reyyan
Sat 21 August 2010, 08:00 am GMT +0200
Namaz Vakitleri
Vakit, namazın şartlarından biridir. Günün belli vakitlerinde insanın yüce yaratanının huzuruna çıkıp, bir bakıma onunla konuşması kadar eğitici ve yönlendirici bir başka eğitim yoktur. Her yönüyle iç ve dış disiplini sağlar; ahlâk ve fazilet duygularını geliştirir, hayatı Allah'ın iradesi doğrultusunda düzene sokar.
Ancak mahalli saatlere göre vakitleri belirlememiz emredilirken, 45. dereceden itibaren gün ve gecelerin anormal şekilde uzayıp kısaldığı ve daha yukarılarda kutuplara doğru günlerin ve gecelerin aylarca sürdüğü bir gerçektir. Vakti namazın şartlarından biri olarak belirleyen dinimizin, sözünü ettiğimiz bölgelerde vakit kavramının kalktığını dikkate almış mıdır ? Deccal hadîsi her türlü şüpheyi giderecek bir açıklıktadır. Bir günün bir yıl kadar süreceğini söylemesi üzerine ashab-ı kirâm'ın öyle bir günde namaz ve oruç ibâdetinin nasıl yerine getirileceğini sorduğu ve Peygamberimizin de (a.s.), "ona göre takdir edin" yani beş vaktin gerçekleştiği yerin saatlerine göre vakitleri belirleyip ibâdetinizi yapınız, buyurduğu, bizi yeterince aydınlatmaktadır.
Böylece İslâm Dininin bütün çağlara ve milletlere hitap etme kudretini kendinde taşıdığı ve bütünüyle ilâhî olduğu bir defa daha isbatlanmış oluyor.
Vakitlerin belirlenmesi, günlük hayatı dünya ile âhiret, bedenle ruh arasında denge ve düzen kurmamızı ilham ederken Rasûlüllah (a.s.) Efendimiz'in bu konuda neler buyurduğunu naklediyoruz:
Câbir b. Abdillâh (r.a.)'den yapılan rivayette demiştir ki:
"Cibril (a.s.), Peygamber (a.s.) Efendimiz'e geldi ve şöyle dedi: Kalk da namaz kıl! Peygamberimiz de güneş gökkubbeden batıya doğru meyledince kalkıp öğle namazını kıldı. Sonra ikindi vakti Peygamberimiz'e gelerek, kalk (bu vaktin) namazını kıl, dedi. Peygamberiniz de her şeyin gölgesi bir mislini bulunca ikindi namazını kıldı. Sonra akşam vakti ona geldi ve, kalk da bu vaktin namazını kıl, dedi. Peygamberimiz de güneş (ufukta) sakıt olup (kaybolunca) akşam namazını kıldı. Sonra Cibril yatsı vakti geldi ve kalk (bu vaktin) namazını kıl, dedi. Peygamberimiz de şafak (batı ufkunda görünen kızıllık veya sarılık) kaybolunca kalkıp yatsı namazını kıldı. Sonra Cibril fecir vakti ona geldi ve kalk (bu vaktin) namazını kıl, dedi. Fecir ışıldayınca Peygamberimiz sabah namazını kıldı. (Veya fecrin aydınlığı yükselince namaz kıldı)
Sonra Cibril (a.s.) ertesi gün Peygamber (a.s.) Efendimiz'e geldi ve öğle için şöyle dedi: Kalk da (bu vaktin) namazını kıl. Peygamberimiz de her şeyin gölgesi bir mislini bulunca öğle namazım kıldı. Sonra ikindi vakti ona gelip, kalk da (bu vaktin) namazını kıl, dedi. Peygamberimiz de her şeyin gölgesi iki mislini bulunca ikindi namazını kıldı. Sonra akşam vakti gelip ve onu tek bir vakit olarak (belirledi) artık o değişmedi. Sonra yatsı vakti ona geldi ki, gecenin yarısı geçmiş bulunuyordu ve üçte biri geçmiş idi, yatsı namazını kıldı. Sonra (sabah vakti) ona geldi ki, ortalık cidden aydınlanmıştı ve ona: kalk da (bu vaktin) namazını kıl, dedi. Peygamberimiz de fecir (sabah) namazını (emredilen vakitte) kıldı. Sonra da Cibril (a.s.) şöyle dedi: Bu iki vaktin arası (faziletli) vakittir..."[36]
Buhari, bu hadis namaz vakitleri hakkında en sahihidir, demiştir.
İbn Abbas (r.a.)'den yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"(Melek) Cibril, Beyt'in (yani Kabe'nin) yanında iki defa bana imamlık etti..."
Ve Cabir'in hadisinin benzerini anlattı, ancak burada şunu zikretti:
"İkinci bir defa, ertesi günün ikindi vakti için her şeyin gölgesi bir mislini bulunca namaz kıldı..." Ve Peygamber (a.s.) bu haberinde şunu da söyledi: "Sonra gecenin üçte biri geçince son işa (yatsı) yi kıldı ve sonra da şöyle dedi: "Yâ Muhammed! Bu, senden önceki peygamberlerin vaktidir. (Senin için) vakit ise, bu iki vaktin arasıdır."[37]
Tirmizî bu hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.
Hadislerin açık delâletinden anlaşılan hükümler:
1- Vakit namazları mahallî saatlere göre Melek Cebrail'in talimatına göre belirlenmiştir.
2- Öğle namazı için, biri her şeyin gölgesi bir mislini bulunca, diğeri güneş gökkubbeden batıya meylettiğinde kılınmak üzere iki vakit belirlenmiştir.
3- İkindi namazı için biri her şeyin gölgesi bir mislini bulunca, diğeri her şeyin gölgesi iki mislini bulunca kılınmak üzere iki vakit belirlenmiştir.
4- Akşam namazı için, güneşin batı ufkunda batıp kaybolması vakti belirlenmiştir.
5- Sabah namazı için, biri fecir doğunca, diğeri ortalık iyice ağarınca kılınmak üzere iki vakit belirlenmiş ve bu iki vaktin ortası tavsiye edilmiştir.
