- Namaz

Adsense kodları


Namaz

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Tue 26 January 2010, 06:25 pm GMT +0200

KİTABÜ´S-SALÂT (NAMAZ BÖLÜMÜ)

Namazın Farz Oluşunun Hikmeti

Buraya kadar anlatılan temizlik (taharet) bahisleri, tüm olarak nama­zın bir vesîlesidir. Bilindiği gibi bu vesîielerin hepsi de insan toplumunun yararınadır. Bunların ana teması: Vücûdu ve ibâdet yerlerini pis kokulara ve hastalıklara kaynak vazifesi gören pisliklerden uzak tutarak temiz bu­lundurmaktır. Her ne kadar bazı vesilelerde bu anlam sezilmiyorsa da, muhakkak ki bu apaçık bir hikmetten ötürüdür. Bu hikmet de şudur ki; ibâdetlerden maksad emirlerine uyup yasaklarından uzak durarak nok­sanlıklardan münezzeh olan Yüce Allah´a itaat edip boyun eğmektir.

Namaza gelince bu, İslâm Dîni´nin en önemli rükünlerinden biri olup Allah Teâla bunu, sadece kendisine kulluk etsinler ve ibâdet hususunda, yaratıklardan birini kendisine ortak etmesinler diye kullarına farz kılmış­tır.

“Şüphesiz ki namaz, Mü’minler üzerine vakitlenmiş bir farz oldu” [128]buyurarak namazın, dışına aşılması caiz olmayan vakitlerle sınırlı bir farz olduğunu beyan etmiştir. Rasûluilah (s.a.s.) da bu meyanda bu­yurmuşlardır ki:

“Beş namaz vardır ki; Allah onları kullan üzerine yaz(ıp farz kıl)mıştır. Kim ki bunları (yerine) getirir, haklarını hafife almaksızın bunlardan (ba­zısını) zayi etmezse Allah katında kendisini cennete koymak için (veril­miş) bir söz vardır.” [129]

Namazın sânını yücelten, vaktinde edâ edilmesine teşvik eden, na­mazla ilgili emri önemsememekten ve kılmasında tenbeilik göstermekten meneden birçok hadîs-i şerîf mevcut olup bunların birkaçını örnek olarak gösterebiliriz. Şöyle ki:

Rasûlullah (s.a.s.) buyurdu ki:

“Beş vakit namaz, birinizin kapısı önün­deki suyu bol ve tatlı olan bir nehir gibidir. Bu kişi, günde beş defa bu nehire girerse ondaki kirlerden geriye bir şey kalır mı dersiniz?” Dediler ki:

“Ya Rasûlallah, hiçbir şey kalmaz.” Bunun üzerine buyurdular ki:

“İşte beş vakit namaz da, suyun kirleri giderdiği gibi günâhları giderir.” [130]

Bu hadîsin ifade ettiğine göre, günde beş kez arı suyla yıkanmasının vücûddaki kirleri giderip saflığa kavuşturması gibi, kılınan beş vakit na­maz da nefsi günahlardan arındırıp saf ve temiz kılmaktadır.

“Rasûlullah (s.a.s.)’a:

“Ey Allah´ın Rasûlü, amellerin hangisi daha fa­ziletlidir?” diye sordular. O da:

Vaktinde kılınan namazdır,” buyurdu” [131]

Şu hâlde namaz, dinî işlerin en faziletlisi, değer bakımından en seç­kini, şeref bakımından da en üstünüdür. Bütün bunlar da namazın vak­tinde edâ edilmesine teşvîk bakımından kişiye yeter de artar bile.

