- Namaz ile ilgili hadisler-1 devami 13

Adsense kodları


Namaz ile ilgili hadisler-1 devami 13

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 28 April 2010, 01:01 pm GMT +0200
AÇIKLAMA:



Secde sırasında kollar havaya kaldırılacak, yere değdirilmeyecektir. Resûlullah yere bırakmanın mekruh olduğunu, yatan köpeklerin bacaklarını yere sermelerine teşbih buyurarak ifade etmiş olmaktadır.[433]



ـ8ـ وعن عامر بن سعد عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ النّبىَّ # أمَرَ بوَضْعِ اليَدَيْنِ وَنَصْبِ الْقَدَمَيْنِ[. أخرجه الترمذي .



8. (2596)- Âmir İbnu Sa´d babasından (Sa´d´dan) (radıyallâhu anh) naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (secdede) ellerin yere konulmasını, ayakların da dikilmesini emretti."[434]



ـ9ـ وعن أبى حميد الساعدى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كانَ النّبىُّ #: إذَا رَكَعَ اعْتَدَلَ وَلَمْ يَنْصِبْ رَأسَهُ وَلَمْ يُقْنِعُهُ وَوَضَعَ يَدَيْهِ عَلى رُكْبَتَيْهِ، وَإذَا أهْوَى إلى ا‘رْضِ سَاجِداً جَافى عَضُدَيْهِ عَنْ إبْطَيْهِ وَفَتَحَ أصَابِعَ رِجْلَيْهِ[. أخرجه النسائى .



9. (2597)- Ebû Humeyd es-Sâidî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) rükû yapınca itidali muhafaza eder, başını (yukarı) dikmez, (aşağı da) eğmezdi. Ellerini dizkapaklarının üzerine koyardı. Secde için yere eğilince adalelerini koltuk kısmından yana açardı. Ayaklarının parmaklarını da aralardı."[435]



AÇIKLAMA:



1- Teysîr, Nesâî´de iki ayrı bâbta geçen hadisi birleştirmiştir.

2- Rükûda itidalden maksad -Sindî´nin açıklamasına göre- vücûdun ne fazla yüksek tutulması ne de fazla eğilmesidir. Nitekim arkadan gelen şu ifade, itidalden maksadı açıklamaktadır: "Başını (yukarı) dikmez, (aşağı da) eğmezdi."[436]



ـ10ـ وعنه أيضاً رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ النّبىَّ #: كانَ إذَا سَجَد أمْكَنَ أنْفَهُ وَجَبْهَتَهُ مِنَ ا‘رْضِ وَنَحَّى يَدَيْهِ عَنْ جَنْبَيْهِ وَوَضَعَ كَفّيْهِ حَذْوَ مَنْكِبَيْهِ[. أخرجه الترمذي وصححه .



10. (2598)- Yine Ebû Humeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) secde ettiği zaman, burnunu ve alnını yere koyardı. Ellerini yanlarından aralardı, avuçlarını omuzları hizasına koyardı."[437]



ـ11ـ وعن وائل بن حُجُر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ النّبىُّ # إذَا سَجَدَ وَضَعَ رُكْبَتَيْهِ قَبْلَ يَدَيْهِ، وإذَا نَهَضَ رَفَعَ يَدَيْهِ قَبْلَ رُكْبَتَيْهِ[. أخرجه أصحاب السنن .



11. (2599)- Vâil İbnu Hucr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) secde edince, yere, dizkapaklarını ellerinden önce koyardı. Kalkınca da ellerini dizkapaklarından önce kaldırırdı."[438]



ـ12ـ وفي أخرى ‘بى داود: ]فَلَمَّا سَجَدَ وََضَعَ جَبْهَتَهُ بَيْنَ كَفّيْهِ، وإذَا نَهَضَ نَهَضَ عَلى رُكْبَتَيْهِ وَاعْتَمَدَ عَلى فَخِذِهِ[ .



12. (2600)- Ebû Dâvud´un diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) secdeye gidince alnını ellerinin arasına koydu, kalkınca da dizkapaklarının üzerine kalktı ve dizlerine dayandı."[439]



AÇIKLAMA:



Son iki hadis, secdeye giderken önce dizlerin sonra ellerin yere konacağını, secdeden kıyâma kalkarken de önce ellerin, sonra da dizlerin yerden kaldırılacağını, ifade ediyor. Bu şekilde hareket edilmesi cumhurun müşterek görüşüne göre sünnet kabul edilmiştir.[440]



ـ13ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قالََ: ]قال رَسُولُ اللّه #: إذَا سَجَدَ أحَدُكُمْ فََ يَبْرُكُ كَمَا يَبْرُكُ الْبَعِيرُ، يَضَعَ يَدَيْهِ قَبْلَ رُكْبَتَيْهِ[. أخرجه أصحاب السنن .