6- Yatsı namazı için, batı ufkundaki kızıllığın veya sarılığın kaybolması ve bir de gecenin üçte biri veya yarısı geçtikten sonra alınmak üzere iki vakit belirlenmiştir. Bu iki vaktin ortası tavsiye edilmiştir.
7- Melek Cebrail nasıl imamlık yapılacağını fiilî olarak Peygamber (a.s.) Efendimiz'e imamlık ederek göstermiştir.
Hadislerin ışığında müctehid imamların görüş, istidlal ve ihticacları:
a) Hanefilere göre:
Sabah namazının ilk vakti "fecr-i sadık"ın doğmasıyla başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Bu ikisinin ortasını ayarlayıp sabah namazını kılmak efdâldir.
"Fecr-i sadık"dan maksat, sabahleyin doğu ufkunda enine yayılan aydınlıktır. Bunun aksine bir de "fecr-i kâzîb" vardır ki, sabahleyin doğu ufkunda önce dikey olarak bir aydınlık belirir; bu, sabah namazının vaktinin henüz girmediğini ama çok yakın olduğunu gösterir.
Buna işaretle Rasûlüllah (a.s.) Efendimiz, "Bilâl'ın (ilk) ezanıyla fecr-i müstatil (doğu ufkunda beliren dikey aydınlık) sizi aldatmasın!" buyurmuştur.[38] Çünkü Bilâl, biri fecirden önce, biri de fecir doğduktan sonra iki ezan okurdu. Hadîsin de açık delâletinden, birinci fecir, ufukta dikey bir aydınlık olarak belirir ki, henüz sabah namazının vakti girmiş sayılmaz. İkinci fecirde ise aydınlık ufukta enine yayılır ve artık namaz vakti girmiş demektir.
Öğle namazının başlangıç vakti hakkında görüş birliği vardır. Güneş gökkubbe'nin tam ortasına gelip dikey cisimlerin gölgesi son bularak titreşip yerinde kaldığı andan sonra batıya doğru meyletmesiyle öğle namazının vakti girmiş olur. Vaktin sonu hakkında farklı görüş vardır: İmam Ebû Hanîfe'ye göre, her şeyin gölgesi -fey'-i zeval hariç- iki mislini buluncaya; İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, yine fey'-i zeval hariç bir mislini buluncaya kadar devam eder.
Bu her iki ictihâdla da amel edinilebilir...
İkindi namazının vakti hakkında da aynı farklı görüşler söz konusudur. Her şeyin gölgesi bir mislini veya iki mislini bulunca ikindi vakti girmiş olur ve güneş batıncaya kadar devam eder.
Akşam namazının vakti hakkında da imamların farklı görüşleri olmuştur: İmam Ebû Hanîfe'ye göre, batı ufkunda beliren kızıllıktan sonra ortaya çıkan beyazlık kaybolunca akşam vakti sona ermiş, yatsı vakti girmiş olur. İmâmeyn'e göre, sadece kızıllığın kaybolmasıyla akşam vakti sona ermiş ve yatsı vakti girmiş sayılır.[39]
b) Şâfiilere göre:
Öğle namazının vakti, güneşin gökkubbenin ortasından batıya doğru meyletmesiyle başlar ve istivâ-i şems gölgesinden başka her şeyin gölgesi bir mislini buluncaya kadar sürer ve böylece ikindi namazının vakti girmiş olur da güneş batıncaya kadar devam eder. Uygun olanı ise, ikindi vaktini, her şeyin gölgesi iki mislini bulduktan sonraya bırakmamaktır. Akşamı da güneşin batması gerçekleşince hemen kılmaktır. Ancak batı ufkundaki kızıllık kayboluncaya kadar akşam namazının vakti sürer. Bu Şafiî'nin kavl-i kadîm'ine göredir. Kavl-i cedîd'inde ise, güneş battıktan sonra bir abdest alacak, avret yerini örtecek, ezan ve ikamet okuyacak ve beş rek'at kılınacak kadar bir sürenin geçmesiyle akşam namazının vakti sona erer.
İmam Yahya en-Nevevi'ye göre, kavl-i kadîm daha zahirdir.
Yatsı namazının ilk vakti, batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasıyla başlar ve fecir doğuncaya kadar sürer. Ama en uygun olanı, gecenin üçte birinden sonraya geciktirilmemesidir.
Sabah vakti, fecr-i sadık'ın doğmasıyla başlar güneş doğuncaya kadar sürer. Daha uygun olanı, bu namazı ortalık ağarıncaya kadar geciktirmemektir.[40]
c) Hanbelîlere göre:
Bu mezhep imamlarına göre de, öğle namazının vakti, zeval ile başlar ve her şeyin gölgesi -hey'-i zeval hariç- bir mislini buluncaya kadar devam eder. Ve bundan biraz sonra ikindi vakti girer. Her şeyin gölgesi iki mislini bulunca ihtiyar vakti çıkmış olur. Güneş batmadan ikindi namazının bir rek'atine ulaşan kimse ona bizzarure ulaşmış olur.
Akşam namazının vakti ise güneşin batmasıyla girer ve batı ufkunda kızıllık kayboluncaya kadar devam eder. Yatsı namazının vakti, kızıllığın kaybolmasıyla başlar ve fecir doğuncaya kadar sürer. Ancak uygun olan vakti gecenin üçte biri henüz geçmeden kılınmasıdır.[41]
d) Mâlikîlere göre:
Öğle namazının vakti, zeval ile başlarsa da zeval vaktindeki gölge bir zira' (60-70 cm,) olunca kılmak ve dikey cisimlerin gölgesi bir mislini buluncaya kadar vaktin devam ettiğini bilip ona göre ayarlamak efdâldir.