Namazı terkedeni ürkütüp korkutmaya gelince, bu gibi kimselere de Rasûlullah´ın şu mübarek sözleri yeterli olur:

“Namazı olmayanın İslâm´da payı yoktur.” [132]

“Kişi ile küfür arasında namazı terketme (çizgisi) vardır.” [133]


Bu hadîslerde tenbelliğe müptelâ olarak, müslümanı kâfirlerden ayırd eden bir özellik durumundaki namazı terk eden müslüman için şiddetli bir zecir ve kınama vardır. Bazı Mâlikî İmamları, namazı kasten terkeden kişinin kâfir olduğunu söylemişlerdir. Her halükârda dîn âlimleri, nama­zın İslâm´ın temel taşlarından biri olduğu hususunda görüş birliği yapmış­lardır. Namazı terkeden,kişi, dinin en kuvvetli temellerinden birini yıkmış olur. İnsanların namaz Kılmalarından güdülen amacın, âlemleri yaratan Allah´ın yüceliğini kalplere hissettirmek olduğunu bilmeleri gerekir. Na­maz kılan kişi bu şuurla ibâdetini edâ ederken son derecede bir korku ve haşyet içerisinde bulunarak emirlere uyar, yasaklardan da kaçınır. Bunu yapmakla da tüm insan nevi için sayılamıyacak kadar hayır ve menfaat­ler sağlamış olacaktır. Çünkü sâlih amelleri işleyip, kötülüklerden sakı­nan kimselerden sadece hayır ve iyilik beklenir. Kalbi, Rabbinden gâfii olup nefsânî şehvetler ve bedenî lezzetlerle meşgul bulunarak namaz kı­lan kişi, her ne kadar bazı İmamlara göre farzı yerine getirirse de aslında namazdan beklenen semereyi elde edemez. Çünkü gerçek olarak kılınan namaz asıl tanımını Yüce Allah´ın şu âyet-i kerîmesinde bulmaktadır:

“Mü’minler muhakkak felah bulmuştur. (Korktuklarından emîn, um­duklarına nâil olmuşlardır.) Öyle Mü’minler ki onlar, namazlarında huşûa riayetkardırlar.” [134]

Namazın gerçek hedefi, yerleri ve gökleri yaratan Yüce Allah´ı huşu´ ve tam bir teslimiyet içerisinde ululamak, ebedî azameti ve sermedî izzeti önünde eğilerek kadrini yüce kılmaktır. Bir kişi namaz kılarken kalbi sa­dece Allah´ın korkusuyla dolu olmadıkça gerçek namaz kılmış olamaz. Bu durumdaki kişi rabbine el açıp yalvarırken bile yalancı vesveselerden, za­rarlı hatırlamalardan kendini alıkoyamaz. Zillet ve huşu içerisinde Rab­binden korkarak huzurunda durup el açar. İşte bu kişi kahredici güce, son­suz hâkimiyete, reddedilemez bir irâdeye sâhib mabuduna boyun bük­mekle kalbini cilâlandırır. Böylece de günahlarından tövbe edip rabbine dönmüş olur. Bu kişinin iç ve dış amelleri sâlih olur. Rabbiyle olan alâka­sı kuvvetlenir. Kullarla olan alâkası da düzelerek normal seviyeye gelir.

Dinin hududunu çiğneyip Rabbinin yasakladığı sınırın ötesine de gitmez. Nitekim bu hususta yüce Allah buyurur ki:

“Şüphesiz ki namaz, edebsizlikten, akıl ve şerîate uymayan her şey­den allkoyar.” [135]

Edebsizlikten, akıl ve şerîate uymayan her şeyden alıkoyan namaz, kişinin kılarken Rabbini ululadığı, O´ndan korktuğu, rahmetini umduğu bir namazdır. Herkesin kılmış olduğu namazdan alacağı pay, o namazı kılar­ken Allah´tan korktuğu ve O´nun haşyetiyle kalbinin etkilendiği nisbette olacaktır. Zîrâ noksanlıklardan münezzeh olan Yüce Allah, kullarının dış görünüşlerine değil, kalplerine bakar. Bu nedenle de buyurmuştur ki:

“Beni hatırlamak ve anmak için dosdoğru namaz kıl.” [136]Kalbi Rabbinden gafil olan kişi, O´nu hatırlayıp anamaz; böylelikle de gerçek bir namazı kılamaz. Bu meyanda, Rasûlullah (s.a.s.) buyurmuş­lardır ki:

“Kalbi bedeniyle birlikte namaza hazır durmayan kişinin namazına Allah (önem vererek) bakmaz.”