13. (2601)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz secde edince, devenin çöküşü şeklinde yere çökmesin, yani ellerini dizlerinden önce yere koymasın."[441]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, önceki hadisi te´yid eder mahiyettedir. Orada, secde sırasında önce dizlerin sonra ellerin konulması emredilirken, burada ellerin dizlerden önce yere konması yasaklanmakta ve bu hal devenin yere çöküşüne benzetilmektedir.[442]



ـ14ـ وعن على رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أن النَّبى # قالَ له: يَا عَلىُّ إنِّى أُحِبُّ لَكَ مَا أحِبُّ لِنَفْسِى، وَأكْرَهُ لَكَ مَا أكْرَهُ لِنَفْسِى؛ فََ تُقْعِ بَيْنَ السَّجدَتَيْنِ[. أخرجه الترمذي.»افعاء« في الصة أن يُلصق أليتيه با‘رض وينصب ساقيه ويضع يديه با‘رض كما يقعد الكلب في بعض حاته.و»اقعاء« عند الفقهاء أن يضع أليته على عقبه بين السجدتين .



14. (2602)- Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana şunu söyledi: "Ey Ali! Ben, kendim için sevdiğimi senin için de seviyorum, kendim için hoşlanmadığımı senin için de hoşlanmıyorum, öyleyse iki secde arasında ik´âda bulunma."[443]



AÇIKLAMA:



İk´âyı açıklama hususunda âlimler fazlaca ihtilaf ederler. Nevevî der ki: "Gözardı edilemeyecek gerçek şu ki ik´â iki çeşittir: Biri, kişinin kabalarını yere yapıştırıp bacaklarını dikmesi ve ellerini de yere koymasıdır, tıpkı köpeklerin ik´âsı gibi. Lügatcilerden bir çoğu ve bu meyanda Ebû Ubeyd Ma´mer İbnu´l-Müsennâ ve arkadaşı Ebû Ubeyde el-Kâsım İbnu Sellâm kelimeyi böyle açıkladılar. Yasaklama bu çeşit ik´â ile ilgili ve bu mekruhtur.

İkinci çeşit ik´â´ya gelince, bu iki secde arasında kabalarını, ökçeleri üzerine koymaktır." Şu halde yasaklanan ve mekruh addedilen ik´â birincisidir.[444]



ـ15ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]نَهَى رسولُ اللّهِ أنْ يَجْلِسَ الرَّجُلُ في الصََّةِ وَهُوَ مُعْتَمِدٌ عَلى يَدَيْهِ[. أخرجه أبو داود.وفي أخرى: »نَهَى أنْ يَعْتَمِدَ الرَّجُلُ عَلى يَدَيْهِ إذَا نَهَضَ مِنَ الصََّةِ« .



15. (2603)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (namazda) kişinin, elleriyle yere dayanarak oturmasını yasakladı."[445]

Bir başka rivayette şöyle gelmiştir: "[Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)] namazdan kalkarken kişinin ellerine dayanmasını yasakladı."[446]



AÇIKLAMA:



Namazın teşehhüd kısmında otururken eller dizlerin üzerine konmalıdır, sünnet olan oturuş budur. Sadedinde olduğumuz rivayetler hiçbir mazeret olmadan, teşehhüd sırasında ellerin dizlerin üzerinden kaldırılıp yere dayanarak oturmayı yasaklamaktadır. Hatta son rivayet, teşehhüdden kalkış sırasında da ellerin yere dayanmasını yasaklamaktadır. Ebû Hanîfe, kalkarken yere dayanmaksızın ayakların sırtı üzerinde kalkmak gerektiğini söylemiştir.

Bu hadisin geniş açıklaması daha önce geçti (2519 numaralı hadis)[447]



ـ16ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كانَ النّبىُّ # يَنْهَضُ في الصََّةِ عَلى صُدُورِ قَدَمَيْهِ[. أخرجه أبو داود .



16. (2604)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda ayaklarının sırtı üzerinde kalkardı."[448]



AÇIKLAMA:



Tirmizî şârihi Mübârekfûrî, "ayaklarının sırtı üzere kalkma" tabirini, "Oturmaksızın kalkardı" diye açıklar ve devamla der ki: "Bu hadisle, celsetü´l-istirâha´nın[449] sünnet olmadığını söyleyenler istidlâl ederler. Ancak hadis zayıftır, istidlâl edilmez."