Sabah namazı ise, yıldızlar henüz rahat görüldüğü zaman kılınırsa afdaldır. Fecr-i sadık'ın doğmasıyla vakit girmiştir ve ortalık iyice aydınlanıncaya kadar devam eder. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) de Musa el-Eş'ârî'ye bu mealde bir mektup yazmıştır.[42]
Konuyla ilgili diğer rivayetler, tesbitler ve tahliller:
Sabah namazının fecr-i sadık'ın doğmasıyla birlikte kılınmasını daha uygun gören İmam Şafiî ve arkadaşları bu hususta bazı rivayetlerle istidlal etmişlerdir ki, Ebû Cafer et-Tahavî bunları şöyle sıralamıştır:
Hz. Aişe (r.a.)'den yapılan rivayette demiştir ki:
"Biz mü'mine kadınlar olarak Rasûlüllah (a.s.) Efendimizle birlikte sabah namazını dış elbisemize bürünüp örtündüğümüz halde kılar ve kendi ailemize döndüğümüzde (yolda, çevrede) bizden hiçbiri tanınmazdı."
Bu, ortalık henüz iyice ağarmadan namaz kılıp evlerine döndüğünü ifade etmektedir.
Beşir b. Ebi Mes'ud'un babasından yapılan rivayete göre, "Rasûlüllah (a.s.) Efendimiz sabah namazını ortalık henüz karanlık iken kıldı, sonra ortalık iyice ağarınca kıldı ve vefat edinceye kadar bir daha iyice ağarıncaya kadar bırakmadı, karanlık iken kılmaya devam etti."
Nehik berim'in Muğis İbn Semiy'den yaptığı rivayete göre, Muğîs şöyle demiştir:
"İbn Zübeyr ile beraber sabah namazını ortalık henüz karanlık iken kıldıktan sonra ben İbn Ömer'e dönüp, bu nedir? diye sordum. O bana şöyle dedi: Bu, bizim Rasûlüllah (a.s.) Efendimiz'le beraber kıldığımız, Ebûbekir ve Ömer ile birlikte devam ettiğimiz namazdır. Hz. Ömer öldürülünce Hz. Osman (r.a.) sabah namazını artık ortalık biraz aydınlanınca kılmaya başladı."
Râfi' b. Hudayc (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Sabah namazını ortalık aydınlanınca kılınız! Siz ne kadar böyle aydınlık olunca sabah namazını kılarsanız onun ecri (o nisbette) büyük olur."
Ebû Cafer birbiriyle tearuz eden iki rivayeti birçok kanallardan tesbit ederek rivayet ettikten sonra iki rivayet arasını te'life çalışarak şöyle demiştir:
"Ortalık henüz karanlık iken sabah namazına başlamak ve ortalık aydınlanınca namazı bitirip (camiden) çıkmak en uygundur. Nitekim bu Ebû Hanîfe'nin, Ebû Yusuf'un ve Muhammed b. Hasan'ın kavlidir."[43]
Tahliller:
Bir nolu Cabir hadîsini, İbn Hibban ile Hâkim de tahrîc etmişlerdir. Tirmizî de kendi Sünen'inde -az yukarıda da belirttiğimiz gibi- Buhari'den naklen onun şöyle dediğini belirtmiştir: "Bu babda en sahîh rivayet de budur!.."
İbni Abbas (r.a.) hadisine gelince, onu Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvud, İbn Huzeyme, Darekutnî ve Hakim tahrîc etmiştir. Ancak isnadında üç ravi ihtilâf konusudur. Birincisi, Abdurrahman b. Ebî Zennad'dır. İbn Mehdi gibi bir hadis âlimi ondan hadîs rivayet etmemiştir. Ahmed b. Hanbel "o, muzdaribü'l-hadîstir" demiştir. Nesâî onun zayıf olduğunu belirtmiş; Yahya b. Maîn ile Ebû Hatim, "onun hadisiyle ihticac edilmez" demişlerdir. İmam Şafiî de onun zayıf olduğuna dikkatleri çekmiştir. Ancak Medine'de tahdîs ettiklerinin Bağdat'ta tahdis ettiklerinden daha sahîh olduğu söylenir. İmam Mâlik ise, onun sıka (güvenilir) olduğunu söylemiştir. Buharî ise onun bir başka hadîsini şahit olarak gösterip delil saymıştır.[44]
İkincisi, birinci râvinin şeyhi Abdurrahman b. Hars b. Abdullah b. İyaş'dır. Ahmed b. Hanbel onun "metruk" olduğunu, İbn Main ise "salih, elverişli ve uygun" olduğunu, Ebû Hatim onun "şeyh hadîste çok bilgili" olduğunu, İbn Sa'd onun "sıka" olduğunu, İbn Hibban onun "ehl-i hadis" bulunduğunu söylemiştir.[45]
Üçüncüsü, Hakim b. Hakim'dir ki, İbn Ubad b. Hanîf olarak bilinir. Ebû Sa'd, "hadis rivayeti pek azdır, rivâyetiyle ihticac olunmaz" derken, İbn Abdilberr ve Ebûbekir b. Arabi, İbn Abbas'ın yukarıdaki hadîsini sahihleyerek Hakîm'in rivayetini salih görmüştür. Zehebî ise onu Hakim b. Ebi Hakim şeklinde tesbit edip meçhul olduğunu belirtmiştir.[46]
Sözünü ettiğimiz raviler hakkındaki görüş ve tesbitler tek noktada birleşmediğinden hadîsler ihticaca elverişli kabul edilmiştir. Zeylâî ise bu konuda Cibril'in imametiyle ilgili hadîse yer verip, şu mealde nakletmiştir:
"Cibril, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'e birinci gün fecir doğunca; ikinci günü ortalık cidden aydınlanınca neredeyse güneş doğmak üzere iken imamlık ettikten sonra şöyle demiştir:
"Şu iki vaktin ortası seninle ümmetin için vakittir."
Bu hadisi ashabdan, İbn Abbas, Cabir b. Abdillâh, İbn Mes'ûd, Ebû Hüreyre, Amir b. Hazim, Ebû Saîd el-Hudrî, Enes b. Mâlik ve İbn Ömer gibi kadri yüce ilim adamları rivayet etmişlerdir. Allah hepsinden razı olsun...
