baş göster, bize görün!

• Sanki gözlerin dokuz göz olmuş, can da sana on kulağını vermiş, nağmelerini her tarafa, altı yöne de üfle! Çünkü altı yön de senin tanıdığındır. Senin için yabancı yoktur. Sen herkesin dostusun.

• Ey başı kesilmiş ney; dilsiz, dudaksız olarak nağmelerle, sırlarla söyle! Seni üfleyenin nefesinden aldığın sıcak, içli duyguları, seni dinleyelere de bir bir hoş şekilde duyur!

• Ney'in içine ateş düştü. Yanıyor, alemi duman kapladı. Ey ney; senin sesin, aşk sesidir. Sen ateşlisin, için yanarak aşk sesini duyurmadasın.

• Ey ney; kendi aşkınla, aşk ateşinle Leyla'nın, Mecnun'un aşk sırlarını dile getir, inle, feryad et! Ey ney; bu halinle gönüle ne hoş şeyler duyuruyorsun, cana ne huzurlar bağışlıyorsun.

• Galiba senin nefesinde Tebrîz şehrinden bir koku var. Böyle olduğu için, güzelliğin ile, güzel nağmelerinle nice gönüller elde etmedesin.