- Nazizm ve Türkiye

Adsense kodları


Nazizm ve Türkiye

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 27 June 2012, 07:17 pm GMT +0200
Nazizm ve Türkiye
Alper Çeker • 64. Sayı / DİĞER YAZILAR


Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2008 yılındaki Ermenistan ziyareti üzerine Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili Canan Arıtman, kendisini anne tarafından Ermeni olmakla suçlamış ve bu konuda dışlanmak yerine partisinden büyük bir destek almıştı.

Bir millete aidiyet nasıl suç olabilir? Bu sorunun yanıtını bulmak için Avrupa’da ve ülkemizde ırkçılığın 20. yüzyıldaki gelişimine bir göz atalım: 1908 yılında İngiltere’de Charles Dawson, bir insan kafatasına eklediği orangutan çenesi ile ortaya çıktı ve tarihteki en eski İngiliz’i, diğer adıyla Piltdown insanını bulduğunu açıkladı. Bu kafatası ilk insana aitti, İngiltere’de bulunmuştu ve evrimini tamamlamış ilk insanın bir İngiliz olduğunu kanıtlıyordu. 1948 yılında A. Smith Woodward, Thinker’s Library adlı derginin 127. sayısında “En Eski İngiliz” başlıklı bir yazı yayımladı. Kafatası 40 yıldan fazla British Museum’da sergilendi ve 1953 yılında bunun bir sahtekârlık olduğu ortaya çıktı.

Tüm bu çabaların bir tek amacı vardı; o da İngiliz ırkının üstünlüğünü kanıtlamak. Avrupa’nın diğer ırkçı devletleri olan İtalya ve Almanya, İngilizlerin çabalarına karşı sessiz kalmadılar. Mussolini, arkeoloji ile yanıt verdi ve iki Roma gemisini ortaya çıkarmak için Nemi Gölü’nün suyunu boşalttı.

Nazi Almanya’sı ırkçılığı daha derinden yürüttü. Kısaca “Ahnenerbe” denen, Irksal Miras Araştırma ve Eğitim Cemiyeti’ni kuran Almanlar, 1938 yılında Tibet’e bir heyet gönderdiler. Burada 300’den fazla kafatası üzerinde ölçüm yaptılar ve bir Hind-Germen ırk kuramını ortaya attılar. Ahnenerbe’nin çalışmaları bilindiğinde, Afet İnan’ın Anadolu’da binlerce iskelet ve kafatası üzerinde yaptığı çalışmalar da anlaşılır bir hale geliyor. Ahnenerbe’nin başkanı Dr. Wolfran Sievers II. Dünya Savaşı’nın sonunda bu ölçümleri Yahudi esirler üzerinde yaptığı için Nürnberg mahkemesi tarafından idama mahkûm edildi. Türkiye, savaşın sonunda galip devletlerin yanında Almanya ve Japonya’ya savaş ilan ettiği için Afet İnan herhangi bir mahkemede yargılanmadı. Tıpkı benzer deneyleri zenciler üzerinde yapan ve savaş sırasında Almanların Yahudiler için kurduğu toplama kamplarının aynısını Japon kökenli vatandaşları için inşa eden Amerikalı yetkililer gibi.

Afet İnan, tek parti diktatörlüğü döneminin istisnai bir figürü değil. Orhan Taylan, 1930’lu yıllarda Türkiye’de Nazi ve Faşist heykel sanatının egemenliği hakkında ilginç bilgiler veriyor. Söz konusu dönemde ülkemizde bu sanatın temsilci olan Heinrich Krippel (Avusturya), Pietro Canonica (İtalya), Anton Hanak (Avusturya) ve Josef Thorak (Almanya) çok sayıda eser vermişti. Bu eserlerden Taksim Cumhuriyet Anıtı için Mussolini bir tebrik telgrafı bile yollamıştı. Orhan Taylan, Josef Thorak ile Anton Hanak’ın resmî Nazi sanatçıları, III. Reich sanatının temsilcileri olarak Ankara Kızılay’da yaptıkları Güven Anıtı’nı ağır bir dille eleştirir:

“Kim olduğu belirsiz iki dev yapılı, bol adeleli, eski Romalı usulü saç traşlı ve dehşetli gaddar bakışlı bu iki çıplak insan, ellerinde gene eski Romalılara özgü gladyatör sopaları tutmaktalar…

Güven Anıtı’nın arka tarafındaki beş figürlü rölyef ise, düpedüz ulusal bir rezalet. Kafaları üstün Alman ırkı kafatası ölçülerince işlenmiş dört çıplak ve gene pek bol adaleli figürün ortasında ve önünde duran sözümona Atatürk’ü temsil ediyor. Peki, Atatürk’ün üzerinde Romalı gladyatör giysisinin ne işi var? 1935lerde ülkemizde iktidar çevrelerinde bolca bulunan Nazi hayranlarının itiraz etmeyi akıllarına getirmedikleri anlaşılan bu maskaralığı, Josef Thorak’ın pek tutkun olduğu sanat anlayışı içinde bitirdikten sonra öndeki figürün başı yerine bir Atatürk büstü yerleştirerek tamamladığı açık. Bu figürün Atatürk’ü temsil ettiğini iddia etmek kadar, arkadaki dört gladyatörün de kurtuluş savaşı veren Türk köylüsü olduğunu savunmak bir cüret işi olmalı.”1

Nazi heykelciliği, gördüğü talep üzerine Türk heykeltıraşlar arasında da yaygınlaşmıştı. Orhan Taylan, Nazi propagandası yapan bu sanatın ülkemizde nasıl bu kadar yaygınlık kazanabildiğini anlamanın imkânsızlığından yakınır. Oysa Attilâ İlhan, O Karanlıkta Biz adlı romanında III. Reich altınları ile Türkiye’de yapılan Nazi propagandasını anlatır ve sık sık Nadir Nadi’nin Cumhuriyet gazetesinde yayımladığı Almanya yanlısı yazılardan alıntılar yapar: “Sivri burnuyla, okuma gözlüklerinin ardına sırtlan gibi çekilip; parmaklarıyla alnını kıskaçlaya kıskaçlaya, Cumhuriyet ve Tasviriefkar gazetelerini ‘hatmedecektir’. Mihver ülkelerini, -‘hassaten’ Almanya’yı- destekleyen bu gazetelerden başkasını okumaz.”2

Buraya kadar anlattıklarımız, bir millete ait olmayı üstünlük ya da alçaklık gerekçesi sayan zihniyetin kültür kökenleri. Canan Arıtman’ın suçlamasının dayanakları böylece açığa çıkıyor…

Dipnotlar
1. Orhan Taylan, “Türkiye’de Nazi Heykelciliği”, Devrimci Savaşımda Sanat Emeği, Mart 1978, s. 1.
2. Attilâ İlhan, O Karanlıkta Biz, Türkiye İş Bankası, 2008, s. 70.