Tirmizî bu hadisi değerlendirirken "Ehl-i ilm bununla amel etmiştir" der. Ancak, Mubârekfûrî bu ifadeyi de tenkid ederek: "Tirmizî şâyet: "Bu hadisle bazı ehl-i ilim amel etmiştir" deseydi daha iyi olurdu" der. Hadisle ilgili bazı münâkaşaları aktarmayı gereksiz görüyoruz.[450]



ـ17ـ وعن مالك بن الحويرث رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ رَأى النّبىَّ # يُصَلِّى فإذَا كَانَ في وَتْرٍ مِنْ صََتِهِ لَمْ يَنْهَضْ حَتَّى يَسْتَوِىَ قاعِداً[. أخرجه الخمسة إ مسلماً .



17. (2605)- Mâlik İbnu´l-Huveyris (radıyallâhu anh)´in anlattığına göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı namaz kılarken görmüştür. Efendimiz, tek rekatte iken, tam bir oturuş vaziyeti almadan kalkmamıştır."[451]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, tek rekatların sonunda kıyâma kalkmazdan önce yapılması -Şâfiî gibi bazı fakih ve muhaddislerce benimsenen- celsetü´l-İstirâha´nın meşruiyyetine delildir. Mâlik İbnu´l-Huveyris´ten yapılan bazı rivayetlerde buna yer verildiği halde bazı rivayetlerde yer verilmemiş olması, celsetü´l- istirâha´nın meşruiyyetini inkar edenlere delil olmuştur. Bu görüşte olan Tahâvî bazı rivayetlerde yer verilen celsetü´l-istirâha´nın yaşlılık, hastalık gibi bir mazeretten ileri geldiğini söyler ve "şâyet dinde böyle bir şey olsaydı hususi bir beyanla teşrî edilirdi- böyle bir beyan yoktur" der.

Bu konuda bazı mütâlaaları 2582 numaralı hadisin izahında kaydettik, burada tekrar etmeyeceğiz.[452]



ـ18ـ وعن نافع: ]أنَّ ابنَ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما كَانَ إذَا سَجَدَ وَضَعَ كَفّيْهِ عَلى الَّذِى يَضَعُ عَلَيْهِ، وَلَقَدْ رَأيْتُهُ في يَوْمٍ شَدِيدِ الْبَرْدِ، وَإنَّهُ لَيُخْرِجُ كَفّيْهِ مِنْ تَحْتِ بُرْنُسٍ لَهُ حَتَّى يَضَعَهُمَا عَلى الحَصْبَاءِ[. أخرجه مالك .



18. (2606)- Nâfî (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) secde ettiği zaman ellerini, yüzünü koyduğu şeyin üzerine koyardı. Ben O´nu çok soğuk bir günde gördüm, ellerini (giymekte olduğu) bürnusunun altında çıkarmış çakılların üzerine koymuştur."[453]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, ellerin de aynen yüz gibi secdede yere değmesinin sünnet olduğunu ifade etmektedir. Secde edilen mahal her ne ise, eller de alın gibi, araya herhangi bir hâil (mâni) girmeden değmelidir. İbnu Ömer çok soğuk bir günde bu maksadla elini cübbesinin içerisinden çıkararak soğuk olduğu anlaşılan çakıllarının üzerine başı ile birlikte koymuştur. Böyle yapmak sünnet olmasaydı cübbesinin gerisinden de ellerini yere koyabilirdi.

Şunu da belirtelim ki, İbnu Ömer bunu amelin efdalini tahsil için yapıyordu, vecîbe olarak değil. Nitekim Tâbiînden birçok kimsenin elleri elbiselerinin içinde olduğu halde secde ettikleri rivayet edilmiştir.[454]



ـ19ـ وعن مَجزأة بن زاهر عن رجل من أصحاب الشجرة اسمه أهبان بن أوْس: ]وَكَانَ يَشْتَكِى رُكْبَتَيْهِ. فَكَانَ إذَا سَجَدَ جَعَلَ تَحْتَ رُكْبَتَيْهِ وِسَادَةً[. أخرجه البخارى.



19. (2607)- Mecze´e İbnu Zâhir, Ashâbu Şecere´den Uhbân İbnu Evs´ten naklettiğine göre, Uhbân "Diz kapaklarından rahatsızdı, secde ettiği zaman dizkapağının altına minder koyardı."[455]



ـ20ـ وعن نافع: ]أنَّ ابنَ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما كانَ يَقُولُ: إذَا لَمْ يَسْتَطِعْ المَرِيضُ السُّجُودَ أوْمَأَ بِرَأسِهِ وَلَمْ يَرْفَعْ إلى جَبْهَتِهِ شَيْئاً[. أخرجه مالك .