Hz. Cabir b. Abdillah'ın (r.a.) rivayet ettiği hadîsi biraz değişik lâfızlarla İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir:
"Cibril, Beyt'in (Kabe) yanında iki defa bana imamlık etti: Birinci defa güneşin istiva gölgesi nalın kayışı gibi olunca öğle namazını kıldırdıktan sonra her şeyin gölgesi bir mislini bulunca ikindi namazını kıldırdı. Sonra güneş batıp kaybolunca akşam namazını kıldı ki, bu vakitte oruçlu iftar eder. Sonra da şafak (ufuktaki kızıllık) kaybolunca yatsı namazını kıldırdı. Sonra da fecir iyice doğup aydınlanınca ve oruçluya artık yeme içme haram olunca sabah namazını kıldırdı. İkinci defa ise, her şeyin gölgesi bir mislini bulunca, bir gün önceki ikindi vaktinde, öğle namazını kıldırdı, sonra her şeyin gölgesi iki mislini bulunca ikindi namazını kıldırdı. Sonra akşam namazını ilk gündeki vaktinde kıldırdıktan sonra gecenin üçte biri geçince yatsı namazını kıldırdı. Sonra da ortalık ağarınca sabah namazını kıldırdıktan sonra Cibril bana dönüp şöyle dedi: Ya Muhammed! Bu, senden önceki peygamberlerin vaktidir; (senin için) vakit ise bu iki vaktin arasıdır."
Tirmizî bu hadîs için "sahîh-hasen" demiştir. Ayrıca İbn Hibban gibi değerli bir hadis hafızı sahîhlemiş ve Hâkim kendi Müstedrek'inde bunu sahih bir tesbitle rivayet etmiştir. Buharî ve Müslim bunu tahric etmemiştir.
Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi ravîlerden Abdurrahman b. Haris hakkında söz söylenmiş, "merukû'l-hadîs" olduğunu belirtenler bulunmuştur. Ahmed b. Hanbel onlardan biridir. İbn Cevzî de onu Kitabu'd-Duâfa'da zikretmiş, Nesâî, İbn Maîn ve Ebû Hatim er-Razî onu müliym bulmuşlardır. İbn Sa'd ve İbn Hibban onun sıka olduğuna dikkat çekmiş, İbn Huzeyme kendi Sahîh'inde ona yer vermiştir.
Netice, Zeylâî diyor ki: İbn Abbas'ın bu hadisini rivayet edenlerin hemen hepsi ilimle şöhret bulan zatlardır. Abdurrezzak da aynı hadisi Sevrî'den tahric etmiştir.
İbn Abbas'ın rivayetine yakın bir diğer rivayet Ebû Hüreyre'den (r.a.) yapılmıştır ki, meâlen şöyledir: "Cebrail (a.s.), Peygamber (a.s.) Efendimiz'e gelerek ona iki ayrı vakitte namaz kıldırdı, ancak akşam namazını bir vakitte kıldırdı. Peygamberimiz (a.s.) buyurdu ki:
"Cibril bana geldi, güneşin istiva vaktinde gölgesi nalın kayışı kadar olunca öğle namazını bana kıldırdı. Sonra gelip gölge bir mislini bulunca ikindi namazım kıldırdı. Sonra akşam vakti gelip güneş kaybolunca bana namaz kıldırdı. Sonra yine gelip şafak (ufuktaki kızıllık) kaybolunca yatsı namazını kıldırdı. Sonra da fecir vakti bana gelip fecir aydınlanınca sabah namazını kıldırdı. Sonra ertesi gün geldi ve her şeyin gölgesi bir mislini bulunca öğleyi kıldırdı. Sonra ikindi vakti geldi, her şeyin gölgesi iki mislini bulunca ikindi namazını kıldırdı. Sonra akşam vakti geldi, güneş kaybolunca akşam namazını kıldırdı da birinci günkü vaktini değiştirmedi. Sonra yatsı vakti geldi, gecenin evvelinin üçte biri geçince yatsı namazını kıldırdı. Sonra ortalık iyice aydınlanınca bana sabah namazını kıldırdı ki, gökte o sırada hiçbir yıldız göremiyordum. Sonra da şöyle dedi: Bu iki vaktin ortası (senin için) vakittir."[47]
Bezzâr bu rivayeti kendi Müsned'ine aldıktan sonra şöyle demiştir:
"Râvileri arasında Muhammed b. Ammar b. Sa'd'i bilmiyoruz!"
Aynı hadîsi Nesâî kendi Sünen'inde rivayet etmiştir. Hâkim de kendi Müstedrek'ine almış ve "Müslim'in şartına göre sahihtir" demiştir.
Bu konuda Ebû Saîd el-Hudri'nin hadisini ise Ahmed b. Hanbel kendi Müsned'inde rivayet etmiş ve akşam namazı dışında diğer namazları iki ayrı günde iki ayrı vakitte kıldırdığını bildirmiştir. Aynı hadîsi Tahâvî, şerhu Meâni'l-Asâr'da nakletmiştir.
Çıkarılan Hükümler:
1- Farz namazların belirlenmiş vakitleri vardır. Ancak o vakitlerde kılınmakla eda edilmiş olurlar.
2- Farz namazların belirlenmiş beş vakti vardır.
3- Müctehidlerin çoğuna göre, öğle, ikindi, akşam ve yatsının ikişer vakti vardır.
4- Öğle vaktinin başlangıcı, zeval ile gerçekleşir. Bu, güneşin gökkubbesi ortasında bulunup her şeyin gölgesinin titreşip kaldığı ve sonra da gölgenin doğuya doğru meyletmesiyle oluşur. Bu hususta farklı görüş ve tesbitte bulunan olmamıştır.
5- Öğle vaktinin sonu ise, bazı müctehidlere göre, her şeyin gölgesinin bir mislini, bazısına göre ise, iki mislini buluncaya kadar devam eder.
6- İkindi vaktinin evveli bazısına göre, her şeyin gölgesinin bir mislini, bazısına göre, iki mislini bulunca başlar, güneş batıncaya kadar devam eder.
7- Akşam namazının evveli, güneş batınca başlar, batı ufkunda beliren kızıllığın veya ondan sonra meydana gelen beyazlığın kaybolmasına kadar sürer.
8- Yatsı namazının evveli, batı ufkunda beliren kızıllığın, bazısına göre, beyazlığın kaybolmasıyla başlar, fecir doğuncaya kadar devam eder.