İşte din nazarında geçerli olan namaz, niteliklerini saymış olduğumuz bu namazdır. Bu anlamdaki bir namaz, kişinin nefsini terbiye etmesi ba­kımından çok güzel etkilere sâhib bulunmaktadır. O, insanların ahlâkını düzeltir. Çünkü namazın her bölümünde ahlâkî erdemleri geliştirmek için bir çeşit idman; güzel huylar edinmek için alıştırmalar mevcut bulunmak­tadır. Namazla ilgili işlerin nefsi terbiye etme hususundaki etkilerinden bir kısmını anlatmakta yarar olduğu kanısındayım. Şöyle ki:

1. Niyet: Bu, kalbin, Allah´ın emrettiği şekilde, ihlâs içinde sadece O´na yönelerek tam bir şekilde namazı edâ etmeye azmetmesidir. Bu işi günde beş kez yapan kişinin ruhuna ihlasın yerleşeceği ve bunun da onun en erdemli niteliklerinden biri hâline geleceği şüphesizdir. Bu da kişinin ve toplumun hayatında çok güzel etkiler meydana getirecektir. Fert ve top­lum hayatında söz ve işle ilgili olarak ihlâstan daha faydalı bir şey olabilir mi? İnsanlar sözlerinde ve fiillerinde birbirlerine ihlâslı olarak davranırlar­sa hem kendilerinin, hem de Allah´ın hoşnut olacağı bir hayat yaşamış olurlar. Dolayısıyla da dünya ve âhirette durumları iyiye gider; her bakımdan da kurtuluşa erip başarıya ulaşırlar.

2. Kıyam: Namaz kılan kişi, kendisini yaratanın huzurunda boyun büküp yalvarmak için ayakta durduğunda, Allah´ın kendisine şahdamarından daha yakın olduğunu hisseder. Allah da onun söylediklerini elbet­te işitir. Kalbindeki niyeti de bilir. Bu işi gece gündüz yapan kişinin kalbi, kendisini yaratanın varlığıyla dolup taşar. O´nun emirlerine uyup yasak­larından da kaçınır. İnsanların hukukuna saygısızlık etmeyeceği gibi, on­ların canlarına da kasdetmez; mallarına zulmen tasallutta bulunmaz; din­lerine ve ırzlarına tecâvüz etmez.

3. Kıraat: Yani namazda Kur´an-ı Kerîm´den gerektiği kadar âyet­ler okumak. Bununla ilgili hükümler her mezheb İmamına göre ilende ay­rı ayrı anlatılacaktır. Ancak, Kur´an-ı Kerîm´i okumakta olan kişinin, kalbi gafil olarak yalnızca dilini oynatması anlamsız olur. Aksine, Kur´an-ı Ke­rîm´i okurken anlamınıda düşünerek gerekli öğütleri atmalıdır. Kelimeleri telâffuz edip dilini oynatırken kendisini yaratan Allah´ı hatırlamalı, kalbi de O´nun egemenlik ve yüceliği karşısında korkup ürkmelidir. Nitekim bu hususta Yüce Allah şöyle buyurur:

“Mü’minler ancak onlardır ki, Allah anıldığı zaman yürekleri titrer. Kar­şılarında âyetleri okununca (bu), onların imânını arttırır” [137]

Kur´an-ı Kerîm´i okurken Allah´ın rahmet ve ihsan gibi sıfatları anıldı­ğında kendi nefsinin de bu değerli sıfatlarla ahlâklanıp ahlâklanmadıgını düşünüp bilmelidir. Zîrâ Rasûlullah (s.a.s.) buyururlar ki:

“Allah´ın ahlakıyla ahlâklanın. O, noksanlıklardan münezzeh olup ke­rem, afvve mağfiret sahibidir. Âdildir, (çünkü) azıcık da olsa insanlara zulm etmez.”

İnsanoğlu bu ahlâkla ahlâklanmağa mecburdur. Okuduğu âyetlerde bu değerli sıfatlar geçtiği zaman bunların mânâsını düşünüp idrâk etme­lidir. Çünkü insan ruhu bunları gündüz ve gece birçok defalar tekrarla­makla, bunlardan etkilenmektedir. Bu güzel sıfatların etkisi altına girdi­ğinde, elbette ki bu güzelim sıfatlara sâhib olmak isteyecektir. Bu neden­le namaz kılmak, insanın nefsini ve ahlâkını terbiye bakımından çok önemli bir yere sahiptir.

