- Nasıl başlamalı

Adsense kodları


Nasıl başlamalı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 6 July 2012, 03:14 pm GMT +0200
Nasıl başlamalı?
Celil CİVAN • 60. Sayı / DİĞER YAZILAR


Edward W. Said’in Başlangıçlar: Niyet ve Yöntem (Metis, 2009) adlı önemli çalışması modernist bir ‘başlangıç’tan yola çıkıyor: Kökenin yokluğu. Böylece kökenin (origin) ilahi, mitik ve ayrıcalıklı yapısının karşısına seküler, insan ürünü ve sürekli incelenmeye tabi bir şey olan başlangıç geliyor. Bu seküler paradigmayla birlikte tarih dindışı (gentile) bir hâl alırken (Vico); hakikat de bir olumsallık niteliği (Nietzsche) kazanıyor. Üstüne üstlük özne kendisinden önce mevcut olmuş ve sonra da mevcudiyetini koruyacak bir dilin içine doğarken (Saussure), öznenin söylemsel inşasına vurgu (Foucault) da öznenin neredeyse yokluğunu imâ ediyor. Böylesi bir eşikte, nereden ve nasıl başlamak gerekiyor?

Çalışmanın yola koyulduğu seküler düzlem, olumsuz bir izlenim bıraksa da Edward Said, Nietzscheci nihilizme karşılık bir anlamda hümanist bir iyimserlikle hareket ediyor. Nietzsche’nin Wilamowitz’le “klasik metinler”in kimliğine dair yaptığı tartışma Said’in niyet ve yöntemini de belli ediyor: Wilamowitz’e göre bu metinler handiyse kökenseldir ve “farklı kuşaklar tarafından bozulmadan korunan bir sınırlar ve iç kısıtlamalar sistemi[nden]” ibarettir. Oysa bu metinler her ne kadar klasik olurlarsa olsunlar Nietzsche’nin gözünde “alışılmış olandan öngörülmedik şekillerde uzaklaşmak için bir davet, Conrad’ın çok uygun bir ifadeyle “karanlığın yüreği” adını verdiği yere koşulsuz bir yolculuk vesilesi[dir].”

Nietzsche’nin epistemik olumsallığı, akademik çalışmalar için bir ketlemeden ziyade imkân olarak görünüyor. Buradaki olumsallık, akademik çalışmaları farklı çalışmalar için özendirirken tevazuya da davet etmekten geri kalmıyor. Bu davet, akademik araştırmaların başlangıç arayışlarını olumsal kılıp araştırmacının dayanaklarını merkezsizleştirse de Said’e göre böylesi bir bakış açısı yeniden-başlama imkânı dolayısıyla hem metinlerin hem de eleştirinin sürekliliğine işaret ediyor.

Said’in burada Nietzsche üzerinden dile getirdiği tartışma, Derrida’nın iki farklı yorum imkânına yaptığı atfı hatırlatıyor. Bu yorumlardan biri metinde bir ‘merkez’ peşindeyken diğeri ‘oyun’u öne çıkarır. Derrida burada Said gibi Nietzsche’den söz eder ve onun çabasını “free play” olarak ifade eder: “Free play”, özgür oyun demek olabileceği gibi başıboş anlamına da gelebilir (Writing and Difference, Routledge, 2005). Said’in köken, hanedanlık diye eleştirdiği tutum Derridacı anlamda bir merkezi ararken Nietzsche’nin tutumunu başıbozukluk olarak görür. Başlangıca atıf yapan bir niyete göre ise bu nihilizm “özgürlük”ten başka bir şey değildir.

Kökenin yokluğu sözkonusu tarih, dil, edebiyat vs. sahnelerine insanın çıktığını gösterir. Böylece seküler hümanizm, bu alanların imkânlara açıklığına ve bir anlamda “özgürlükle” “başıboşluğuna” da vurgu yapmaktan geri durmaz. Zaten bu yüzden de Said, onu merkezleştirip bir anlamda köken haline getirecek ‘bir’ başlangıçtan değil ama, “başlangıçlar”dan söz eder.

Kitabın “Başkangıç Niyeti Olarak Roman”, “Bir Metinle Başlamak” adlı ikinci ve üçüncü bölümlerinde yazar, seküler paradigmanın roman, metin ve yazarda yol açtığı değişiklikleri inceliyor. Said’e göre ilahi kökenin ortadan kalkmasıyla yazarlık bir geleneği sürdüren “meslek” olmaktan çıkıp “kariyer” hâline gelirken yazarla yapıtı süreğen bir başlangıç kaygısıyla hareket eder. Conrad, Kafka, Eliot, Proust ve Joyce gibi modernist yazarların yapıtlarıyla yaşamları arasındaki koşutlukları inceleyen Said, metnin seküler yalnızlığına odaklanırken sözkonusu metinlerin arayış çabalarının sebep olduğu çokkatmanlılığa, modernist roman ve şiirin çokanlamlı yapılarına, klasik edebiyat eserlerine nisbetle gösterdikleri sapmalara vurgu yapar. Modern edebiyat eserleri başlangıç kaygıları taşısa da onların arayışları, sapmaları ve aykırılıkları bu eserlere eleştirel indirgemeciliğe direnç gösteren bir nitelik kazandırır. Burada Said gene hümanist bir iyimserlik göstererek kökensel kopuşun yol açtığı travmanın edebiyatı çoğul okumalara açtığını söyler gibidir. Edebiyatın indirgemeciliğe direnen gizil gücü, eleştirinin söylemini de etkileyerek eleştirinin metinle birlikte hareket edip genişleyen bir çerçeveye oturmasını sağlar. Metin kadar eleştiri de yalnızdır yalnız olmasına ama böylelikle hem metin hem de eleştiri –ne kadar kaygı dolu olursa olsun– yeniden başlama imkânı kazanır.

Said’in iç içe geçen, yer yer karmaşık, Jonathan Culler gibi eleştirmenlerin dağınık bulduğu ve biyografiye dayalı eleştiriden psikanalize uzanan okumalarına, okuma başlangıçlarına J. Hillis Miller’in “tekinsiz” (unheimlich) demesi de burada anlam kazanıyor: Sadece eleştirinin tutumu değil, ele aldığı eserler de bir yandan tanıdık, bilinen, aşikâr (heimlich) kılınıp önümüzde açılırken bir yandan da başka mecralara açılma imkânları taşıyan gizil güçlere, üstelik hiçbir zaman tastamam bilinemeyecek bir bilinçdışına sahip olduklarını söylüyor. Başlangıçlar, kapalı modernist metinler kadar eleştirinin de başlangıcından itibaren tekinsiz bir uğraş olduğunu ifade ediyor.

Edward W. Said, Başlangıçlar: Niyet ve Yöntem, çev. Ferit Burak Aydar, Metis Yayınları, 2009.