Vakit, namazın şartlarından biridir. Günün belli vakitlerinde insanın yüce yaratanının huzuruna çıkıp, bir bakıma onunla konuşması kadar eğitici ve yönlendirici bir başka eğitim yoktur. Her yönüyle iç ve dış disiplini sağlar; ahlâk ve fazilet duygularını geliştirir, hayatı Allah'ın iradesi doğrultusunda düzene sokar.
Ancak mahalli saatlere göre vakitleri belirlememiz emredilirken, 45. dereceden itibaren gün ve gecelerin anormal şekilde uzayıp kısaldığı ve daha yukarılarda kutuplara doğru günlerin ve gecelerin aylarca sürdüğü bir gerçektir. Vakti namazın şartlarından biri olarak belirleyen dinimizin, sözünü ettiğimiz bölgelerde vakit kavramının kalktığını dikkate almış mıdır ? Deccal hadîsi her türlü şüpheyi giderecek bir açıklıktadır. Bir günün bir yıl kadar süreceğini söylemesi üzerine ashab-ı kirâm'ın öyle bir günde namaz ve oruç ibâdetinin nasıl yerine getirileceğini sorduğu ve Peygamberimizin de (a.s.), "ona göre takdir edin" yani beş vaktin gerçekleştiği yerin saatlerine göre vakitleri belirleyip ibâdetinizi yapınız, buyurduğu, bizi yeterince aydınlatmaktadır.
Böylece İslâm Dininin bütün çağlara ve milletlere hitap etme kudretini kendinde taşıdığı ve bütünüyle ilâhî olduğu bir defa daha isbatlanmış oluyor.
Vakitlerin belirlenmesi, günlük hayatı dünya ile âhiret, bedenle ruh arasında denge ve düzen kurmamızı ilham ederken Rasûlüllah (a.s.) Efendimiz'in bu konuda neler buyurduğunu naklediyoruz:
Câbir b. Abdillâh (r.a.)'den yapılan rivayette demiştir ki:
"Cibril (a.s.), Peygamber (a.s.) Efendimiz'e geldi ve şöyle dedi: Kalk da namaz kıl! Peygamberimiz de güneş gökkubbeden batıya doğru meyledince kalkıp öğle namazını kıldı. Sonra ikindi vakti Peygamberimiz'e gelerek, kalk (bu vaktin) namazını kıl, dedi. Peygamberiniz de her şeyin gölgesi bir mislini bulunca ikindi namazını kıldı. Sonra akşam vakti ona geldi ve, kalk da bu vaktin namazını kıl, dedi. Peygamberimiz de güneş (ufukta) sakıt olup (kaybolunca) akşam namazını kıldı. Sonra Cibril yatsı vakti geldi ve kalk (bu vaktin) namazını kıl, dedi. Peygamberimiz de şafak (batı ufkunda görünen kızıllık veya sarılık) kaybolunca kalkıp yatsı namazını kıldı. Sonra Cibril fecir vakti ona geldi ve kalk (bu vaktin) namazını kıl, dedi. Fecir ışıldayınca Peygamberimiz sabah namazını kıldı. (Veya fecrin aydınlığı yükselince namaz kıldı)
Sonra Cibril (a.s.) ertesi gün Peygamber (a.s.) Efendimiz'e geldi ve öğle için şöyle dedi: Kalk da (bu vaktin) namazını kıl. Peygamberimiz de her şeyin gölgesi bir mislini bulunca öğle namazım kıldı. Sonra ikindi vakti ona gelip, kalk da (bu vaktin) namazını kıl, dedi. Peygamberimiz de her şeyin gölgesi iki mislini bulunca ikindi namazını kıldı. Sonra akşam vakti gelip ve onu tek bir vakit olarak (belirledi) artık o değişmedi. Sonra yatsı vakti ona geldi ki, gecenin yarısı geçmiş bulunuyordu ve üçte biri geçmiş idi, yatsı namazını kıldı. Sonra (sabah vakti) ona geldi ki, ortalık cidden aydınlanmıştı ve ona: kalk da (bu vaktin) namazını kıl, dedi. Peygamberimiz de fecir (sabah) namazını (emredilen vakitte) kıldı. Sonra da Cibril (a.s.) şöyle dedi: Bu iki vaktin arası (faziletli) vakittir..."[36]
Buhari, bu hadis namaz vakitleri hakkında en sahihidir, demiştir.
İbn Abbas (r.a.)'den yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimiz'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"(Melek) Cibril, Beyt'in (yani Kabe'nin) yanında iki defa bana imamlık etti..."
Ve Cabir'in hadisinin benzerini anlattı, ancak burada şunu zikretti:
"İkinci bir defa, ertesi günün ikindi vakti için her şeyin gölgesi bir mislini bulunca namaz kıldı..." Ve Peygamber (a.s.) bu haberinde şunu da söyledi: "Sonra gecenin üçte biri geçince son işa (yatsı) yi kıldı ve sonra da şöyle dedi: "Yâ Muhammed! Bu, senden önceki peygamberlerin vaktidir. (Senin için) vakit ise, bu iki vaktin arasıdır."[37]
Tirmizî bu hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.
Hadislerin açık delâletinden anlaşılan hükümler:
1- Vakit namazları mahallî saatlere göre Melek Cebrail'in talimatına göre belirlenmiştir.
2- Öğle namazı için, biri her şeyin gölgesi bir mislini bulunca, diğeri güneş gökkubbeden batıya meylettiğinde kılınmak üzere iki vakit belirlenmiştir.
3- İkindi namazı için biri her şeyin gölgesi bir mislini bulunca, diğeri her şeyin gölgesi iki mislini bulunca kılınmak üzere iki vakit belirlenmiştir.
4- Akşam namazı için, güneşin batı ufkunda batıp kaybolması vakti belirlenmiştir.
5- Sabah namazı için, biri fecir doğunca, diğeri ortalık iyice ağarınca kılınmak üzere iki vakit belirlenmiş ve bu iki vaktin ortası tavsiye edilmiştir.