4. Rükû ve Sücud: Bunların ikisi de yerleri, gökleri, yerlerle gökler masında mevcut bulunan varlıkları yaratan mülk sahibi Yüce Allah´ı ululama alâmetlerindendir. Rabbinin huzurunda namaz kılarken rükûa va­ran kişinin sadece özel şekliyle sırtını eğmesi yeterli olmaz. Bunun yanın­da kendisinin zelîl bir kul olduğunu kalbine hissettirmelidir. İzzet ve aza­met sahibi, kudreti sonsuz, ululuğu sınırsız olan Rabbinin huzurunda eğil­mekte olduğunun bilincine de varmalıdır. Bu anlam, namaz kılan kişinin kalbine damgasını vuracak olursa, kalbi her zaman Rabbine karşı korku içinde olur ve O´nun hoşlanmadığı işlerin hiçbirini yapmaz. Aynı şekilde Rabbinin huzurunda secdeye varan kişi, alnını yere koyarken kendisini yaratana kulluk ettiğini ilân etmektedir. Bu durumda kalbi, kulluğunun zil­letini hisseder, Rabbinin azametini idrâk ederse elbette ki artık O´ndan korkar ve O´na karşı haşyet içinde olur. İşte bu anlattığımız şekillerle kişi­nin nefsi, terbiye göreceği gibi, edepsizlikten, aklın ve dinin kabul etme­yeceği şeylerden de uzak durur. Namazla ilgili olarak sosyal açıdan fay­da sağlayıcı bazı önemli hususlar daha vardır ki, bunların başında cema­atleşme olgusu gelmektedir. İslâm Dini, namazı cemâatle kılmayı esas almıştır. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz de;

“Cemâatle kılınan namaz,, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.” buyurarak cemaatleşmenin önemini belirtmiş­tir.

Namaz için araya gelindiğinde birbirlerine eşit, düzgün ve sık saflar oluşturulur. Bu saflar içerisindeki insanların gönülleri birbirine ısınır. Ara­larında eğer bir nefretleşme, kin ve kızgınlık varsa, bu yaklaşma sayesin­de giderilmiş olur. İşte cemâatle namaz kılınmasının en başta gelen hik­metlerinden biri de, bu namazın müslümanlar arasında gerçekleşmesi is­tenen birlik için baş faktör olmasıdır. Azîz kitabında Yüce Allah, cemaatleşmenin önemine değinerek şöyle buyurur:

“Hepiniz toptan, sımsıkı Allah´ın ipine sarılın; parçalanıp ayrılmayın.”[138]

Namazı edâ etmek için cemâat tertib edildiğinde, Allah´ın da ifade buyurduğu,

“Müm´inler, ancak kardeştirler” [139]âyetindeki kardeş­lik yâdedilmektedir. Aynı Rabbe ibâdet etmek için bir araya gelen müminler kardeş olduklarını unutmamalı, büyüklerine saygı, küçüklerine merhamet göstermeli; zenginler fakirlere ihsanda bulunmalı, güçlü olanlar zayıflara destek olmalı, sağlıklı olanlar hastaları ziyaret etmelidirler. Zîrâ Rasûlullah (s.a.s.), bir hadîs-i şeriflerinde buyururlar ki:

“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. İşkence de et­mez. Kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını gide­rir. Kim dünya işiyle ilgili olarak darda kalan kardeşinin sıkıntısını giderir­se Allah da kıyamet gününde dara düşen o kişinin sıkıntısını giderir. Kim bir müslümanın aybını gizlerse, âhirette Allah da onunkini gizler.” [140]
Eğer namazın kapsadığı faydaların tümünü anlatmaya kalkarsak bu, sayfalar dolusu bir kompozisyon teşkil eder. Bu nedenle sözü burada nok­talıyor ve Allah´ın bizi, İslâm´a hizmette muvaffak kılmasını diliyoruz. Şüp­hesiz O, duaları işitendir.[141]