20. (2608)- Nâfî (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) şöyle derdi: "Hasta kimse secde etmeye muktedir olamazsa başıyla ima eder, alnına herhangi bir şey kaldırmaz."[456]



AÇIKLAMA:



Son iki rivayet, mazereti olanların namaz esnasında bazı kolaylıklardan istifade edebileceğini göstermektedir. Birincide diz kapağının altına, gereğinde yumuşak birşeyler koymaya cevaz verilmektedir. İkincide secde edemeyecek durumda olanların yere ima ederek secde yapacağını ve fakat eliyle bir şey kaldırarak secde yerine geçmek üzere alnına değdirmeyeceğini ifade etmektedir. Ulemanın çoğu bunu mekruh addetmiştir. Ancak İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) ile Urve´nin câiz addettiği bilinir. İbnu Abdilberr, Ümmü Seleme´nin rahatsızlığı sebebiyle koluna secde ettiğini kaydeder.

İma´dan maksad, namazda rükû ve secde´ye işaret olmak üzere başı eğmektir. İma ayakta da yapılabilir, oturarak da. [457]



SECDE ÂZÂLARI


ـ1ـ عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]أمَرَنَا النّبىُّ # أنْ نَسْجُدَ عَلى سَبْعَةِ أعْضَاءٍ وََ نَكُفَّ شَعْراً وََ ثَوْباً: الجَبْهَةِ وَالْيَدَيْنِ وَالرُّكْبَتَيْنِ وَالرِّجْلَيْنِ[. أخرجه الخمسة .



1. (2609)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize yedi âzâ üzerine secde etmemizi, saçımızı ve elbisemizi toplamamamızı emretti. Bu âzâlar şunlardır: "Alın, eller, diz kapakları, ayaklar."[458]



ـ2ـ وفي أخرى: ]أنّ النّبىَّ # قالَ: أمِرْتُ أنْ أسَجُدَ عَلى سَبْعَةِ أعْظُمِ: الجَبْهَةِ، وَأشَارَ بِيَدِهِ إلى أنْفِهِ، والْيَدَيْنِ، وَالرُّكْبَتَيْنِ، وَأطْرَافِ الْقَدَمَيْنِ، وََ نَكُفَّ الثِّيَابَ وََ الشَّعْرَ[. هذا لفظ الشيخين.»الكَفُّ« جمع الثوب باليدين عند الركوع والسجود .



2. (2610)- Bir diğer rivayette şöyle demiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ben yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum: Alın, -ve eliyle burnunu işaret etti- eller, diz kapakları, ayakların etrafları. Ne elbiseleri ne de saçı (secde sırasında) toplamayız."[459]

İkinci rivayet Sahiheyn rivayetidir.[460]



ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما يرفعه قال: ]إنّ الْيَدَيْنِ تَسْجُدَانِ كَمَا يَسْجُدُ الْوَجْهُ فإذَا وَضَعَ أحَدُكُمْ وَجْهَهُ فَلَيَضَعْهُمَا، وَإذَا رَفَعَهُ فَلْيَرْفَعْهُمَا[. أخرجه أبو داود والنسائى.



3. (2611)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a nisbet ederek buyurdu ki: "Eller de secde eder, tıpkı alnın secde etmesi gibi. Öyleyse, biriniz alnını secdeye koyunca ellerini de koysun. Alnı secdeden kaldırdımı onları da kaldırsın."[461]



KUNÛT


ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]بَعَثَ النّبىُّ # سَبْعِينَ رَجًُ لِحَاجَةٍ يُقَالُ لَهُمْ الْقُرَّاءُ فَعَرَضَ لَهُمْ حَيّانِ مِنْ سُلَيمٍ، رِعْلٌ وَذَكْوَانُ عِنْدَ بِئْرٍ يُقَالُ لَهَا بِئْرُ مَعُونَةَ. فقَالَ الْقَوْمُ: واللّهِ مَا إيّاكُمْ أرَدْنَا إنَّمَا نَحْنُ مُجْتَازُونَ في حَاجَةِ النّبىَّ # فَقَتَلُوهُمْ. فَدَعَا النّبىُّ # عَلَيْهِمْ شَهْراً في صََةِ الغَدَاةِ، وذَلكَ بَدْءَ الْقُنُوتِ، وَمَا كُنَّا نَقْنُتُ. فَسَألَ رَجُلٌ أنَساً عَنِ الْقُنُوتِ، أبْعدَ الرُّكُوعِ أوْ عِنْدَ فَرَاغِ الْقِرَاءَةِ؟ قالَ: َ. بَلْ عِنْدَ فَرَاغِ الْقِرَاءَةِ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي.وفي رواية أخرى: »بَعْدَ الرُّكُوعِ« .