6- Yatsı namazı için, batı ufkundaki kızıllığın veya sarılığın kaybolması ve bir de gecenin üçte biri veya yarısı geçtikten sonra alınmak üzere iki vakit belirlenmiştir. Bu iki vaktin ortası tavsiye edilmiştir.
7- Melek Cebrail nasıl imamlık yapılacağını fiilî olarak Peygamber (a.s.) Efendimiz'e imamlık ederek göstermiştir.
Hadislerin ışığında müctehid imamların görüş, istidlal ve ihticacları:
a) Hanefilere göre:
Sabah namazının ilk vakti "fecr-i sadık"ın doğmasıyla başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Bu ikisinin ortasını ayarlayıp sabah namazını kılmak efdâldir.
"Fecr-i sadık"dan maksat, sabahleyin doğu ufkunda enine yayılan aydınlıktır. Bunun aksine bir de "fecr-i kâzîb" vardır ki, sabahleyin doğu ufkunda önce dikey olarak bir aydınlık belirir; bu, sabah namazının vaktinin henüz girmediğini ama çok yakın olduğunu gösterir.
Buna işaretle Rasûlüllah (a.s.) Efendimiz, "Bilâl'ın (ilk) ezanıyla fecr-i müstatil (doğu ufkunda beliren dikey aydınlık) sizi aldatmasın!" buyurmuştur.[38] Çünkü Bilâl, biri fecirden önce, biri de fecir doğduktan sonra iki ezan okurdu. Hadîsin de açık delâletinden, birinci fecir, ufukta dikey bir aydınlık olarak belirir ki, henüz sabah namazının vakti girmiş sayılmaz. İkinci fecirde ise aydınlık ufukta enine yayılır ve artık namaz vakti girmiş demektir.
Öğle namazının başlangıç vakti hakkında görüş birliği vardır. Güneş gökkubbe'nin tam ortasına gelip dikey cisimlerin gölgesi son bularak titreşip yerinde kaldığı andan sonra batıya doğru meyletmesiyle öğle namazının vakti girmiş olur. Vaktin sonu hakkında farklı görüş vardır: İmam Ebû Hanîfe'ye göre, her şeyin gölgesi -fey'-i zeval hariç- iki mislini buluncaya; İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, yine fey'-i zeval hariç bir mislini buluncaya kadar devam eder.
Bu her iki ictihâdla da amel edinilebilir...
İkindi namazının vakti hakkında da aynı farklı görüşler söz konusudur. Her şeyin gölgesi bir mislini veya iki mislini bulunca ikindi vakti girmiş olur ve güneş batıncaya kadar devam eder.
Akşam namazının vakti hakkında da imamların farklı görüşleri olmuştur: İmam Ebû Hanîfe'ye göre, batı ufkunda beliren kızıllıktan sonra ortaya çıkan beyazlık kaybolunca akşam vakti sona ermiş, yatsı vakti girmiş olur. İmâmeyn'e göre, sadece kızıllığın kaybolmasıyla akşam vakti sona ermiş ve yatsı vakti girmiş sayılır.[39]
b) Şâfiilere göre:
Öğle namazının vakti, güneşin gökkubbenin ortasından batıya doğru meyletmesiyle başlar ve istivâ-i şems gölgesinden başka her şeyin gölgesi bir mislini buluncaya kadar sürer ve böylece ikindi namazının vakti girmiş olur da güneş batıncaya kadar devam eder. Uygun olanı ise, ikindi vaktini, her şeyin gölgesi iki mislini bulduktan sonraya bırakmamaktır. Akşamı da güneşin batması gerçekleşince hemen kılmaktır. Ancak batı ufkundaki kızıllık kayboluncaya kadar akşam namazının vakti sürer. Bu Şafiî'nin kavl-i kadîm'ine göredir. Kavl-i cedîd'inde ise, güneş battıktan sonra bir abdest alacak, avret yerini örtecek, ezan ve ikamet okuyacak ve beş rek'at kılınacak kadar bir sürenin geçmesiyle akşam namazının vakti sona erer.
İmam Yahya en-Nevevi'ye göre, kavl-i kadîm daha zahirdir.
Yatsı namazının ilk vakti, batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasıyla başlar ve fecir doğuncaya kadar sürer. Ama en uygun olanı, gecenin üçte birinden sonraya geciktirilmemesidir.
Sabah vakti, fecr-i sadık'ın doğmasıyla başlar güneş doğuncaya kadar sürer. Daha uygun olanı, bu namazı ortalık ağarıncaya kadar geciktirmemektir.[40]
c) Hanbelîlere göre:
Bu mezhep imamlarına göre de, öğle namazının vakti, zeval ile başlar ve her şeyin gölgesi -hey'-i zeval hariç- bir mislini buluncaya kadar devam eder. Ve bundan biraz sonra ikindi vakti girer. Her şeyin gölgesi iki mislini bulunca ihtiyar vakti çıkmış olur. Güneş batmadan ikindi namazının bir rek'atine ulaşan kimse ona bizzarure ulaşmış olur.
Akşam namazının vakti ise güneşin batmasıyla girer ve batı ufkunda kızıllık kayboluncaya kadar devam eder. Yatsı namazının vakti, kızıllığın kaybolmasıyla başlar ve fecir doğuncaya kadar sürer. Ancak uygun olan vakti gecenin üçte biri henüz geçmeden kılınmasıdır.[41]
d) Mâlikîlere göre:
Öğle namazının vakti, zeval ile başlarsa da zeval vaktindeki gölge bir zira' (60-70 cm,) olunca kılmak ve dikey cisimlerin gölgesi bir mislini buluncaya kadar vaktin devam ettiğini bilip ona göre ayarlamak efdâldir.
