- Nass’ların Askıya Alınması

Adsense kodları


Nass’ların Askıya Alınması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sun 8 January 2012, 10:50 am GMT +0200
Nass’ların Askıya Alınması


Tahâvî-Allah ona rahmet etsin- bu sözleriyle haberleri mütevatir ve ahad olmak üzere iki kısma ayıran Cehmiye, Muattile, Mutezile ve Rafizî’lerin görüşlerini redde işaret etmektedir.

Bunlara göre mütevatir senedi kat’î olsa bile, delaleti kat’î değildir. Çünkü lafzî deliller yakîn ifade etmez. Bu görüşleriyle onlar Kur’ân-ı Kerîm’in sıfatlara delaleti hususunu da zayıflatmış olmaktadırlar.

Yine derler ki: Ahad rivayetler ise ilim ifade etmez ve geliş yolu itibariyle olsun, metni itibariyle olsun delil gösterilmez.

Böylelikle onlar kalplerin önünde, Yüce Rabbi, O’nun isim ve sıfatlarını ve fiillerini Allah Rasûlünden gelen yolla tanımayı kapatmış olmaktadırlar. İnsanları esası vehmî olan bir takım yargılara, hayali bir takım önermelere havale ettiler. Bunlara aklen kat’î deliller ve yakîn burhan’lar adını verdiler. Ama bunların hepsi tahkik edildikleri takdirde; "Susuz kimsenin, su sandığı dümdüz çöldeki bir serap gibidir. Nihayet ona yaklaşınca, onun bir şey olmadığını görür. Halbuki kendisi(nin ameli) yanında Allah’ı bulmuştur. O da hemen onun hesabını tamamen öder, Allah hesabı çok çabuk görendir. Yahut (bu) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Onu bir dalga örter, onu da üstünden (başka) bir dalga kaplar. Onların üzerlerinde ise bulutlar vardır, birbiri üstünde karanlıklar. Elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremeyecektir. Allah kime bir nur vermemişse onun nuru olmaz." (en-Nur, 24/39-40)

Hayret edilecek hususlardan birisi de şudur: Onlar bu önerme ve delillerini vahyin nasslarının önüne geçirmişler, bunlar uğruna nassları terketmişlerdir. O bakımdan kalbleri nasslarla hidayet bulmaktan yana çoraklaşmıştır. Ayrıca selim fıtratın ve nebevî nassların te’yid ettiği sağlıklı akılların verdiği hükümlere de ulaşamamışlardır. Eğer vahyin nasslarının hakemliğini kabul etmiş olsalardı; hiç şüphesiz selim fıtratlara uygun düşen doğru, sahih, aklî gerçeklere de ulaşırlardı.

Hatta bid’at sahiplerinden herbir kesim nassları kendi bid’atleriyle ve aklî zannettiği yargılarla ölçüp değerlendirir, bunlara uygun düşen nass’a muhkem der, kabul eder, delil diye gösterir. Muhalif olan nass’a da müteşâbihtir der, sonra reddeder. Bu reddedişine de tefvîz (işi Allah’a havale etme) adını verir. Yahut ta tahrif eder, bu tahrifini de te’vil diye adlandırır. İşte bundan dolayı ehl-i sünnetin bunlara karşı tepkileri de çok çetin olmuştur.