1. (2612)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurrâ denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri´l ve Zekvân adında iki kabîle, Bi´r-i Ma´ûne (Ma´ûne Kuyusu) denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti.

Hey´et bunlara: "Biz size gelmedik. Biz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bir ihtiyacı için gidiyoruz" dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (duruma muttali olduktan sonra) sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara bedduâ etti. Bu hadise namazda kunût okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk."

Abdülaziz İbnu Süheyb der ki: "Bir zât Enes (radıyallâhu anh)´e Kunût´dan sorarak:

"Bu, rükûdan sonra mı yoksa kırâatın tamamlanmasından sonra mı?" dedi. Enes:

"Hayır, kırâatin bitiminde" diye cevap verdi."

Bir başka rivayette (Enes şöyle) dedi: "[Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ay boyu] rükûdan sonra (kunût yaparak bazı Arap kabîlelerine bedduâ etti.)"[462]



ـ2ـ وفي أخرى: ]قَنَتَ رسولُ اللّهِ # شَهْراً بَعْدَ الرُّكُوعِ في صََةِ الصُّبْحِ[ .



2. (2613)- Bir başka rivayette: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazından sonra bir ay boyu kunût yaptı" denmiştir."[463]



ـ3ـ ولمسلم: ]أنّ رسولَ اللّهِ # قَنَتَ شَهْراً بَعْدَ الرُّكُوعِ في صََةِ الفَجْرِ يَدْعُو عَلى عُصَيَّةَ[.وللبخارى قال: »كانَ الْقُنُوتُ في المَغْرِبِ وَالْفَجْرِ«.وفي رواية أبى داود والنسائى: »قَنَتَ شَهْراً ثُمَّ ترَكَهُ« .



3. (2614)- Müslim´in bir rivayetinde: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir ay boyu sabah namazında rükûdan sonra kunût yaparak Useyye (kabîlesi)ne bedduâ etti" denir."

Buhârî´nin bir rivayetinde: "Kunût, akşam ve sabah namazındaydı" denir."

Ebû Dâvud ve Nesâî´nin bir rivayetinde: "Bir ay kunût yaptı sonra terketti" denir."[464]



AÇIKLAMA:



Burada Kunût duâsının teşrî sebebiyle ilgili rivayetler gözükmektedir. Bu rivayetlerden çıkan neticeyi şöyle hülâsa edebiliriz:

1- Hanefîlerce Vitr namazının üçüncü rek´atinde okunan Kunût, du-âsı, tarih kitaplarına Bi´r-i Ma´ûne Vak´âsı diye geçen hadiseden sonra teşrî edilmiştir. Bu hadisenin özeti şudur: Hicretin dördüncü yılında Ebû Berâ Âmir İbnu Mâlik, Medîne´ye gelip Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den Necid´e İslâm´ı yayacak bir hey´et göndermesini ister. Resûlullah gidecek heyetin can emniyetinden emin olmadığını söyleyerek müsbet cevap vermek istemezse de Ebû Berâ´nın garanti vermesi üzerine, Kurrâ tabir edilen Ehl-i Suffe´ye mensup 70 kişilik bir hey´eti gönderir.

Ancak, bu he´yet Bi´r-i Maûne nam mevkide pusuya düşürülür. Sadece Amr İbnu Umeyye ed-Damri hariç hepsi bu ihânetin kurbanları olarak şehid edilirler.

2- Bu ihânete son derece üzülen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ay boyu, bu ihâneti tezgahlayan Ri´l ve Zekvân kabîlelerine namazda bedduâ eder.

3- Rivayetler, görüldüğü üzere kunût denen bu bedduânın hangi vakitte, hangi rek´atte, re´katin neresinde olduğuna dair bazı farklılıklar ihtiva etmektedir.

