sumeyye
Thu 27 January 2011, 04:14 pm GMT +0200
Nafile Oruç Tutanın, Orucunu Bozabilmesi:
Rasûlullah'ın (s.a.), "Nafile oruç tutan kimse, kendi nefsinin emiridir; ister tutar, ister bozar. [572] hadisiyle, (güne nafile oruçla başlayan, ancak kendilerine bir yiyecek hediye edilmesi üzerine oruçlarını bozan) Hz. Aişe ve Hz. Hafsa'ya, "Yerine başka bir gün kaza edin!" buyurması[573] arasında bir çelişki yoktur. Çünkü birinci hadisi "...ister tutar, ister kaza etmeyi göze alarak bozar." şeklinçle takdir etmek, ikinci hadisteki kaza emrini de müstehaplığa yormak mümkündür. Çünkü insanın yapmaya karar verdiği bir şeyi yerine getirmesi, iç huzurunu sağlar. Yahut bu emrin, Rasûlullah'ın (s.a.) onların içlerindeki sıkıntıyı görmesi sebebiyle sadece onlara has olduğunu söylemek de mümkündür. Bu hadis Hz. Aişe'nin, hac esnasında hayız olması sebebiyle, Rasûlullah'ın (s.a.) diğer eşleri gibi hac ve umre ile değil de sadece hac ile döndüğüne ağlaması üzerine, Rasûlullah'ın (s.a.) onu kardeşi Abdurrahman ile Tenim'e gönderip umresini kaza ettirmesine benzemektedir. [574]
Oruçlunun Unutarak Yemesi:
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Her kim oruçlu iken unutur da, yiyip içerse, orucunu tamamlasın. Zira onu ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir[575]
Kişinin oruçlu iken unutup yemesi içmesi halinde mazur görülmesinin sebebi, oruçlu olduğunu hatırlatıcı bir durumun olma-masındandır. Namaz ve ihram ise böyle değildir. Çünkü onlarda kıbleye karşı dönük olmak, dikişli elbiselerden soyutlanmış olmak gibi namazda ya da ihram halinde olduğunu hatrrlatıcı durumlar vardır. Dolayısıyla, oruç halinde iken unutan kimsenin mazur görülmesi yerindedir. [576]
Ramazan Orucunu Kasten Bozmak;
Ramazan ayında gündüzleyin karısıyla cinsel ilişkide bulunan kimseye Rasûlullah'ın (s.a.), bir köle âzâd etmesini[577] emretmesi hakkında şunları söyleyebiliriz:
Bu kişi, Allah'ın nişanelerine saygı perdesini yırtmış ve böylesi kötü bir işe cüret etmiştir. Onun bu cüretkârlığının sebebi de ifrat derecedeki bedenî arzusudur. Bu, keffâret olmak üzere son derece ağır bir tâatin vacip kılınması suretiyle, bu yaptığına karşılık verilmesini gerektirmiştir. Böylece bu ceza, hep gözünün önüne gelecek ve nefsinin azgınlığına kendisini kaptırmaması sağlanacaktır. [578]
[572] Ahmed, 6/341.
[573] bkz. Muvatta, Sıyâm, 50(1/306).
[574] bkz. Ebû Dâvûd, Menâsik, H. No: 1782 (2/153
Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/165.
[575] Müslim, Sıyâm, 171.
[576] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/166.
[577] bkz. Müslim, Sıyâm, 82-84.
[578] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/166.