Sabah namazı ise, yıldızlar henüz rahat görüldüğü zaman kılınırsa afdaldır. Fecr-i sadık'ın doğmasıyla vakit girmiştir ve ortalık iyice aydınlanıncaya kadar devam eder. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) de Musa el-Eş'ârî'ye bu mealde bir mektup yazmıştır.[42]
Konuyla ilgili diğer rivayetler, tesbitler ve tahliller:
Sabah namazının fecr-i sadık'ın doğmasıyla birlikte kılınmasını daha uygun gören İmam Şafiî ve arkadaşları bu hususta bazı rivayetlerle istidlal etmişlerdir ki, Ebû Cafer et-Tahavî bunları şöyle sıralamıştır:
Hz. Aişe (r.a.)'den yapılan rivayette demiştir ki:
"Biz mü'mine kadınlar olarak Rasûlüllah (a.s.) Efendimizle birlikte sabah namazını dış elbisemize bürünüp örtündüğümüz halde kılar ve kendi ailemize döndüğümüzde (yolda, çevrede) bizden hiçbiri tanınmazdı."
Bu, ortalık henüz iyice ağarmadan namaz kılıp evlerine döndüğünü ifade etmektedir.
Beşir b. Ebi Mes'ud'un babasından yapılan rivayete göre, "Rasûlüllah (a.s.) Efendimiz sabah namazını ortalık henüz karanlık iken kıldı, sonra ortalık iyice ağarınca kıldı ve vefat edinceye kadar bir daha iyice ağarıncaya kadar bırakmadı, karanlık iken kılmaya devam etti."
Nehik berim'in Muğis İbn Semiy'den yaptığı rivayete göre, Muğîs şöyle demiştir:
"İbn Zübeyr ile beraber sabah namazını ortalık henüz karanlık iken kıldıktan sonra ben İbn Ömer'e dönüp, bu nedir? diye sordum. O bana şöyle dedi: Bu, bizim Rasûlüllah (a.s.) Efendimiz'le beraber kıldığımız, Ebûbekir ve Ömer ile birlikte devam ettiğimiz namazdır. Hz. Ömer öldürülünce Hz. Osman (r.a.) sabah namazını artık ortalık biraz aydınlanınca kılmaya başladı."
Râfi' b. Hudayc (r.a.)'den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Sabah namazını ortalık aydınlanınca kılınız! Siz ne kadar böyle aydınlık olunca sabah namazını kılarsanız onun ecri (o nisbette) büyük olur."
Ebû Cafer birbiriyle tearuz eden iki rivayeti birçok kanallardan tesbit ederek rivayet ettikten sonra iki rivayet arasını te'life çalışarak şöyle demiştir:
"Ortalık henüz karanlık iken sabah namazına başlamak ve ortalık aydınlanınca namazı bitirip (camiden) çıkmak en uygundur. Nitekim bu Ebû Hanîfe'nin, Ebû Yusuf'un ve Muhammed b. Hasan'ın kavlidir."[43]
Tahliller:
Bir nolu Cabir hadîsini, İbn Hibban ile Hâkim de tahrîc etmişlerdir. Tirmizî de kendi Sünen'inde -az yukarıda da belirttiğimiz gibi- Buhari'den naklen onun şöyle dediğini belirtmiştir: "Bu babda en sahîh rivayet de budur!.."
İbni Abbas (r.a.) hadisine gelince, onu Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvud, İbn Huzeyme, Darekutnî ve Hakim tahrîc etmiştir. Ancak isnadında üç ravi ihtilâf konusudur. Birincisi, Abdurrahman b. Ebî Zennad'dır. İbn Mehdi gibi bir hadis âlimi ondan hadîs rivayet etmemiştir. Ahmed b. Hanbel "o, muzdaribü'l-hadîstir" demiştir. Nesâî onun zayıf olduğunu belirtmiş; Yahya b. Maîn ile Ebû Hatim, "onun hadisiyle ihticac edilmez" demişlerdir. İmam Şafiî de onun zayıf olduğuna dikkatleri çekmiştir. Ancak Medine'de tahdîs ettiklerinin Bağdat'ta tahdis ettiklerinden daha sahîh olduğu söylenir. İmam Mâlik ise, onun sıka (güvenilir) olduğunu söylemiştir. Buharî ise onun bir başka hadîsini şahit olarak gösterip delil saymıştır.[44]
İkincisi, birinci râvinin şeyhi Abdurrahman b. Hars b. Abdullah b. İyaş'dır. Ahmed b. Hanbel onun "metruk" olduğunu, İbn Main ise "salih, elverişli ve uygun" olduğunu, Ebû Hatim onun "şeyh hadîste çok bilgili" olduğunu, İbn Sa'd onun "sıka" olduğunu, İbn Hibban onun "ehl-i hadis" bulunduğunu söylemiştir.[45]
Üçüncüsü, Hakim b. Hakim'dir ki, İbn Ubad b. Hanîf olarak bilinir. Ebû Sa'd, "hadis rivayeti pek azdır, rivâyetiyle ihticac olunmaz" derken, İbn Abdilberr ve Ebûbekir b. Arabi, İbn Abbas'ın yukarıdaki hadîsini sahihleyerek Hakîm'in rivayetini salih görmüştür. Zehebî ise onu Hakim b. Ebi Hakim şeklinde tesbit edip meçhul olduğunu belirtmiştir.[46]
Sözünü ettiğimiz raviler hakkındaki görüş ve tesbitler tek noktada birleşmediğinden hadîsler ihticaca elverişli kabul edilmiştir. Zeylâî ise bu konuda Cibril'in imametiyle ilgili hadîse yer verip, şu mealde nakletmiştir:
"Cibril, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'e birinci gün fecir doğunca; ikinci günü ortalık cidden aydınlanınca neredeyse güneş doğmak üzere iken imamlık ettikten sonra şöyle demiştir:
"Şu iki vaktin ortası seninle ümmetin için vakittir."
Bu hadisi ashabdan, İbn Abbas, Cabir b. Abdillâh, İbn Mes'ûd, Ebû Hüreyre, Amir b. Hazim, Ebû Saîd el-Hudrî, Enes b. Mâlik ve İbn Ömer gibi kadri yüce ilim adamları rivayet etmişlerdir. Allah hepsinden razı olsun...