Müteakip rivayetler bu mevzuyu tamamlayıcı mahiyettedir.[465]



ـ4ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَنَتَ رَسُولُ اللّهِ # شَهْراً مُتَتَابِعاً في الظُّهْرِ وَالْعَصْرِ وَالمَغْرِبِ والْعِشَاءِ وَصََةِ الصُّبْحِ، في دُبُرِ كُلِّ صََةِ إذَا قالَ سَمِعَ لِمَنْ حَمِدَهُ مِنَ الرَّكْعَةِ ا‘خِيرَةِ، يَدْعُو على أحْيَاءِ مِنْ سُلَيْمٍ عَلى رِعْلٍ وَذَكْوَانَ وَعُصَيَّةَ، وَيُؤَمِّنُ مَنْ خَلْفَهُ[. أخرجه أبو داود .



4. (2615)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tam bir ay boyu, hiç aralık vermeden her namazın peşinde, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarında Kunût yaptı. Şöyle ki: Son rek´at´te semi´allahu limen hamideh deyince Süleym aşiretinden Ri´l, Zekvân, Useyye kabîlelerine bedduâ ediyor, namazda kendine uyanlar da âmîn diyorlardı."[466]



ـ5ـ وعن خُفاف بن إيماء الغفارى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَكَعَ رسولُ اللّهِ # ثُمَّ رَفَعَ رَأسَهُ فقَالَ: غِفَارٌ، غَفَرَ اللّهُ لَهَا؛ وَأسْلَمُ سَالَمَهَا اللّهُ: وَعُصَيَّةُ عَصَتِ اللّهَ وَرَسُولَهُ: اللَّهُمَّ الْعَنْ بَنِى الْحَيَانَ، وَالعَنْ رِعًْ وَذَكْوَانَ. ثُمَّ وَقَعَ سَاجِداً[. أخرجه مسلم .



5. (2616)- Hufâf İbnu Îmâ el-Gıfârî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) rükû´ya gitti, sonra başını kaldırdı ve "Gıfâr kabîlesini Allah mağfiret etsin, Eslem kabîlesine Allah selâmet versin, Useyye Allah´a ve Resûlüne isyan etmiştir. Allahım, Benî Lihyân´a lânet et. Ri´l ve Zekvân´a da lânet et" deyip secdeye gitti."[467]



ـ6ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]أنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللّهِ # إذَا رَفَعَ رَأسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ في الرَّكْعَةِ اخِرَةِ مِنَ الْفَجْرِ يَقُولُ: اللَّهُمَّ الْعَنُ فَُناً وَفَُناً، بَعْدَ مَا يَقُولُ سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ رَبَّنَا وَلَكَ الحَمْدُ. فأنْزَلَ اللّهُ عَلَيْهِ: لَيْسَ

لََكَ مِنَ ا‘مْرِ شَىْءٌ أوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أوْ يُعَذِّبَهُمْ فَإنَّهُمْ ظَالِمُونَ[. أخرجه البخارى والترمذي .



6. (2617)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)´in anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sabah namazının son rekatinin rükûsundan başını kaldırınca semi´allâhu limenhamideh Rabbenâ ve leke´lhamd dedikten sonra şöyle söylediğini işitmiştir: "Allahım falancaya falancaya lânet et." Allah Teâlâ Hazretleri bunun üzerine şu meâldeki âyeti indirdi: "(Kullarımın) işinden hiçbir şey sana ait değildir. (Allah) ya onların tevbesini kabul eder, yahud onları, kendileri zâlim (kimse)ler oldukları için, azablandırır"[468] (Âl-i İmrân 128).



AÇIKLAMA:



Bu hadisi Nesâî: "Kunûtta münâfıkların lanetlenmesi" başlığını taşıyan bir bâbta verir. Hadisin başka vecihlerinde kaydedilen sarâhat, burada lânetlenen kimselerin Bi´r-i Maûne vak´âsı ile alakası olmadığını gösterir. Çünkü, diğer rivayetlerde bu şahısların ismi kaydedilmiştir: Saffân İbnu Ümeyye, Süheyl İbnu Umeyr, Hâris İbnu Hişâm, Amr İbnu´l-Âs. Allah bilahere bunların hepsine de hidayet vermiştir.[469]



ـ7ـ وعن الحسن: ]أنَّ عُمَرَ بنَ الخَطّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ جَمَعَ النّاسَ عَلى أُبَىِّ بْنِ كَعْبٍ فَكَانَ يُصَلِّى لَهُمْ عِشْرِينَ لَيْلَةً وََ يَقْنُتُ بِهِمْ إَّ في النِّصْفِ الْبَاقِى. فإذَا كَانَتِ الْعَشْرُ ا‘وَاخِرُ تَخَلّفَ فَصَلّى في ببَيْتِهِ. وَكَانُوا يَقُولُونَ: أبِقَ أبَىُّ[. أخرجه أبو داود .



7. (2618)- Hasan Basri (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu´l-Hattâb (radıyallâhu anh), halkı, Übeyy İbnu Ka´b üzerinde topladı. O, bunlara ramazanda yirmi gece namaz kıldırdı. Bu esnada (vitirlerde) sadece son yarıda kunût yaptı, daha önce hiç kunût yapmadı. Son on kalınca cemaate gelmedi, teravihi evinde kıldı. Halk: "Übeyy (cemaatten) kaçtı" dedi."[470]



AÇIKLAMA:



Başka rivayetlerin tasrihine göre Hz. Ömer erkeklere ve kadınlara ayrı ayrı imam tayin etmişti. Erkeklerin imamı Übeyy İbnu Ka´b (radıyallâhu anh), kadınların da imamı Süleymân İbnu Ebî Hasme idi.

Rivayet Übeyy İbnu Ka´b´ın ramazanın ilk on gecesinde vitir namazlarında Kunût duâsı okumadığını, ikinci on gecede okuduğunu bildirmektedir. Son onunda mescidde kılmadığı için evinde okuyup okumadığı belirtilmiyor. Bu esnada namazı Hz. Muâz kıldırmıştır.

Halk Übeyy İbnu Ka´b´ın teravih kıldırmak üzere mescide gelmeyişini hoş karşılamamış olacak ki, hakkında "kaçtı" kelimesini kullanmışlardır. Arapçada أبق aslında kölenin efendisinden kaçmasıdır.

Übeyy İbnu Ka´b´ın son onda vitri evde kılmasının sebebiyle ilgili muhtelif tahminlerde bulunulmuştur. Bunlardan birine göre radıyallâhu anh, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sünnetine uymak için böyle yapmıştır.

Kunût´un ramazının tamamında mı yoksa yarısında mı okunduğu da ihtilaflıdır. Umumiyetle ikinci yarısında okunduğu te´yid edilir.[471]



ـ8ـ وعن الحسن بن على بن أبى طالب رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]عَلّمَنِى رَسُولُ اللّهِ # كَلِمَاتٍ أقُولُهُنّ في الْوَتْرِ: اللَّهُمَّ اهْدِنِى فِيمَنْ هَدَيْتَ، وَعَافِنِى فِيمَنْ عَافيْتَ، وَتَوَلَّنِى فِيمَنْ تَوَلَّيْتَ، وَبَارِكْ لِى فِيمَا أعْطَيْتَ، وَقِنِى شَرَّ مَا قَضَيْت، فإنَّكَ نَقْضِى وََ يُقْضَى عَلَيْكَ، وَإنَّهُ َ يَذِلُّ مَنْ وَالَيْتَ، تَبَارَكَتْ رَبَّنَا وَتَعَالَيْتَ[. أخرجه أصحاب السنن .



8. (2619)- Hasan İbnu Ali İbnu Ebî Tâlib (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana vitirde okuduğum bir duâ öğretti. Şöyle ki: "Allahım! Beni hidayet verdiklerinden kıl, âfiyet verdiklerinden eyle, Beni, işlerini üzerine aldıkların arasına koy. (Ömür, mal, ilim, v.s.´den) verdiklerini hakkımda mübârek kıl. Vukûuna hükmettiğin şerlerden beni koru. Sen dilediğin hükmü verirsin, kimse seni mahkum edemez. Sen kimin işini üzerine aldıysan o zelîl olmaz. Rabbimiz! Sen münezzehsin, muallâsın."[472]



ـ9ـ وعن عليّ بن أبى طالب رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # كَانَ يَقُولُ في آخِرِ وَتْرِهِ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكِ، وَأعُوذُ بِمُعَافَتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَأعُوذُ بِكَ



مِنْكَ، َ أحْصِى ثَنَاءً عَلَيْكَ، أنْتَ كَمَا أثْنَيْتَ عَلى نَفْسِكَ[. أخرجه أصحاب السنن .



9. (2620)- Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrinin sonunda şunu okurdu: "Allahım! Senin gadabından rızana sığınırım, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana (layık olduğun) senâyı saymaya gücüm yetmez. Sen, kendini senâ ettiğin gibisin."[473]



AÇIKLAMA:



Bazı şârihler bu duânın selamdan sonra okunduğunu söylerler. Nitekim Nesâî´nin rivayetlerinin birinde: "(Aleyhissalâtu vesselâm) namazından çıkıp, yatmaya hazırlanırken okurdu" denmiştir. Bu te´vil, duânın vitir namazında da okunmasına mâni değildir. Esasen rivayetin zâhiri bunu ifade eder.[474]



ـ10ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أفْضَلُ الصََّةِ طُولُ الْقُنُوتِ[. أخرجه مسلم والترمذي.والمراد »بِالْقُنُوتِ« هنا القيام .