Hz. Cabir b. Abdillah'ın (r.a.) rivayet ettiği hadîsi biraz değişik lâfızlarla İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir:
"Cibril, Beyt'in (Kabe) yanında iki defa bana imamlık etti: Birinci defa güneşin istiva gölgesi nalın kayışı gibi olunca öğle namazını kıldırdıktan sonra her şeyin gölgesi bir mislini bulunca ikindi namazını kıldırdı. Sonra güneş batıp kaybolunca akşam namazını kıldı ki, bu vakitte oruçlu iftar eder. Sonra da şafak (ufuktaki kızıllık) kaybolunca yatsı namazını kıldırdı. Sonra da fecir iyice doğup aydınlanınca ve oruçluya artık yeme içme haram olunca sabah namazını kıldırdı. İkinci defa ise, her şeyin gölgesi bir mislini bulunca, bir gün önceki ikindi vaktinde, öğle namazını kıldırdı, sonra her şeyin gölgesi iki mislini bulunca ikindi namazını kıldırdı. Sonra akşam namazını ilk gündeki vaktinde kıldırdıktan sonra gecenin üçte biri geçince yatsı namazını kıldırdı. Sonra da ortalık ağarınca sabah namazını kıldırdıktan sonra Cibril bana dönüp şöyle dedi: Ya Muhammed! Bu, senden önceki peygamberlerin vaktidir; (senin için) vakit ise bu iki vaktin arasıdır."
Tirmizî bu hadîs için "sahîh-hasen" demiştir. Ayrıca İbn Hibban gibi değerli bir hadis hafızı sahîhlemiş ve Hâkim kendi Müstedrek'inde bunu sahih bir tesbitle rivayet etmiştir. Buharî ve Müslim bunu tahric etmemiştir.
Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi ravîlerden Abdurrahman b. Haris hakkında söz söylenmiş, "merukû'l-hadîs" olduğunu belirtenler bulunmuştur. Ahmed b. Hanbel onlardan biridir. İbn Cevzî de onu Kitabu'd-Duâfa'da zikretmiş, Nesâî, İbn Maîn ve Ebû Hatim er-Razî onu müliym bulmuşlardır. İbn Sa'd ve İbn Hibban onun sıka olduğuna dikkat çekmiş, İbn Huzeyme kendi Sahîh'inde ona yer vermiştir.
Netice, Zeylâî diyor ki: İbn Abbas'ın bu hadisini rivayet edenlerin hemen hepsi ilimle şöhret bulan zatlardır. Abdurrezzak da aynı hadisi Sevrî'den tahric etmiştir.
İbn Abbas'ın rivayetine yakın bir diğer rivayet Ebû Hüreyre'den (r.a.) yapılmıştır ki, meâlen şöyledir: "Cebrail (a.s.), Peygamber (a.s.) Efendimiz'e gelerek ona iki ayrı vakitte namaz kıldırdı, ancak akşam namazını bir vakitte kıldırdı. Peygamberimiz (a.s.) buyurdu ki:
"Cibril bana geldi, güneşin istiva vaktinde gölgesi nalın kayışı kadar olunca öğle namazını bana kıldırdı. Sonra gelip gölge bir mislini bulunca ikindi namazım kıldırdı. Sonra akşam vakti gelip güneş kaybolunca bana namaz kıldırdı. Sonra yine gelip şafak (ufuktaki kızıllık) kaybolunca yatsı namazını kıldırdı. Sonra da fecir vakti bana gelip fecir aydınlanınca sabah namazını kıldırdı. Sonra ertesi gün geldi ve her şeyin gölgesi bir mislini bulunca öğleyi kıldırdı. Sonra ikindi vakti geldi, her şeyin gölgesi iki mislini bulunca ikindi namazını kıldırdı. Sonra akşam vakti geldi, güneş kaybolunca akşam namazını kıldırdı da birinci günkü vaktini değiştirmedi. Sonra yatsı vakti geldi, gecenin evvelinin üçte biri geçince yatsı namazını kıldırdı. Sonra ortalık iyice aydınlanınca bana sabah namazını kıldırdı ki, gökte o sırada hiçbir yıldız göremiyordum. Sonra da şöyle dedi: Bu iki vaktin ortası (senin için) vakittir."[47]
Bezzâr bu rivayeti kendi Müsned'ine aldıktan sonra şöyle demiştir:
"Râvileri arasında Muhammed b. Ammar b. Sa'd'i bilmiyoruz!"
Aynı hadîsi Nesâî kendi Sünen'inde rivayet etmiştir. Hâkim de kendi Müstedrek'ine almış ve "Müslim'in şartına göre sahihtir" demiştir.
Bu konuda Ebû Saîd el-Hudri'nin hadisini ise Ahmed b. Hanbel kendi Müsned'inde rivayet etmiş ve akşam namazı dışında diğer namazları iki ayrı günde iki ayrı vakitte kıldırdığını bildirmiştir. Aynı hadîsi Tahâvî, şerhu Meâni'l-Asâr'da nakletmiştir.
Çıkarılan Hükümler:
1- Farz namazların belirlenmiş vakitleri vardır. Ancak o vakitlerde kılınmakla eda edilmiş olurlar.
2- Farz namazların belirlenmiş beş vakti vardır.
3- Müctehidlerin çoğuna göre, öğle, ikindi, akşam ve yatsının ikişer vakti vardır.
4- Öğle vaktinin başlangıcı, zeval ile gerçekleşir. Bu, güneşin gökkubbesi ortasında bulunup her şeyin gölgesinin titreşip kaldığı ve sonra da gölgenin doğuya doğru meyletmesiyle oluşur. Bu hususta farklı görüş ve tesbitte bulunan olmamıştır.
5- Öğle vaktinin sonu ise, bazı müctehidlere göre, her şeyin gölgesinin bir mislini, bazısına göre ise, iki mislini buluncaya kadar devam eder.
6- İkindi vaktinin evveli bazısına göre, her şeyin gölgesinin bir mislini, bazısına göre, iki mislini bulunca başlar, güneş batıncaya kadar devam eder.
7- Akşam namazının evveli, güneş batınca başlar, batı ufkunda beliren kızıllığın veya ondan sonra meydana gelen beyazlığın kaybolmasına kadar sürer.
8- Yatsı namazının evveli, batı ufkunda beliren kızıllığın, bazısına göre, beyazlığın kaybolmasıyla başlar, fecir doğuncaya kadar devam eder.