10. (2621)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) demiştir ki: "En efdal namaz, kunûtu uzun olandır."[475]



AÇIKLAMA:



1- Son üç hadis namazda okunan kunût üzerinedir. Son rivayet, Teysîr´de Hz. Câbir´in kendi sözü gibi nakledilmiş. Tirmizî´de ise merfû olduğu açıktır: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a: "Hangi namaz efdaldir?" diye sorulunca: "Kunûtu uzun olandır!" diye cevap vermiştir. Ancak ulema buradaki kunût´tan maksadın kıyâm olduğunu belirtir. Hadis, böylece namazda kırâatı mümkün mertebe uzun kılmaya teşvik etmiş olmaktadır.

Hadis ayrıca, kıyam´ın rükû ve sücûddan efdal olduğunu da ifade etmektedir. Başta Şâfiî, bazı âlimler bu görüştedir.

2- Vitir duâsı olarak farklı rivayetlerin varlığı, Resûlullah´ın bunların hepsini okuduğunu ifade eder.[476]





TEŞEHHÜD


ـ1ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]عَلَّمَنِى رَسُولُ اللّهِ # التَشَهُّدَ، كَفِّى بَيْنَ كَفّيْهِ كَمَا يُعَلِّمُنِى السُّورَةَ مِنَ الْقُرآنِ: التَّحِيَّاتُ للّهِ وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ، السََّمُ عَلَيْكَ أيُّهَا النّبىُّ وَرَحْمَةُ اللّهِ وبَرَكَاتُهُ، السََّمُ عَلَيْنَا وَعَلى عِبَادِ اللّهِ الصَّالِحِينَ، أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إّ اللّهُ وَأشْهَدُ أنّ مُحَمّداً رَسُولُ اللّهِ[.زاد في رواية بعد عباد اللّهِ الصالحين »فإنَّكُمْ إذَا فَعَلْتُمْ ذلِكَ فَقَدْ سَلَّمْتُمْ عَلى كُلِّ عَبْدٍ صَالِحٍ في السَّمَاءِ وَا‘رْضِ« .



1. (2622)- İbnu Mes´ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana, avucum avuçlarının içinde olduğu halde, Kur´ ân´dan sûre öğretir gibi teşehhüd´ü öğretti." "Tahiyyât, tayyibât ve salavât[477] Allah içindir. Ey Nebi, selam, Allah´ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bizim üzerimize ve Allah´ın sâlih kulları üzerine de olsun. Şehadet ederim ki Allah´tan başka ilah yoktur, yine şehadet ederim ki Muhammed Allah´ın Resûludür."

Bir rivayette "Allah´ın sâlih kulları" ibaresinden sonra şöyle denmiştir: "Siz bu teşehhüdü yaptınız mı semâ ve arzdaki bütün sâlih kullara selam vermiş olursunuz."[478]



ـ2ـ وفي أخرى: ]ثُمَّ يَتَخَيَّرُ مِنْ الثَّنَاءِ مَاشَاءَ[. أخرجه الخمسة، وهذا لفظ الشيخين .



2. (2623)- Bir diğer rivayette: "(Teşehhüdden) sonra dilediği senâyı yapmakta muhayyerdir" denmiştir.[479]



ـ3ـ وفي رواية أبى داود: ]وَأشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ ثُمَّ لْيَتَخَيَّرْ أحَدُكُمْ مِنْ الدُّعَاءِ أعْجَبَهُ إلَيْهِ فَيَدْعُو بِهِ[.



3. (2624)- Ebû Dâvud´un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Şehadet ederim ki, Muhammed O´nun kulu ve elçisidir" (dersiniz). Sonra her biriniz hoşuna giden duâyı seçip onunla duâ etsin."[480]



ـ4ـ و‘بى داود في أخرى: ]وَكَانَ يُعَلِّمُنَاهُنَّ: أىْ هذِهِ الدَّعَوَاتِ كَمَا يُعَلِّمُنَا التَّشَهُّدَ: اللَّهُمَّ ألِّفْ بَيْنَ قُلُوبِنَا، وَأصْلِحْ ذَاتَ بَيْنِنَا، وَاهْدِنَا سُبُلَ السََّمِ. وَنَجِّنَا مِنَ الظُّلمَاتِ إلى النُّورِ، وَجَنِّبْنَا الْفَوَاح&#